1
‘’Ben bunun üzerinde iki yıldır çalışıyorum iki!’’ diye bağırdığında elindeki dosyayı masanın üzerine savurdu. ‘’Ne demek olmaz? Benimle dalga mı geçiyorsun?’’
‘’Şirin bağırmadan konuşsak.’’ diyen Demir Bey ile öfkesi daha da artmıştı. Karşısındakinin başındaki peruğu çekip suratına çarptı. ‘’Kafanda kalmış iki tel saçı da yoldurma bana.’’ Adam yaka silkip suratına çarpılan peruğunu alıp kafasına geri geçirdi. ‘’Üç yıl önce kitabımın peşinde koşan sendin. Aman Şirinciğim ne olur başka yayıneviyle anlaşma ne olur bize gel bir aile olalım, diyen kimdi ha!’’ Yayıncısının arkasına sığındığı masanın üzerine çıktığı gibi topuklu ayakkabısı eline geçmişti. O topuğu karşısındakinin kel başındaki peruğun üzerine vurdu. ‘’Şimdi mi bu kitabı basamayız oluyor? Biz aileysek sen aileye ihanet eden o hain amcasın.’’
Demir Bey ‘’Ne bakıyorsunuz oradan!’’ diye kapıya doğru bağırınca Şirin başını geriye çevirdi ve kapıya istiflenmiş kendilerini izleyen çalışanları gördüğü gibi masadan atlayıp topuklu ayakkabısı elinde üzerlerine koşunca hepsi geri kaçtı. ‘’Demir hain amcaysa siz de o amcanın çocuklarısınız!’’ Kapıyı sertçe kapatıp Demir Bey’e geri döndü. Sinirlendi mi tam sinirlenirdi. Biraz deliydi. Lakabı huniliydi. Gerçi etrafındakiler haklıydı bir kafasında hunisi eksikti. Alnına düşen kısa saçlarını üfleyerek geri çekilmesi için zorladı. ‘’Basacaksın bu kitabı!’’
‘’Güzel Şirin’im, kömür saçlım.’’ Demir bey temkinli bir şekilde yazarına yaklaştı.
‘’Başlatma şimdi kömür saçlına!’’ diyen genç kız topuklu ayakkabısını havaya kaldırınca diğeri geri sıçradı.
‘’En sevdiğim yazarım, senin yazdığın kitap güzel ona lafım yok da bilim kurgu okunmuyor işte. Okurlar aşk istiyor, entrika istiyor, mafya istiyor, bir kadın uğruna çekilmiş silahlar istiyor.’’
Şirin sözlerle gözlerini devirdi. ‘’Tabi o kadının da saf, güçsüz olmasını istiyor. Adam ne yaparsa yapsın yine de aşkından sussun istiyor.’’
Diğerinin yüzüne bir gülümseme yerleşti. ‘’Bak ne güzel anlamışsın ne istediklerini neden ona göre yazmak yerine böyle bilimdi, uzaydı, gezegenlerdi karakterlerini gezdirip duruyorsun.’’
‘’Bu kitabı yazmak için iki yıl uğraştım. Ne kadar araştırma yaptığım hakkında bilgin var mı? Senin dediğin kitabı bir haftada düşünmeden yazarım.’’ Ayakkabısını ayağına geri geçirdi.
‘’Yaz o zaman Güzelim. Bir haftada yaz getir hemen basalım. Çok satanlara girmezse bana da Demir demesinler.’’
Şirin ‘’İyi!’’ diye tersleyip odadan çıktı. Hepsinin kafayı yediğini düşünüyordu. Mafya dedikleri insanlar kitaplarda yazıldığı gibi ponçik, iyi kalpli adamlardan oluşmuyordu. Hepsi kötüydü, bencildi sadece kendilerini düşünen narsist insanlardı.
Eve döndüğünde kendini yatağa bıraktı. İki yıldır o kitabı yazmak için gece gündüz araştırma yapmıştı. Yabancı ülkede olsa havada kaparlardı ama bu ülkede olmuyordu işte. Mafyaymış! Gerçek hayatta sanki mafyalar kitaplardaki gibi aşk adamı oluyordu. Onlar sadece Azraille aşk yaşardı. Ne de olsa işleri öldürmekti.
Öfkeyle çalışma masasının başına oturup not defterini açtı. Madem aşk kokan bir mafya kitabı istiyorlardı onları en alasından bir aşk verecekti. Karakterlerin isimlerini ve genel özelliklerini belirledikten sonra bilgisayarı açıp düşünmeden yazmaya başladı. Düşünecek bir şey zaten yoktu. Ne olacağı belliydi. Her anına aşinaydı.
Söylediği gibi bir haftada yazmayı bitirmişti. Dosyayı yazdır dediğinde sayfalar tek tek yazıcıdan çıkmaya başladı. Hepsini sarı dosyaya koyup evden ayrıldı.
Yayınevine geldiğinde Demir Bey’in odasına girip dosyayı önüne sertçe bıraktı. ‘’Al sana istediğin kitap.’’ Kenardaki deri koltuğa oturup bacak bacak üstüne attı.
Patronu dosyanın içinden çıkardığı sayfaları okudukça yüzü aydınlanmıştı. ‘’Şirin bu muhteşem olmuş ama sonunu değiştirelim Hilal, Can’ı affetsin.’’
Genç kız sözlerle hiddetlenmişti. ‘’Yaşanan o ihanetten sonra nasıl affetmesini isteyebilirsiniz. Kafayı mı yediniz?’’
‘’Delirme hemen kömür saçlım. Okuyucu mutlu son istiyor.’’
Şirin sigarasını yakıp dumanını özellikle patronuna doğru üfledi. ‘’Birincisi bir daha bana kömür saçlım deme birinin saçlarımı sevmesinden hoşlanmıyorum. İkincisi ne istiyorsan yap daha fazla uğraşamayacağım seninle.’’ Sigarasını bilerek yere atıp arkasına bakmadan ofisten çıktı.
Eve geri döndüğünde salonda gördüğü yüzle iç çekti. ‘’Evime benden habersiz giremezsin! Senin yüzünden kaç defa daha kilit değişmem gerekecek?’’
‘’Bu kadar inzivaya çekilmek yetmedi mi?’’ Misafiri içtiği altıncı sigarasını küllüğe bastırarak söndürdü. ‘’Geri dön artık. İşler karıştı yardım gerek.’’
Şirin karşı koltuğa oturup sigarasını yaktı. ‘’Dönmeyeceğim. Beş yıl önce sen beni dinlemedin şimdi de ben seni dinlemeyeceğim.’’
‘’Gerçekten böyle saçma bir şeyden dolayı mı kaçacaksın? Zaten yaptıkların yüzünden anlaşma iptal olmuştu. Ailemize düşman mısın dost musun belli değil.’’
Genç kız öfkesini dizginlemeye çalışıyordu ama adı huniliydi sonuçta pek imkan dahilinde değildi. ‘’Yeter baba dönmeyeceğim dedim dönmeyeceğim. Defol git evimden bir daha da buraya gelme.’’
Babası kızının huyunu bildiğinden oturduğu yerden kalktı. Kapıdan çıkmadan son kez baktı. ‘’Sen cidden delisin biliyorsun değil mi?’’
Şirin kahkahasını savurdu. ‘’Siktir git baba. Bir daha da adamının beni takip ettiğini görürsem gördüğüm yerde öldürürüm. O işe yaramaz gözlerini çek üzerimden.’’
Babası bir hışım çekip gitmişti. Kızını takip ettirmesinin tek nedeni iyi olduğunu bilmek istemesiydi ama bir deliyi takip ettirse de ettirmese de değişen bir şey olmuyordu. Adı üstünde deliydi işte. Ne zaman ne yapacağını anlamak zordu. Bazen keşke bir erkek evladım olsa diye düşünüyordu sonra kızının on erkek evlada bedel olduğunu hatırlıyordu ama O da sebepsizce sırt dönmüştü ailesine.
Şirin tek kaldığında sigara üstüne sigara içmişti sonunda içkiye başlamıştı. Ailesini görmek istemiyordu. Geçmişine dair hatırladığı her şeyi unutmak istiyordu. Neden filmdeki gibi gerçekten zihinlerini silecek bir teknoloji icat edilmemişti?
Kendinden geçip her şeyi unutana kadar içecekti. Sarhoş olmak istiyordu ama başlayan ağrı izin vermemişti. Ağrı dayanamayacağı bir noktaya geldiğinde güçlükle asistanı İkra’yı aradı.
Neyse ki evleri yakındı. Yarım saat içinde gelmişti. ‘’Şirin Hanım, içki içmemeniz gerektiğini biliyorsunuz.’’ diye söylene söylene acı içinde kıvranan genç kızı arabasına kadar götürdü.
Hastaneye doğru yola çıktığında diğeri hala acı içinde kıvranıyordu. ‘’Biri öğrenmesin.’’ dediğinde asistanı cevap verdi.
‘’Biliyorum o yüzden sizin doktorunuza gidiyoruz.’’
Hastaneye geldiklerinde haberi önden alan doktoru Yeşim dışarıda bekliyordu. Hastasını boş odalardan birine aldı ve gerekli müdahaleyi yaptı. ‘’Şirin seninle anlaşmıştık. Alkol ve sigara kullanmayacaktın. İlaçlarını düzenli alacaktın. Son tahlillerin iyi çıkmadı biliyorsun.’’
‘’Lanet olsun hepsini biliyorum.’’ Genç kız acıdan yorgun düşmüştü. Doktorun söylediklerini zaten biliyordu ama olmuyordu işte, dayanamıyordu.
Yeşim sandalyesini çekip karşısına oturdu. ‘’Kendine bu kötülüğü yapma. Bu gidişle diyaliz makinasına bağlı kalacaksın.’’
‘’Nakil için haber yok değil mi?’’ diye sordu İkra.
‘’Hayır.’’ dedi doktor. ‘’Tahlilleri listede ön sıraya geçecek kadar kötü değil ama ismini bile listeye ekletemedik biliyorsun. Aslında sigara ve içkiyi bırakıp, beslenme tarzını değiştirse ve ilaçlarını düzenli kullansa uzun süre idare edebilir.’’
Şirin araya girdi. ‘’Beni o gün bulduğun çöplükte bırakacaktın ben de ölüp kurtulacaktım. Doktor olman her gördüğüne yardım etmen anlamına gelmiyor.’’
Yeşim onun bu sitemlerine sadece gülüp geçiyordu. ‘’Doktor olmam tam da bu anlama geliyor ama keşke sen de biraz beni dinlesen. Olanları polise bile haber verdirmedin. Bu durumu ısrarla beş yıldır saklıyorsun. Senin yüzünden hastaneye her gelişinde sahte bir isme kayıt açtırıyorum. Bu fark edilirse ve kovulursam yakana yapışırım.’’
‘’Ben mi saklıyorum? İkra biliyor işte.’’ diyen Şirin söylediğinin saçmalığının farkındaydı.
‘’Evet biliyorum çünkü bir yıl önce acıdan kıvrandığınız için aramak zorunda kalmıştınız.’’ Asistanı pencerenin önündeki kalorifer peteğine dayandı. ‘’Şirin Hanım, aileniz yok mu? Sürekli tekim diyorsunuz ama kendinize dikkat etmezseniz bir süre sonra yardıma muhtaç hale geleceksiniz.’’
‘’Yeter ikiniz de kaynana gibi başımda söylenip durmayın. Tamam, içkiyi de sigarayı da kullanmayacağım bir daha.’’
Yeşim oturduğu yerden kalktı. ‘’Bu sözü seni tanıdığım günden beri veriyorsun ama henüz tuttuğunu görmedim.’’
Şirin daha fazla konuşmadı. Kalbi, böbreğinden daha çok acıyordu ama kimse bilmiyordu. Birkaç saat daha hastanede kaldıktan sonra asistanı eve getirmişti. ‘’İkra, seni hayatımın bu yönüne bulaştırmak istemezdim.’’
Asistanı şoför koltuğunda yan dönüp patronunun güzel ama hüzünlü yüzüne gülümseyerek baktı. ‘’Şirin Hanım, insanlar size neden Hunili lakabını takmışlar anlamakta zorlanıyorum. Sinirlisiniz ve o anlarda gerçekten saçma davranıyorsunuz ama kalbinizin iyiliğini onlar görmese de ben görüyorum. Bu duruma nasıl geldiğinizi daha önce sorduğumda anlatmamıştınız ama şimdi tüm ülkeye anlatıyorsunuz neden?’’
‘’Kitap dosyasını mı okudun?’’
İkra başını sallayarak onayladı. ‘’Üstten bir göz attım diyelim. Durumunuzu bilmesem anlamazdım. Karakterleri ustaca değiştirmişsiniz ama ana hatları bence sizin yaşadığınız gerçekler.’’
Şirin bir süre sessiz kaldı. Ruhu fırtınalar içinde savruluyordu. ‘’Bir kişiye bile söylersen…’’
‘’Söyleyecek olsam şimdiye çoktan söylerdim. Bir yıldır bu konuda yanınızdayım ama anlayamıyorum. Eğer, aileniz kitapta yazdığınız gibiyse yani Can'ın ailesi gibiyse ki bence bu tahminim doğru neden onlardan saklıyorsunuz? Her türlü yardımı sağlarlar.’’
Genç kız gülmeye başladı ama bu gerçek bir gülme değildi. Gözyaşlarının karıştığı acı dolu bir sesti. ‘’Ne söyleyeceğim? Salaklığımı mı anlatayım onlara? Bu olanlar duyulduğunda dönecek dedikoduları söylememi ister misin? Huniliye ihanet edecek bir babayiğit varmış demek diye dalga geçerler artık. Ne de olsa hepsinin benden yana bir kuyruk acısı var. Her anlamda batmışken elimde kalan tek şey gururum onu da kaybedersem gel beni öldür.’’
İkra bu konuda üstelemenin doğru olmadığını biliyordu. ‘’Yarınki programa çıkabilecek misiniz?’’
‘’Evet. Sorun yok.’’ diyen Şirin vedalaşıp arabadan indi.
~~~~
Kuliste hazırlanırken dün gece olanlar hiç yaşanmamış gibi davranıyordu asistanı da ona uyum sağlıyordu. Getirilen kıyafete baktı. Bel kısmı açıktı. ‘’İkra, bunları kontrol etmen gerekiyordu. Beli açık kıyafet giymediğimi biliyorsun.’’ dediğinde diğeri hemen gelip elbiseye baktı.
‘’Özür dilerim bir karışıklık olmuş olmalı. Seçtiğimiz bu değildi.’’ Genç kız kıyafeti alıp kulisten ayrıldı. Çok geçmeden önceden ayarlanan kıyafeti getirdi.
Şirin üzerini değiştiğinde saat gelince hayranlarının alkışları arasında sahneye çıktı. Yüzünde bir gülümseme eliyle salona doğru öpücükler attı. Yüksek ayaklı sandalyeye oturduğunda koordinatörün verdiği mikrofonu eline aldı.
‘’Şirin Hanım hazırsanız soruları almaya başlayacağım.’’ Genç kız başıyla onayladığında hayranlardan biri ayağa kalktı. Kitapla ilgili merak ettiği sorusunu sordu.
Şirin samimiyetle soruyu cevapladı. Yazdığı ilk kitabın sonunu açık bırakmıştı bu yüzden çoğu okuru kitap sizin için nasıl bitti diye soruyordu. Bir saat aralıksız soruları cevapladı ki bu süre boyunca kahkahalar havada uçuşuyordu.
Gözü bir ara perdenin arkasından el kol işareti yapan asistanına kaydı. İkra elindeki büyük kartonu havaya kaldırarak üzerine yazdığını gösterdi.
‘DEMİR BEY, FIRTINAŞK’IN TANITIMINI HAZIRLAMIŞ. KONUYA GİR.’
Bu adam kendisinden de deliydi. Bir gecede basılmamış kitap için tanıtım mı hazırlatmıştı? Yeni bir soru geleceğinde engel oldu. ‘’Özür dilerim ama Aşk Bulutu’nu konuşmaya şimdilik ara versek ve yeni kitap hakkında biraz konuşsak olur mu?’’
Kalabalıktan sesler yükselmeye başladı.
‘Yeni kitap mı geliyor?’
‘İsmi ne?’
‘Konusu ne?’
‘Ne zaman satışa çıkacak?’
…
Soruların sonu yoktu. Koordinatör bilgiyi almıştı. ‘’O zaman önce tanıtım videosunu izleyelim.’’ dediğinde arkalarındaki perdede video dönmeye başladı. Şirin videoyu dikkatlice izledi. Kesin videoda oynayan oyuncuları gece uyutmadan çalıştırmıştı.
Video bitince kitap hakkında genel bir bilgi verdi ve sorular da bu yönde ilerledi.
Program bitince yorulmuştu. Dinlenmek için kuliste ayaklarını uzatıp çantasından sigarasını çıkardı. Yakmak üzereyken asistanı gelip elinden çekti. ‘’Yeter artık. Bunu yapmayın.’’ diyerek sigarayı kırıp çöpe attı.
‘’Çok sıkıcısın.’’ Koltuğa uzanıp ayaklarını duvara dayadı. Başı koltuğun arkasına doğru geriye sallanıyordu. Amuda kalkar gibi yatmıştı.
‘’Benim kömür saçlım nerede?’’ diyen Demir Bey içeri girdi. ‘’Sosyal medya yeni kitabın haberiyle yıkılıyor.’’
Şirin ayağındaki topuklu ayakkabıyı çıkarıp patronunun kafasına attı. ‘’Bir daha saçlarımı seversen o peruğunu yakarım ve ortalıkta kel kafayla dolaşırsın.’’
Demir Bey ayakkabının kafasına çarpmasından son anda kurtulmuştu. ‘’Ben de bundan sonra hunilim diye severim.’’ Genç kız ayağını patronuna doğru uzattığında diğeri sessizce ayakkabıyı giydirdi. ‘’Hadi kalkın kutlamaya gidelim.’’
Hep beraber bir restorana gelip yemek sipariş vermişlerdi. Güle eğlene yemeklerini yemiş yeni çıkacak kitap hakkında konuşmuşlardı.
Yemekten sonra tatlılar geldiğinde bir lokma alan Şirin kendini garip hissetmeye başlamıştı. Eli sürekli boğazına gidiyordu. Nefes almakta zorlanıyordu. Garsonu yanlarından geçerken durdurdu. ‘’Bu tatlının içinde tarçın var mıydı?’’ diye sordu.
Garson ‘’Evet Efendim.’’ der demez İkra oturduğu yerden fırlamış genç kızın çantasını karıştırmaya başlamıştı. Otoenjektörü bulup çıkardı. Defalarca nasıl yapılacağını öğrenmeye çalışmıştı ama yine de elleri titriyordu.
En sonunda Şirin asistanının elindeki otoenjektörü çekip aldı. Nefes alamıyordu ve ilaca ihtiyacı vardı. Enjektörü bacağına hızlıca saplayarak pistonuna bastı. Demir Bey ne olduğunu anlamamış halde bakıyordu.
İlaçla birlikte tekrar nefes almaya başladığında bir süre kendini toparlamak için bekledi. ‘’İyi misiniz?’’
Asistanına başını salladı. ‘’İyiyim.’’
‘’Ne olduğunu sorabilir miyim?’’ diyen Demir Bey’e İkra cevap verdi.
‘’Tarçına alerjisi var. Biraz bile yese alerjik şok gelişiyor.’’
‘’Ciddi misin?’’
Şirin elini sallayarak gülümsedi. ‘’Sorun yok çocukluğumdan beri alışkınım bu duruma. Dışarıda yediğim her şeyi kontrol edemiyorum ve sonuç kaçınılmaz oluyor.’’
Tatlıları yemeden restorandan çıkmışlardı. Eve döndüğünde ilaçlarını içti ve sonrasında yatağın kollarına sığındı. Fazlasıyla yorucu bir gün geçirmişti. Biraz olsun dinlenmek istiyordu.