İki gün önce mi demişti? İki gün önce... Benim yüzümden... İşte bunu kabul edemezdim. Her şeyi berbat etmiştim. Uğursuzluğum bir türlü üzerimden gitmiyordu. Daha kaç kötü olaya neden olacaktım?
' Sende adresi var mı? Pardon sen yeni başladım demiştin değil mi? Kimde vardır bir bilgin var mı ?'
' Ben burda yeni değilim. Aslen garsonum. Sertifikam olduğunu için yeni birini alana kadar bakıyorum bara. '
' İyi güzel. Varsa ver adresini o zaman.'
' Adres veremem. Sormadan olmaz yani. Kaç kız soruyor iki gündür haberin var mı? '
' Banane onlardan. Benim Deniz 'le mutlaka konuşmam lazım. '
' Sen burada sahne alıyorsun. İş arkadaşıyız. Bu nedenle sana telefon numarası verebilirim. Ama arayıp adresi kendin istemelisin. '
Ne çok ve gereksiz uzun konuşuyordu. Biraz daha soru sorsam; dünyaya geldiği güne dönüp ordan anlatmaya başlayacaktı herhalde. Bende kendimi geveze zannederdim. Bir an düşündüm. Arayıp ne diyecektim ki? Deniz senin yüzünden işten ayrıldım der miydi telefonda ? Demezdi. Hatta yerinde olsam; telefonu yüzüme kapatıp engeli basardım. Gerçi Deniz ben değildi ama yinede başka bir yol bulmam gerekiyordu. Hızla yerimden kalktım. Patronun odasına çıktım. Kapıya vurdum. Cevap beklemeden içeri girdim. Sonuçta girmeyin diyen görmemiştim. Herkes 'Girin.' diyordu. Beklemek gereksizdi. Üstelik acelem vardı.
' Bana Deniz' in adresi lazım patron. '
Tabi selam verip başlasam iyi olurdu da fazla tez canlıydım yapacak bir şey yoktu.
' Otur Rüya. Bende seni çağıracaktım. Ama bugün beklemiyordum. Ben o konuyu hallettim. Deniz işten ayrıldı. '
Benimle dalga geçiyor olmalıydı.
' Bu nasıl halletmek? '
' Sana ve müşteriye yaptığı saygısızlık yanına kalacak değildi. Burası müşterilerine değer veren bir müessese. Böyle bir şeye taviz veremeyiz. Aslında Deniz kesinlikle böyle biri değildi. Bugüne kadar hiçbir hatasını görmedim. Ama yine de bazı hataların affı olmaz bizde. '
' Bende burayı saygın bir yer sanıyordum. Ama bu kafada ilerliyorsanız pavyon işletseydiniz daha iyi olurdu. Gerçi orda bile böyle bir tavır göreceğimi sanmıyorum. '
Patron gözünden ateş çıkararak bana bakıyordu. Söylediğim sözün ağır olduğunun farkındaydım ama hak ediyordu. Övüne övüne anlattıkça beni sinir etmişti.
' Haddini aşıyorsun Rüya!'
' Ben mi aşıyorum? Asıl siz şerefsiz bir müşteri için, işyerinize emek veren çalışanlarınızı harcıyorsunuz.'
' Samet Bey saygıdeğer bir müşterimizdir. Kendisi uğradığı saldırının şokuyla geldi. Darp raporu almıştı. Zor ikna ettim Deniz' den şikayetçi olmamaya. Kovulması kaydıyla vazgeçti. '
Derin bir nefes aldım. Kaça kadar sayıyorduk keçileri sakinleşmek için? Gerçi şu an bin bile yetmezdi herhalde bana ve benim o kadar zamanım yoktu. Demek ki sakin olamayacaktım. Ne yapalım? Kısmet değilmiş demek ki. ' Elveda benim aşkım. Güzel pistim. Böyle bir haksızlığa sessiz kalamam.' diye kendi kendime fısıldadıktan sonra konuşmaya başladım.
' Sizin o saygıdeğer dediğiniz Samet Bey, kendisini kibar bir dille reddetmeme rağmen; beni taciz etmeye devam etti. Sizde bu tacize sessiz kalmayı seçerek beni hayal kırıklığına uğrattınız. Anlaşılan burada güvende değiliz. Sadece biz değil, buradaki kadın çalışanların hiçbiri. Siz beni daha kötü bir duruma düşmekten kurtaran kişiyi işten kovup, taciz edene el pençe durmayı tercih etmişsiniz. O da sizin tercihiniz. Ama bu şartlar altında burda bir dakika daha duramam. İşten ayrılıyoruz. '
' Bir dakika. Ne tacizi? '
' Siz onu yere göğe sığdıramadığınız saygıdeğer müşterinize sorarsınız. Bu arada bir sürü de şahidim var. Bütün grubum da şahit. Ayrıca o geceki konuklar arasında tanıdığım kişilerde vardı. Hepsi benim için şahitlik yapacaktır. O müşterinizi şikayet etmeye gidiyorum. '
Tanıdığım olduğu kısmı yalandı. Ama grubum şahit olmuştu. Sadece gurubum deseydim onların benim için yalancı şahitlik yapacağını düşünebilirlerdi. Adam utanmadan bir de gelip Deniz' i işten atmayı şart koşmuştu. Aslında zaten şikayetçi olmam gerekiyordu. Ama daha fazla Deniz 'e zarar vermesin diye uğraşmamıştım. Sonuçta Deniz sayesinde başıma daha kötü bir şey gelmemişti. Ne beter şeyler yaşayanlar vardı. Onlar bile olayı bir sonuca ulaştıramıyordu. Çoğu tacizci zaten beraat ettiği için, şikayet etmeye zaman ayırmamıştım. Aslında yaptığım doğru değildi. Herkes susunca böyle olaylar azalmıyor aksine artıyordu. Sessiz kalan her kadın başka kadınların başına gelmesine yol açıyordu istemeden. Ama ses çıkarmakta genelde işe yaramıyordu. Ayağa kalkıp gidecektim ki patron seslendi.
' Rüya. Bir dakika. '
Ona doğru döndüm. Ama bir şey demedim. Bakalım ne diyecekti? Beni şikayetten vazgeçirmek için uğraşırsa, mekanı başına yıkardım. O an gözüm hiçbir şey görmezdi. Ki zaten mekan basmışlığım vardı.
' Benimde kızlarım var Rüya. Bana olay bu şekilde anlatılmadı. Sen bana karışma diye Deniz' e bağırmışsın. Olay nasıl başladı bilen yoktu. Bende konu farklı diye düşündüm. '
' Evet bağırdım. Ama sizin o saygıdeğer müşteriniz Deniz' i tehdit ettiği için, benim yüzümden başına bir bela gelmesin diye bağırdım. '
' Anladım. Bir dakika bekle. ' dedikten sonra bir defter açtı. Sayfaları çevirdi. Bir şey arıyordu. Bir kağıda bir şeyler yazdı. Bana uzattı.
' Deniz' in adresi. Ona iki gün daha izin veriyorum. Ücretli olarak. Cumartesi günü gelip işe başlasın. '
Kağıdı elinden kaptım.
' Ben sadece kendi adıma özür dilemeye gideceğim. O gün haksızlık ettim. O kişiyi adamdan sayıp Deniz için endişe ettim. Ama yaptıklarına bakınca bir haltta değilmiş. O anca yalan söylemeyi becerir. Buraya gelirse de ona söyleyin ateş olsa cürmü kadar yer yakar. Varsa yüreği karşıma çıksın. Bence o dediklerinizide Deniz' e siz söyleyin. Ayrıca benim sizinle yaptığım bu konuşmayı da söylemeyin. Kısa sürede tanıdığım kadarıyla gururlu biri. İki günlük elemana inanıp ona inanmadığınızı bilmese daha iyi. '
' Haklısın. Merak etme. Bu konuşma aramızda. Ayrıca o Samet' te bir daha bu mekanın kapısından içeri giremeyecek. Burda kesinlikle hiçbir çalışanımız rahatsız edilemez Rüya. Bu konuda kesinlikle taviz vermeyiz. Hepiniz bana emanetsiniz. '
Cevap vermedim. 'İyi akşamlar.' diyip çıktım. Elimde artık adresi vardı. Ama saat gece yarısını geçiyordu. Bu saatte kapısına nasıl gidecektim? Ve ne diyecektim?
Mekandan çıktığım an karar verdim. Şimdi gitmezsem bir daha gidemezdim. Zaten gündüz çalıştığım için sadece geceleri boş vaktim oluyordu. Yarın gündüz giderim gibi bir şansım yoktu. Elimdeki kağıda baktım. Yakın değildi. Benim yüzümden montsuz o kadar yol gitmişti. Daha kötü olmuştum. Taksi durağına yürüdüm. Yoldan çevirmeye cesaret edemiyordum. Korsan bir taksiyle daha ucuza gidebilirdim aslında ama göründüğüm kadar cesur değildim. Tabi gözümün döndüğü anlar hariç. O zaman bütün korkularım alınmış gibi oluyordum.
Taksiye bindim. Ve adresi söyledim. Gözüm taksimetredeydi. Gitmesine gidiyordum ama nasıl döneceğimi bilmiyordum. Sabaha kadar sokaklarda oyalanmak elimdeki tek seçenekti. Ama buna uygun bir yer mi bilmiyordum. Sabaha kadar açık bir kafesi vardır diye umut ediyordum. Sonunda ulaştığımızda ücreti ödedim. Cebimde kırk lira kalmıştı. Böylece kafe de yalan oldu. Kırk liraya nerde sabaha kadar oturmama izin vereceklerdi?
Buradaki evler genelde müstakildi. Kapı numarasından evi buldum. Tek katlı, dışı mavi boyalı, bahçeli bir evdi. Bahçesinde bir kaç ağaç vardı. Acaba ona mı aitti? Ev bir kaç basamak yüksekti. Kapı binanın tam ortasındaydı. Çocukken resim dersinde çizdiğim evlere benziyordu. Merdivenleri çıktım. Kapının önünde öylece durdum. İçerden gitar sesi ile birlikte net duyulmayan bir ses geliyordu. Biri şarkı söylüyordu. Duyabildiğim kadarıyla ses güzeldi.
Badem' in söylediği Sen Ağlama şarkısıydı anladığım kadarıyla. Gözlerim dolmuştu. Çok etkilemişti.
'Kara gözlerinden bir damla yaş düşünce,
Hüzün keder yüreğime yaslanır.
Sen ağlama,
Bir damla göz yaşın yeter.'
Nakaratta ses yükselmiş daha anlaşılır hale gelmişti. Benim bile inanamadığım bir şekilde , gözümden yaş süzüldü. O 'Sen ağlama.' dedikçe ben hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum. Gözümdeki yaşı sildim. Kapıyı tıklattım. Kapı aniden açıldı. Afallamıştım.
' Sesten mi rahatsız- ' derken karşısında beni görünce Deniz' de şaşırmıştı.
' Senin burada ne işin var? '
' Hoş buldum. Tabi içeri geçerim. Bence de bu kadar yol gelmişim, kapıda beklemeyeyim bu soğukta. Haklısın. '
Kapıdan çekildi. Ama gönülsüzdü. Beni görmekten hiç memnun olmadığı her halinden belliydi. Ayakkabımı çıkardım. İçeri geçtim. Giriş oturma odasıydı. Sağda iki kapı vardı. Sol tarafta ise bir oda kapısı bir de az önce gördüğüm balkona çıkan kapı. Bu odada maviye boyanmıştı. Mat bir maviydi. Ne koyu , ne de parlaktı. Aslında ev benim olsaydı, bende bu renge boyamak isterdim. Ama benim duvarlarım yağlı boyaydı. Boya masrafı olmasın diye düzenli olarak siliyor , elimden geldiğince temiz tutuyordum. Başka bir renk yapsam çıkarken yine bu renge boyamak gerekecekti. Bütün apartman aynı renge boyanmıştı. İnsanların şahsi zevkleri yokmuş gibi.
İçerde birbirinden farklı renkte iki kanepe karşılıklı olarak duruyordu. Ortada bir sehpa vardı. Kenarda tekli bir koltuk ve ona dayanmış bir gitar vardı. O ana kadar kiminle yaşıyor diye düşünmemiştim. Nedense evli ya da sevgilisiyle yaşıyor olma ihtimali hiç aklıma gelmemişti. Evde gördüğüm dağınıklık bekar evi olduğunu işaret ediyordu. Galiba düşünseydim ailesiyle yaşadığını düşünürdüm. İyi aile çocuğu izlenimi veriyordu. İyi ailenin asi çocuğu. Bir televizyon sehpası üzerinde küçük bir televizyon ama yerde devasa bir müzik seti vardı. Sanırım evdeki her şeyi satsan onun parası etmezdi.
' Evin kusuruna bakma. Davetsiz geldin. Haberim olsaydı gelme derdim. '
Koltuğa oturdum.
' O cümle evi toplardım değil miydi?'
' Neden geldin Rüya? Beni işten kovdurmak yetmedi; bir de gelip evden mi kovdurayım dedin. Ama bu biraz zor olacak. Ev sahibim Bursa' da yaşıyor. '
İnanamıyorum ben kovdurdum sanıyordu. Gerçi iki de bir seni kovdururum dediğim için böyle düşünmesi şaşırtıcı olmamalıydı. Cevap vermedim. Onun yerine konuyu değiştirdim.
' Biraz önce sen mi şarkı söylüyordun? '
' Evet. O da mı rahatsız etti? '
' Sesin çok güzel. '
Bir an durakladı. Böyle bir şey beklemediği kesindi.
' Teşekkür ederim de , neden geldin Rüya? Üstelik gecenin bu saatinde... '
' Gündüz vaktim olmuyor. Ben en son hastaydın. Merak ettim. '
' Gördüğün gibi iyiyim. Başka bir şey yoksa artık gidebilirsin '
' Bana az önceki şarkıyı söyler misin ?'
' Hayır. '
' Söylemezsen bende gitmiyorum. '
Bu nerden çıkmıştı bende bilmiyordum. İçimden öyle gelmişti. O sesi şarkıyı yakından dinlemek istemiştim.
' Rüya. Bak bunu ciddi olarak soruyorum. Sen manyak mısın? Gecenin bu saatinde davetsiz sırf iyileştim mi diye gelip, gitmek için şarkı söyleme şartı koyman sana mantıklı geliyor mu?'
Omuz silktim.
' Merak ettim , ne yapayım?'
' Telefon etseydin.'
' Telefon numaran yoktu. '
Tekli koltuğa oturdu. Gitarı biraz daha ileriye dikkatle yerleştirdi. Kıymet verdiği belliydi.
' Ah pardon. Adresimi verirken telefon numarası vermeyi unutmuşum. Sen adres bulmuş kızsın. Numaramı bulmak daha kolay olurdu. Saat 2' ye geliyor farkında mısın? Hangi cesaretle geldin? Bence aklını başına al Rüya. O gün koruduğun adamda düzgün biri değildi. Benimde nasıl biri olduğumu bilmeden çıkıp evime geliyorsun. Bu şekilde başına çok bela gelir senin. '
' Sen kötü biri değilsin.'
' Nerden biliyorsun? Bak kızların başlarına neler geliyor, çoğu güvendiği insanlardan. Bu kadar cesur olmak iyi değil. Tamam korkakta olma ama bu kadarı fazla. '
' Biliyorum. Çünkü kötü insanları iyi tanıyorum. Hiçbiri senin gibi bakmıyor'
Ne demiştim ben öyle. Gerçekten neden ona güveniyordum? Deniz bana cevap vermek yerine eline gitarı aldı. Çalmaya başladı. Çok güzel çalıyordu. Adeta profesyoneldi. Gerçi belki öyleydi. Hakkında ne biliyordum ki.
Sen ağlama.
Bir damla göz yaşın yeter.
Sen üzülme gülüm,
Gamzende güllerin biter.
Yollarıma taş koysalar döneceğim,
Gözlerinden yaşlarını sileceğim.
Yine ağlamaya başlamıştım. Gitarı bıraktı ama hala şarkı söylüyordu. Yanıma oturdu. Saçımı okşamaya başladı. Birden kendimi onun omzuna yaslanmış ağlarken buldum. Kolunu bana sardı. O eliyle saçımı okşamaya devam etti. Ve şarkı söylemeye. Ben hala ağlıyordum. Neden ağlıyordum? Ben kimsenin yanında ağlamazdım. Gözyaşımı en son gördüklerinde ergendim. Hızla gözyaşlarımı sildim. Kalktım. Kapıya yürüdüm. Ayakkabımı giyerken Deniz kolumu tuttu.
' Nereye gidiyorsun? '
' Sanane. Bırak kolumu.'
Kolumu ondan kurtardım. Ayakkabımı giydim.
' Rüya bu saatte bu mahallede nereye gideceksin? '
' Sanane. Sanane. Nereye gidersem giderim. Neyimsin sen benim? Abim misin? Babam mısın? Sana niye hesap veriyorum?'
Evden fırlayıp çıktım. Aslında abim yoktu. Babama da hesap veren biri değildim. Ya da o pek hesap sormuyordu. Eve soracak kadar gelmiyordu demek daha doğru olurdu. Eğer ayık ve benden önce gelmiş olursa sorardı tabi ki. ' Bu saatte nerden geliyorsun?' derdi. Bende gözlerimi ona dikip ' Senin geldiğin yerlere göre ; çok daha kaliteli yerlerden geldiğim, senin içtiğinden; daha fazla içtiğim halde, senin gibi kendimi kaybetmediğime göre neyin hesabını soruyorsun? ' gibi laflar ederek odama geçerdim. Bu belki de bir yardım çığlığıydı. Beni toparlamak istiyorsan önce kendini toparla demekti. Ama kimse çığlığımı duymuyordu. Deniz' se daha 16 yaşında bile bu saatlerde sokaklarda olduğumu bilmeden, beni korumaya ihtiyacı olan kızlardan sanıyordu. Oysa ben kendimi korurdum. Çünkü bunu uzun zaman önce öğrenmek zorunda kalmıştım. Alışık olmadığım şeyse, asıl tehlike; önemsenmeye ve merak edilmeye alışmaktı. Bu olmamalıydı. Duvarlarım vardı benim. Önüne çıkıp dans ettiğim; ama ardında ne kadar ağladığımı ,acı çektiğimi kimsenin bilmediği duvarlarım. Ve ben o duvarların bir taşını bile yerinden oynatacak kimseyi istemiyordum hayatımda.