Sabah gözlerimi açtığımda Derek çoktan uyanmıştı ve beni izliyordu. “Günaydın,” diye mırıldandım. O çok enerjik görünüyordu ama ben çok yorgundum. Kasıklarım çok ağrıyordu çünkü dün gece beni çok zorlamıştı. İkimiz de çıplaktık. Eli kasıklarıma yakın yerlerde dolaşırken yine kadınlığım karıncalanmaya başladı. Derek’in bana dokunması bile yetiyordu. Hemen ıslanıyordum.
Derek ve aramızdaki bağ gerçekten de çok yoğundu. Dün gece beraber olduktan sonra bunu daha iyi anlamıştım. Onsuz bir dakika bile nefes almak istemiyordum. Her an yanında olmak istiyordum.
“Günaydın, güzelim.”
Dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu ama dudaklarını çekmedi. Daha fazlasını yapmak ister gibiydi. Dudakları alt dudağıma küçük küçük öpücükler kondurmaya devam etti. Ben de anında gözlerimi kapatıp kendimi ona teslim ettim.
Derek dün gece durmak istediğinde ben devam etmek istemiştim. İçimden çok farklı biri çıkmıştı. Eva’nın söyledikleri doğruydu. İçimdeki kurt uludukça kendimden geçmiştim ve onu istemiştim. İçimdeki istek sabaha doğru geçmişti. O da yorgun olduğum içindi.
Derek öperken kasıklarımdaki bütün acıyı da kendine doğru çekti. O acımı aldıkça ben rahatladım. İçimdeki kurt da dün geceki gibi ulumaya başladı. İçimdeki kurt içime girmesini istiyordu. Zaten onun erekte olmuş erkekliğini hissedebiliyordum. Dudaklarımı öperken ikimiz de nefessiz kalmıştık.
Daha fazlasını istiyorum! İçime gir! Oradan hiç çıkma!
Ben de istiyorum! Gireceğim!
İç seslerimiz konuşuyordu. Derek direkt üzerime çıktı ve sertçe içime girdi. Rahatlama hissiyle derin nefes aldım. Zaten yeterince tahrik olmuştum. Dudakları da boynumdaki mührümde dolaşırken sertçe içime girip çıkıyordu.
Dudakları bazen aşağılara iki göğsümün arasına doğru gidiyordu. Dilini, dişlerini, dudaklarını… Her yerini aynı anda kullanıyordu. Elleri de bütün vücudumda dolaşıyordu. “Ah, Derek! Dün gece kaç kez içime girdin ama ben yine seni istiyorum!” dediğimde daha sert girdi.
Anında onu sarıyordum. Böyle olunca Derek’in boğazından hayvansı sesler çıkıyordu. Onun da kurdu beni paramparça etmek için elinden geleni yapıyordu. “Ah, güzel karım. O kadar güzelsin ki mümkün olsa her an içine girmek ve oradan hiç çıkmak istemezdim. Arven, sensiz bir dakika bile kalmak istemiyorum. Her an yanımda ol istiyorum. Seni kaç senedir bekliyorum.”
Ben onu bilmeden o beni biliyordu ve çok acı çekmişti. Şimdi de daha fazlasını istemesi normaldi. İçime her girip çıktığında özlemini daha iyi anlıyordum. “Ah, geliyorum!” dediğimde dudaklarını yukarıya çıkarttı.
Dudaklarımı öpmeye başladı. Dudaklarımı öperken aynı zamanda boşalmaya başladı. İçime bıraktığı tohumları… Ben de aynı anda orgazmın en ucunu yaşıyordum. İkimiz de rahatlamıştım. O ise hala boynumu öpüyordu. “Sana doyamıyorum.”
“Artık kahvaltı mı yapsak?” diye sordum.
“Yapalım ama sonra yeniden içine girmek istiyorum.”
Kahkaha attım. “Derek, ben de seni istiyorum ama farklı şeyler de yapalım. Mesela kurt formlarımızla sürü bahçesinde koşalım.”
“Sonra da sevişelim.”
Dudaklarını öptüm. “Ben sanırım seni doyuramayacağım.”
Dudaklarını göğsüme bastırıp ucunu ağzının içine alıp emmeye başladı. Eli de kadınlığımdan içeriye girdi. İki parmağını birden sokmuştu. İnledim. “Ah! Derek, biz sanırım yataktan kalkamayacağız.”
“Ben de yataktan kalkmak istemiyorum ki seni yemek istiyorum. Beni anla, Arven. Ben sensizlikle sınandım. Çok kötü yıllardı. Seni öğrendikten sonra asla kimseye dokunamadım çünkü yapamadım.”
“Eğer bir gün bana bir şey olursa kimseyle olma.”
Kafasını iki yana salladı. “Asla. Senden başkasıyla ben olamam ama sana da bir şey olmasına asla izin vermem. Senin için ben canımı bile veririm. Sana asla bir şey olmayacak. Ben hep seni koruyacağım, güzel lunam.”
Dudağını öptüm. “Biliyorum, sevgilim.”
**
Nihayet yataktan kalkıp kahvaltı için aşağıya inmiştik. Bizim için çok güzel bir masa hazırlanmıştı. Bir tek kuş sütü eksikti. Derek hepsinden tabağıma koyup beni elleriyle besledi. Ben de ellerimle onu besledim.
Çok güzel ve romantik anlar yaşarken tabii ki elleri rahat durmuyordu. Masanın altından kadınlığıma doğru inmeye başlamıştı. Kadınlığıma doğru giderken sürü bahçesinde bir ışık belirdi.
Derek’in elleri kadınlığıma gidemeden durdu ve kaşlarını çatarak bahçeye baktı. “Sen de fark ettin mi?” diye sordu.
Kafamı salladım. Derek ellerini vücudumdan çekip ayağa kalktı. Ben de arkasından gittiğimde bahçede çok sürpriz bir misafir vardı. Misafirimiz Olimpos Dağı’nın tepesindeki bulutların üzerinden gelmişti.
Artemis tam karşımızda bize bakıyordu. Sarışın, güzel, endamlı ve çok güzel bir yüze sahipti. Giydiği beyaz elbise ona çok ayrı bir hava katmıştı. Rüyamdaki halinden daha da güzeldi. Bize doğru yaklaştı. Yaklaştıkça çevresine saçtığı ışık ona daha fazla hayran olmama neden olmuştu.
Normalde ciddi yüzü olan Artemis bize gülümsedi. “Özel ruhlarım.”
İçimde anlam veremediğim bir enerji oluşurken Derek’in de aynı şeyleri yaşadığını hissediyordum. Avcunun içini açtı ve tıpkı annemin bana içirdiği gibi bir şişe belirdi. İki tane vardı. Pembe olanı bana, mavi olanı da Derek’e uzattı.
“İçin bunları ve gözlerini kapatın. Ben söyleyene kadar sakın açmayın!”
Artemis’in elinden şişeleri alıp içtikten sonra gözlerimizi kapattık. Hiçbir etkisi olmadı diye düşünürken birden kendimi bir girdabın içinden aşağıya doğru düşerken buldum. Gözlerimi açmadım ama düşme hissi devam ediyordu. Derek’in varlığını da yanımda hissediyordum. Elimi tuttu.
Ayaklarım yere basınca “Gözlerinizi açın!” dedi.
Gözlerimi açtığımda bir mağaradaydık. Mağaranın ilerisinden yeşil bir ışık geliyordu. Artemis önden yürümeye başlayınca Derek’le el ele onu takip ettik. Derek “Bu, düşündüğüm şey mi?” diye sordu.
Artemis gülümsedi. Kafasını salladı. “Felsefe taşı.”
Tüylerim diken diken oldu. Felsefe taşına sahip olan her savaşı kazanırdı ve dünyadaki bütün güç ondaydı. Onunla her istediğini yapma gücün olurdu. Artemis taşı yerinden kaldırdı. “Gözlerinizi kapatın!” dediğinde yeniden gözlerimizi kapattık.
Ona soru bile soramıyorduk. Artemis’e itaat etmekten başka şansımız yoktu. Yeniden o girdabın içinden düştüğümüzü hissettim. Derek bir an olsun elimi bırakmamıştı. Gözlerimizi açtığımızda sürü evinin mahzenindeydik.
Artemis elini şıklattı ve felsefe taşını koymak için bir sandık belirdi. Sandığın içini açıp felsefe taşını bize doğru uzattı. “Arven, bunu bu sandığın içine yerleştir. Bu taş sana ve Derek’e ait. Onu koruyacaksınız. Özel ruhlarıma bu gücü armağan ediyorum. Bu taş sizden asla başkasının eline geçmemeli. Eğer geçerse kehanet tersine döner. Anladınız mı?” diye sordu.
Kafamı salladım. Artemis’in elinden taşı aldım. Tam o an sanki o taşla bir bağım oldu. İçimde bir titreme başladı. Hatta yer sarsılmaya başladı. “Koy onu sandığın içine.”
Felsefe taşını yavaşça sandığın içine yerleştirdim. Kapağını kapatsam bile içimde ona karşı bir bağlılık vardı. İki elini birden şıklatınca Derek dondu. Şaşkınca ona bakarken “Onu neden dondurdun?” diye sordum.
“Seninle özel konuşmam gerekenler var. Bunları Derek de bilmemeli. İkiniz de çok özelsiniz ama ben felsefe taşıyla asıl bağın seninle olmasını istedim.”
Anlamamıştım. Artemis bana yaklaştı. Elini kalbime koydu. Kalbimdeki telaş ve merak gitti. “Sakin ol ve beni dinle. Kehanete göre felsefe taşını hem özel bir ruh hem de öncü kurt bir kadın olmalı. O kadın sensin, Arven. Felsefe taşı ve senin arandaki bağı hissettin mi?”
Kafamı salladım. “Hissettim. Bundan sonra ne olacak?”
“O taşı senden kimse alamaz, Arven. Sadece sen ölürsen alabilirler yoksa hiçbir güç onu senden alamaz. Ben bile alamam. Senin bu dünyadaki görevin onu korumak.”
“Ya ölürsem o zaman ne olacak?”
“Onu senden başkası o kişinin elinden alamaz! Sadece sen alabilirsin. Eğer o başkasının eline geçerse dünyada büyük bir kaos belirir. Şimdi Derek’i uyandıracağım ve sen bunları ona söylemeyeceksin!” deyip iki elini yeniden şıklattı. Derek hareket etti ama anlamamıştı.
“Felsefe taşını korumak ikinizin görevi. Şimdi benim gitmem gerek.”
Artemis ortadan kaybolunca geride sadece ışığı ve felsefe taşı kalmıştı. Bizi zor günlerin beklediğini hissettim çünkü dünyadaki bütün canlılar felsefe taşının peşindeydi ve o taşla benim aramda bir bağ vardı.