Teslimat için yola çıktıklarında ortalık sakindi. Diğerlerinde olduğu gibi çatışma çıkmamıştı. Malları teslim edip geri dönerken adamları göndermişlerdi. ‘’Bu kadar sakin olmaları normal değil.’’ diyen Yusuf’a Ayberk karşılık verdi.
‘’Kesinlikle değil. Bir yerden çıkacaklardır da ne zaman olduğunu yakında öğreniriz.’’
‘’Çıkabilirler koruyacak mal olmayacak elimizde rahatça savaşırız.’’ Şirin kocasının kullandığı arabanın sağ tarafında motosikletiyle ilerliyordu. ‘’En azından bugün yüzümde morluk oluşmadı yarın imza günüm vardı.’’
Geri döndüklerinde akşam olmuştu. Şirin odaya çıkacakken kocası engel olmuş yine yemek masasına oturtmuştu. ‘’Kocan az terbiye verdi de şu yemek masasına oturmayı öğrendin.’’ diyen kaynanasına keskin bir bakış attı.
Yemek tabağını kenara itip masanın üzerine oturdu. ‘’Yemek masasına oturmayı öğrenmişim ya oturayım madem.’’
‘’Şirin!’’ diyen Cavit Bey’in sesi sertti. ‘’Olduğum yerde aşırılık istemiyorum. Ayağını denk al.’’
Genç kız ayaklarını hafif havaya kaldırıp yan yana getirdi. ‘’Nasıl denk alınıyor onu da öğret. Sol ayağım sağ ayağımdan daha mı uzun? Bence değil ama denk olmadı sanki!’’
Ayberk bıkkınlıkla karısını kolundan tutup masadan aşağı indirdi. ‘’Sus ve yemeğini ye.’’
‘’Karının dizginlerini tutmayı öğren azıcık.’’ Annesinin sözleriyle sakin kalmaya çalışıyordu.
‘’Anne!’’ diye Enes araya girmeye çalıştı ama olmadı.
‘’Hemen anne! Bu masada deli olan ben değilim.’’
‘’Yeter!’’ Ayberk’in bağırması duvarlarda yankılanmıştı. ‘’Karım hakkında konuşurken ağzınızdan çıkan her kelimeye dikkat edeceksiniz. Evlenmemizi istediniz evlendik şimdi karşımda laf atıp durmayacaksınız.’’ Masadaki herkes öfkesi karşısında susmuştu. Bakışları karısına kaydı. ‘’Sen de hareketlerine dikkat et bana laf getirmeye devam edersen gerçekten kötü olacak.’’ Masadan çekip gittiğinde çok geçmeden dış kapının sertçe kapanan sesi duyuldu.
‘’Rumeysa Hanım, beni sevmek zorunda değilsiniz ama her laf söylediğinizde karşılığını veririm. Ayberk’in öfkesinden korkmuyorum ve sevmediğim adamla evlenmiş biri olarak bana olan tavrı da hiç umrumda değil ama siz bu kavgalara devam ederseniz kendi oğlunuzla aranız açılacak.’’ Kocasının ardından Şirin’de masadan kalkıp odasına çıktı.
Genç adam meyhanede Korkut ile içmeye başlamıştı. Beraber içelim diyen birkaç arkadaşıyla karşılaşmıştı ama geri çevirmişti. ‘’Ağabey ayrı eve çıksanız.’’ diyen adamına baktı.
‘’Babam bırakmıyor yoksa bir dakika durmazdım. Şirin gözünün önünde olacak ki gerektiğinde babasını yönlendirmek için kullanabilsin! Dinlemem giderim evden de bu defa babamla fena gireriz birbirimize bunun için de doğru zaman değil. Önce şu yabancıları halledelim.’’
‘’Yabancılar hallolduğunda boşanmanıza izin vermezler mi? Tehdit ortadan kalkmış olacak.’’
‘’O gücü bir kez ellerine aldılar tekrar bırakmazlar.’’ Kadehi kafasına diktiğinde tek yudumda içti.
Gece bir daha eve dönmedi. Meyhanede içerek sabahladı ama bir türlü sarhoş olamadı. Sabah adamını gönderip arabasına bindiğinde koltukta uyuyakaldı.
Kendine geldiğinde öğleni geçmişti. Tutulan kaslarını esnetip arabayı çalıştırdı. Eve dönmek istemiyordu. Annesiyle karısının bitmeyen kavgalarından bıkmış usanmıştı.
Halit’in mekanına gitmek için yolunu değiştirdi. Açık pencereden yaz havası içeri doluyordu. Korkut’un aramasıyla telefonu çalmaya başladı.
‘’Söyle!’’ dediğinde karşıdan yükselen ses arabanın içine doldu.
‘’Ağabey, yengeyi takip eden adamımız imza gününün yapıldığı yerde yabancılardan birkaç kişiyi görmüş.’’
‘’Oldukları yerin adresini mesaj at gidip bir bakayım.’’ Arabayı boş yolda geri çevirdi.
‘’Tamamdır ağabey ama senin olduğun yer uzak ben de yola çıkıyorum şimdi senden daha erken varırım.’’ Yabancılar ortaya çıktıktan sonra Korkut ile telefonlarına birbirlerini takip edecekleri bir uygulama indirmişlerdi. Ne zaman nerede ortaya çıkacakları belli olmuyordu ve yardım gerektiğinde uzun uzadıya adres tarif edilmiyordu. Sadece tek tuşa tıklayarak diğerine uyarı gidiyordu ve bitiyordu.
Ayberk telefonu kapattığında mesajla gelen adrese baktı. Yol ayrımında direksiyonu çevirdiği an bir araba belirdi ve sonrasında silah sesi duyuldu. Belindeki silahını alıp diğer arabadakilere aynı şekilde karşılık verdi.
Düz yolda uzun süren bir kaçma kovalamaya girdiler. Dünkü teslimatın sakin olması bu yüzdendi. Büyük balıkları tekken yakalamak istemişlerdi. Arabayla arayı açmayı başardığı an telefondan Yusuf’u aradı. Korkut’un Şirin’e yetişeceğini umut ediyordu.
‘’Yusuf, tek tek saldırıyorlar kendini korumaya al.’’ dediği an telefonun diğer ucundan bir silah sesi duyuldu.
‘’Beş dakika önce arasaydın belki dediğini yapabilirdim ama çoktan saldırdılar.’’
‘’Yardıma gelmek isterdim ama ben de pek müsait değilim.’’ diyen Ayberk arabadan dışarı uzanıp yaklaşan diğer arabaya ateş etti.
Telefonu kapattıklarında hızlı düşünmeye çalışıyordu. Tek araba vardı. Bu kadar az gelmelerinin de bir nedeni olmalıydı. Arabayı hızlandırıp arayı açtı ve yolda geri dönüp diğer arabanın üzerine sürdü. Çarpıştıklarında iki arabada durmuştu.
İnip doğrudan üstlerine gitti ve birkaç el ateş etti. Şoför çarpışma sonucu zaten ölmüştü onun dışında iki kişi daha vardı. Birini öldürüp diğerinin ateş etmesine fırsat vermeden silahını kafasına dayamıştı. ‘’Beni öldürmek isteseydiniz üç kişi gelmezdiniz. Amacınız ne?’’ diye bağırdı.
Karşısındakinin yüzünde pis bir gülümseme oluştu. Yarım Türkçesiyle ‘’Sen geç kaldı. Senin kadın bom.’’ dediğinde kafasına dayanmış silah ateşlendi.
Ayberk önü ezilmiş arabasına binerken adamlarından birini arayıp adresi verdi ve kalanları temizlemelerini söyledi.
Dönüş yolunda adamlarıyla karşılaşınca arabayı değiştirerek son sürat imza gününün yapıldığı yere doğru ilerledi. Bir yandan da Korkut’u arıyordu.
‘’Varmak üzereyim ağabey.’’
‘’Gittiğinde bir bahane bul alanı boşalt. Adamın konuşmasını doğru anladıysam bomba yerleştirmişler.’’
‘’Tamamdır.’’
Ayberk gaza sonuna kadar basarken Şirin her şeyden habersiz hayranlarının kitaplarını imzalayıp, fotoğraf çekiliyordu. Bütün gün oturmaktan poposuna batan kemikleri canını acıtmıştı ama kalabalık hiç azalmıyordu.
Korkut kitapevine girdiğinde Şirin ile göz göze geldi. Açıklama yapmak için vakit kaybedemezdi. ‘’İmza etkinliği bitmiştir. Herkes dışarı.’’ diyerek kitapevinin ışıklarını kapattı.
‘’Ne yapıyorsun?’’ Şirin oturduğu yerden kalkacakken sert bakışlar üzerine çevrildi.
‘’Karışma yenge.’’
Kalabalıktan şikayet sesleri yükselirken Korkut’un yanında gelen adamlar hepsini güç bela dışarı çıkardı. İçerisi boşaldığında kapıyı kapatıp kilitlediler ve tekrar ışığı açtılar.
‘’Bana hemen açıklama yap.’’ diye bağırdı Şirin. Adamlar etrafı arayıp duruyordu. ‘’Ne arıyorsunuz?’’
Korkut genç kızın önündeki masanın altına baktı sonra oturduğu sandalyenin altına. Aradığını bulmuştu. ‘’Yenge, sakın kalkma.’’
‘’Korkut, ne oluyor?’’
‘’Şu an bir bombanın üzerinde oturuyorsun.’’
‘’Ne?’’ diye İkra korkuyla bağırmıştı ama patronu sakindi.
‘’Bağırma İkra.’’ dedi Şirin. ‘’Ve hemen buradan git.’’
‘’Sizi bırakmam.’’
Korkut’a baktı. ‘’İkra’yı çıkarın buradan.’’
Korkut’un işaretiyle adamlardan biri gelip İkra’yı zorla dışarı çıkardı. Gitmek istememişti ama engel olamamıştı.
Ayberk geldiğinde yaptığı kazadan dolayı biraz hırpalanmış haldeydi. ‘’Şirin!’’ diyerek telaşla içeri girdi.
‘’Bağırıp durma daha ölmedim.’’
‘’Ağabey sandalyenin altında.’’ diyen Korkut ile karısına yaklaştı. Eğilip sandalyenin altına baktı ve sırt üstü yere yatarak tamamen altına girdi. Bombanın türünü anlamaya çalışıyordu. Ustası olmasa da az çok bilgisi vardı. Geri sayan sayaca baktı. On dakikayı gösteriyordu. Kabloların uzantılarını takip etti ama fazla karışıktı. ‘’Korkut adamları da alıp git buradan. Hepimizin beraber ölmesine gerek yok.’’
‘’Olmaz ağabey.’’
‘’Uzatma lan işte gidin diyorsam gidin.’’ diyerek geri bağırdı.
‘’Çocukları gönderirim.’’ diyen sağ kolu ile sesi her tarafı sardı.
‘’Şimdi sıkacağım kafana. Defol git ulan.’’
İçerideki herkesi bir şekilde dışarı çıkarmıştı. Şirin ile yalnız kaldıklarında hala sandalyenin altına yatmış şekilde bombayla uğraşıyordu.
Şirin kocasına seslendi. ‘’Ne yapacağını bilmiyorsun değil mi?’’
‘’Hayır biliyorum.’’ Karısını korkutmak istemediği için yalan söylemişti. ‘’Sadece biraz sabret.’’
‘’Kaç dakika kaldı?’’
‘’Dört.’’ dedi kabloları anlamaya çalışırken.
‘’Ayberk, git buradan.’’
‘’Hayır!’’
Genç kız sıkıntıyla kısa saçlarını karıştırdı. ‘’O bombayı nasıl imha edeceğini bilseydin şimdiye yapmış olurdun. Neden benimle ölesin ki? Bu evlilikten kurtulduğun için sevinmen gerekir.’’ Zamanında seviyorum, aşığım diyen adam bile kendini kurtarmak için kaçıp gitmişken Ayberk neden bırakıp gitmiyordu? Sevmiyordu, aşık değildi hatta kendisinden uzak durmak için gece eve bile gelmemişti ama şimdi burada ölmeyi bekliyordu. ‘’Lütfen, git.’’ dedi.
Zamanlayıcı üç dakikayı gösteriyordu. ‘’İki dakika sus be kadın! Ne çok konuştun!’’
‘’Geri zekalı bir ömür susacağım zaten.’’ Başını masaya dayadı. ‘’Birlikte ölmek istemiyorum. Boşa centilmenlik yapmana gerek yok. Git de kendini kurtar.’’
Ayberk hala kablolarla uğraşıyordu. Cebinden çıkardığı çakısı elindeydi. Hangisini keseceğine kadar vermeye çalışıyordu. ‘’Benden birlikte ölmek istemeyecek kadar nefret ettiğini bilmem iyi oldu.’’
‘’O yüzden mi söylüyorum aptal? Neden benimle ölesin ki? Senin yerinde gerçekten aşık olan biri olsaydı yine de kaçıp giderdi.’’ Neden bir kez daha benzer durumun içinde kalmıştı. Daha fazla birileri tarafından terk edilmek istemiyordu. Ölümden zaten korkmuyordu. Beş yıl önce kalbi ölmüştü şimdi de bedeni ölürdü ve eşitlenirdi ama kocasının yapmaya çalıştığını anlayamıyordu. Kendini kurtarmak için gitmesi gerekmez miydi?
Son bir dakika kalmıştı. ‘’Şirin, ya birlikte ölürüz ya da birlikte buradan çıkarız. Sevelim ya da sevmeyelim o imzayı atarken iyi günde kötü günde diye bir söz verdik. Gerçekten gideceğimi nasıl düşünebilirsin? Hangi erkek kadınını arkasında bırakıp kendini kurtarmak için kaçar ki?’’
Son sözler genç kızın gözünden birkaç damla yaş gelmesine sebep olmuştu. Seviyorum, aşığım diyen bir erkek bunu yapardı. Yaşamıştı, tecrübe etmişti şimdi kocasının gitmemesini tuhaf buluyordu ve bu durum biraz garip hissettirmişti. Ölecek olmasına rağmen ruhu ısınmıştı.
Yeşil kabloyu tuttuğunda çakıyı ucuna dayadı. ‘’Yeşil rengi sever misin?’’ diye sorduğunda karısı gözyaşlarını hızlıca sildi.
‘’Severim.’’ dedi.
‘’Ben de severim ve seni öldürürsem kusura bakma.’’
‘’Olur bakmam.’’ Gözyaşları durmuyordu. Neden ağladığını da bilmiyordu. Ölmekten bir zerre bile korkmuyordu ama kocasının son sözlerinden sonra muslukları açılmıştı kapanmıyordu.
Zamanlayıcı ondan geriye saymaya başlamıştı. Hangi kabloyu kesmesi gerektiğini tam olarak bilmiyordu ama yeşil kabloyu tamamen şansa da seçmemişti. Anlayamadığı tek bir nokta vardı. Kırmızı ve yeşil kablo belli bir yerde kesişmişti ve çıkış yerinden uzantıları doğru muydu yoksa o kapalı yerden geçerken kafa karıştırmak için birbirine lehimlenip çapraz mı kurulmuştu öğrenmek için zamanı yoktu. Üç kablodan seçenekleri ikiye indirmiş ve kalan ikiden birini şansa seçmişti.
Zamanlayıcı beşten geriye saymaya başladığında gözlerini kapatıp nefesini tuttu ve kabloyu kesti. Ölmeyi beklemişti ama hiçbir şey olmamıştı. ‘’Şirin!’’ dediğinde genç kız gözyaşları arasında bağırdı.
‘’Kes artık keseceksen.’’
‘’Kalkabilirsin.’’ dedi rahatlamanın verdiği huzurla. Sandalyenin altından çıktığında anın stresinden üzerindeki gömleği terden bedenine yapışmıştı. Yüzü yeni yıkanmış gibi sırılsıklamdı. Ölmekten değil ama yanlış kabloyu keserek karısını öldürmekten korkmuştu.
Şirin sandalyeden kalkarken temkinliydi. Tamamen bittiğini anladığında kocasının boynuna kollarını dolamış hıçkırarak ağlıyordu. ‘’Neden gitmedin? Çok aptalsın. Bir daha benim için sakın kalma.’’
‘’Demek yerlerimizi değişmiş olsaydık sen beni bırakıp kaçacaktın!’’ Karısına sarıldığında onu rahatlatabilmek için gülerek konuşmuştu.
‘’Kaçmazdım ama sen gitmeliydin. Ben uğruna ölmeye değecek biri değilim.’’
Ayberk biraz geri çekilip karısının yaşlarla ıslanmış gözlerini sildi. ‘’Ne yaşarsak yaşayalım sen benim karımsın ve seni korumak için her şeyi yaparım. Ağlama artık.’’ Akmaya devam eden yaşları bir kez daha sildi. ‘’Ayrıca her insanın hayatında uğruna ölecek kadar değer verdiği biri vardır karım olarak o kişi sen olsan olmaz mı?’’
Genç kız cevap vermedi. Kollarını kocasının beline dolayıp başını göğsüne dayadı. Hissettikleri çok yoğundu. Ölen kalbi çok kısa bir anlığına yeniden nefes almıştı.