32

2145 Words
Sabah uyandığında karısı hala uyuyordu. Üzerindeki örtü açılmış kıyafeti yukarı sıyrılmıştı ve iki tarafındaki ameliyat izi belli oluyordu. Uyandırmadan kıyafetini aşağıya çekip üzerini örttü ve yataktan kalktı. Duş aldıktan sonra sakallarının uzayan boyunu kısaltıp giyinme odasına geçti. Üzerini giyerken gelen ‘pat’ sesiyle başını odaya uzattı. Karısı yine yataktan düşmüş olduğu yerde uyumaya devam ediyordu. Bu manzarayı görmeyi özlemişti. Gömleğinin son düğmesini iliklediğinde içeri girip karısını yattığı yerden kaldırdı. Yatağa yatırdığında yakasından tutan eller kendine çekti. “Arabanın lastiği patlasın lan puşt!” dedi ama uykuda sayıklıyordu. Yakasını kurtarıp geri doğruldu. “Rüyanda bari rahat bırak arabamı kadın.” Odadan çıkamadan diğeri de uyandı. “Günaydın!” dediğinde yatakta dönerek yüzüstü yatmaya devam etti. Bacağının biri yataktan sarkıyordu. “Günaydın. Kahvaltıya gelecek misin? Bekleyeyim mi?” “Evet geleceğim.” Yataktan sürünerek çıktı ve koşarak banyoya girdi. Hazırlanırken kocası telefonla konuşuyordu. “Bu saatte hayıra aramazsın?” diyen Ayberk ile Korkut'un sesi duyuldu. “Ağabey mekanı bulduk. Yerinden eminim. Adamları alıp gideyim mi?” “Bekleyin sonra beraber gideriz.” Telefonu kapattığında Şirin yanına gelmişti. “Gidebiliriz.” Odadan çıktıklarında merdivenlere doğru ilerlerken kocasının elini tuttu. Sevilmediğini düşünüyordu ama kendi kalbinde yeşeren sevgiyi gösterme konusunda çekinmiyordu. Bilmediği şey ise aynı sevginin kocasının kalbinde de boy verdiğiydi ve karakterinden dolayı bu tür duyguları dışarıya yansıtamadığı için belli edemediğiydi. “Yakında imza günüm var. Bu defa benimle gelsene.” “Allah aşkına Şirin benim ne işim var imza gününde?” Genç kız merdivenden bir adım inip diğerinin önüne geçerek durdu. “Tamam o zaman bitmesine sadece beş dakika kala gel bizi birlikte görsünler. Ne olur kırma beni. Okurlarım sürekli kitapların için sana destek olmuyor mu diye sorup duruyorlar. Dedikoduların önüne geç.” Ayberk sıkıntıyla iç çekti. “Gelirim, seni alırım, çıkarım. Kimseyle konuşmam, poz verip fotoğraf çekilmem.” Ellerini mutlulukla çırptı. “Tamam kabul.” Kocasının yanağından öpüp merdivenin trabzanına oturarak aşağıya kaydı. Genç adam arkasından bağırıyordu. “Çık şu çocukluktan be kadın!” Kahvaltı masasına oturduklarında Zeliha Şirin’in kahvaltısını listeye göre hazırlayıp getirmişti. Bu durum kaynanasının diline dolanmıştı. “Bir de özel yardımcı tutmuş. Ne gerek varsa?” Şirin gülmeye başladı. “Yiğit kocam sağolsun verdi parayı tuttu karısı için. Kıskandıysan sen de kocana söyle tutsun birini.” Enes araya girdi. “Hoşgeldin yenge, hoşgeldin kaynana annem. Yaz tatili bitti atışmalara geri döndük.” Cavit Bey içeriye girdiğinde bir sessizlik oldu. Masaya oturunca kahvaltıya başlamışlardı. “Birkaç güne büyüklerin toplantısı olacak. Ayberk sen de benimle gel.” Bakışları gelinine çevrildi. “Sen de babanla konuş. Son yaptığın ile zor durumdaydı bir ortak yol bulun.” Şirin uzatmadan “Konuşurum.” dedi. Ayberk elindeki peçeteyi sıkıyordu. “Gelmeyeceğim. Düşman mevzusuyla ilgili ailelerle konuşacak bir şeyim yok.” “Ne demek konuşacak bir şeyim yok? Adamlar hepimizi tek tek avlasın mı?” “Baba uzatma. Güç dediniz, birlik dediniz evlendik sonra olmadı güç değişti ayrılacaksınız dediniz. Karım bombanın üzerine oturduğunda o aileler neredeydi ya da kardeşim bir teknede tek başına çarpışırken? Şimdi bir şerefsiz öldü diye kimseyle birlik olmayacağım her koyun kendi bacağından. Beni karıştırma ne yapıyorsan yap.” Cavit Bey oğlunu iyi tanıyordu daha fazla uzatmadan diğer oğluna baktı. “Enes sen gel o zaman.” “Yok baba ağabeyim varken onu çiğneyip gelmek haddim değil.” “İyi giderim tek başıma.” dedi Cavit Bey. Kahvaltının kalanı sakindi. Herkes kendi işine çekilirken Rumeysa Hanım oğlunu evden gidecekken durdurdu. “Enes’im sen beni bir hamama atsana. Ahretliğimin kızının gelin hamamı var.” “Anne!” diyen Enes bir kelimeyle çok şey anlatmıştı. “Sus bakayım. Karışma işime.” “Hazırlan götüreyim ama ötesine girme kesinlikle olmaz.” Arkasını dönüp bahçeye çıktığında yengesini görünce yanına gitti. “Yenge!” dediğinde genç kız yüzüne baktı. “O bakışı biliyorum. Ne istiyorsun?” Genç adam kollarını koltuğun kenarına dayayıp öne eğildi. “Annemle hamama gidip azıcık delirsene.” “Beni öldürsün mü istiyorsun?” Enes yengesinin yanına oturdu. “Sen gitmezsen de İkra beni öldürür. Annem oraya kız bakmaya gidiyor engel ol.” “Yemin ediyorum ecelim kaynanam olacak.” Şirin kalkıp eve girdi. Kaynanasının yatak odasına gidip kapıyı tıklattı. İçeriden gelen sesle kapıyı açtı. “Anne, hamama gidecekmişsin?” dedi ses tonunu yumuşak tutarak. Kaynanasının “Evet!” deyişi sertti. “Ben de gelebilir miyim? Evde çok sıkıldım. Biraz değişiklik olur.” “Bir de seninle mi uğraşayım orada?” Şirin derin bir nefes aldı. İçten içe söyleniyordu. ‘Ulan İkra siz bir evlenin kaynanamın elinden seni asla kurtarmayacağım.’ Yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. “İyi ama gittiğinde gelinin nerede diye soranlara da deliyle gelmek istemedim dersin böylece oğlunu da yermiş olursun.” Sözlerle diğer bir süre sessiz kaldı. “İyi çabuk hazırlan ama orada beni rezil edecek bir hareketin olursa alırım ayağımın altına.” “Anlaştık.” diyerek odasına gitti ve her ihtimale karşı yanına yedek bir kıyafet hazırladı. Evden çıkarken Zeliha yanına gelmişti. “Şirin Hanım, ara öğününüz vardı.” Yardımcısının elindeki tabağı aldı. “Arabada yerim.” diyerek yoluna devam etti. “Önceden sofraya oturmazdın şimdi durmadan yiyorsun kafana taş mı düştü?” diyen Rumeysa Hanım’a alaycı bir şekilde gülümsedi. “Yiğit kocam vurdu elini masaya. Bana bak kadın dedi. Kilo alacaksın ki çocuğumu karnında taşıyabilesin. Ben de uysal bir eşim kocamı dinliyorum işte.” Kaynanasının değişen yüz ifadesiyle keyiflenmişti. Arabaya bindiklerinde tabaktaki yiyecekleri yiyordu. Yerken eskisi gibi zorlanmıyordu alışmıştı. Hamamın önünde durduklarında gelin kaynana içeri girdiler. Diğer kadınlarda gelmiş hazırlanıyordu. Giyinme kısmında üstlerini değiştirdiler. Şirin peştamala sıkıca sarındığında dışarı çıkıp kaynanasıyla sıcak alana geçti. İlk defa hamama geliyordu ve eğlence kısmını da ilk defa görüyordu. Gelin olacak kızı baş köşeye oturtmuşlardı. Kadınlar övüp duruyordu. Ortada yiyecekler vardı. Bir köşede de çalıp söyleyen kızlar. Rumeysa Hanım gelinini kolundan tutup yanına çekti. “Bana bak yanımda sessizce otur kimseye rezil olmayalım.” “Canım kaynanam ben rezil olmam rezil ederim.” dedi rahatça. “Şirin bak bir yanlışın olursa arada oğlum var demem ona göre.” Genç kız olduğu yere oturarak kuruldu. “Anladım anne ne çok söylendin.” Zaman geçerken Rumeysa Hanım yanına gelen arkadaşıyla sohbet edip bekar kızları süzüyorlardı. “Rumeysa, şu sağ taraftaki uzun saçlı kızı görüyor musun? Adı Burçin, Kayaların ortanca kızı. Üniversiteyi de yeni bitirdi. Maşallah çok da güzel kız.” “Valla güzelmiş.” diyen kaynanası ile Şirin konuşmanın arasına daldı. “Az önce yürürken gördüm ayağını yan basıyordu. Kesin bir sorunu var.” Diğer kadın bu defa başıyla başka bir kızı işaret etti. “Eda da Özlerin yeğeni anne babası ölünce amcası alıp büyütmüş. Çöpsüz üzüm anlayacağın.” “Amcası yanına almışsa kesin çok kıymetlidir. Kıymetli olanı almak da zordur.” Şirin’in sözleriyle iki kadının bakışları üzerine çevrildi. Rumeysa Hanım’ın sesi biraz sertti. “Kız sen bana düşman diye mi geldin buraya? O öyle bu böyle konuşup duruyorsun.” “Doğruları konuşmak da suç oldu.” diyen genç kız yaptığından vazgeçmemiş kaynanasının arkadaşıyla baktığı bütün kızlar için bir şey söyleyip mide bulandırmıştı. Hamamdan çıktıklarında Enes almak için gelmişti. Annesinin yüzündeki kızgın ifadeyi görünce kendi keyiflenmişti. “Ne diye yanımda getirdiysem seni! Allah gelin diye yılan yolladı evime.” “Söylenme kaynana o kızın gözü şaşıydı.” “Şaşı görmesem inanacağım. Bir de herkesin içinde bunu kıza söyleyip ağlattın.” Şirin arka koltuğa oturduğunda kapıyı kapattı. “Sen de annesine ayak üstü görücülük yapmasaydın.” Enes sessiz kalıp arabayı sürdü. Eve gelene kadar ikilinin kavgasını dinlemişti. Annesi bir hışım eve girdiğinde kafasına sert bir şaplak indi. “Senin yüzünden kaç saattir hamamın sıcağında annene katlanıyorum lan. Yediğim azarda cabası.” Enes yanağını tutup sıktı. “Sen yengelerin bir tanesisin.” Şirin yanağındaki eli itti. “Kadınların manzarası bir hafta kabuslarıma girecek. Peştamal içinde sarkan kollar bacaklar, pörsümüş memeler.” “Ayrıntı dinlemek istemiyorum.” Enes’e burun kıvırıp arabadan indi. “Senin yüzünden ben o işkenceyi çektiysem sen de dinleyeceksin. Annenin nasıl göründüğünü bilmek ister misin?” dediğinde genç adam uzanıp kapıyı kapattı. “Hadi yenge hadi.” Gaza basıp uzaklaştı. ~~~~ Ayberk arabadan indiğinde adamları da onu takip etti. ‘’Burası olduğuna emin misin? Yanlışlık olmasın.’’ ‘’Eminim ağabey.’’ dedi Korkut. ‘’Yanlışlık yok.’’ ‘’Adamlara söyle yakalayabildiklerini canlı yakalasınlar. Hiçbirine kolay ölüm istemiyorum.’’ Büyük binaya doğru ilerlerken gözünü ölümün karanlığı bürümüştü. Dökeceği kanın kokusunu şimdiden alabiliyordu. Adamları önden gidip kapıyı kırmıştı. İçeriye bir adım attığında silahını düşünmeden ateşledi. Sıktığı her kurşuna öfkesi karışmıştı. Varlığı Azrailin korkusunu saçıyordu. Ateşlenen her silah için aynı şekilde karşılık aldılar. Düşman bildikleri güçlüydü ama kendileri kadar değildi. Bir saat içinde bütün binayı ele geçirmişlerdi. Ölüler yerde bırakılırken canlı yakalananlar ayrı bir alanda toparlanmıştı. ‘’Ağabey, yılanın başını bulduk.’’ Korkut yanındaki adamla içeri girdi. ‘’Diz çöktür.’’ diyen patronuyla adama zorla diz çöktürdüler. Ayberk adamının getirdiği sandalyeye oturduğunda sadece duruşu bile hem düşmanlarına hem kendi adamlarına korku salıp otorite oluşturmasına yetiyordu. ‘’Sorduğum soruya tek defada doğru cevap istiyorum.’’ diyerek önünde diz çökene baktı. Aldığı darbeden alnı açılmış kanıyordu. ‘’Yaklaşık altı yıl önce mekanınıza birileri baskın yaptı. Baskında bir kadın ve bir erkek iki kişiyi ele geçirdiniz. Erkek bu mekanın asıl sahibinin oğluydu. Hatırladın mı?’’ Adam sadece evet anlamında başını salladı. ‘’Güzel. Şimdi o kadına burada işkence edenlerin kimler olduğunu tek tek göstereceksin.’’ Karşısındaki sessiz kalınca oturduğu yerden fırladığı gibi yakasına yapışıp diğer diz çöktürdüklerini gösterdi. ‘’Karıma el sürenleri ya tek tek gösterirsin ya da hepsinin çekeceği acıyı tek başına sana çektiririm.’’ Biraz zorlamaları gerekse de sonunda yirmi kişinin ismini söylemişti. Bunlardan orada hayatta olanlardan patronlarıyla birlikte sadece on bir kişiydi. Ayberk, sağ kolunu yanına çağırdığında kulağına bir kaç sözcük fısıldadı. Emri alan Korkut hemen harekete geçti. On bir adamı soyup çırılçıplak halde bıraktı. Ayberk’in emrindeki iki adam öne çıkıp hepsini tek tek hadım etti. Acı dolu çığlıklar, yalvarmalar birbirine karışmıştı. Dayanamayıp bayılanlar olmuştu. Başlarındaki patronlarının kendine gelmesi için özellikle beklemişlerdi. Ayberk beklediği yerden yavaşça yaklaştı. Elinde kasapların kullandığı büyük bıçaklardan vardı. Adamın saçlarından kavrayıp başını geriye çekerek gözlerine bakması için zorladı. ‘’Karıma eliniz uzanmayacaktı.’’ dediğinde elindeki bıçak yan tarafına saplanıp aşağıya doğru eti yararak kaydı. Acı dolu çığlığı duymazdan geldi. Bıçağı yere attığında eli kestiği yerden girdi. ‘’Size kolay ölüm yok.’’ Böbreği tutup çıkardı ve yere attı. Bayılan adamın saçlarını bıraktığında yere düştü. Kanlı eli adamlarına uzandı. ‘’İçerideki odaları arayın. Tuttukları kişileri getirin ve tabut şeklinde bir kutu olması lazım onu bana bulun.’’ Kadın ve çocuklardan oluşan yaklaşık elli kişilik bir grubu içeriden getirmişlerdi. ‘’Ağabey, ne yapalım?’’ diye sordu Korkut. Ayberk korku dolu yüzlere baktı. Perişan görünüyorlardı. ‘’Hepsini bizim boş depoya götürün. Üst baş, yiyecek falan ayarlayın. Aileleri varsa onlara ulaştırın yoksa da çocuklar yetiştirme yurduna yerleşsin, kadınlara da yeterli para verip gönderin ama hepsine gereken uyarıyı yapın bizi görmemiş duymamış olsunlar. Ayarla işte polise giden bir durum olmasın.’’ ‘’Tamam ağabey.’’ Korkut adamları organize ettiğinde çok geçmeden kalabalık grup götürüldü. İstediği tabut şeklindeki kutu bulunup getirilmişti. İçi yer yer kurumuş kan lekeleriyle doluydu. ‘’Uyandırın şu adamı yapacaklarım bitmedi ölüp kurtulamaz.’’ Baygın adam uyandırılsa da tam kendinde değildi. ‘’Yatırın.’’ dediğinde iki kişi adamı kutunun içine yatırdı. ‘’Bir yerden zımba bulun.’’ Çok geçmeden Ayberk’in eline bir zımba verilmişti. ‘’Demek karımın gözlerini bile kapatmasına engel olup bu karanlığa hapsettiniz.’’ Adamın sağ göz kapağını kaşına doğru zımbaladığında acı dolu bir bağırış daha içeriye yayıldı. ‘’Çektiği acıyla çığlık atarken de duymazdan geldiniz!’’ Zımba sol göz kapağını delip geçtiğinde bir feryat daha duyuldu. ‘’Ben senin aksine merhametli bir insanım ve karanlıkta uzun süre kalmana izin vermeyeceğim.’’ Geriye çekildiğinde eliyle işaret verince kutunun kapağı açılmayacak şekilde kapandı. Hadım ettirdiklerine baktı. ‘’Hepsini hareket edemeyecekleri şekilde zincirle bağlayın.’’ Bakışları diğer mahkumlarına kaydı. ‘’Bunlarında sıkın kafalarına.’’ Emirleri bir bir yerine geldi. Korkut’un getirdiği suyla ellerindeki kanı yıkayıp temizledi sonra da kanlanmış kıyafetlerini değiştirdi. ‘’Burayı yakın bu adamların hepsini cehennem ateşine uğurlayın sonrasında da kalan pisliklerini ortadan kaldırın polise kanıt bırakmayalım.’’ ‘’Hallederiz ağabey.’’ Mekanı sağ koluna bırakıp yanlarından ayrıldı. Arabasına bindiğinde yükselen alevleri gördü. Bu manzaraya karşı bir sigara iyi giderdi ama ameliyatla beraber hayatından çıkarmıştı. Gaza basıp eve doğru yola çıktı. Kırmızı ışıkta durduğunda yaklaşan kadın elindeki kırmızı gülü satmak için Allah sevdiğine bağışlasın diye hayır duaya başlamıştı. Cebinden çıkardığı parayı verip gülü aldı. Eve geldiğinde karısı bahçede Tuz’un yanındaydı. Arabayı garaja götürmesi için gelen adamına bırakıp yanına gitti. Bacaklarına sürünen tüylü köpeğin başını okşarken elindekini karısına uzattı. Tek kelime etmemişti ki gülü vermek bile zor geliyordu. Ruhu bu tür kibarlıklara alışkın değildi. Şirin kırmızı gülü gördüğünde gözlerinin içi parıldamıştı. ‘’Teşekkür ederim.’’ diyerek aldı ve kocasının yanağına minik bir öpücük bıraktı. ‘’Günün nasıldı?’’ diye sordu. ‘’Beni çok özledin mi?’’ Genç adam dizleri üzerine çöküp köpeği sevmeye devam etti. ‘’Her zamanki işler ve hayır hiç özlemedim aklıma bile gelmedin.’’ ‘’O yüzden de gül aldın!’’ ‘’Kırmızı ışıktaki satıcılar işte bilirsin ellerinden kurtulmak zor oluyor.’’ Genç kız gülmeye başladı. ‘’Bilmem mi ama bir tane az olmuş daha fazla alsaydın annene verirdik reçel yapardı.’’ Ayberk diz çöktüğü yerden kalktı. ‘’Bir dahakine öyle yaparım.’’ diyerek eve doğru yürüdü. Duş alıp günün pisliğinden kurtulmak istiyordu. Gözden kaybolduğunda arkasında söylediği sözlere rağmen mutlu bir kalp bırakmıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD