Babasıyla başbaşa konuşmak için uzun zaman sonra ilk kez evine gelmişti. Yalın’a son yaptığıyla zor durumda bıraktığını biliyordu.
“Hala kızgın mısın?” dediğinde babası biraz sert bakıyordu.
“Deliliğini biraz olsun evcilleştirebilsen keşke.” Selçuk Bey bir süre sessiz kaldı. “Kocana geri dönmüşsün. Zorla evlenmiştin fırsatın varken neden boşanmadın?”
Şirin babasına kocamı sevmeye başladım demeyecekti o yüzden hep yaptığı gibi yalanları sıraladı. “Boşansam ne olacaktı? Zaten zor durumdasın bütün aileler desteğini geri çekmişken bir de ben Titan ailesinden çıkarsam tamamen desteksiz kalacaksın. Öyle ya da böyle bizim ailemizden güçlüler ve savaşta ittifak kuracak birileri gerekli.”
“En azından arada akıllı düşünüyorsun. Büyüklerin toplantısına gelecek misin?”
“Hayır, kocam gelmiyor. O yokken benim gelmem de dedikoduları artırır.”
Daha fazla konuşmaya gerek yoktu babasının yanından gidecekken bileğinden tutan güçlü el engel oldu. “Kızım, dikkatli ol. Bu adamların şakası yok. Kaç defa hepimize saldırdılar ve sonunda bir can verdik. Güçlerinden dolayı en çok Titanlarla uğraşıyorlar. Diğer aileler kabul etmek istemese de Titanlar yenildiği an hepimiz yenildik demektir. Sen de o ailenin içindesin ve bu tehlikeye dahilsin. Bomba olayında şanslıydınız ama her zaman o şans yanınızda olmaz.”
Şirin babasının endişeyle dolu bakışlarına tebessüm etti. Ailece böyleydiler işte. Kavga edip birbirlerine hakaretler yağdırırlardı ama sevgi bağları güçlüydü. “Baba, çok küçük yaşta seninle sırt sırta bu dünyada iş yapmaya başladım. Kızının gücünü zaten biliyorsun ama söylediğin gibi Titanlar çok güçlüler. Ayberk’i bomba olayında da kardeşinin saldırısında da gördüm. Ne kadar zor durumda olursa olsun bir saniye bile panikleyip mantığını kaybetmiyor. Sen de iyi bilirsin ki bu dünyada soğukkanlı olmayı başaramazsan ölümcül hatalar yaparsın.”
Selçuk Bey kızına bakmaya devam etti. “Evet ama karşında yeterli sayıda adam olursa mantığın bir önemi kalmaz ve yenilirsin.”
“Az çok kocamın karakterini anladım. Bence bir şeyler planlıyor. Bu konularda çok ketum babasıyla bile işlerini pek paylaşmıyor bir tek karakutusu Korkut var ama o da derisini kızgın bıçaklarla da yüzsen patronuna ihanet etmez.”
“Ne olursa olsun sen kendine dikkat edeceksin.”
Babasının yanaklarına sulu birer öpücük bıraktı. “Ben kendime bakarım yaşlı çınarım sen merak etme.”
Odadan çıktığında annesiyle karşılaştı. Yanına gittiğinde poposuna bir şaplak attı. “Şirin!” diyen annesine güldü.
“Kız ellilik çıtır çıkar şu deri pantolonu götünden artık. Yüzündeki kırışıklıklardan da utanmıyorsun.”
Annesi “Hıh.” diyerek omzunu savurdu. “Ruhum yirmilik Enginar Güzelim. Ne istersem onu giyerim.” Kızının koluna girip salona doğru yürüttü. “Damadımı ara akşam yemeğine buraya gelsin. Evlendiğinizden beri bir kez olsun birlikte aynı sofraya oturmadık.”
“Ararım ama gelmezse bana tavır yapma.”
“Yapmam. Ay ne diyeceğim; haftaya Elif’in yanına gidiyorum. Doğumunun eli kulağında yanında ailesinden biri olsun. Kimsesiz hissetmesin. Hem de torun severim.”
Şirin sesli bir kahkaha attı. “Benim deliliğim genetik biliyorsun değil mi? Elif’in sevgilisini öldürüp zorla Ayberk ile evlendirecektiniz şimdi torun sevmeye gideceğim diyorsun. Ya zır delisiniz ya da fazla garipsiniz.”
Sibel Hanım iki kahve istedi. Oturduğu yerde bacak bacak üstüne atıp sigarasını çıkardı. Kızına uzattığında geri çevirmişti. Kendine yakıp dumanını havaya savurdu. “Böylesi daha iyi oldu. Gelin diye Elif gitseydi Titanların yaşantısına dayanamazdı. Ailesi olmamıza rağmen bizimle bile bu alemin içinde zorlanıyordu. Hayır ikinizi de biz büyüttük nasıl bu kadar zıt karakterli oldunuz anlamadım.”
“Çünkü küçük olduğu için ona benden daha yumuşak davrandınız.” Gelen kahvesinden sıcak sıcak bir yudum içti.
“Kilo almışsın, saçların biraz uzamış. Güzelliğine güzellik katılmış. Yaradı sana evlilik.”
Sözlerle genç kızın yüzünde bir tebessüm oluştu. “Saçlarımı tekrar uzatmaya karar verdim.”
Annesi kızının yüzüne tükürdü. “Maşallah yakışır benim Enginar Güzelime.”
Şirin yüzünü silerken kocasını aradı. Annesinin yemek davetini söylediğinde ‘Hayır, işim var, olmaz.‘ gibi bir cevap duymayı beklerken “Tamam, işlerimi bitirip gelirim.” demişti.
Akşam yemeği için masanın etrafındaki yerlerini almışlardı. Konuşmalar biraz gergindi. Selçuk Bey ile Ayberk'in son karşılaşmasının etkisi hala sürüyordu.
“Büyüklerin toplantısına gelmeyecekmişsin?”
Genç adam soruyu soran Selçuk Bey'e baktı. “Öyle.” dedi sadece.
“İsyanın bizlere mi düşmana mı?”
Ayberk elindeki çatalı bıraktı. Oturduğu yerde rahatsızca kıpırdandı. “Sizlere karşı olsa ne olur düşmana karşı olsa ne değişir? Tavrıma göre medeni durumumu mu belirleyeceksiniz yine?”
Sibel Hanım araya girerek yüksek sesle konuştu. “Hadi tatlı yiyelim ağzımız tatlansın.” Çalışanlara işaret verdiğinde önlerindeki tabaklar tatlı tabağıyla yer değiştirdi.
Selçuk Bey karşılık verecekti ama karısı her konuşmaya çalıştığında araya girip farklı bir şey söylemişti. En sonunda konu sonuca ulaşmadan kapanmıştı.
Genç adam telefonu çalınca “İzninizle.” diyerek yemek masasından kalkıp odadan çıktı.
“Allah aşkına baba biraz alttan alamaz mısın?” Şirin sitemli konuşmuştu.
Babası aynı şekilde karşılık verdi. “Evimi basıp bağırıp çağıran oydu insan karımın ailesidir der bir özür diler.”
Konuşmaya Sibel Hanım devam etti. “Evini basma sebebi karısını ondan ayırıp başkasıyla evlendirmek istediğin için olabilir mi? Bunun için neden özür dilesin? Asıl sen özür dile.”
“Ay tamam kimse kimseden özür dilemesin.” Genç kız bunalmıştı. “Ama artık bu konuyu açıp kavga da etmeyin.”
Ayberk yalnız kaldığı bir noktada telefonu açtı. “Efendim anne?” dediğinde Rumeysa Hanım'ın sesi duyuldu.
“Oğlum Berrak dedenle birlikte geliyormuş. Havaalanından almaya gidebilir misin?”
“Bu saatte mi anne? Gündüz gelseler ya!”
“Söylenme oğlum yer yokmuş işte kalmışlar bu saate. Bir saate inmiş olurlar.”
Genç adam kolundaki saate baktı. “Buradan yetişemem Enes’e söyle.”
Annesi telefonu kapattığında yemek odasına geri döndü.
~~~~
Genç kızın dudağının kenarına bulaşan çikolatayı peçeteyle sildi. ‘’Çikolatayı bu kadar sevdiğini bilseydim buluşmalarımızda yanına gelirken çiçek yerine kutu kutu çikolata alırdım.’’
İkra bardağındaki sıcak çikolatadan bir yudum daha içti. ‘’Sadece sıcak çikolatayı seviyorum. Normal çikolata pek yemem.’’
‘’Peki başka? Mesela bir yetmiş boyunda, hafif sarışın, yeşil gözlü birini de sever misin?’’
‘’Bilmem hiç düşünmedim.’’ diyerek geçiştirme bir cevap verdi. Birlikte oldukları zamanlarda mutlu oluyordu ama aralarında adı konulmuş bir ilişki yoktu. Enes duygularını açıkça belli etse de aynı şekilde karşılık verememişti. Her konuşmasında normal bir arkadaşıymış gibi davranıyordu. Daha ilerisine cesaret edemiyordu.
Enes telefonu çalınca cevap vermek istemese de annesinin aradığını görünce mecbur açtı. ‘’Tamam anne.’’ diyerek telefonu kapattı.
‘’Sorun mu var?’’ diyen genç kıza başını hayır anlamına salladı.
‘’Dedem ile kuzenim geliyormuş. Onları havaalanından almaya gitmeliyim.’’
‘’Kalkalım o zaman geç kalma.’’
Hesabı ödeyip çıktıklar. İkra taksiyle eve dönmek istediğini söylese de kabul etmemişti. Arabayı havaalanına doğru sürdü. ‘’Beni neden götürdüğünü sorabilir miyim?’’
‘’Çünkü seninle geçirdiğim zaman yetmedi. Bizimkileri eve bırakayım kaldığımız yerden devam ederiz.’’
Havaalanına geldiklerinde uçak rötar yaptığı için fazladan bir saat daha bekleyeceklerdi. Kafelerden birine oturduklarında İkra sürekli gitmek istese de Enes izin vermiyordu. ‘’Yanımda olmaktan bu kadar rahatsız mı oluyorsun?’’
‘’Senin değil ama ailenin yanında olmaktan evet.’’
‘’Benden rahatsız olmuyorsun ama yine de kaçıyorsun.’’ Genç kıza doğru eğildiğinde yüzleri birbirine yaklaşmıştı. ‘’Ne zaman duygularımı belli etsem konuyu değiştiriyorsun.’’
‘’Enes yapma.’’ dedi. Geri çekilmek istediğinde diğeri engel oldu.
‘’Ne yapmayayım? İkra, benden neden kaçıyorsun? Arkadaştan öte görüp bir şans veremez misin? Karşılaştığımız günden beri it gibi peşinden koşuyorum ama sadece koşuyorum. Varabildiğim bir yer yok.’’
‘’Sorun o değil.’’ diyen İkra konuşulan konudan huzursuz olmuştu. Gerçeği söylerse Enes’in gülüp dalga geçeceğini düşünüyordu.
‘’Sorun ne o zaman? Hayatım mı? O gün yaşadıklarının etkisi mi?’’
‘’Hayır!’’ Dolan gözlerini akmadan sildi. ‘’Eve gitmek istiyorum.’’ dediğinde kalkacakken kolundan tutan el engel oldu.
‘’Yine kaçıp gitme. Sorunun ne olduğunu bilmek istiyorum.’’
‘’Konuşmak istemiyorum.’’
Genç adamın eli sandalyenin kenarını sıkıca kavradı. ‘’Sen sebebini söyleyene kadar buradan gitmeyeceğiz. Dedem biraz bekleyebilir.’’
İkra kaçıp gitmek istiyordu ama tüm yolları kesilmişti. Kararlı bakışlar karşısında eziliyordu. En sonunda dayanamayıp biraz yüksek sesle konuştu. ‘’Bilmiyorum işte kim olduğumu bilmiyorum. Belki kardeşiz ya da kuzeniz bir şekilde akrabayız. Bunu bilmiyorum. Bilmeden nasıl sevgilim ol diyebilirim?’’
Karşısındakinin şaşkınlığından yararlanıp olduğu yerden arkasına bakmadan kaçtı. İçindeki bu korkuyu atamıyordu. Bir gün birini sevmekten ve onunla aralarında kan bağı çıkmasından hep korkmuştu. Enes ile sarı saç, yeşil göz gibi fiziksel benzerlikleri vardı ve bu korkusunu daha da artırmıştı. Bu yüzden duygularını bastırmış, karşılık verememişti.
Enes arkasından gitmek istese de inen uçakla bunu yapamamıştı. Annesine söylene söylene gelenleri almak için kafeden ayrıldı.
Berrak ve dedesi geldiğinde eve doğru yola çıktılar. Kafası dağınıktı. Aklı İkra da ve söylediklerindeydi. Bahçede arabayı durduduğunda karşılamak için diğerleri de dışarı çıkıyordu. Uçak rötarından dolayı bekleyince o arada Ayberk ile Şirin’de eve gelmişti.
‘’Şirin, dedemin konuşmalarına abuk sabuk cevaplar vereyim deme.’’
Kocasının uyarısıyla omuz silkti. ‘’Yaşlı adama annene davrandığım gibi davranacak değilim.’’
Tanju araya girdi. ‘’Ağabeyim o yüzden uyarmıyor. Dedemin kafa azıcık gidik. Seksen yaşında ama kendini yirmilik delikanlı sanıyor. Genç kız görünce de çapkınlık yapacağım diye sapıtıyor.’’
‘’Oo, eğlence var yani.’’
‘’Şirin!’’ Ayberk uyarısını açıkça belli ediyordu.
Arabadan inen yaşlı adamın ardından Berrak inmişti. Ağzındaki sakızı sesli bir şekilde çiğniyordu. Rumeysa Hanım babasının elini öptüğünde yaşlı adamın gözü Şirin’den torununa kaydı. “Ulan hergele eve kız atıyorsun bana haber vermiyorsun.”
“Baba hadi eve girelim.” diyen Rumeysa Hanım'ı duymazdan gelip bastonuna dayanarak çifte doğru yürüdü.
“Sen boşver bunu ben ondan daha gencim. Gel birlikte eğlenelim.”
“Hay hay delikanlım sen iste.” Şirin gülerek yaşlı adamın koluna girip eve doğru yöneldi. “Ama bak bu kızından şikayetçiyim seni bekleyeceğimi söyledim beni dinlemedi evden kovmaya çalıştı.”
Kocası arkasından sinirli sinirli “Şirin!” diye bağırıyordu ama umursamadı.
“O kimmiş? Asıl ben onu kovarım. Bu arsalar hep benim. Karınları doysun diye kalmalarına izin veriyorum.”
“Evde tek eksiğimiz ikinci delimizdi zaten.” Cavit Bey yanlarından hızla geçip gitti.
Salona geçtiklerinde yaşlı adamı yavaşça oturttu. Diğerleri de arkalarından gelmişti.
“Sen de hoşgeldin Berrak.” diyen Rumeysa Hanım ile genç kız cevap verdi.
“Hoşbuldum teyze.” Ağzındaki sakızı patlattığında bakışlar bir anlığına üzerine çevrildi.
Kuzenlerine selam verirken en sonunda Ayberk’e baktı. “Sen nasılsın AyyBerk?” dediğinde Şirin dayanamayıp araya girdi.
“AyyBerk değil canım Ayberk ben de Şirin karısıyım.”
Berrak saçını parmağına doladığında ağzındaki sakızı çiğnemeye devam ediyordu. Şirin’den bir yaş büyüktü. “Şirin mi? Annem adını Hunili demişti yanlış mı demiş?”
“Sen de geviş getiren bir kaplumbağa benziyorsun ama bak ben dile getiriyor muyum? Getirmiyorum.”
Genç kıza arkasını döndüğünde söylenmeye devam ediyordu. “Hayır, en azından ben deliyim bu tam süzme salak.”
“Şirin!” Kocasının uyarısıyla susmak zorunda kaldı.
“Ee, odamıza ne zaman çıkalım?” diyen yaşlı adamla yüzüne bir gülümseme yerleştirdi.
“Çıkarız delikanlım çıkarız ama öncesinde sen torununla git güzelce yatmak için hazırlan.” diyen Şirin Tanju’ya baktı.
Tanju mesajı almıştı iç çekerek dedesine yaklaştı. “Dede hadi gel biz odana çıkalım.”
Yaşlı adam bastonuna sarıldı. “Yok ben bu çıtırla gideceğim.”
“Tamam işte dede ben seni önden götürüp gece için hazırlayacağım.”
“La havle…” Ayberk sakin kalmaya çalışıyordu ama olmuyordu. Tanju, dedesini oturduğu yerden kaldırdığında üzerine gelen Ayberk ağabeyini diğer ağabeyi durdurdu.
“Ağabey yapma yaşlı adam işte.” diyen Enes’e sert çıktı.
“Dedem yaşlı Tanju değil. Ne konuştuğuna dikkat etsin kalacak elimde.”
Rumeysa Hanım hışımla oturduğu yerden kalktı. “Bu kız yüzünden kavga etmeyin sonunda ben delireceğim.”
Şirin dayanamamış sesli bir kahkaha atmıştı. “Oldu iyi geceler.” diyerek odasına çıktı.
Üzerini değişip yattığında ışığı söndürdü. Bir süre sonra kapının sesini duydu ve yatağa yatanın sıcaklığını hissetti.
Güçlü el belinden kavradığında kendine çekip dudaklarından öptü. “Yavaş gel!” dediğinde kocasının sesini duydu.
“Kendi karımla sevişmek için izin mi alacağım?”
“Al desem sanki gerçekten alacaksın.”
Karısına cevap vermeden üzerindeki kısa kollu pijamasına uzandı. “Hava serin sanki.” diyen Şirin ile gür ses yükseldi.
“İki dakika sus be kadın.” Pijamasını çıkarsa da bilerek atletine dokunmadı. Ortaya çıkardığı göğüslerden öperken pantolonunu da aşağı sıyırmıştı. “Eskisine göre daha iyisin ama biraz daha kilo al.”
“Sen iste yiğit kocam yüz elli kilo olayım.”
“Abartma.” diyen Ayberk karısını biraz daha altına doğru çekti ve sertçe içine girdi.
Şirin hissettiği zevkle kocasının kollarına tutundu. Nefesleri sıklaşmıştı, dudaklarından çıkan seslere engel olamıyordu.
Haz denizinde dakikalarca yüzdüler. Sevişmeleri bittiğinde ikisi de yorgundu. Başını kocasının göğsüne yatırdığında kolu beline doğru sarıldı ve bacağını da kaslı bacakların arasından geçirdi. “Senin gibi kaba bir insan nasıl bu kadar zevk veriyor hala çözemedim.”
“Ben mi kabayım? Aksine gayet nazik bir insanım.”
Şirin kahkaha atmaya başladı. “Çok naziksin kocacığım çok hatta o kadar naziksin ki ince bir fidan gibi kırılmak üzeresin.”