Perdenin arkasından girişe baktığında gördüğü kalabalıkla biraz afallamıştı. Yazdığı Aşk Bulutu’da geniş bir okur kitlesine ulaşmıştı ama Fırtınaşk kadar değildi. Gerçekten insanlar acı çeken bir kadını okumayı neden seviyordu? Bu berbat ötesiydi!
‘’Şirin Hanım hazır mısınız?’’ diyen İkra’yı başıyla onayladı. Dün gece kendi kitabını okuyup bitirmesi gerekmişti çünkü Demir Bey üzerinde değişiklikler yaptırmış ve özellikle sonunu yaşanılanlara rağmen mutlu sonlandırmıştı.
Perdenin arkasından çıkıp hazırlanmış masaya doğru yürürken kalabalıktan büyük bir çığlık koptu. Patlayan flaşlar gözlerini alıyordu ama sakin kalıp yüzüne bir gülümseme yerleştirdi ve hayranlarına el salladı.
İkra’nın çektiği sandalyeye oturduğunda masanın üzerindeki kalemlerden birini aldı ve ilk gelen okurun kitabını imzalayıp istediği fotoğrafı çektirdi. Sıra yavaş yavaş ilerliyordu ve bitmiyordu. Sabah başladığı imza etkinliğine akşama kadar devam etmek zorunda kalmış sayısızca fotoğraf çektirmişti. Flaş ışıklarından dolayı her yeri bulanık görüyordu. Etkinlik bittiğinde yorgun halde hazırlanmış odaya gitti. Demir Bey gelmiş mutlu mutlu konuşuyordu. ‘’Kitaplar çok satanlar arasında birinci sıraya yerleşmiş.’’
Şirin ‘’Açım aç.’’ dedi öfkeyle. Sabah kahvaltı yapmayı unutmuştu. ‘’Sabahtan beri imza atmaktan bileğim ağrıdı. Oturmaktan popom büyüdü.’’ Küçük koltuğa yüzüstü yatarak kollarını ve ayaklarını iki yandan sarkıttı. Normal insanlar gibi asla düz bir şekilde oturup yatmazdı.
Kapı açıldığında İkra elindeki kutularla içeri girdi. ‘’Pizzalar geldi.’’
‘’Birini yere bırak. Kalkamayacağım.’’ diyen Şirin’in elinin sarktığı yerin tam altına kutuyu açarak bıraktı. Genç kız kutudan aldığı dilimi yattığı yerde ısırdı ve iştahla çiğnedi.
‘’Yarın bir etkinlik için davet geldi.’’ diyen Demir’le bağırmaya başladı.
‘’Hayatta olmaz. Bileğim ağrıyor kalem tutamam daha fazla. En az üç gün ara ver.’’
Diğeri ‘’İmzaları sol elinle atsan?’’ dediğinde yattığı yerden ayağını salladığı gibi ayakkabısı fırlayıp kafasına çarptı.
‘’Üç günden önce hiçbir etkinliğe çıkmayacağım.’’
‘’Tamam tamam delirme hemen.’’ Demir Bey yazarının deli hallerini iyi bildiği için üzerine gitmeye korkuyordu.
Şirin yattığı yerde pizzaları yerken uyuyakalmıştı. İkra’nın seslenmesiyle uyanınca yarısı ağzında kalmış pizza parçası yere düştü. ‘’Ne oldu? Geldik mi?’’ derken ayağa kalkmaya çalışıyordu.
‘’Hayır kalabalık tamamen dağıldı. Sizi eve götürecek araç hazır dışarıda bekliyor. Gidebiliriz artık.’’
‘’Tamam.’’ Demir Bey’e attığı ayakkabısını yerden alıp ayağına geçirdi. Dağılmış kısa saçlarını düzeltip dışarı çıktı. Arabaya bindiğinde sigara içmek istese de kendisine engel oldu. Bu konuda umursamaz davranıyordu ama gerçek farklıydı. Sigaraya ve içkiye sadece canının acısına dayanamadığı anlarda sarılıyordu ki bu da günün çoğu saati demekti. Beş yıl geçmesine rağmen yaşadıklarını unutamıyordu. Her anı ilk günkü gibi tazeydi.
Yazarlık ondan beklenecek bir meslek değildi ama ilk kitabını içindeki aşkı akıtmak için yazmıştı. Tek bir olumsuzluğun olmadığı sadece mutluluğun olduğu bir aşkı yazarsa kendi hüznü dağılır sanmıştı. Olmamıştı, yazarak bunu yapamamıştı. Son yazdığı kitap ise acı doluydu ama patronu sağ olsun olmaması gereken bir son yapmıştı.
Arabadan indiğinde evin merdivenlerini çıktı. Asansör yine arızalanmıştı. Son katı tırmandığında kapısının önündekilerle göz göze geldi. Neden buradaydılar ki? Tek kelime etmeden anahtarını çıkarıp eve girdi. Elif’i içeriye davet etmedi ama zaten diğeri davet beklemeden yanındakiyle ardından girmişti.
‘’Bize yardım et.’’ diyen Elif diğerinin karşısına geçti.
Şirin tepki vermeden buzdolabını açıp çıkardığı maden suyunu bardağa boşaltıp içine birkaç buz koydu. O buzlardan birini de ağzına attı. ‘’Yardım kurumu değilim. Geldiğin yere geri dön.’’
‘’Dönemem. Dönersem babam bizi öldürür. Senden başka gidecek yerimiz yok.’’
Genç kız buz dolu maden suyunu kafasına dikti ve içindeki buzlardan birini daha yedi. İçinin yangınını bir türlü söndüremiyordu. Misafirine keskin gözlerle baktı. ‘’Ne halt yedin?’’ Mutfak tezgahına dayanmıştı.
Elif sevgilisinin elinden tutup yanına çekti. ‘’Biz birlikte kaçtık. Babam beni tanımadığım biriyle evlendirecekti. Çoktan peşimize düşmüştür. Lütfen, yardım et.’’
Caner elindeki parmakları sıkıca kavradı. ‘’Yaşadığım yere gidecektik ama Elif babasından bizi koruyacak tek kişinin siz olduğunu söyleyip buraya gelmekte ısrar etti.’’
Şirin başıyla işaret edip salona doğru yürüdü. Koltuğa kurulduğunda kolunun birini arkaya attı. Oturuşu fazla kabaydı. Çift karşısına oturduğunda ‘’Anlat.’’ dedi. ‘’Kim bu adam?’’
Elif sevgilisinin elini sıkıca tutmuştu. ‘’Caner, sevgilim. Doktordur bizim dünyamızla ilgisi yok. Aileler birleşmeye başladı. Gücü kimin elinde tutacağına da evlilik yoluyla karar vereceklerdi ve piyango bana vurdu.’’
‘’Hangi aileyle anlaşıldı?’’
‘’Titanlarla. Sen gittikten sonra gelen bir aile tek bildiğim babamdan daha acımasız oldukları. Caner ile birbirimizi seviyoruz. Onu bırakıp tanımadığım bir adamla evlenmem.’’ Elif gözünden akan yaşları sildi ve oturduğu yerden kalkıp Şirin’in önünde diz çöküp elini tuttu. ‘’Abla, yalvarırım bize yardım et. Babam Caner’i sağ bırakmaz. Ona engel olabilecek tek kişi sensin.’’
Genç kız kardeşinin elinden elini sertçe çekti. ‘’Kalk ayağa!’’ diye bağırdı. ‘’Kimsenin önünde diz çökemezsin.’’
Kardeşi yerden kalkıp yanına oturdu. ‘’Ailemize sırtını dönüp gittin ama bana da sırtını dönme. Ben senin kardeşinim.’’
Şirin kardeşinin yaşlarla ıslanmış gözlerine baktı. Birbirlerine hiç benzemiyorlardı. Kardeşi annesinden mavi gözlerini almıştı kendisi ise babasından kahverengi gözlerini. Bir altmış boyuyla ailenin en kısa boylusu da kendisiydi. Ailesindeki herkes sıradan siyah saçlıydı ama kendi saçları kömürle boyanmış gibi siyahtı. Fazla çıkıntıydı. ‘’Sizlerden kaçtıkça peşimden geliyorsunuz. Babam gelip işler karıştı geri dön der sen gelip evden kocaya kaçtım yardım et dersin. Neden bensiz hiçbir şey yapamıyorsunuz? İstemiyorum. O dünyanın tek bir tozunu bile solumayacağım.’’
‘’Öyle mi abla?’’ Elif oturduğu yerden ayağa fırladı. ‘’Babam Caner’i öldürürse ben de kendimi öldürürüm ve bunun tek sorumlusu sen olursun.’’
Şirin ne kadar sitem ederse etsin ikiliye sırt çeviremeyeceğini biliyordu. Babasını iyi tanıyordu. İkisini bulduğu an Caner ölürdü ve Elif istemese de o evliliği yapardı. Kardeşi kendisinden daha hassastı. Bu dünyanın getirilerine hiçbir zaman uyum sağlayamamıştı. ‘’Başımın belasısın değil mi?’’ dediğinde dışarıdan sesler geldi.
Elif koşar adım pencereye gitti. Apartmanın önündeki arabaları gördüğünde korkudan titremeye başlamıştı. ‘’Abla, babam gelmiş.’’
Şirin eliyle odayı gösterdi. ‘’İçeri geçin ve ben söylemedikçe çıkmayın.’’
Kardeşi sevgilisiyle birlikte odaya gittiğinde dış kapı gürültüyle açıldı. ‘’Kırdığın kapının yerine umarım yenisini getirmişsindir.’’ diyen genç kız yine aynı kabalıkla koltuğa kurulmuştu.
‘’Neredeler?’’ Selçuk odanın olduğu tarafa yöneldiğinde kızı oturduğu yerden kalkıp karşısına geçti.
‘’Sen benim evimi basacak cesareti nereden buluyorsun?’’
‘’Senin babanım da ondan. Elif nerede? Senden başkasına sığınmazdı. Yanındaki piçle birlikte vereceksin bana.’’
Şirin çorabının içindeki çakıyı çıkarıp babasının boğazına dayadı. ‘’Yemin ediyorum benim evime gelip bana sığınmış birine el uzatırsan o şah damarını keser akan kanını şarap niyetine içerim.’’
Babası kızını iyi tanıyordu. Aradaki kan bağını umursamadan bunu gerçekten yapardı ama evlilik için bir söz verilmişti bu yüzden Elif’i de bırakıp gitmeyecekti. Gücü eline alması için buna mecburdu. ‘’Senin için yapacağım tek şey o piçi sağ bırakmak olur ama kızımı alıp gideceğim ve o evlilik olacak.’’
‘’Sıkıyorsa dene.’’ Genç kız elindeki çakıyı bastırdığında diğerinin boğazından akan kan parıldadı.
Caner konuşulanları duyuyordu. Sevgilisi yol boyu biraz ailesini anlatmıştı ama birebir şahit olmak göz korkutucuydu. ‘’Ablan ikna edebilecek mi?’’
Elif oturduğu yerde tırnaklarını yemeye devam ediyordu. ‘’Bilmiyorum ama ondan başka kimse babamın karşısında durmazdı.’’
‘’Ölecek olsam da senden vazgeçmeyeceğim.’’ Sevgilisinin ellerini tutup öptü. ‘’Baban ne söylerse söylesin son nefesime kadar yanındayım.’’
Olacakları bilememenin verdiği huzursuzluk ağırdı. Baba kız hala kavgaya devam ediyordu.
‘’Yeter, siktir git evimden. Gücü çok istiyorsan da o aileye gelin diye karını ver.’’
‘’Karın dediğin senin annen düzgün konuş kötü olacak.’’ Selçuk kızına karşı hep zorlanmıştı. Dizginlenemeyen vahşi bir attı. Kafasına eseni yapıyor, söylüyordu ve kimseye hesap vermiyordu. Hunili lakabı gerçekten kızı için biçilmiş kaftandı. ‘’Bu işin geri dönüşü yok. O evlilik olacak.’’ Boğazındaki hançeri ittirip kızının üzerine doğru bir adım attı. ‘’Ayrıca kuşların kulağıma fısıldadığına göre yaptığın o deliliğe rağmen Yalın babasına eğer bir evlilik olacaksa seninle evlenmeyi kabul edeceğini söylemiş. İki kızımı da evlendirip elimi hiç yıkılmayacak bir güçle doldurabilirim. Şimdi benim tepemi attırma da Elif’i ver seni rahat bırakıp gideyim.’’
Şirin’in sözlerle ruhu yine fırtınalara esir olmuştu. Kaç yıl geçerse geçsin izlerini üzerinde taşıdıkça o fırtınalardan kurtulamayacaktı. ‘’Seni o güçle birlikte mezara gömerim.’’ Bağırması apartmanın dışına kadar taşmıştı. ‘’Güvenlerden uzak dur diye kaç defa söylemem gerek sana?’’
‘’Yeter. Uğraşamam senin gibi bir deliyle. O evlilik olacak.’’ Selçuk adamlarına işaret verdiğinde birkaçı Şirin’i yollarından çekmek için harekete geçti.
Genç kız gelen adamlardan birinin yüzüne yumruğunu geçirip diğerine tekmesini savurdu. Üçüncüsünün boynuna kolunu sardığı an çevirip kırdı ve cansız beden yere düştü. ‘’Kardeşimden uzak duracaksın.’’
‘’İkisini de getirin.’’ Selçuk’un emriyle bu defa bütün adamları harekete geçti. Kızını tanıyordu bu yüzden kalabalık gelmişti.
Şirin uzun süre adamlarla savaştı ama sayıları çok fazlaydı ve elinde küçük çakıdan başka bir şey yoktu. Yerde dizleri üzerinde hareket edemeyeceği şekilde tuttuklarında yüzü aldığı darbelerden kanlar içindeydi. Elleri de adamlara attığı yumruklardan açılmış yaralarla doluydu. ‘’Dokunmayacaksın onlara.’’ diye bağırdı ağzına dolan kanın içinde.
Adamlar odaya girdiklerinde Elif’i ve Caner’i salona getirerek ikisini birbirinden ayırmışlardı. ‘’Baba yalvarırım yapma!’’ diyen Elif hıçkırarak ağlıyordu.
Tokadı kızının yüzüne indiğinde Caner kalkıp engel olmak istedi ama adamlar olduğu yerde sabit tutarak hareket etmesine izin vermediler. ‘’Dokunma ona!’’ diye bağırıp çırpınıyordu.
Selçuk silahını çıkardığında genç adamın kafasına dayadı. Bakışları ağlayan kızının üzerindeydi. ‘’Ben kiminle istiyorsam onunla evleneceksin.’’ Tetiğe basmak üzereyken Şirin’in sesi yükseldi.
‘’Dur! O evlilik olacak ama yapma.’’
‘’Evlilik zaten olacak ama bu piçi sağ bırakmayacağım.’’
Babasının sözleriyle Elif ağlayarak araya girdi. ‘’Baba yapma. Abla, yalvarırım engel ol. Bir şey yap.’’
Genç kız ağzına dolan kanı halının üzerine tükürdü. ‘’İkisinin de gitmesine izin ver.’’
Kızının sözleriyle gülmeye başladı. ‘’Asla, Titanlarla ailemiz birleşecek.’’
‘’Onların gitmesine izin ver sana daha iyisini vereyim.’’ Şirin’in sözleriyle Selçuk Bey silahını geri çekip yerdeki kızının yanına gitti.
‘’Teklifini merak ettim. Senden boş sözler çıkmaz.’’
‘’Elif ile Caner’in birlikte gitmesine izin ver. Bir daha peşlerine düşme ben de geri dönüp hem işleri eskisi gibi elime alayım hem de istediğin evliliği yapayım.’’ Bu isteyeceği son şey bile değildi ama babasına engel olmanın tek yoluydu. Aksi halde Caner’i öldürecek ve Elif’i zorla götürecekti. Kardeşi buna dayanamazdı. Babası gelmeden önce söylediği gibi sevgilisi ölürse işi kendini öldürmeye kadar götürürdü. Tanıdığı en kırılgan insanlardan biriydi.
‘’Eğer bir numara çeviriyorsan?’’ diyen babasını başıyla reddetti.
‘’Numara falan yok ama Elif’e karışmayacaksın. Ona ya da sevgilisine elin uzanırsa o zaman anlaşmayı bozarım ve seni de o Titanları da pişman ederim.’’
‘’Yarım saat içinde eşyalarını toplayıp arabaya gelmiş ol.’’ Selçuk Bey adamlarını alıp evden gittiğinde Elif ablasının kollarına sokuldu.
‘’Ablacığım beni iyi dinle.’’ Kız kardeşinin yaşlarla yanağına yapışmış saçlarını kenara çekti. ‘’Biz gittikten sonra Caner ile bu şehri tamamen terk edin. Olur da babamın bir adamı bile karşınıza çıkarsa bana haber ver.’’
‘’Abla özür dilerim. Seni kaçtığın hayata geri sürükledim. Beni affet.’’
‘’Seni affetmemi istiyorsan çok mutlu olmalısın ki ben de senin mutluluğunu görüp doğru bir karar vermişim diyebileyim.’’ Şirin kollarını kardeşinin üzerinden çekip Caner’e baktı. ‘’Ona iyi bak. Eğer üzersen babama bırakmadan canını ben alırım.’’
‘’Üzmem. Teşekkür ederim.’’
Şirin çifti salonda bırakıp odaya gidip hızlıca valizini hazırladı. Beş yıldır kaçtığı hayata şimdi geri dönüyordu. Ruhunun savrulduğu fırtınaların daha da şiddetleneceğini biliyordu ama bu hayatta çok yaşamayacağını da biliyordu.
Geri döndüğünde geçmişi unutmak için içkilere sarılacaktı ve böbreği çok geçmeden iflas edip onu ölüme sürükleyecekti. Belki de hiçbirine gerek kalmadan bir tutam tarçını ağzına atıp ilacının da üzerine sifonu çekerdi. Her şeyden nefret ediyordu. Yaşamaktan, nefes almaktan ama özellikle de insanlardan.
Elinde valizi salona girdiğinde kardeşine sıkıca sarıldı. Beş yıl içinde birkaç kez görüşmüşlerdi ama hepsinde de kardeşi özledim diyerek yanına gelmişti. Şirin’in acısı özleminden daha büyüktü bu yüzden ait olduğu hayata dair hiçbir şeyi istememişti de o hayat yakasını bırakmamıştı işte.
‘’Birbirinize iyi bakın.’’ diyerek ikiliye son kez gülümsedi ve valizini alıp bozuk asansöre küfrederek merdivenleri inmeye başladı. Dışarıda bekleyen adamlardan biri elindeki valizi aldı. ‘’Evimdeki leşleri temizlemeyi unutmayın.’’ dediğinde adam başıyla onayladı.
Arabanın açılan kapısıyla arka koltuğa babasının yanına oturdu. Yola çıktıklarında hissizdi. Tanımadığı bir adamla evleneceği için hiçbir duygusu yoktu. Kardeşinin söylediği gibi acımasız bir aileyse eğlenceyi buldu demekti. Kocası olacak adam deliliklerine katlanamayıp erkenden öldürürdü belki. Aklındaki düşünceyle kahkaha attığında babası tuhaf tuhaf yüzüne baktı.
‘’Adamlar kızınız deli diye kapıma geri getirirlerse haklarıdır.’’
Şirin gülmeye devam ediyordu ama o gülmesine birkaç damla gözyaşı karışmıştı.