Sürü evindeki nikahımız için verdiğimiz davetin ardından herkes yavaş yavaş gidiyordu. Kurtlar azaldıkça daha çok geriliyordum. Annem ve babam çoktan gitmişti. Babam gitmeden önce Derek’i kenara çekip uzun uzun konuşmuştu.
Şimdi ise Derek, Peter’le bizden biraz uzakta oturuyor, ciddi bir yüz ifadesiyle konuşuyorlardı ama onun bakışları çoğunlukla bendeydi. Elindeki viski dolu bardağı bana bakarak içiyordu. Eva da yanımda kırmızı şarap içiyordu. Ben ise o kadar gergindim ki ağzıma hiçbir şey sürmemiştim.
“Derek, bu gece seni mahvedecek. Bakışlarını asla senden almadı. Aranızdaki çekimi hissediyorum. Aranızda çok yüksek bir enerji var. Bu enerji ikinizi de ateş gibi kavurur.”
“Bu beni geriyor. Gece sonuna yaklaştıkça iyice geriliyorum. Aslında baya korkuyorum. Evet, ona çekiliyorum ama korkumu da durduramıyorum.”
“Normal canım. Ben de aynı durumları yaşadım. Sakın kendini kasma. Derek, zaten sana köle olmuş durumda asla seni incitmez. Sen sadece kendini ona bırak ve zevk almaya bak. Öncesinde acısa da sonra muhteşem bir zevk alıyorsun.”
Beni teselli etmeye çalışsa da ben hala çok gergindim. Gerginliğimi şu an Derek’in de hissettiğine emindim. Peter ve Derek bize yaklaştı. Peter “Eva, gidiyoruz.” dediğinde korktuğum an gelmişti.
Peter ve Eva gittikten sonra baş başa kalacaktık. Eva bana sarılıp “Sakin ol. Gerginliğini ben bile hissediyorum. Derek seni incitmeyecektir.” deyip Peter’le sürü evinden ayrıldılar.
Onlar gidince Derek ve ben baş başa kaldık. Derek, üzerindeki ceketi çıkartıp koltuğuna başına doğru attı. Buram buram kokusu burnuma doğru gelirken o salonun sağ tarafındaki bardan viskisini tazeledi. Her hareketiyle beni ateş gibi yakıyordu.
Şişeyi kaldırıp “İçer misin?” diye sordu.
Şu an zaten heyecandan ölüyordum. Bir de içki içersem kesin çok saçma hareketler sergilerdim. Bazı kurtlara içki yaramıyordu. Ben de onlardan biriydim.
“Hayır.” diye fısıldadım.
Güldü. Gülüşünde muzip bir ton vardı. Bana doğru yaklaştı. Bana yaklaşınca nefes alışverişim ve vücudumun verdiği tepkiler değişmeye başladı. Zaten üzerimde bir ateş verdi ama artık daha fazla yanıyordum. Karşımda bir tanrı vardı.
Üzerine yapışan gömleğinin altından belli olan kasları… Çekici ve haz dolu bakışları… Karışmış ve gözünün önüne düşmüş saçları… Şu an içimdeki kurt ulumaya ve onu istemeye başladı. Hislerimi anlıyor ve daha çok hoşuna gidiyordu.
İki adımda yanıma gelip elindeki viskiyi kafasına dikti. Sonra da sertçe masanın üzerine bıraktı. Bunu yapma nedeni kesinlikle öfkeden değildi, şu an o da benim için deliriyordu. Bunu hissedebiliyordum. Aramızda bir santimlik mesafe olmasına rağmen heyecandan kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başladı.
“Artık, odamıza mı çıksak? Kafanın içinde cevaplanması gereken sorular olduğunun farkındayım. Hepsini yanıtlayacağım ama odamıza çıkalım.”
Kafamı salladım. “Gidelim.”
İçimde kopan fırtınaları Derek de hissediyordu. Kurtların özelikle beş duyu organı çok iyiydi. Herkesten daha iyi görür, duyar, tadar, hisseder ve koku alırlardı. Bazı kurtların da çeşitli özel güçleri vardı. Annem de onlardan biriydi. Bu özel güçler zamanla ortaya çıkardı. Benim de özel bir gücüm olabilirdi.
Derek elini uzattı. Elini tuttum. Dokunması hatta varlığını hissetmem bile yetiyordu. Anından içimdeki kurt daha fazlasını istemeye başlıyordu. Tıpkı şu an istediği gibi… Odamıza çıktığımızda her yerde mumlar vardı. Romantik bir ortam oluşturan Derek, kapıyı kapattı. Ben ise heyecanla odayı inceledim.
Ellerim hala birbirine kenetliydi. Evet, ona soracağım bazı sorular vardı ama öncesinde merak ettiğim bir soruyu sordum.
“Oyun odan yok mu?” diye sordum.
Kaşlarını çattı. “Ne oyun odası?”
“Eva, senin kader eşin özel bir oda hazırladığını söyledi.”
Kahkaha attı. “Yıllardır seni beklediğim doğru ama oyun odam yok. Güzel lunam, seninle sabahlara kadar sevişeceğim ama bir oyun odasına ihtiyacımız yok. Ben düz bir kurdum. Seni her pozisyonda becerirken başka aletlere ihtiyacım yok. Sadece sen yetersin.”
Sözleri beni utandırsa da aynı zamanda tahrik de ediyordu. Yatağın kenarına oturduk. Elimi bırakmadı. Başparmağıyla okşuyor, içindeki isteği bana doğru aktarıyordu. “Her şeyi öğrendiğini biliyorum, Arven. Sana her şeyi anlatacağım.”
“Evet, her şeyi öğrenmek istiyorum. Bana her şeyi anlat.”
Derek elimin üstüne küçük bir öpücük bıraktı.
-Derek-
3 Sene Önce
On sekizine giren her kurt, kader eşinin kim olduğunu öğrenirdi. Ben de gözlerimi açtığım gibi içimde inanılmaz bir güç hissettim. Aynı zamanda da onun kokusunu alabiliyordum. Yani kader eşimin… Yanına gidip onu mühürlemeliydim. Herkes onun bana ait olduğunu bilmeliydi. Onun ruhu, bedeni ve kalbi bana ait olacaktı. Ben evden çıkarken alfa babam kolumdan tuttu.
“Şimdi değil, Derek”
“Anlamadım?”
“Kader eşin henüz on sekiz değil ama onu hissedeceğini biliyordum.”
Kaşlarımı çattım. “Bu nasıl olur? O, on sekiz yaşına girene kadar onu hissetmemem gerekiyordu. Baba, ben onu hissederek yaşarsam acı çekerim. Bu olmamalıydı. Neler oluyor?”
Şu an bile onun kokusunu aldıkça yanına gitmek için sabırsızlanıyordum. Ona doğru inanılmaz bir çekim hissediyordum. Ben onsuz kalamazdım. Kader eşini bulduktan sonra ondan ayrı kalmak çok zordu. Babam kafasını salladı.
“Normalde söylediğin gibi olur ama siz özel ve seçilmiş kişilersiniz. Sizin ruhlarınız Artemis tarafından mühürlendi bu yüzden Arven’le aranda çok büyük bir çekim ve enerji var. İkinizden biri ölse bile kader sizi yeniden bir araya getirecektir. Siz asla birbirinizden kopmayacaksınız.”
Babamın söylediklerinden sonra kafam iyice karışmıştı.
“Neden biz?” diye sordum.
“Yıllar önce sen daha doğmadan önce ‘Karanlık Kurt Adamlar’ sürümüz vampirler tarafından istilaya uğradı. Öncüleri de Lilith’ti. Lilith, Artemis’ten nefret eden bir ifrittir. Kurt adamların annesi olarak Artemis kabul edildiği için vampirler bizi yok etmeye yemin etti. Eğer bizim soyumuz tükenirse Artemis bile tehlikeye girerdi. Annen ve Rosa özel güçlere sahip iki kurt kadın. Dünyaya saklanmış ve kimsenin yerini bilmediği felsefe taşını bulup önce vampirleri geri püskürttüler sonra da Lilith’i yer altına ait olduğu yere gönderdiler. Felsefe taşı kimdeyse güç ondadır. Vampirler bizim bölgemizden gidince Artemis yeryüzüne indi. Annem ve Rosa’dan felsefe taşını geri alıp bu başarılarına karşılık onlara özel ruh bahşetti. Özel ruhlar da sizsiniz. Artemis ikinizi elleriyle mühürledi. Önce sen sonra da Arven doğdu. Siz daha doğmadan sizin kader eşi olduğunuzu biliyorduk. Bir gün Artemis senin ve Arven’nin yanına gelip size asıl görevinizi söyleyip kehaneti tamamlayacak.”
Babamın anlattıklarından sonra çok şaşırmıştım. Böyle bir hikâye asla beklemiyordum. “Görevimiz nedir?” diye sordum.
“Bunu Artemis’ten başka kimse bilemez. O yeniden yeryüzüne inip size görevinizi verecek. Şimdilik sadece beklemek zorundasın. Her şeyin bir zamanı vardır. Zamanı gelince her şey olur.”
“Baba, bunlar çok saçma. Ben kader eşimin yanına gitmek istiyorum. Onun kokusunu hissederken ben hiçbir şey yapmadan bekleyemem. Bunu bana yapamazsın!”
“Bekleyeceksin, Derek. Onu beklemeyi öğreneceksin.”
Yapamazdım. Onun kokusu burnuma dolarken nasıl olur da onu beklerdim? Kafayı yemek üzereydim. Babamla konuştuktan sonra annem yanıma geldi. Gözlerini kapatıp elini şıklattı ve bana bir şişe uzattı.
“İç bunu.”
Söylediğini yapıp içince kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başladı. Kafamı kaldırıp ulumaya başladım. İçimde anlam veremediğim bir hareketlenme oldu. Nefesim kesildi. “Anne!”
“İçindeki gücü hisset. Güçlendiğini ve bütün vücudunu ele geçirdiğini hisset.”
Hissederken gözlerim anında kapandı ve iki tane kurt gördüm. Bir tanesi mavi gözlü ve benden daha küçüktü. “O kurtlar sen ve Arven’siniz. Sizin bağınız o kadar kuvvetli ki asla ondan kopamayacaksınız. Kader eşinden de ötesiniz. Hazır olunca gözlerini aç.”
Gözlerimi açtığımda kendimi çok iyi hissediyordum. Annem “Gittikçe daha çok güçleneceksin ama Arven’den uzak durmalısın. Zamanı değil.”
O gece odamın içinde dönüp durdum. Dayanamadım ve penceremden aşağıya atladım. Sürü ormanında koşmaya başladım. Arven’in kokusunu takip ettim. Kokusu yaklaştıkça kafayı yiyordum. Onun evinin önüne gelince balkonuna tırmandım ve odasına girdim.
Odasının içine girdiğimde aldığım o koku beni mahvetmişti. Ona doğru yaklaştım. Kokusunu içime çekip elimle yüzüne gelen saçlarını ittim. Çok güzeldi. Hatta o kadar güzeldi ki ondan daha güzel bir kız görmemiştim. Boynuna baktım. Onu mühürlemek istiyordum. Tam onu mühürlerken kendimi balkondan aşağıya atılmış bir şekilde buldum.
Arven’in babası beni balkondan aşağıya fırlatmıştı. Kemiklerimin kırıldığını hissederken kurt olduğum için kısa zamanda eski haline gelmişti. “Kızım, on sekiz olana kadar ona yaklaşmayacaksınız, Derek. Bu seni son uyarım!”
Şimdiki Zaman
-Arven-
Derek’in anlattığı her andan sonra iki kat şaşırmıştım. Merakla sordum. “Artemis senin rüyana girdi mi?”
Kafasını salladı. “Evet, girdi. Babamın söylediklerine benzer şeyler söyledi. Yakında yanınıza geleceğim demişti ama şu an bunların bir önemi yok, Arven. Yıllarca beklediğim an geldi. Sen nihayet bizim odamızdasın. Sen ve ben nihayet beraberiz.”
Derek’in dudakları bana yaklaşırken eli de yanağımı buldu. Yanağımı okşarken dudaklarımız birbirine değdi. Yavaş başlayan öpücük birden alevlenmeye başladı. Derek’in dudaklarına dili de eklendi. Dilini ağzımdan içeriye sokup bütün ağzımı talan ederken ben inliyordum. Elini aşağıya doğru indirip elbisemin fermuarını buldu.
Bu sırada içimdeki kurt da çok memnundu ve kendini ona bırakmıştı. Elbisenin fermuarını aşağıya indirirken tenime değen elleri… Ağzımı talan eden dudakları… Derek elbisemi çıkarttı. Sadece sütyenim ve külodumla kaldım.
Elimden tutup kaldırdı. Dudaklarımız da ayrılmıştı. O da üzerindekileri çıkarttı. Benim elim istemsiz kaslı vücuduna gitti. Kaslı vücudunu okşadım. Erkekliğine kadar indim. “Az sonra o canavar içine girecek. Gerilme. Seni asla incitmem.”
Derek’in eli sütyen kopçama gitti. Onu çıkartıp yere attı. Artık sadece külodum vardı. Ben bakireydim ve korkuyordum. “Biliyorum, güzelim. Benim için de ilk olacak. Senden başkasına dokunamazdım.”
İkimiz de bekaretimizi birbirimize verecektik. O da ben de el değmemiştik. Derek beni yatağa yatırdı. Üzerime doğru uzandı. Dudaklarını bütün yüzümde gezdirip ardından da boynuma indirdi. Mühürlediği yeri bulup orayı emdi. Emerken benim gözlerim kapandı.
Benim ellerim de sırtında geziniyordu. Dişlerini boynuma sürtünce tırnaklarımı sırtına geçiriyordum. Dudakları aşağılara indi. Göğsümü buldu. Göğsümü ağzının içine alıp emdi, ısırdı. Vücudumda öpülmedik bir yer bırakmamıştı. Her yerimin moraracağına emindim.
Küloduma akan zevk sularını hissediyordum. Elini, külodumdan içeriye soktu. “Fena ıslanmışsın. Artık ikimizin de birleşme zamanı geldi. Yıllardır beklediğim o an. Asla canını yakmayacağım.”
Külodumu ardından da baksırını çıkarttı. Erkekliği çok büyüktü. Nefesim kesildi. “Giriyorum,” deyip yavaş yavaş içime girdi. İçimdeki doluluk hissiyle acı hissettim. “Acıdı mı?” diye sordu.
“Biraz.”
“Acını benim de hissettiğimi biliyorsun, güzelim. Asla canını yakmam.”
Yavaşça içime doğru girdi. “Ah!”
“Kasma kendini!”
İstesem de yapamıyordum. İstemsizce kasılıyordum. “Sakinleş. Gözlerime bak.”
Onun gözlerine baktım. Gözleri gözlerimdeyken içime bir huzur geldi ve bütün vücudumdaki kasılma azaldı. “Hızlanacağım.”
Derek içimde git gel yapmaya başladı. Eva’nın dediği gibi acı yerini zevke bırakınca her şey değişecekti. “Hızlanmanı istiyorum.”
Derek’in gel gitleri hızlandı. İkimiz de çok zevk alıyorduk. “Geliyorum, içine akacağım.”
“İçime ak!” diye fısıldadım.
Derek’in tohumları içime doğru akarken ben de hayatımda ilk defa orgazm olmuştuk. O gece Derek ve ben gece yarısına kadar seviştik. Birbirimize doyamadık. Sabah bizi bekleyen bir sürprizden habersiz uyuyakaldık.