Ayberk sabah uyandığında yataktan sarkan karısını düzeltip banyoya ilerledi. Kıyafetlerini çıkarıp suyun altına girdiğinde soğuk su başından aşağı dökülüyordu. Aceleye getirmeden yıkanıp havluyu beline doladı ve giyinme odasına geçti. Karısı uyuduğu için hareketleri rahattı. Bedenini saklamaya çalışmıyordu.
Yattığı yerde dönen Şirin uyandığında yatağın boş tarafıyla karşılaştı. Giyinme odasının aralık kapısını görünce sürünerek yataktan çıktı ve parmak uçlarında yavaşça yürüdü. Kocasıyla sevişirken kıyafetlerini çıkaramadığı için ona da çıkar diyemiyordu ve kaslarına bakmayı özlemişti. Gizlice izlemek istiyordu.
Aralık yerden gizlice bakarken her hareketinde sırtında oynayan kaslarla sıcak basmaya başlamıştı. Beline sarılı havluyu açtığında tamamen çıplak kalan vücuda baktı ama bakışları çok geçmeden yan tarafındaki izin üzerinde takılı kaldı. O izin evi terk ettiği güne kadar olmadığına emindi. Pijamasını yukarı sıyırdığında kendi ameliyat izine baktı. Şekli ve yeri aynıydı. Bir adım geri çekildiğinde göğsünün sıkıştığını hissediyordu. Aklına gelen düşünceleri hemen kovdu. Bu olamazdı! Kocası hiçbir şey bilmiyordu.
Hızlıca yatağa dönüp yatarak gözlerini kapattı. Genç adam odadan çıkana kadar uyuyormuş gibi numara yaptı. İçeride yalnız kaldığında rahatlayabilmek için bir süre bekledi. Yüzüne sahte bir ifadeyi oturtmayı başardığında hazırlanıp odadan çıktı. Diğerleri kahvaltıyı bitirmek üzereydi.
Yerine oturduğunda Zeliha’nın getirdiği yiyecekleri yemeye başladı ama aklı karışmıştı. Kocasındaki iz nasıl olmuştu düşünüp duruyordu.
‘’Anne, hazırsanız çıkalım.’’ dedi Ayberk. Dedesinin hastane kontrolüne gideceklerdi.
‘’Çıtırım da gelsin yoksa gelmem.’’ diyen Ahmet dedeyle Şirin gülümsedi.
‘’Sen git işlerini hallet delikanlım ben seni evde bekleyeceğim.’’
Yaşlı adam yanağını uzattı. ‘’Bir tane öp gideyim.’’
‘’Çok çapkınsın Delikanlı.’’ diyerek yanağından öptü. ‘’Hadi şimdi git kızının sözünden çıkma. Ben buradayım.’’
Ayberk öfkesini zapt etmiş halde annesiyle dedesini alıp gittiğinde Tanju arkalarından gülüyordu.
‘’Yengem, dedemle ağabeyimi gözümüzün önünde aldatıyor. Of var ya bunu sosyal medyaya yazsam ne takipçi kasarım.’’
‘’Sesini kesmezsen ben seni çok güzel kasacağım.’’ diyen Enes kardeşinin başına vurmuştu. ‘’Yaşlı adam aklı yerinde değil bir de sen uğraşıyorsun.’’
‘’Aman ağabey!’’ dedi Tanju. ‘’Ayberk ağabeyim bu kadar kıskanç biriyken dedemin söylediklerine sessiz kalıp içten içe deliriyor ya o halleri çok eğlenceli. Keşke dedem biraz daha kalsaydı da yengeme asılmalarını izleseydik ama yarın dönüyor geri.’’
‘’Tanju abartma.’’ diye bu defa uyarıyı Şirin gönderdi. ‘’Hepinizden deliyim, herkesin yüzüne karşı olsun arkasından olsun rahatça konuşup küfrederim ve senin muhabbetine ayak uydururum ama deden seksen yaşında hasta bir insan orada bir adım duracaksın laf söylemeyeceksin. Yaptıklarına karşılık veriyorum çünkü terslersem küçük bir çocuk gibi hırçınlaşacağını biliyorum ve evet ağabeyin karakterine rağmen susuyor çünkü dedesinin durumunun farkında ve kızılmayacak biri olduğunu, yaptıklarını bilinçli olarak yapmadığını biliyor.’’
‘’Sadece takılıyordum.’’ diyen Tanju sessizleşmişti.
Şirin daha fazla uzatmadan kahvaltısını bitirip evden çıktı. Aklındakilerden kurtulmazsa delirecekti.
Eski evine geldiğinde yöneticiyi buldu. ‘’Kasım Bey, güvenlik kameralarının görüntüsüne ihtiyacım var.’’ dediğinde istediği tarihi söyledi.
‘’Sorun mu vardı? Hırsızlık gibi bir durum olduysa polise haber verelim.’’
‘’Hayır lütfen sadece evimle ilgili bir şeyi kontrol etmem gerekiyor.’’
Kasım Bey istediği tarihteki görüntüleri bulup çıkardı. Şirin akşam saatlerini hızlandırarak izledi. Ayberk apartmana giriyordu ve yarım saat sonra kucağında kendisinin baygın bedeniyle çıkıyordu. ‘’Teşekkür ederim.’’ diyerek yöneticinin yanından ayrılıp dışarı çıktı.
Nefesi sıkışıyordu. Başını gökyüzüne kaldırıp sıkışan göğsünü rahatlatmaya çalıştı. İkra yalan mı söylemişti? Kocası eve geldiyse yazdıklarını da okumuş olmalıydı. Unutmak istediği tüm geçmişini öğrenmiş miydi? Gördüğü yara izi gözünün önünden gitmiyordu.
Motosikletine bindiğinde soluğu İkra’nın evinde aldı. Açılan kapıdan içeri girdiğinde genç kızı yakasından tutup duvara dayamıştı. ‘’Bana doğruyu söyle. O gece beni bulup hastaneye götüren kimdi?’’
‘’Bendim.’’ diyen İkra’nın sırtını duvara daha çok bastırdı.
‘’Palavra sıkmayı bırak. Ayberk’ti değil mi? Gerçekleri anlatacaksın. Ağzından çıkacak ilk yalan kelimede canını yakarım.’’
‘’Şirin Hanım!’’ diyen İkra ne yapacağını bilmiyordu. Doğruyu söylerse Ayberk’in elinden kurtulamazdı yalan söylerse Şirin’in. Arada kalmıştı.
‘’Konuş artık.’’ Şirin tuttuğu yakayı bırakıp duvara yumruğunu geçirdi. ‘’Kocamın belindeki yara izini gördüm. Böbrek nakli gerçekten ölen birinden mi yapıldı? İyice delirmeden gerçeği söyle.’’
‘’Evet.’’ dedi en sonunda. ‘’Evde bulan oydu. Hastaneye son dakika yetiştirmişti ve yazdıklarınızdan gerçeği öğrenmişti. Siz komadayken uygun böbreği bulmak için herkesi seferber etti. Uyan başka böbrek de vardı ama kendisinin ki de uyunca ben vereceğim diyerek diğerlerini kabul etmedi. Size gerçeği söylersek bizi öldüreceğini söyleyip tehdit etmişti.’’
Şirin sendeleyince düşmemek için asistanına tutundu. ‘’Bu nasıl olur?’’
‘’Siz hastanedeyken sadece üç yan odanızda da o yatıyordu. Sizin öğrenmemeniz için çok çabalamıştı.’’
Tek kelime etmeden evden çıktı. Olduğu yerden uzaklaşıp yol kenarında durdu ve inip kenardaki banka oturdu. Bunu neden yapmıştı? Mecbur olduğu için evlendiği bir kadına neden böbreğini vermişti? Aklına Yalın’ın ölümü geldi. Bunda parmağı var mıydı? İçinde çok fazla şüphe tohumu oluşmuştu. Motosikletine atlayıp acıları yaşadığı o yere uzaktan da olsa bakmaya geldi ama bulduğu tek şey yanıp kül olmuş kalıntılardı.
Ruhunu sıkan mekandan uzaklaşıp deniz kenarına indi. Kumların üzerine oturduğunda gözlerinden yaşlar akıyordu. Ne kadar düşünürse düşünsün bunu neden yaptığını bulamıyordu. Sevmediği ve ona boşanalım diyen bir kadın için neden bu kadar uğraşıp bıçak altına yatmıştı? Bir de kendisinden saklamıştı!
Güneş batıp ay gökyüzünde parıldayana kadar oturduğu yerden kalkmamıştı. Ağlamaktan gözleri şişmişti. Eve geri döndüğünde kocasını bahçede buldu. Motosikletinin yere düşmesine aldırmadan bıraktı ve hızlı adımlarla genç adamın üzerine yürüdü. ‘’Lan şerefsiz!’’ diye bağırdığında yumruğu göğsüne indi. ‘’Bunu neden yaptın?’’ Gözyaşları akmaya devam ederken yumrukları aralıksız iniyordu. ‘’Cevap ver bana neden yaptın?’’
Güçlü eller bileklerinden tutup yumruklara engel oldu. ‘’Neyi neden yaptım?’’
‘’Beni neden kurtardın?’’ Bağırmasına evdekilerde dışarı çıkmıştı. ‘’Sevmediğin bir kadın için bunu neden yaptın?’’
‘’Şirin!’’ diyen Ayberk’in elleri gevşemişti. Karısının gerçekleri nasıl öğrendiğini anlamaya çalışıyordu.
Genç kız bir adım geri çekildi. ‘’Beni bulduğun gibi bırakmalıydın. Kendine bunu yapmamalıydın. Ben buna değecek biri değilim.’’ Dizleri üzerine çöktüğünde duyguları çok yoğundu. ‘’Orada terk edildiğimde yalnızdım, geri döndüğümde yine yalnızdım. Yıllarca yalnızdım. Bir kişi bile ne olduğunu merak etmedi. Şirin yapar deyip geçtiler. Sen neden aynısını yapmadın? Neden arkanı dönüp gitmedin?’’
Ayberk ailesinin bakışları altında rahat konuşamıyordu. Dizinin üzerine çöküp ağlayarak sarsılan omuzları kavradı. ‘’Hadi kalk odamıza çıkalım. Sakinleşince konuşuruz.’’
‘’İstemiyorum.’’ Omuzlarındaki kolları itti. ‘’Doğruyu söyle. Sen yaptın değil mi? Onun ölümü de senin elinden oldu, oranın yanıp yok olması da.’’
‘’Gereken neyse o oldu. Bunun için açıklama yapmayacağım.’’
‘’Yapacaksın!’’ diye bağırdı. ‘’Bana bir açıklama borçlusun. Biz seninle aşık olarak evlenmedik. Aksine benden nefret ediyorsun ama sürekli hayatımı kurtarıyorsun. Seviyorum diyen bile ölüme terk edip gitmişken sen neden yanımda kalıyorsun?’’ Karşısındakinin yakasına yapıştı. ‘’Bana sebebini söyle!’’
Ayberk yakasındaki ellerin üzerine elini koydu. ‘’Sen neden boşanmak istemediysen ben de her şeyi o sebeple yaptım.’’
Şirin’in elleri gevşemişti ama kocasının elleri sıkıca kavramış olduğu yerde tutuyordu. Başını sert göğse yasladığında gözyaşları akmaya devam etti. ‘’Bilmiyorsun. Kalbimden bihabersin.’’
‘’Ben senin kalbini biliyorum da belli ki sen benimkini görememişsin.’’ Karısına sarıldığında göğsüne dayanmış başı okşadı. ‘’Sen benim namusumsun, sevdiğim kadınsın ve senin tırnağını kıranın kellesini bedeninden ayırırım.’’
Yumruğu bir kez daha Ayberk’in göğsüne indi. ‘’Yapma. Bir gün kırıp dökeceksen kalbimi kandırma çünkü aynı acıya tekrar dayanamam.’’
‘’Canın yanarsa kendine saklamak yerine bana anlat birlikte üstesinden geliriz.’’
Kocasının bedenine tamamen dayanıp yere oturdu. Başı hala göğsündeydi. ‘’Çok acı çektiler mi?’’
‘’Senden çok.’’
‘’Peki O? Neden öldüğünü biliyor muydu?’’
Karısının kendisine dayanmış bedenine sıkıca sarılmıştı. ‘’Evet biliyordu.’’
‘’Peki sen? Çok canın yandı mı?’’ Eli ameliyat yerine kaydı.
‘’Hiç yanmadı.’’
‘’Yalancı!’’ derken dudaklarına buruk bir gülümseme yerleşti. ‘’Çok acıtıyor ama nereden bildiğimi sorma.’’
‘’Tamam sormam.’’
Bir süre sessizce oturduktan sonra ‘’Çok yorgunum.’’ dedi Şirin. Ağlamaktan gözleri sızlıyordu ama yorgunluğu ruhundaydı.
‘’Dinlen o zaman.’’
Yerde oturmaya devam ederken karısı çok geçmeden kollarında küçük bir çocuk gibi uyumuştu. Kucaklayıp yerden kaldırdı. Eve girerken ailesinin bakışlarına tek bir bakışla karşılık verdi ve hepsi sessizce kenara çekilip yolu açtı. Kimse ne olduğunu anlamasa da sormaya cesaretleri yoktu.
Odaya geldiğinde Şirin’i yavaşça yatağa yatırıp ayakkabılarını çıkararak üzerini örttü. Yatağın kenarına oturduğunda huzursuzdu. Gerçeği öğrenmesini istememişti ama bir şekilde öğrenmişti. Karşılığında gelişecek bir minnet duygusu istemiyordu.
Sabah olup gün doğana kadar Şirin derin bir uykudayken Ayberk yanı başında uykusuz beklemişti. Bu konuda nasıl yaklaşması gerektiğini bilmiyordu. Karısının ruhundaki yarayı görüyordu ama onarabileceğini düşünmüyordu.
Genç kız gözlerini açtığında ilk kocasını gördü. Sırtı kendisine dönüktü. Odaya sızmaya başlayan güneş ışıkları üzerine vuruyordu. Eli yeni böbreğinin olduğu yere kaydı. Ondan bir parçanın kendisinde olması tuhaf geliyordu. Sevgisini zaten kalbinde taşımaya başlamıştı ama somut bir parçayı içinde taşımak tarifi zor bir duyguydu.
Yattığı yerden doğrulup kocasına yaklaştı ve dizine yatıp gözlerini kapattı. Saçlarının üzerine konan güçlü, kaba elin sıcaklığı tüm ruhuna yayıldı. Gözünden sızan yaş diğerinin bacağını ıslattı. ‘’Gözyaşların ne zaman duracak?’’ diyen sesle gülümsedi.
‘’Kes sesini, mutluluktan ağlıyorum.’’
Genç adam yaşın ıslattığı yanağı sildi. ‘’Mutluluktan ağlamazsın gülersin.’’
‘’Hayır ağlarsın.’’ diye itiraz etti diğeri.
‘’Hayır ağlamazsın!’’
‘’Hayır ağlarsın.’’ Başını koyduğu dizden kaldırıp gözlerine baktı.
Ayberk, ‘’Tamam ağlarsın.’’ dediğinde ince kollar boynuna dolandı.
‘’Ayberk sen hayatımda gördüğüm en mükemmel adamsın. Kroluğu icat eden ilk ilkel insan olsan da yüreğin herkesten daha mert ve o yürekte yer edinebildiğim için çok mutluyum o yüzden gözyaşlarıma karışma.’’
Genç adam oluşan havayı dağıtabilmek için biraz alaylı ‘’Tamam karıcığım.’’ dedi. En son istediği şeydi karısının ona borçlu hissetmesi. Yaptığının dile gelmesinden bile rahatsız oluyordu.
‘’Hep böyle son sözü sen söyle.’’ Geri çekildiğinde gözlerindeki yaşları sildi. ‘’Kahvaltıya inelim mi? En son dün sabah kahvaltı yapmıştım.’’
‘’Olur.’’
Banyoya gidip yüzünü yıkadıktan sonra üzerini değişti ve beraber alt kata inip yemek odasına geçtiler. Ahmet Dede yine Şirin’in yanına oturmak istemiş Ayberk’i yerinden kovmuştu.
Herkes masadaki yerini aldığında kahvaltıya başlamışlardı. Dün gece bahçedeki bağrışmalar herkesin aklındaydı ama dile gelmiyordu. ‘’Çıtır, evlenelim mi? Bu evi üzerine yaparım senin.’’
Genç kız sözlerle güldü. Ev Cavit Bey’indi ama onun inandığı bu gerçeğe diğerleri de ayak uyduruyordu. ‘’Evi üzerime yapınca kızını kovabilir miyim?’’ dediğinde Rumeysa Hanım söylense de babasının hırçınlaşmaması için söylenmeleri sessizdi.
‘’Kov tabi ama o giderse bu sıpalarına kim bakacak?’’
‘’Sen de haklısın Delikanlı el kadar çocuklar annesiz yapamazlar.’’ dediğinde biraz ötede oturan kocasına baktı. Söylediklerine göz devirip susuyordu.
‘’Enes biletleri ayarladın mı?’’ diye sordu Cavit Bey.
‘’Ayarladım baba. Akşamüzeri uçak. Eniştemle de konuştum karşılayacak orada.’’
Ahmet dede torunu Berrak’ı gösterdi. ‘’Bu sizinle burada kalsın ben çıtırımla gideceğim.’’
‘’Ben neden burada kalıyorum dede?’’ dedi Berrak.
Şirin araya girip yaşlı adamın sırtını sıvazladı. ‘’Delikanlım sen torununla geri dön ben de bana verdiğin bu evin hanımlığını yapayım olmaz mı?’’
‘’Evime iyi bak ama bu sıpalar kırıp dökmesinler.’’
‘’Tamam bakarım. Bu sıpalar da yaramazlık yaparsa çekerim kulaklarını.’’
Şirin kahvaltıdan sonra çalışma odasına geçip bilgisayarı açtı. Evdeki sesleri duymamak için kulağına kulaklığını takıp müziği başlattı ve üzerinde çalıştığı son kitabını yazmaya devam etti.