20. Antik kehanet kitabı

2460 Words
Ne yapacağımı bilmeden çaresizce çırpınıyordum . Boğazımdaki elleri gevşetmeye çalışarak bağırmak istedim . Ama o çok güçlüydü . O zaman aklıma gelen ilk şeyi yaptım . Bunu yapmasam belki de şimdi ölecektim . Bu bir savunmaydı . Zar zor da olsa odaklandım ve ellerimden ateş çıktığını ve üstümdeki kişiye zarar verdiğini düşündüm . Bir kaç saniye sonra bir çığlık kopmuştu . Bir kadının çığlığı . Ateşin kaybolduğunu hayal ettim ve boğazımı tutarak öksürmeye başladım . Bir kaç saniye sonra odamın kapısı büyük bir gürültü ile açılmıştı . Yataktan yere düşmüş bir şekilde , boğazımı tutuyordum . Bana bunu kimin yaptığını görmek için , kafamı hafif kaldırdım . O kadının nefret dolu gözleri ile , göz göze gelmiştim . Elleri yanmıştı ve kızarmıştı . Duvarın dibine çökmüş acıdan inliyordu . Birinin beni tutu kaldırması ile kendime geldim. Hugo , beni kaldırıp yatağa oturmamı sağlamıştı . Boynumdaki ellerimi tuttu ve nazik bir şekilde çekti . Boğazıma bir süre baktıktan sonra Nany’in üstüne yürümeye başladı . Yanına eğilip onu kaldırdı . “ Sen ne zaman böyle bir canavara dönüştün ? “ diye sordu . Hayal kırıklığı sesine bile yansımıştı . “ Asıl canavar o . Oğlumuzun cesedini bile bize çok gördü . “ derken , hıçkırarak ağlamaya başladı , Nancy . Bense bu dediklerine şaşırmıştım . Ne demek cesedi vermedi . O kadının nefret dolu gözleri sürekli üstümdeydi . Üzgünüm ama ben bir şey yapmadım . Yüzümü diğer tarafa çevirdim ve ona bakmamaya karar verdim . Duvardaki aynadan kendimi görünce çok şaşırdım . Boğazım , kıp kırmızı olmuştu . Ellerim yine boğazıma giderken , Hugo , Nancy’i yanan kollarından tutarak dışarı çıkarıyordu . O kadın beni korkutuyordu . Benimde çocuğumu biri öldürse , şüphe duyduğum herkesi ortadan kaldırırdım . Onu anlıyorum , haklı sebepleri var ama ben o lanet Zoya değilim . Ben Kataleyayım ! Bu kelimeleri bağırarak , saatlerce ağlamak istiyordum . Yorgun bir şekilde ayağa kalktım ve banyoya doğru yürüdüm . Eric’in hala odada olduğunu fark etmemiştim . Kolumdan tutarken fark ettim . “ Üzgünüm . Sizi korumak benim görevimdi . “ dedi , mahcup bir şekilde . “ Sorun yok . Alıştım artık , ölüm tehlikesine . “ dedim ve banyoya girip kapıyı kapattım . Suyu açıp , ellerimi ve yüzümü yıkadım . Kırmızı renge dönüşen boğazıma bir kez daha baktım . Resmen tırnaklarını geçirmiş boğazıma . Küçük yaralar oluşmuştu . Su ile boğazımdaki kanları temizlemeye başladım . Her dokunduğumda acımıştı . Gözlerim doluyordu , ağlamak istiyordum . Ben ne zaman böyle çaresiz birine dönüştüm ki ? Ben bir suikastçıyım ! Ne zaman korkak birine dönüştüm ? O zaman aklıma geldi neden böyle olduğum . Dağda bize öğretilen , kelimeler , beynimde yankılanmaya başlamıştı . ‘ Sevgi zayıflıktır . ‘ Sevginin her türlüsü zayıflıktı . Benim bu zayıflıklarım , içimde oluşan sevginin , yan etkileriydi . Ben bu dünyayı sevmiştim , bu bedeni sevmiştim ve korumak istiyordum . Ölmek istemiyordum . Ben bunları isterken , ölüm peşime düşmüştü . Kendimi korumak için her şey yapıyordum . Aslında boş verecektim her şeyi . Duygusuz olacaktım . Bu bedene alışmayacaktım . “ Ben Kataleya’yım . . “ diye mırıldandım kendi kendime . Aynadaki siyah gözlerimdeki çaresizlik gitmiş , yerine bir boşluk gelene kadar , kim olduğumu kendime hatırlattım . Yüzümü bir kez daha yıkadım ve havlu ile kuruladım . Banyonun kapısı tıklanırken , hemen açtım . Karşımda Hugo vardı . Ona hafif baş eğdim ve banyodan çıktım . Birlikte balkona çıktık . Gökyüzünde sanki dans eden , ışıklar vardı . Bu da neydi böyle ? Az önce olanları unutmuş durumdaydım , bu manzara karşısında . “ Büyü . “ diye mırıldandı Hugo . Balkondaki sandalyelerde , yan yana oturmuştuk . “ Üzgünüm . “ demesiyle ona döndüm . “ Asıl ben üzgünüm . Kendimi korumak isterken onu yaktım . “ dedim , uzaklara bakarken . Aslında üzgün değildim . Pişman değildim onu yaktığıma . Ya o kazanıp , beni öldürecekti , ya da ben kazanıp onu yaralayacaktım . Gelecekte de ne olacağını bilmiyorum ama daha da dikkatli olacağım . Böyle bir şeye kimse cüret edemeyecek artık . Buraya geldiğimden beri , ölümle dans ediyor gibiydim . Bir yanlış hareketim ile , kaybedecektim . Artık yanlış olmayacak . “ O bir büyücü . Kendini iyileştirir . Senin bir suçun yok . Seni koruyacağımı söyledim ama koruyamadım . “ dediğinde ona döndüm ve gözlerine bakmaya başladım . Aklımı sabahtan beri bir soru kurcalıyordu . “ O kadın , oğlunuzun cesedini bile aldığımı söyledi . Ne demek istedi ? “ diye sordum . Boş gözlerle ona bakarken . Şuan içimi bir öfke kaplamıştı . Bu birine karşı değildi . Bu eskiden olduğu gibi , kaderime karşı olan öfkemdi . Gözlerini kaçırdı bir kaç saniye ama ben ona bakmaya devam ediyordum . Sonra bana döndü ve anlatmaya başladı . “ Ayinde kullanılan , her kesin cesedi ailesine teslim edildi . Sonra o gece hepsi kayboldu . Kim , nereye götürdü onları bilinmiyor . “ dedi . Gözlerine bakınca , doğru söylediğini anlamıştım . Bu anlattıkları beni ürpertmişti . Cebinden masaya , metalden yapılmış, küçük bir şey koydu . Onu açtı . İçinde yağ gibi bir sıvı vardı . “ O ne ? “ diye sordum merakla ? “ Bu boğazın için ilaç . Birazda büyülü bir ilaç . Yaraların anında iyileşecek . “ dedi ve parmağını ilaca daldırdı . Ardından boğazıma doğru getirdi . Kafamı yukarı ederek , sürmesine müsaade ettim . Boğazıma dokunduğundan beri acımaya başlamıştı . Bağırmayayım diye , dişlerimi sıkıyordum . Dudaklarımı bir birine bastırıyordum . Acı azalmaya başlarken , boğazıma bir soğukluk yayılıyordu . Kalbim hızla atmaya başlamıştı . Ellerini çekti ve masadaki mendil ile , elini sildi . İlacın kapağını kapattı ve bana uzattı . “ Sende kalsın ama ihtiyacının olmamasını sağlayacağım . “ dedi , yüzünde hafif bir tebessüm oluşurken . Dudaklarımın yanı , hafif kıvrıldı . Bu gülümsemesi , bendeki , tüm soğukluğu ve duygusuzluğu bastırmıştı . Ayağa kalktı ve “ Ben şimdi gidiyorum , sende dinlen . “ dedi . Ayağa kalkıp , kapıya kadar ona eşlik etmiştim . Ardından kapımı kilitlemiştim ve aynanın karşısına geçmiştim . Boğazımda hiç iz kalmamıştı . Bu harika bir şey . Elimi boğazımda gezdirdim , acı yoktu . Derin bir nefes alarak , balkona çıktım ve ilacı alarak odama döndüm . Yatağı yanındaki çekmeceye bırakıp , yatağa girdim . Yatağa girene kadar , ayaklarımın üşüdüğünü hissetmemiştim . Gözlerimi kapadım ve uyumaya çalıştım ama her seferinde o kadının yüzü gözümün önüne geliyordu . Kim ne yapsın ki o cesetleri ? Yine , yeni şeyler öğrenmiştim . Hep bir şeyler öğreniyorum ama cevap yok . Oh cevabı tek bilen kişi Zoya . Onunla nasıl iletişime geçeceğim ? sadece o mu benimle iletişim kura biliyor ? Her zaman kötü anımda ortaya çıkıyor ve bu durumdan zevk alıyor resmen . “ Zoya , beni duyuyorsan , bu gece rüyama gir ve konuşalım . “ diye fısıldayarak , kendi kendime konuştum . Duy beni Zoya , sana ihtiyacım var . Bunları düşünerek uykuya dalmıştım ama onu görmemiştim , rüyamda . Uyandığımda ona sövmeyi de ihmal etmemiştim . Sanki benimle alay ediyordu kaltak . Bu sefer onu görünce , ben onu boğmaya çalışacaktım . Ödeşmiş oluruz , hem de ona benim kim olduğumu göstermeliydim . Sabah olmuştu , açık kalan balkondan , içeriye kuş sesleri dolarken , onları dinlemeye başladım . Zoya’yı sövmeyi bile unutmuştum . Bu sesler bana huzur vermişti . Hayatımda ilk kez kuş sesleri ile uyanıyordum . Bu okuduğum bazı kitaplarda yazıyordu ve ben bu durumu ilk kez yaşıyordum . Düşüncelerimi bile susturmuş , kuşların seslerini dinliyordum . Dağda bu seslerle uyanmazdık ki , burada özgürdüm . Bu özgürlüğümün sesi gibi gelmişti bana . Alex bana bir deniz kenarında yaşayacağımızı söylemişti . Tabi kaça bilseydik . O zaman denizin dalga sesleri gelecekti , derdi hep . Ah sesler . . . Konuşamadığım yine aklıma gelince boğazımı tuttum . Zoya da konuşamıyordu . Kimseye derdini anlatamıyordu . Ne çok ortak noktamız var böyle . . . Yatakta doğruldum ve gülümsedim . Ne olursa olsun , mutlu olacaktım . Hem Zoya’nın sırrını çözecektim , hem de hayatımı yaşayacaktım . Bunu başaracaktım , herkese inat . Bana düşman olan bir dünyaya ve beni durdurmak isteyen düşmanlara inat . Gelen özgüvenle ayağa kalktım . İçimde garip bir his vardı . Sanki bir şey olacaktı . Bu gün , en az bir soruma dahi , cevap alacağımı hissediyordum . Bu gün iyi bir şeyler olacak . Sabah Zoya’ya sövüyordum ya , belki de beni duymuş ve sinirlenmiş ola bilir . BU gece kesin rüyama girer . Aynadan kendime göz attıktan sonra , banyoya girip , rutin işlerimi hallettim . Küvet gözüme takılmıştı . Akşam ona sıcak su doldurup , içine girmek istiyordum . Artık istediğim her şeyi yapacağım . Olurda ölürsem , mutsuz ölmeyeyim . İnanmıyorum ki , bana başka bir beden daha verilsin . Bu benim son şansım . Herhalde hep kötü insanları öldürmüşüm , diğer hayatımda . Diğer insanların duaları ile hayattayımdır belki de . “ Şanslısın Zoya . Bedenin her hangi birinde değil , bende ! Bir suikastçıda ! Başkası olsa bir gün bile dayanmazdı senin hayatına . Senin gibi intihar ederdi . “ Sandıktan elbise seçerken , kendi kendime konuşmayı da ihmal etmiyordum . Kırmızı bir elbise gözüme takıldı . Kan gibi kırmızıydı . Aklıma Nancy’i getirmişti ama ondan daha çok yakışacak bana bu elbise . Bu gün olumsuz düşünmek yok . Üstümü değiştim ve odamdan çıktım . Neşeli bir şekilde yemek salonuna gidiyordum . Yolda Kral Hugo ile karşılaşmıştım . Baş eğdim ve onunla , yemek salonuna yürümeye devam ettim . Gerçi yüzüne bile bakmamıştım . Ona bakınca duygularım değişiyor ve tüm duvarlarım yıkılıyor . O yüzden yüzüne bakmak yasak , artık bana . “ Bu gün güzel gözüküyorsun . “ dedi , benim duya bileceğim bir şekilde . BU kelimeleri karşısında nefesim kesilirken , yutkunmakla yetindim . “ Teşekkür ederim . Sizde harika gözüküyorsunuz . “ diye cevap verdim zorda olsa . Hani susacaktım ? Dilime hakim olamasam da , bu gün gözlerime hakim olacaktım . Kararlıydım ama Hugo’nun gülümsemesini duyuyordum . Bakmamak için kendimle savaş halimdeyim . Yüzüme gelen saçlarımı , kulağımın arkasına atarken , kendi gülümsememi sakladım . Kendine hakim ol Kataleya ! . Yemek salonuna geçip , kahvaltımızı etmeye başlamıştık . Tabi ki , öncesinde , Kral Hugo yiyecekleri kontrol etmişti . Bu dünyada yalnız kalacağımı ve sırlarla boğulacağımı sanmıştım ama öyle olmadı , onun sayesinde . O benim için , Seliya krallığına gelmese , yeni sırları keşfedemezdim belki de . Beni oradan kurtarmasa , sıkıcı ve mutsuz bir şekilde orada kapalı kalırdım . Bu renkli krallığı göremezdim . Kendimi , güçlerimi keşfedemezdim . En önemlisi , bana yük gibi olan sırrımdan kurtulamazdım . O benim gerçekte kim olduğumu biliyor . Bu koca dünyada , bana inanan tek kişi Hugo . Onu kaybetmek istemiyordum . Her zaman yanımda olsun istiyordum . Onun yanında kendimi güvende ve mutlu hissediyordum . İtiraf etmem gerekirse , sanırım ona bağlanıyordum . Okuduğum aşk romanlarındaki , kızlar gibi hissetmeye başlamıştım son zamanlarda . Belki de güvene bileceğim tek kişi , o olduğundan dolayı bu hissettiklerimi yanlış değerlendiriyordum . Kendimden emin değildim bu konuda , ama bu kendini belli etmeye başlayan duygularıma da , engel olamıyordum . Yemekten sonra benimle eğitim alanına kadar geldi . Arka bahçedeyken , zaman durmuş gibiydi . Sanki bu dünyada bir ben , bir de o vardı . Ben neler düşünüyordum böyle ? Eric eğitim salonunda oturmuş bizi bekliyordu . Kitaplara o kadar dalmıştı ki , bu dünyadan habersiz gibiydi . iyice yakınlaşınca , kafasını kaldırıp bize baktı , sonra panikleyip , hızla toparlandı . Ayağa kalkıp , baş eğdi . “ Üzgünüm geldiğinizi fark edemedim . “ dedi , mahcup bir şekilde . “ Sorun değil . Ne okuyordun ? “ diye sordu . Masanın başına geçti ve kitabı eline aldı . Hugo’ya yaklaştırıp , “ Bana verdiğiniz eski bir kitap . Prenses Zoya çok güçlü . Onun neden böyle güçlü olduğunu merak ettim ve onu araştırıyordum . Kanlı ay ayininden bahsediliyor ama kitabın sayfası yanmış . Tamda o cümleden sonra yanması dikkatimi çekti . “ dedi endişe ve heyecan dolu anlatışı , benimde dikkatimi çekmişti . Hugo bir anda kitabı eline aldı ve dikkatle incelemeye başladı . Yaklaşıp bende bakmaya başladım ama bazı yerleri yırtılmıştı . Kitaba dokunsan , küle dönecek gibiydi . “ Büyü ile onara bilirim sanırım . “ dedi ve yüzünde bir gülümseme ile , kitabı masaya bıraktı . “ Kalbim bir anda hızla atmaya başlamıştı . Sırrı çözüyor muyduk ? . “ Efendim küle dönen ve kopan çok yeri var sayfanın . Çok az bir kısmı onarıla bilir . “ dedi Eric . “ Onardığımız kadarını okuyalım . “ dedi ve kitaba odaklandı . Ellerini kitaba değdirmeden sayfanın üstünde birleştirdi . Bir şeyler mırıldanırken , kahverengi gözleri , sarıya dönüşmüştü ve parlıyordu . Sayfanın yanan siyah kısmı , beyazlamaya çalışıyordu . Altın renkli kelimeler belirirken , mutlulukla gülümsedim . Bu gün bir şey olacağını biliyordum . Hissetmiştim . “ Kanlı aydan kaçan kurban . . . Diğer kurbanların güçleri. . . toplanıyor . . . Sakın kullanmamalı . . . Gölgeye benzer . . . Onlar yaşıyor . . . gitmemeli . . . “ Hugo bu kelimeleri kurtara bilmişti . Kelimeler hiç iç açıcı değildi . “ Kanlı aydan seni kurtardım . O yüzden oradan kaçan kurban olarak sayılıyorsun sanırım . Diğer kurbanların güçleri sende toplanmış ola bilir mi ? “ diye sordu . “ Peki bunu nasıl öğrene biliriz ? “ diye sordum . Eric , bardağa su döktü ve bana uzattı . “ Prens Aron’un gücü sizde mi bakalım . Bu sadece ateş gücünü mü etkiliyor ? Yoksa siz suyu ve diğerlerini de mi kontrol ede biliyorsun . “ dedi heyecanla . Hugo’ya baktığım da o da merakla bana bakıyordu ama ben ne yapacağımı bilmiyordum . Bunun cevabını bende merak ediyordum . “ Siz ateş elementini çok kolay kullandınız . Su elementini kullanmak için , parmağınızı suya sokun ve gözlerinizi kapatıp suyun , kolunuza doğru tırmandığını hayal edin . “ dedi . Derin bir nefes aldım ve bardağı iyice önüme çektim . Heyecandan , kalbim yerinden çıkacak gibiydi . Gözlerimi kapattım ve dediğini yaptığım anda elimde soğuk suyu hissettim . Aniden gözlerimi açarken , su koluma doğru çıkıyordu sanki . Korku ile bardaktan elimi çektim . Bu iş artık beni korkutmaya başlamıştı . İkisi de bana garip bakışlar atıyordu . Yani Zoya ayinden kaçan kişiydi , gerçekten de . “ Diğer kelimeleri de çöze bilir miyiz ? ” diye sordum korku ile . O kelimeleri hızlı bir şekilde not etmeye başlamıştı Eric . Hugo hala bana bakarak düşünüyordu . “ Onlar yaşıyor ne anlama gelmiş ola bilir ? “ diye sordu . Acaba ayinde kullanılan kurbanlar yaşıyor muydu hala ? Bulduğumuz ipucu bizi nereye götürecekti ? Kurbanlara mı ? Yoksa ölümüme mi ?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD