Bu adam... Tanıyordu bu adamı. Şirvan Botan'dı karşısındaki. Kuzeninin katili olan ailedendi.
Bakışlarını bölen şey babaannesinin hiddetli sesiydi.
"Destur! Kim olarak benim konağıma böyle girmeye kalkarsın sen?!" Babaannesi aynı öfkeli gözlerle bakıyordu kapıda dikilen adama.
"Kim olduğumu bilirsin sen Zelal Xanım!" Ağzından çıkan hadsizce kelimeler yaşlı kadının öfkesini körüklüyordu.
"Çık git konağımdan! Yoksa dökülen kanımın hesabını alırım." Esma sinirden ellerini var gücü ile sıkıyordu. Bu aileden tek bir kişiyi görmeye katlanamıyordu.
Şirvan bakışlarını yaşlı kadının yanında duran kişiye çevirdi. Gözlerindeki o nefreti oldukça şeffaf bir halde gördü. Ferhat Xemgin'in karısıydı bu kadın.
Onun dediklerini umursamadan merdivenlerin başında durmuş kendisine bakan kıza çevirdi bakışlarını. Bu kız hangi cesaretle Diyarbakır'dan çıkmaya kalkışırdı.
"Gideceğim. Ama önce almam gereken biri var!" Söylediği her kelimenin ardından kaşlarını anbean çattı Nupelda. Gözlerini babaannesine çevirdi.
"Bu konaktan elini kolunu sallayarak kimseyi alamazsın! Çık git kapımdan olay çıkmasın." diyerek bir adım ileri attı yaşlı kadın.
"Asıl olay birazdan çıkacak Zelal Xanım. Senin torunun Diyarbakır'dan çıktığı an ortalık karıştı. Tüm Diyarbakır onun kaçtığını biliyor!" Öfkeden deliye dönecekti Şirvan. Bu kadının Diyarbakır'dan çıktığı öğrenildiğinden beri ortalık yine karışmıştı.
"Ben kaçmadım!" Öfkeyle söylenerek aşağıya babaannesinin yanına indi Nupelda.
Şirvan hâlâ haklıymış gibi konuşup üste çıkmaya çalışan kıza sinirle baktı. Hâlâ nasıl kendini haklı çıkarmaya çalışıyordu bu kız.
"Kaçtın kaçmadın beni bağlamaz Diyarbakır çalkalanıyor. Evlerinde ki bir kıza sahip çıkamıyorlar diye. Daha şimdiden adımızı milletin ağzına sakız ettiniz Zelal Xanım!" Yaşlı kadın biliyordu torunu konaktan çıktığı gibi yokluğunun anlaşılacağını. Yine de torununu savundu.
"Kız benim kızım kim kendinde konuşma hakkını görüyor de hele!" Yanında duran torununun bileğinden kavradı. Sanki birazdan çıkacak kıyameti hissedermiş gibi.
"Diyarbakır'a adım at görürsün Zelal Xanım. Kız sizin kızınız değil o'da artık Botan." Attığı koca adımla yaşlı kadının arkasında duran kızın kolundan tuttuğu gibi kendine çekti.
Dengesi sarsılan Nupelda kontrolsüzce onu eşyaymış gibi üzerine çeken adamın göğsüne çarptı.
"Bırak beni! Napıyorsun?" Sert göğsünden kafasını kaldırıp öfkeyle baktı karşısındaki adama. Gördüğü öfkeli kara gözler onu ürkütse de karşı gelmeye devam etti.
Koluna sardığı güçlü elini iteklemeye çalıştı.
"Çık konağımdan!" Ona bağıran yaşlı kadını ve yanındaki kadına kulak asmadan kolundan tuttuğu kızı boşluğundan faydalanarak ilerletti.
Kendisine silah doğrultan korumaları umursamadan konaktan çıkmayı amaçlıyordu. Fakat duyduğu kelimeler ile durdu. Yavaşça başını arkaya çevirdi.
"Kanını dökerim Şirvan. Torunumu bırak."
"Karşılığını fazlasıyla alırsınız Zelal Xanım." Soğuk kanlılık ile kurduğu cümleyle kirpiklerine kadar titredi Nupelda.
Tekrar ilerledi seri adımlarla Şirvan. Gelmemekte ısrarcı olan kızın kolunu mengene gibi sarmıştı. Gerekirse süründüre süründüre bindirirdi arabasına.
Her iki tarafın korumaları birbirine silah çekmişken Şirvan bunu hiç umursamadan ileriye park ettiği aracın ön yolcu kapısını açarak kolundan sımsıkı tuttuğu kızın bedenini bir çuvalı fırlatıyormuş gibi öfkeyle ön koltuğa attı.
Kendi yerine geçtiği gibi gaza bastı. Büyük sarsıntı ile ilerleyen araçla Nupelda'nın bedeni öne savruldu. Ellerini tutunacak yer arayarak telaşla etrafına savurdu. Sargılı yara bere içinde olan ellerinden canı yansa da dişlerini sıkarak acısının geçmesini bekledi.
Koltuğun köşelerine tutunmasaydı arabanın ön camından uçacaktı bedeni. Ard arda yutkundu. Nefretle yan tarafındaki adama baktı.
Keskin yüz hatları ve öfkeli bakışları ile korkunç görünüyordu. "Yavaş sür arabayı." Yine diline hâkim olamayarak sinirle konuştu.
"Bana emir vermeyi kes!" Duyduğu gür davudi sesle bütün bedeni baştan aşağı titredi. Güçlü sesin şiddeti arabanın içinde yankı yapmıştı. Çalan telefon ile bakışlarını adamın yüzünden çekti.
Şirvan gelen arama ile sinirle açtı telefonu. Kendine mukayyet olmakta zorlanıyordu. Eve gidene kadar elinden bir kaza çıkmaması için kendini oldukça zorluyordu.
Kulağına yasladığı telefonu ile kardeşini dinlemeye başladı.
"Ağabey nerdesin ? Bütün aşiret ağaları toplandı bizim konakta. Acil gelmen gerekiyor." Dişlerini sıktı. Geceden beri başı çatlıyordu. Uykusuzluk ve bu siniri yetmezmiş gibi birde o ihtiyarları dinleyip duracaktı saatlerce.
"Geliyorum aslanım. Siz biraz daha idare edin." Kardeşinden bir cevap beklemeden telefonu kapatıp fırlattı rastgele.
Bir eliyle direksiyonun hakimiyetini sağlarken bir elini de şakağına bastırdı. Kıyamet kopacaktı ve hiç istemese de tam merkezindeydi yaşanacak olanların.
Yan tarafında bulunan kız bugünden sonra karısı olacaktı. Düşmanının kızını evine yatağına alacaktı. Akıl alır gibi değildi. Birileri sanki onunla dalga geçiyordu.
Öfkesi daha da katlanarak arttı. Camı sonuna kadar açarak nefes almaya çalıştı. Sağ elini sakallarına atıp sıvazladı.
Aylardır sabrıyla sınanıyordu sanki. Yumruk yaptığı elini sertçe direksiyona vurdu.
Nupelda yanındaki adamın öfkesinden nasibini almamak için oturduğu koltuğa iyice sinmişti. Direksiyonu yumruklaması ile korkuyla sıçradı.
Dikkati üzerine çekmemek için sakin olmaya çalıştı. Diyarbakır'a kadar süren yolculukları yanındaki adamın ara sıra öfkeli seslerine ve yoğun sigara kokusuna maruz kalarak son bulmuştu.
Diyarbakır sokakları arasında ilerleyen araç konaklarının olduğu yola değil de başka bir yola girince yanındaki adama döndü.
"Evime götür beni! Nereye götürüyorsun ?" Hızla kendisine dönen öfkeli bakışlara aynı şekilde karşılık verdi.
"Kes sesini diyorum sana anlamıyor musun aptal! Bu saatten sonra senin bir evin kaldı mı sanıyorsun?!" İşittiği sözler ile sarsıldı. Bu adam ne konuştuğunu biliyor muydu?
"Düzgün konuş benimle." Sabit tuttuğu sesiyle cümlesini toparlamayı zorda olsa başarmıştı.
Herkes onun kaçtığını düşündüğü için böyle söylemişti. Ailesi onu evinde bekliyordu gitmesi gerekti.
Ellerini kucağında birleştirip stresle sıktı. Yanında sabır çeken adama bir daha da bakmadı. Aklı bu saatten sonra olacaklardaydı.
Büyük tarihi konakların olduğu sokakta aracı park etmesi ile yutkundu. Kapının üstünde o nefret ettiği soyadı görünce dişlerini sıktı. Kendi konağına getirmişti.
"İn!" Şirvan söylediği tek kelime ile kendi tarafındaki kapıyı açıp indi. Aracın etrafında dolaşarak Nupelda'nın olduğu tarafa geçti. İnmeye niyeti olmayan kızla elini yumruk yapıp sıktı. Sakin olmaya çalışacaktı.
Aracın kapısını açtığı gibi kızı kolundan çekerek çıkardı.
Nupelda bir anda çekilmenin dengesizliği ile tökezledi. Kolunu, sımsıkı tutan adamdan kurtarmaya çalıştı.
"Dur yerinde." Kabaca konuşması sinirlerini bozsa da dilini ısırdı. Tersine gittikçe canını yakan bu adamdan kurtulmak istiyordu.
Şirvan kolundan tuttuğu kızı konağına kendi elleri ile getirmekten hoşnut olmasa da kapıda duran korumalara baş hareketiyle kapıyı açmaları için işaret verdi.
Açılan kapının arkasında kıyamet rüzgarları estiğine emindi. Fakat geri atacak adımı yoktu. Kızla birlikte kapıdan gürültüyle girmesi konağın avlusunda, camlarında ve balkonlarında bekleyen herkesin gözlerinin onlara dönmesine sebep oldu.
Beklediği gibi bütün aşiret büyükleri evlerinde onları bekliyordu. Öne çıkan adamı görünce kızı arkasına aldı.
Baran kız kardeşini düşman olduğu aşiretin ağası ile görmesiyle lanet etti. Kız kardeşinin içler acısı hali yüreğini parçalamıştı. Nasıl bir ağabeydi ki kardeşine sahip çıkamamıştı.
Aşiret büyüklerinin arasından en yaşlı olanı öne çıkarak kargaşa çıkmadan konuşmaya başladı. "Şirvan ağa kızı bırak yukarı çıkarsınlar hazırlansın. Sende hele yanımıza gelesin."
Şirvan yanına yaklaşan büyük kız kardeşine Nupelda'yı teslim edip herkesin üzerinde gözlerini gezdirdi. Birazdan yaşanacakları biliyordu. Hepsinin gözlerinin arkasında saklı duran korkuyu görmüştü.
Nupelda yanına gelip koluna giren kıza baktı. Yüz hatlarından yaşlarının yakın olduğunu anladı. Tanımıyordu ilk defa görmüştü bu kızı.
"Nupelda," Diyerek öne atılan ağabeyi ile bakışlarını kızdan çekti. Ağabeyi ve hemen arkasında duran babası, dedesi, kuzenleri ve diğer iki ağabeyi ile boğazına yumru oturdu.
Ona gelmeye çalışan ağabeyini engelleyen dedesini görünce hançer sapladılar sanki göğsüne. Dedesi onu tek seferde gözden çıkarmıştı hemde öyle böyle değil..
Sarsılan bedenine rağmen omuzlarını dik tuttu. Bugün kimsesiz kalmıştı. Artık onun bi' ailesi yoktu. Ne çok sevdiği ağabeyleri ne babası ne annesi ne babaannesi ne ailesinin diğer üyeleri ne de onu tek kalemde gözden çıkaran dedesi.. Bir ablası kalmıştı koskocaman kalabalık ailesinden.
Koluna giren kız ona seslenince bakışlarını çekti. "İyi misin ?" Duyduğu soru ile gülesi geldi. Hâlinden belli değil miydi nasıl olduğu..
Yine de başını salladı iyiyim imajı vererek. "Yukarıya çıkalım, hadi." Koluna girip ona destek olmaya çalışan kızla birlikte ilerledi.
Büyük çoğunluğu erkeklerden oluşan topluluğun içinden yanındaki kızın önderliğinde merdivenleri çıktı. Onu izleyen gözlerden habersiz.
Şirvan kız kardeşinin desteği ile giden kızı göz hapsine almıştı. Hâlâ dik tutmaya çalıştığı omuzları bir kere bile eğmediği başı ile istemese de içten içe hayranlık duydu.
Ellerine kaydı bakışları. Gördüğü bileklerine kadar sargılı eller ile kan beynine sıçradı. Xemginler ne yapmıştı kızlarına? Bu hâli de neydi böyle. Saatlerdir yanında olan kızın sargılı ellerini daha yeni görmesiyle kendine sövdü.
Ne olursa olsun, kimlerden olursa olsun karşısındaki bir kadındı. Evet kendince yeminler etmişti bu kıza bu konağı dar edip cehennemi yaşatacağına dair ama ailesi nasıl yapardı böyle birşey.
O kız kardeşlerinin saçının teline zarar gelmesin diye canını ortaya koyar taş üstünde taş bırakmazdı. Ne ağabeyler varmış dedi içinden. Bir anda kafasına dank edenler ile kendine geldi.
Herşey karşılıklı olacaktı. Onlar nasıl Xemginlerden kız aldıysa Xemginlerde onlardan kız alacaktı. Ve o kız kendi kız kardeşiydi.
Sinirle soludu. Yönünü babasına çevirerek sadece onun anlayacağı şekilde işaret verdi.
Baver ağa oğlunun sessiz isteği ile aşiret büyüklerini şark odasına davet etti. "Buyurun ağalar." Onun sesi ile erkeklerin hepsi şark odasına geçti.
Nupelda onu büyük salona getiren kıza baktı anlamsızca. Kadınların hepsi buradaydı. Bazılarını az önce konağa girdiğinde görmüştü.
Sürmeli bakışları en baş köşede oturan yaşlı kadına değdi. Yerine bakılırsa bu ailenin büyüğüydü. Tıpkı kendi yadesinde (Babaanne) olduğu gibi iki kaşının ortasında deq vardı bu deq taç şekliydi anlamı ise güç ve asaletti. Çenesinde de iki deq vardı bunlardan biri bereketi simgeleyen başak şekli diğeri ise çiçek motifiydi.
Hemen diğer yanında oturan kadına baktı bu seferde. Bakışlarından hiç birşey anlaşılmıyordu. Onunda sadece çenesinde deq vardı.
Herkesin üzerinde gezdirdi bakışlarını. Hepsinin bakışları kendi üzerinde olduğu için diken üstündeydi. Gitmek istiyordu buradan.
Yaşlı kadının yanında oturan az önce incelediği kadın ağır ağır oturduğu yerden kalkıp görüş alanına tekrar girince güçlü duruşu ile içi titredi. Karşısında gördüğü kadın kesinlikle hafife alınmayacak kadar sözü geçen biriydi.
Onunla birlikte iki kızında ayaklanıp kapının önünde dikilmiş bedenine ilerlemeleri ile gerildi.
"Üst kata çıkart kızı, Dilem." Kadının yanındaki kıza bakarak konuşması ile başını yan tarafına çevirdi. Adı Dilem'di demek ki. Adını yeni öğrendiği kıza baktı. O kadının sözünü dinleyip onu hemen buradan çıkarmalıydı kimseyi tanımıyordu ve burada düşman bildiği insanların içinde olmak onu delirtiyordu.
Dilem annesinden aldığı komutla tekrar kızın kolundan tutarak odadan çıktı beraberinde. Annesi de kız kardeşi ve ablası ile hemen arkasından gelecekti biliyordu.
Ayakta durmak zor gelirken birde yanındaki kıza önderlik etmek zor gelse de dayanmaya çalışıyordu. Her ne kadar bu kıza sinir olsa da bir yanı da hak veriyordu.
O kaçıp gidememişti yakalanacağını bildiği için fakat yanındaki kız yakalanma ihtimaline rağmen kaçmıştı. Yakalanmış olabilirdi ama direnmişti kendisi bunu bile yapamamıştı.
Bugün o bu evden gidecek yanında bulunan kız ise artık bu evde kalacaktı. Üst kattaki misafir odalarından birine ilerleyip kapıyı açarak içeri geçti. Ardından kapıyı hafif aralık bıraktı annesi gelecekti zaten şimdi.
"Burada bekleyelim. Otur dinlen istersen." Nupelda kızın yumuşak sesi ile başını salladı. Köşede ki tekli berjere oturdu. Yorgundu ayakta duracak hali yoktu biraz oturmak iyi olur diye düşündü.
Çok geçmeden kapı açıldı ve aşağıdaki o kadın içeri girdi arkasındaki iki kızla. Kadının içeri girmesiyle tekrar ayaklandı Nupelda.
"Diljin kardeşlerini de al çıkın dışarı. Ben çağırmadan girmeyin içeri, kimseyi de almayın." Kadının konuşması ile üç kızda odadan çıktı.
"Otur kızım." Nupelda kadının dediğini yaparak oturdu. Karşısında bulunan diğer berjere oturan kadın yönünü ona çevirdi.
Sargılı ellerine baktı Nupelda, kadının gözlerine bakmaktan çekindiğinden.
Azade hanımın da işte o vakit gözleri kızın sargılı ellerini buldu. İçi yandı genç kızın hâline. O da anneydi üç kızı vardı genç kıza üzülmeden edemedi.
Yıllardır yaşadıkları her iki tarafı da ne hallere getirmişti. En çok kadınları çekmişti şimdi bir kez daha gözleriyle şahit oldu Azade hanım.
"İyisindir inşallah kızım ?" Soru niteliğini taşıyan sesi ile genç kızın dikkatini üzerine çekmeye çalıştı. Başarmıştı da.
"İyiyim, teşekkür ederim. Siz ?" Nupelda konuşmak istemese de ona ılımlı yaklaşan kadını geri püskürtmedi.
"İyim sağolasın." Azade hanımın sonrasında söyleyecekleri zor olsa da kısa sessizlikten sonra konuşmaya devam etti.
"Kızım, sen buraya neden geldiğini biliyorsun. Birazdan yaşanacaklarında farkındasın. Ben, seninle konuşmak istedim her şeyden önce."
Azade hanım birazdan hem kızını göndermenin hem de bu kızın buraya gelişinin üzüntüsünü yaşıyordu.
Nupelda başını salladı bundan sonrasını gayet iyi biliyordu. Aynı sahneye kaç kez tanıklık etmişti gözleri.
Azade hanım kızın sargılı elini aldı avuçları arasına. Bir anne edasıyla okşadı sargının üzerinden.
"Bu evde kalacaksın bugünden itibaren. Botan'ların gelini olacaksın. Rızanız olmadan kan karşılığına bedel bir evlilik olsa da sen bu ailenin gelini iznin olursa da benim kızım olacaksın." Ne hayatlar sığdırmıştı ömrüne Azade hanım ne düşler kurmuştu evlatları için ama hiç böylesini hayal etmemişti. Bir günde hem kızını hem oğlunu kurban etmişti.
Dört kişinin hayatı mahvolmuştu. Yüreğinde ki ağırlık yerini korusa da konuşmasını sürdürdü. "Benden yana için rahat olsun. Kaynanamdır bedel karşılığı oğluyla evlendim burnumdan getirir düşmanlığı sürdürür diye düşünme olur mu ?"
Belki şimdi inanmazdı ona ama bu evde yaşadıkları sürece gelini de anlayacaktı Azade hanımın iyi bir kaynana olduğunu.
Nupelda kaynana dediği zaman anlamıştı kadının o adamın annesi olduğunu. İşte o zaman kadını daha dikkatli süzmüş oğluyla olan benzerliğini fark etmişti.
Dış görünüş olarak benziyorlardı belki ama merhametinden bir şey almamıştı annesinden yana. Hoş kadınla daha kaç dakika olmuştu konuşalı kesin karar vermemeliydi ama daha ilk dakikadan ona böyle anne şefkati ile yaklaşması gözlerini doldurmuştu.
Sesini çıkarmadı. Mantığı hâlâ bu aile ile düşman olduklarını, ona iyi davranacaklarını kabul etmiyordu.
Kapının çalması ve beklemeden hızla açılması ile Nupelda'nın ve Azade hanımın gözleri kapıyı buldu.
Nefes nefese kalan Zana korkuya bulanmış telaşlı sesiyle konuşurken Nupelda'nın önüne hayatının kararını bıraktı...