TAVSİYE EDERİM

1267 Words
Donup kalmıştım. Karşımda oturan bu adam beni daha gece ileri derecede huzursuz etmişti. Gece sanki sözcüklerin keskinliğini hiç düşünmeden konuşuyordu; rahat, pervasız, hatta kışkırtıcı bir üslup sergiliyordu. Şimdi ise keskin bir şekilde bana bakıyordu. Bakışları sabit, her hareketimi gözleyen, bir şeyleri çözmeye çalışan o gözler... “Ben sizinle konuşmak için geldim,” dedim. Düşüncelerimi toplamak için derin bir nefes aldım, ama o an gözlerindeki sert bakışı fark edince nefesim yarıda kesildi. Elini hafifçe kaldırıp önümdeki sandalyeyi işaret etti. “Otur.” dedi kısa ve net. Oturmak dışında bir şey yapamayacak kadar gergindim. İtaatkâr bir şekilde onun gösterdiği yere yerleştim. “Fazla konuşmayı sevmem.” diye başladı. “Bakire olduğunu biliyorum ama bu benim için yeterli değil. Daha önce başka biriyle anal seks yaptın mı?” Bir an için gerçekten duyduklarımdan emin olamadım. Bu kadar doğrudan, böylesine kırıcı ve mahrem bir soru... Hiç çekinmeden sorabiliyor olmasına inanamıyordum. Sanki buraya ailem için gelmiş olmam ona her şeyi açıkça sorma hakkını tanıyormuş gibi. Bu soruya hazırlıklı değildim, dudaklarımın arasından sadece tek bir cümle çıktı: “Bu biraz fazla hızlı bir başlangıç olmadı mı?” dedim, titrek bir sesle. Gözlerinde en ufak bir çekilme ya da utanç belirtisi olmaksızın devam etti. “Anladım. Utanıyorsun ya da utangaç rolü yapıyorsun.” dedi, sanki beni uzun zamandır tanıyormuş gibi. “Dediğim gibi fazla konuşmayı sevmiyorum. Oral ya da anal seks yaptın mı? Ön sevişme yaşadın mı? Bunlara cevap veremiyorsan ama yaptıysan, gidebilirsin.” Bu sözler karşısında iyice kendimi küçülmüş hissettim. Sanki bütün iç dünyam onun önünde çıplak kalmış gibiydi. O anda çıkıp gitmeyi düşündüm; içimde, buna bir saniye bile daha katlanmamam gerektiğini söyleyen bir ses vardı. Ancak bir başka ses de beni burada kalmaya zorluyordu, ailemi düşündüm, onlara olan sorumluluğumu. İçimde kopan fırtınayı görmezden gelerek, masada dimdik oturmaya devam ettim. Ama o durmadı. “İki dakika daha oturursan, cevabını yapmadın olarak kabul edeceğim.” dedi, kesin bir tonda. Sonra bir an için yüzünde bir alay ifadesi belirdi, gözlerini üzerimde gezdirirken. “Yalnız şunu unutma, anlarım. Her duruşundan, bakışından, mimiğinden anlarım. Beni bu konuda kandırmaya çalışma. Boşuna bakireliğini kaybettiğinle kalırsın; kendini kapının önünde bulursun.” Beni küçümseyen ve tartan bu sözler beni adeta çaresiz bir noktaya çekti. Sanki savunmasız, tamamen çıplak bir halde önümde duruyormuş gibi hissettim. Bu adamın ne kadar acımasız, ne kadar katı olduğunu fark ettikçe kalbim hızla çarpıyordu. Donup kaldım. Hiçbirini yapmamıştım ama yapmış olsaydım da şu an hareket edemezdim. Bu adam bu kadar açık seçik nasıl konuşuyordu? Hiç mi utanması çekinmesi yoktu? Anladık yaralıydı ama fazla ileri gitmiyor muydu? Beynimden sayısız düşünce geçiyordu ve bunların çoğu çekip gitmemi söylüyordu ama bir tek düşünce kalmamı söylüyordu. Ben o bir tek düşüncenin dediğini yapmak zorundaydım. “İki dakika oldu. Farkında mısın?” dedi, buz gibi bir ses tonuyla. Kelimeler ağzımdan dökülmek bir yana, sadece başımı yavaşça sallayabildim. Sanki konuşmaya gücüm kalmamıştı. Ne söyleyecektim ki? Bu kadar direkt, bu kadar acımasız bir şekilde konuşurken ona karşı bir şey söylemek, direnmek imkansız gibi geliyordu. Sadece gözlerimi kaçırarak bekledim. Ne söyleyecek diye kalbim hızla atıyordu. “İkinci kısma geçelim.” dedi kendinden emin bir şekilde. “Birlikte olduktan sonra kimseyle olmadığından emin olursam hemen evleniriz. O konuda hiçbir endişen olmasın. Nikah işlemlerini bir iki günde hallederim.” Sözleri keskin bir şekilde zihnime işliyordu. Evlenmek? Bu kadar mı kolaydı onun için? Sanki benim kim olduğumun, hislerimin hiç önemi yoktu. “İstediğim şey bir çocuk sahibi olmak.” dedi düz bir ifadeyle. “Erkek olması tercihim olsa da kesin bir ısrarım yok. Bir varisim olmalı. Çocuk dünyaya geldikten sonra özgürsün. İstersen o gün bile gidebilir, istersen ömür boyu yanında kalabilirsin; benim için bir sorun yok. İster boşanırız, istersen boşanmayız. Bu da senin seçimin.” “Çocuk mu?” diye fısıldadım, sesim titriyordu. Konu bir anda evlilikten çocuğa nasıl gelmişti? Sakin ve kendinden emin bir şekilde devam etti, sanki bu onun için sadece bir iş planıydı. “Evet. Evlenmek isteme nedenim bu. Sana bundan bahsetmediler mi? Gitmek istiyorsan gidebilirsin. Yapamayacağın tek şey ileride çocuğumu alıp gitmek. Onun dışında gitmek istediğin her anda özgür olacaksın ama sadece gidebilirsin. Geri dönüşün olmaz.” Bir an sessizlik oldu. İçimde bir fırtına kopuyordu ama ona belli etmemeye çalışıyordum. Bütün hayatım gözlerimin önünden geçti sanki. Ailem için burada olduğumu hatırladım. Eğer onları koruyacaksam, bu tekliften kaçmak bana düşmezdi. Ama bir yanda da bu kadar basit bir anlaşma yapmanın ağırlığı vardı. Hayatıma, bedenime, geleceğime dair her şey bu kadar mı hafifti onun gözünde? Ailem için bunu yapmam gerektiğini biliyordum. Çocuk sahibi olmak ya da olmamak... Eğer bir çocuğum olursa, belki de gerçekten o gün gitmek istemeyecektim. Sadece o çocuğu bırakmak zorunda kalmak... Bu düşünce içimi sıkıyordu. Ama şu an başka bir yol yoktu. Ailem için bu kararı vermek zorundaydım. Elbette çocuğumla kalmayı seçerdim ama ailemi ölüme itmeyi seçmezdim. “Birlikte olduktan sonra başka bir kadınla olmam. Sonuçta çocuk sahibi olmak için sperm kalitesi önemli.” dedi, soğukkanlı bir şekilde açıklıyordu her şeyi. “Hamilelik sürecinde de böyle bir şey olmaz. Çocuğun bir şeye ihtiyacı olduğunda, bir kadın için geç kalmak ya da yetişememek istemem. Ayrıca, kadınlar böyle zamanlarda fazla hassasiyet gösteriyor. Ruhsal gerilime gerek yok.” Bu adam çocuk sahibi olmak yerine, gidip şu gerçek bebek gibi görünen oyuncaklardan alsa daha iyiydi diye düşündüm içimden. İfadeleri, tonlaması, her şey sanki sadece bir planın parçasıymışım gibi bir his veriyordu. Kendi duygularım ya da hayallerim hiç umru değilmiş gibiydi. Yine de durmadan anlatıyordu, planını net bir şekilde, tüm çıplaklığıyla önüme seriyordu. “Dediğim gibi...” diye devam etti. “Doğar doğmaz gidebilirsin. Burada seçim senin. Kalmak istersen de seçim senin. Cinselliği seninle yaşamamı istersen, şimdiden bilmen gereken bir şey var. Fazla uç olmasa da cinsel fantezilerim var. Bunlarla çocuk yapma döneminde karşılaşmayacaksın. Ama devamında cinsel hayatımız devam etsin istersen, bu isteklerimi karşılamanı beklerim. Eğer karşılamazsan, karşılayacak birini bulurum. Seni kesinlikle bir şeye zorlamam. Zaten analiz yeteneğim iyidir. Cinsel hayatımızdan sen kesinlikle zevk alacaksın. Çocuk olana kadar benim almam önemli değil. Dediğim şeyler çocuk dünyaya geldikten sonrası için. ” Sözleri mideme bir yumruk gibi oturmuştu. Her kelimesi öyle ağır, öyle soğuktu ki, sanki yaşamın en doğal ve duygusal anlarını bir pazarlık maddesi gibi dile getiriyordu. Gözlerimi kaçırdım, içimden onun bu sözlerine karşı gelmek, itiraz etmek geçiyordu. “Sana sadakat sözü vermiyorum ancak senden sadakat sözü isterim. Boşanmayı tercih edersen de evlenmeden biriyle cinsel ilişki yaşayamazsın. Tanınmış biriyim ve mutlaka haber olur. Çocuğuma böyle bir şeyi yaşatmam.” dedi, kendinden emin bir tavırla. Artık dayanamadım. Yüzümü ona çevirdim, gözlerimdeki öfkeyi gizlemeye çalışmıyordum. “Sen yapınca sorun olmuyor da kadın yapınca mı sorun? Bu nasıl bir zihniyet?” diye sordum, sesim titreyerek. Yüzüme baktı, hiç etkilenmiş gibi görünmüyordu. Sanki duygularım, öfkem, düşüncelerim onun için bir anlam ifade etmiyordu. Bu hayata ve ilişkilere dair bakış açısının ne kadar yüzeysel ve kendine dönük olduğunu bir kez daha anlamıştım. " Sen burada yaşamadığın için bilmiyor olabilirsin. Ama burada böyle. Kadın yaparsa kötü olur erkek yaparsa çapkın olur. O yüzden yapılacak haberler de birbirinden farklı olacaktır, insanların yorumları da. Şimdilik bu kadar. Gidebilirsin. " diyerek bana bir zarf uzattı. Herhalde sözleşmedir diyerek aldım ama kapalı bir zarftı. " Bu ne?" diye sordum. " Kadınsal bakım ve temizlik için. " " Gerek yok. " diyerek masanın üzerine koydum. " Yarın akşam hazır bir şekilde gelirsin. Henüz hazır görünmüyorsun. Düşün öyle gel. " " Şey. Ailemin borçları için..." " Ailenle ilgili maddi her şeyi halledeceğim. Sıkıntı yok o konuda. " dedi. İyi en azından babam ve Aylin' in yaşaması için gerekli parayı verecekti. Onların borcunu ödeyecekti. Üç hayat için bir hayat feda ediyordum. Ayağa kalktım. " Bir dakika. " dedi. Durdum. Ona baktım. " Son bir kural. Söylemeyi unuttum. Aramızda duygusal bir şey olmayacak. Benden sevgi bekleme. Senin de sevmemeni tavsiye ederim. Şimdi gidebilirsin. "
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD