Babam karşımda oturmuş, gözlerindeki ağırlıkla bana bakıyordu. Sakinleşmemi istemişti ama nasıl sakinleşebilirdim ki? Yanımdaki Aylin ’den su getirmesini rica etmişti. Kendi de yukarı çıktı. Aslında hemen polisi aramalıydık. O adamla babam başa çıkamazdı ki. Adam son derece iriydi. Çantam yukarıda kalmıştı. Aylin geldi. Bana su uzattı.
" Polisi ara hemen. " dedim..
Yavaşça bardağı dudaklarıma götürdüğümde dahi o kadar sarsılmıştım ki, su boğazımdan zar zor geçti. Aylin 'in teselli etmeye çalışırken, "Sakin ol güzelim, baban halledecek. Ona güven." demesi sadece sinirlerimi daha da gerdi.
Dakikalar geçti; kaç dakika olduğunu bilmiyorum. Tek yaptığım, titreyen ellerimle su bardağını sımsıkı tutmaktı. Sessizlik vardı; yukarıdan en ufak bir ses bile gelmiyordu. Bu, babamın o adamla hiçbir gerginlik yaşamadan, sakin bir konuşma yaptığı anlamına mı geliyordu? Aylin' in yüzündeki rahatlık, babamın tavırları… Hiçbiri içimdeki şüpheyi yatıştırmıyordu.
Sonunda, o adam merdivenlerden inmeye başladı. Babam da hemen arkasındaydı. İkisi de öyle sakindiler ki, sanki az önce yaşanan hiçbir şey olmamış gibi görünüyordu. Babam, adamı kapıya kadar uğurlarken, kendimi bir sahnede rol yapıyormuş gibi hissettim. Yutkunamadım bile, şaşkınlık içinde onları izledim. Babam, az önce beni aşağılayan bir adamı evimizden yalnızca birkaç adım uzaklaştırıp sonra hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu.
Bir baba nasıl böyle bir durumda sakin kalabilirdi? Babam, tüm içtenliğiyle onu yolcu ediyordu. Kalbim, beynimle yarışıyordu sanki; mantığım bana olan bitenin çok yanlış olduğunu haykırırken, içimdeki kızgınlık, bu sakinliği kavrayamıyordu. Babam nihayet kapıyı kapattı ve tekrar yanıma oturdu. Yüzünde mahcup bir ifade vardı, ama ben onun ne söyleyeceğini düşünerek öfkeyle gözlerine bakıyordum.
“Alisa, seninle konuşmam gereken önemli bir konu var.” dedi. Sesi, alışık olmadığım bir şekilde yumuşaktı.
"Neymiş bu konu? Benim için asıl önemli olan, o adamı polise vermek. Bu konuyu başka şeylerle bölmeyelim," dedim, nefesim daralarak. Hissettiğim öfke ve hayal kırıklığı, kelimelerime sert bir ton katıyordu. Babamın bu tavrı bana ait tüm güveni yok ediyordu. Yıllar boyunca hayatımda olmadığını, belki işlerine dalıp beni ihmal ettiğini kendimce affetmiştim, ama şimdi ondan tam anlamıyla bir baba gibi davranmasını istiyordum.
Babam yüzünü yere çevirdi. "Kızım, ortada bir yanlış anlaşılma var desem, öyle de değil. En iyisi sen beni dinle. O adam Emir Sancaktar. Sandığın gibi biri değil. En iyisi sen beni dinle ben başından anlatayım. Sonra onu şikayet etmek istersen ederiz ama burası senin yaşadığın yerlere benzemez. Bir sonuç çıkmaz yani. Şurada yolda yürüsen binlerce daha ağır laf atanlar olur." dedi. Sanki her şey bu adı duymamla çözülüp gidecekmiş gibi bir tonda konuşuyordu.
Bütün yaşadıklarımı bir anlık sinir harbiyle savuşturup, bu durumu bana açıklamaya çalışmasına akıl sır erdiremedim. "Bana onu mu savunuyorsun, baba? Ben nasıl biri olduğunu çok iyi anladım." dedim, kelimeleri kelimelerine bastıra bastıra. İçimdeki öfke ve hayal kırıklığı artık dayanılmaz bir boyuta ulaşmıştı.
Babam, Aylin’ e dönüp gözleriyle bir şeyler anlatıyormuş gibi bakıştı. Derin bir nefes alarak yüzünü bana çevirdi: "Alisa, güzel kızım… İşlerim pek iyi gitmiyor. Böyle iniş çıkışlar olur, iş hayatında risk almadan para kazanılmaz." dedi.
O an, zihnimde bir kıvılcım çaktı. Babamın bu yaşananları işle ilişkilendirmeye çalıştığını fark etmemle, midem bulandı. "Bunun konumuzla ne ilgisi var baba? Önce o adamı şikayet edelim, sonra ben seni istediğin kadar dinlerim." diye çıkıştım. Babam yüzünü yeniden yere çevirdi. Bu kez tüm ciddiyetiyle konuşmak istiyordu anlaşılan.
Ama içimdeki öfke dinmiyordu. Bu adam, karşımdaki adam, yıllarca beni büyütmemiş bile olsa, bu akşam, hayatımda ilk kez bir baba gibi davranmasını bekliyordum. Babamın beni bu kadar hayal kırıklığına uğratmasını hak edecek ne yapmıştım ki?
"Alisa, lütfen sözüm bitsin." dedi. Sesi her zamankinden daha yavaş ve baskındı. Sanki bana gerçeği anlatmanın ağır sorumluluğunu taşıyordu.
"Peki, dinliyorum." Dudaklarım birbirine kenetlendi. Tüm bu söylediklerinin neye varacağını anlamaya çalışıyordum. Babamın nasıl böyle bir adamın yanında sakin kalabildiğini, bu kadar aşağılayıcı bir olay yaşanmışken neden harekete geçmediğini kavrayamıyordum. Yine de belli ki adam tanınmış biriydi. Adını da öğrenmiştim. Kaçacak hali yoktu. Babamın lafının sonunu bekleyebilirdim.
"Yine her zaman yaptığım gibi borç aldım. İpotekler yaptırdım. İşi de aldım ama bir sürü aksilik çıktı. İflas ettik güzelim."
Sözleri, içimdeki öfkeyi bir nebze yatıştırmadı. Ellerim titreyerek su bardağını sıkıyordu. "Baba." dedim. "Hayatta her şey insanlar için. Sen yetenekli bir adamsın. Sıfırdan başlarsın. Ben de elimden geldiğince destek olurum. Ama bunu yaşananlarla nasıl ilişkilendirebiliyorsun?"
Babam sessizce yüzüme baktı. "Sadece bu kadar değil Alisa. Borcumuz var ve hayatımız tehlikede. Bizi kurtaracak tek kişi de Emir Sancaktar."
Kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Babamın bu sözlerini duyduğumda, içimdeki her şey kırıldı. "Baba… Yapma… Sırf borcun var diye, o adamdan mı medet umuyorsun? O adamdan, bir sapıktan mı?"
Babam derin bir nefes aldı. "Hayır, Alisa. O sadece seni denedi. Evleneceği birini arıyor. Senin düşündüğün gibi bir sapık değil. Eğer öyle biri olsaydı, ben burada böyle sakin olur muydum?"
Kelimenin tam anlamıyla dondum. Bu bir kabus olmalıydı. "Yani… Ona borcun var ve karşılığında onunla evlenmemi mi istiyorsun? Türk filmi mi çekiyoruz burada? Satılık mıyım ben? Böyle bir şeyi asla kabul etmem." dedim, sesim titreyerek. İçimdeki hayal kırıklığı, artık yerini düpedüz bir isyana bırakmıştı.
Babam yanındaki Aylin' e baktı. Göz göze geldiklerinde, aralarındaki garip bir anlaşma var gibiydi. "Alisa çocuk değil, artık her şeyi bilmesi gerekiyor," dedi Aylin. Babam ise derin bir nefes alarak gözlerini yere indirdi. O sırada, gözlerinde gördüğüm çaresizlik, zihnimde bir an için onun yükünü anlamama neden oldu.
Ama her şeye rağmen, zihnim hala olayların dehşetinden sıyrılamıyordu. Bu benim hayalimdeki aileden ve babamdan çok uzaktı. Aylin neyden bahsediyordu bilmiyorum ama buraya babamın borcu için evlenmeye gelmemiştim. Babam konuşmaya devam etti.
"Öyle basit bir borçlanma durumu yok Alisa." dedi, sanki az sonra söyleyecekleri boğazında düğümlenmiş gibi. "Borçlandığım adam bir tefeci, bir mafya babası." Sesi titrek ama içindeki korkuyu gizlemeye çalışan bir tonla konuşuyordu. Onun bu kadar güçsüz, hatta aciz olduğunu görmek bana çok yabancıydı. Kendisiyle hiç bu kadar doğrudan bir meselemiz olmamıştı; beni hep uzaktan, gölgelerde kalmayı tercih ederek izleyen babam, şimdi en büyük belasını adeta bana açıyordu.
Bu duyduklarım bana olan öfke ve hayal kırıklığımı daha da artırdı. "Onu borç alırken düşünecektin." dedim, sert bir sesle.
Babam, bir an bu soğuk tavrım karşısında duraksadı, ama sonra kendini toparlayarak devam etti. "Daha önce de aldım ve geri ödedim. Üstelik defalarca." dedi, başını eğip yere bakarak. "Bu kez geri ödeme yapamama sebebim sensin, Alisa." Sözleri, adeta bir tokat gibi yüzüme çarptı. Şaşkınlıkla ona baktım. Nasıl yani, borcunu ödeyememesinin sebebi ben miydim?
"Nasıl benim? Benimle ne alakası var?" diye sordum, sinirlerime hâkim olamadan. "Bana gönderdiğin üç kuruş nedeniyle mi ödeyemedin?" Bu cümleyi öfkeyle söylemiş olsam da, içten içe cevabını gerçekten merak ediyordum. Zaten bana çocukluktan beri maddi destek dışında bir şey sağladığı söylenemezdi ama öyle çok masraflı biri de olmamıştım hiçbir zaman. Belki de içten içe babam parayı sevdiği için parasını az harcarsam beni de sever diye düşünüyordum.
Babam başını eğmiş, mahcup bir ifadeyle yere bakıyordu. Sanki bu durumda söyleyecek hiçbir şeyi kalmamıştı. Beni buna ikna edecek tek kelimeyi bulamıyordu. Tam o sırada Aylin söze girdi, babamın adına konuşurcasına.
"Hayır Alisa." dedi, derin bir nefes alarak. "Bu adam seni İtalya ’da bir sergide görmüş." Bu sözler bir anda odadaki atmosferi değiştirdi. Ne demek istiyordu? Kim bu adam? Hangi sergide beni görmüştü?
Aylin, üzerindeki huzursuzluğu bir an için atıp konuşmaya devam etti. "Bu tür adamlar, kara para aklamak için sanata meraklı görünürler." dedi. "Ben bu işlerden anlamam ama bu işler öyle yürüyor. Parayı aklamak için genç sanatçılardan eserler alıp, onları yüksek fiyatlarla satıyormuş gibi gösterirler. Böylelikle kara parayı temize çıkarmış oluyorlar. O adam da genç sanatçıların sergilerini gezerken seni görmüş ve çok beğenmiş."
Duyduklarım beni adeta dondurmuştu. Bu nasıl bir dünyaydı? Sadece sanatımı icra ederken, hiçbir şeyden habersiz bir şekilde bu adamın radarına girmiştim. Onu tanımıyordum bile. Beni beğenmiş… Bu sözlerin anlamını düşünmeye çalışıyordum. Sanatımı mı beğenmişti, yoksa başka bir şeyi mi? Ve babamla olan ilişkisi tam olarak neydi?
"Ne demek bu şimdi? Benimle kimse gelip konuşmadı." dedim şaşkınlıkla.
Aylin, sanki bu duruma önceden hazırlanmış gibi bir sakinlikle konuşmasına devam etti. "Olabilir. Çünkü başka bir yol bulmuş." dedi. "Babanla konuştu, ama baban senin hayatın olduğunu, böyle bir şeye asla müdahalede bulunmayacağını söyledi. Bu yüzden babanın ona ters konuşması onu rahatsız etmiş. Babanın bu teklifi reddetmesi üzerine adam ona ‘seni bitireceğim’ demiş ve gerçekten de babanın işlerine taş koymuş. Baban bu yüzden işi bitiremedi ve iflas etti."
Kelimeler zihnimde birbirine karışıyor, anlam kazanmaları için uğraşıyordum. Babam beni korumak adına böyle bir adamla anlaşmazlığa düşmüş müydü? Bu, tanıdığım babamla ne kadar çelişiyordu. Babam, daha önce hiçbir şeyde benim yanımda olmamıştı. Peki şimdi? Hem de bu kadar tehlikeli bir adamın karşısında?
İçimden yükselen öfkeyi kontrol etmek için derin bir nefes aldım. "Babam doğru olanı yapmış Aylin. Peki bu adam kim? Emir denen o herif mi?"
Aylin, "Hayır." diyerek başını salladı. "Emir Sancaktar iyi, güçlü bir iş adamı. O adamın dişini geçiremeyeceği kadar güçlü biri."
Tam bu sırada, Aylin tekrar babama döndü ve elini nazikçe okşayarak, "Hayatım, senin sinirlerin çok bozuk zaten. Sen yukarı çık, biz bundan sonrasını kız kıza konuşalım." dedi. Babam, Aylin.’in bu sözü üzerine sessizce ayağa kalktı. Yüzünde hüzün ve çaresizlik vardı. İlk kez bu kadar kırılgan ve aciz bir durumda görünüyordu. Gözlerimin önünden uzaklaşırken, her şeyin nasıl bu noktaya geldiğini anlamakta zorlanıyordum.
Babam yukarı çıktığında, odada yalnız kalmıştık. Başımı Aylin’e çevirdim, sorularım yanıtlanmayı bekliyordu. Aylin ’in gözleri benimle buluştu, yüzünde bir an tereddüt gördüm, sanki anlatacağı şeyler onu da rahatsız ediyordu. Yine de derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı.
“Alisa, bak, baban gerçekten zor durumda. Sana da söylediği gibi, senin için direnmek istedi. Ama o adam tehlikeli. Baban seni korumak için elinden geleni yaptı. O adam seni bir sergide gördü ve takıntılı hale geldi. Sanki seni bir malmışsın gibi satın almak istiyordu. Tabii ki baban bu durumu kabul etmedi. ”
Aylin’ in söyledikleri içimde öfke ve korkuyu körüklüyordu. Babamın beni bir şey olarak değil, kendi başına değerli bir insan olarak savunduğunu duymak gurur vericiydi. Ama geride bıraktığım o hayattan babamın bu tehlikeli borçlara bulaşmasına neden olacağıma inanmak güçtü.
“Peki, ya Emir Sancaktar kim? O adamın ne tür bir oyunun parçası?” dedim. Sorularım ardı ardına dökülüyordu. Babamın yanında o kadar uzun süre kalmadığım için onun nasıl bir dünyada yaşadığını bilmiyordum.
Aylin derin bir nefes aldı. Yüzündeki sabırlı ifadeyle, yaşadığı onca şeyi ben de onun gözünden görmeye başladım.
“Emir, bu ülkenin en zenginlerinden biri. O da güçlü biri ama daha farklı... Tehlikeli yöntemlere başvurmayan, işleri kurallarıyla oynayan bir adam. Yani, seni evlilik meselesinde zorlayan adam o değil.”
Fakat bu yeni bilgilere rağmen, aklımda oluşan karanlık kütlenin dağıldığını söyleyemezdim. Babamı ve ailemizi tehlikeye atan bir adamdan kaçıyorduk; diğer yandan borçlarla sarılmış ve kurtulmak için mantıksız bir çözüm bulmuş gibiydik. Tüm bu anlatılanlar zihnimde daha fazla soru yaratıyordu.
Aylin biraz daha yakınıma oturdu, elini omzuma koydu. Şefkatli bir tavırla devam etti:
"Alisa, biliyorum ki burada olmaktan, bu olayların parçası olmaktan hiç hoşlanmıyorsun. Seni bu karmaşanın içine çektiğimizi biliyorum ve üzgünüm. Fakat biz de çaresiz durumdayız. Baban tüm gücüyle senin yanında olmaya çalıştı; bu, onu zor durumda bıraktı. Emir 'le görüşmeye, onun güvenini kazanmaya çalıştık, ama şimdi senden de yardım bekliyoruz."
Bu sözler, içimde daha fazla çatışma yarattı. Başka birinin hatalarını düzeltmek için hayatımı feda etmek istemiyordum. Kendime olan güvenim ve hayatta istediğim şeyler bir anda anlamsızlaşmış gibiydi.
“Benim hayatım bir anlaşma, bir ticaret malzemesi değil Aylin. Bunu nasıl yapabilirim?” dedim, sesim titriyordu.
Aylin, yüzünde hüzünlü bir gülümsemeyle bana baktı. “Biliyorum Alisa, fakat bu tamamen senin kararın olacak. Biz sana hiçbir şey zorla yaptıramayız. Sadece şunu bil ki, baban seni çok seviyor ve senin iyiliğin için bu adımı atmak istiyor. Ama bu durumda her şey senin kararına bağlı olacak. Eğer Emir’ le bir gelecek hayal edebileceksen, bu hem sana hem de babana bir umut ışığı olabilir. Hatta sadece sana olabilir. Bizim için bir garanti yok Alisa. Sen kendi hayatını kurtar istiyoruz. Eğer bize bir şey olursa senden tek isteğim var Emre' yi yanına al ve onu koru. Bunu sadece Emir ile evlenirsen yapabilirsin. "
" Tanımadığım bir adamla evlenmek dışında bir yol yok mu?"
" Yok Alisa. Biz bütün yolları tecrübe etti. Emir' in tek istediği şey var. Evlenmeden önce birlikte olmak istiyor. Daha önce başkasıyla cinsellik yaşamamış olduğundan emin olmak. "
" Bunun testleri var. "
" Hayır. Test sadece bakire olup olmadığını gösterir. Emir başka bir erkekle hiçbir şey yaşamadığından emin olmak istiyor. "