‘’Şirin Hanım yemek saati.’’
Zeliha’nın sesiyle bilgisayardaki açık dosyayı kapattı. Yeni kitabını yazmaya başlamıştı. Diğer kitapla arayı açmak çok iyi olmazdı. Gerinip bedenini esnetti ve mutfağa adımladı. Oturduğunda önündeki yemeklere baktı. Miktarları diyet listesine göre ayarlanmıştı. Su miktarı varla yok arasındaydı.
‘’Sen yemeyecek misin?’’ diye sordu Zeliha’ya.
‘’Daha sonra yerim.’’
‘’Hadi gel eşlik et. Tek yemek istemiyorum.’’
Zeliha kendisi için bir tabak yemek alıp patronunun karşısına oturdu. Beline kadar inen kahverengi saçlarını balıksırtı örmüştü. Kilolu değildi ama zayıfta değildi.
Şirin önündeki tabaktan bir lokma alıp çiğnedi. ‘’Ben diyete göre besleniyorum da sen neden az yiyorsun?’’
Zeliha gülümsedi. ‘’Beş kilo fazlam var. Daha fazla almamam gerek.’’
‘’Bana uy o zaman. Yemek yemeyi unutmakta üstüme yok.’’
‘’İkra söylemişti.’’
‘’Yurtta beraber kalmıştınız değil mi? Ailen var mı İkra gibi misin?’’ İkra ile ilk kitabı basıldığı zaman tanışmıştı. Demir Bey yurttan çıktığında elini tutup çalışması için yanına almıştı. Arkadaşları arasında çöp çocuk olarak tanınıyordu çünkü doğduğu gün bedenindeki kanlar bile temizlenmeden ölmesi için bir çöpe atılmış ve sonrasında çöpleri toplayan çöpçüler tarafından bulunmuştu.
Genç kız yemeğinden bir lokma aldı. ‘’Annem de babam da hayatta ama görüşmüyorum. Yedi yaşındayken annem başka bir adamla kaçtı, babam da annemin gidişinden bir ay sonra yeni birini eve getirdi o da beni istemeyince yurda verildim. Yurtta bir yıl geçirdikten sonra annem almak için gelmişti bu defa da ben onu istemedim. Bazen anne ve babasız olmak onlarla olmaktan daha iyidir.’’
‘’Bu hayatta herkes haklı bir biz haksızız anasını satayım.’’ Şirin’in sözlerini kapı zili böldü. ‘’Az kaldı kapıma rahatsız etmeyin diye yazı asacağım.’’ Zeliha kalkacakken engel oldu. ‘’Otur. Geleni kibarlıktan kovamazsın sen.’’
Kapıyı açtığında otuz iki diş gülen Yusuf ile göz göze geldi. ‘’Üç gün önce evime geldiğinde kovmadım mı ben seni? Yine neden geldin?’’
‘’Arkadaş arkadaşı ziyaret eder. Çekil bakayım.’’ diyerek genç kızı yana itip eve girdi.
‘’Bana neden deli diyorlar bir anlasam. Etrafımdaki herkes benden daha deli.’’ Kapıyı sertçe kapattı. ‘’Ne halin varsa gör.’’ Misafirini umursamadan mutfağa geçip yemeğine geri döndü.
Yusuf ardından gelip masaya oturmuştu. ‘’Kaynanam sevecek. Alırım bir tabak.’’ Sözleriyle Zeliha kalkmak üzereyken Şirin izin vermedi.
‘’Kalk kendin al. Bir de hizmet mi edeceğiz?’’
Genç adam arkadaşının yanağını tutup sıktı. ‘’İnsan azıcık değişir be.’’
Genç kız yanağını sıkan eli itti. ‘’O elini kırmadan çek.’’
Yusuf kendine bir tabak yemek alıp oturdu. Yemeğe başladığında gözü karşısındakine kayıyordu. ‘’Bu yemeği sen yapmış olamazsın.’’ dedi Şirin’e bakarak. ‘’Fazla güzel.’’
‘’Benim yapmadığımı zaten biliyorsun.’’ diye karşılık verdi genç kız imalı imalı. ‘’Siktirtme oğlum o düşüncelerini sanki neden geldiğini anlamadım.’’
Yusuf konuyu değiştirmek için önündeki bardağa baktı. ‘’Bu kadarcık su mu içiyorsun? Çok olmuş!’’
Şirin bardağı kenara çekti. ‘’Su diyeti canım anlamazsın sen.’’
‘’Su diyeti su içerek olmuyor muydu?’’ dediğinde genç kız hiç beklemeden cevap verdi.
‘’Bu içmeyerek oluyor. Vücudun ödem topluyor şişiyor kilo alıyorsun.’’ Zeliha konuşmalara istemeden gülmüştü. Onun gülmesi kaçamak bakışları bir kez daha üzerine çekmişti. Bakışlar Şirin’den asla kaçmazdı. ‘’Sen daha iyi bilirsin Yusuf, erkekler ele gelen kadını daha çok sevmez mi? Kocam kemiklerin batıyor diye çok şikâyetçiydi. Zeliha’da boş yere kilo vereceğim diye uğraşıyor.’’ Genç adam boğazına kaçan lokmayla öksürmeye başladığında arkadaşı sertçe sırtına vurdu. ‘’Valla helal dostum. Kitaplardan gelen parayla aldım.’’
‘’Adamı konuşarak öldürürsün kızım.’’
‘’Ölmezsin merak etme.’’ Şirin son lokmasını yedikten sonra suyunu içip masadan kalktı. ‘’Hadi gel salona geçelim. Zeliha sana şöyle güzel bir kahve yapsın da iç.’’
Salona geçtiklerinde genç kız etrafındaki çiçeklere dadanan sinekleri kovup kovmama konusunda kararsızdı. Önce Enes sonra Yusuf.
‘’Sen böyle evime çat kapı gelip gitmeye devam mı edeceksin?’’
Genç adam arkadaşının omzuna başını dayadı. ‘’Azıcık göz yumsan.’’
‘’Yanlışını görürsem acımam.’’
‘’Görmezsin.’’ Konuşmaları Zeliha’nın gelmesiyle son bulmuştu. Kahvesini içtikten sonra gitmişti ama yine geleceğini biliyordu.
Genç kız biraz kafa dinleyecekti ki bu defa Enes’in aramasıyla huzuru bozuldu. Telefonu açtığında söylediği ilk şey, ‘’Sırayla mı gönderiyorlar oğlum sizi bana?’’ olmuştu.
‘’Yenge, delirmeden önce bir dinlesen.’’
‘’Ne karın ağrın var?’’
‘’İkra’yı nasıl ikna edeceğim azıcık ipucu versene? Yüz yüze bir kez zor görüştüm bir daha ikna edemiyorum. Fazla utangaç. Yaklaşamıyorum bir türlü.’’ Sesi biraz sıkıntılıydı.
Şirin gülmeye başlamıştı. ‘’Canım kaynım, inan bana ilişki konusunda akıl verecek son kişi bile olamam. Kabul etmiyorsa gidip dayan işte kapısına.’’
Enes’in alaycı sesi yükseldi. ‘’Kapısına dayanayım da benden korkup kaçsın değil mi?’’
‘’Ne bileyim lan ben? Ne istiyorsan onu yap.’’ Telefonu suratına kapattı. Taktik vereceği kişi Enes değil İkra olurdu. Kadın dayanışması denen bir şey vardı. Odasına gitmek için kalktığında mutfaktaki Zeliha’ya bağırdı. ‘’Arayan, kapıma dayanan, soran olursa Şirin öldü yok de.’’ Odasına girip kapıyı kapatarak yatağa uzandı.
~~~~
Hastaneye geldiğinde biraz gergindi. Bugün ilk kez diyalize girecekti ve ne yaşayacağını bilememek huzursuz ediyordu. Kaydını yaptırdığında bekleme salonunda beklerken yanına bir kadın oturmuştu. Yüzüne bakıp duruyordu. ‘’Siz Şirin Al’sınız değil mi?’’ dediğinde olduğu yerde kıpırdandı. Hayır derse işe yaramayacağını biliyordu.
‘’Evet.’’ dedi kısık sesle.
‘’Kitaplarınızı çok severek okudum. Umarım bir rahatsızlığınız yoktur. Hastanede karşılaşmak biraz tuhaf oldu.’’
Şirin hep yaptığı gibi yalanlarını ortaya serdi. ‘’Hayır, sadece yeni kitabımda hasta olan bir karakterim var ve onun için doktordan bilgi alıyorum. Yanlış yazmak istemem.’’
‘’Anladım. İyi günler.’’ diyen kadın gittiğinde rahat bir nefes aldı.
Çok geçmeden hemşire geldi. ‘’Hilal Hanım sıra sizde.’’
Hemşireyi takip edip büyük odaya girdi. İçeride birkaç yatak daha vardı ve diğer diyaliz hastaları cihaza bağlı halde yatıyorlardı. ‘’Önce kilonuzu ölçeceğiz.’’ diyen hemşire tartıyı gösteriyordu. Çıktığında kırk altı kilo gelmişti. Kocası sağ olsun toplamda dört kilo almıştı.
Pencere kenarındaki boş yatak onu bekliyordu. Ayakkabılarını çıkarıp yavaşça yattı. Hemşire koluna daha önce yerleştirilen fistüle girerken canı yansa da belli etmemişti. ‘’İşlem dört saat sürecek. Acil bir durum olursa yanınızdaki butona basmanız yeterli.’’
‘’Tamam, teşekkür ederim.’’
Hemşire gittiğinde bir saat kadar sessizce yattı. Biraz halsiz hissetmeye başlamıştı ve midesi bulanıyordu. İkinci saate girerken Yeşim Doktoru gördü. ‘’Benim güzel hastalarım nasılmış?’’ diyerek tüm hastaları tek tek kontrol etti. Bir önceki gelişlerine göre fazla kilo alanları tatlı bir dille azarlıyordu ama kimse bu durumdan şikâyetçi değildi. En son genç kızın yanına geldi.
‘’Azarladığın tek kişi benim sanıyordum.’’ diyen Şirin’e güldü.
‘’Bütün hastalarım benim için eşittir. Sen nasılsın?’’
‘’Bok gibiyim.’’
Yeşim Doktor gülümsemesini geri çekmeden cevap verdi. ‘’Tahmin edebiliyorum. İlkler her zaman zordur.’’
‘’Sanırım kusacağım.’’ dediğinde eli ağzına gitmişti. Doktor hemen kenardaki sürgüyü yaklaştırdı ve kalkması için destek oldu. Kusması bitene kadar bekledi. Gelen hemşire de yardımcı oluyordu.
‘’Bana neden sadece hemşire bakıyor da o kıza olduğu gibi sen bakmıyorsun?’’ Konuşan Ragıp amcaydı. Seksen beş yaşındaydı.
Yeşim Doktor yaşlı adama yine o gülümsemesini gönderdi. ‘’Ragıp amca, sana bakayım da senin dördüncü karın saçımı başımı yolar sonra. O yüzden biz doktor hasta ilişkisinde kalalım. Hem bak karın iyi bakıyor sana ki yine kilo alıp gelmişsin.’’
Yanındaki kızı araya girdi. ‘’Baba kaç yaşına geldin biraz konuştuğuna dikkat etsene.’’
Şirin yorgun halde geri yattığında ona döndü. ‘’Daha iyi misin?’’
‘’İyiyim.’’ Sesi bitkin çıkmıştı.
‘’Diğer hastalarım için gitmem gerek. Bir durum olursa beni ara.’’
Sadece başını sallayarak onayladı. Yalnız kaldığında diğer hastaların aralarında konuştuklarını istemese de duyuyordu. Genç yaşta diyalize girmek zorunda kalmış ve yalnızmış, yanında yardımcı olacak kimse yokmuş. Yalnız değildi ama yalnızdı. Ailesine gerçekleri anlatsa sırt dönmeyeceklerini biliyordu. Her türlü yardımı da yaparlardı ama söyleyemiyordu. Aşık olduğu için bu duruma geldiğini dile getirmek ağır geliyordu.
Yavaş geçen saatler bittiğinde bağlı olduğu makineden ayrıldı. ‘’Yavaş kalkın başınız dönebilir.’’ diyen hemşireyle ne kadar dikkat etse de baş dönmesi yine de olmuştu. Bir süre yatağın kenarına oturup bekledi sonra ağır adımlarla hastaneden çıktı.
Diyalize böbrek yetmezliği için girmişti. Yani organı gerekli işlevi yapamadığından onun yerine bir cihaz yapıyordu. O zaman daha iyi hissetmesi gerekmez miydi? Neden bu kadar halsizdi? Bütün gücü elinden alınmış gibiydi? Midesi bulanıyordu kötü hissediyordu.
Boş taksiye oturup evinin adresini verdi. Lanet asansör yine bozulmuştu ve merdivenleri çıkmak ölüm gibi gelmişti. Kapı açıldığında eve girip koşar adım banyoya gitti ve kusmaya başladı.
Yüzünü yıkayıp banyodan odasına geçti. Çok geçmeden Zeliha yiyeceklerin olduğu tepsiyle içeri girdi. ‘’Şirin Hanım yemeğinizi yiyin öyle uyuyun.’’
‘’Midem çok kötü istemiyorum.’’
‘’İlk gün yemezseniz zorla yedirmemi söylemiştiniz.’’ Genç kız yattığı yerden hafifçe doğrulup oturdu ve gelen yemeği zorla da olsa yemeye başladı. ‘’Sizinle hastaneye gelebilirim.’’
‘’Hayır. O haldeyken kimsenin yanımda olmasını istemiyorum.’’
Yemeğini bitirdiğinde tepsiyi yardımcısına verdi ve geri yattı. Biraz olsun dinlenebilmek için gözlerini kapattı.
~~~~
Korkut sonunda bir bilgi elde bilmenin verdiği rahatlıkla patronunun yanına geldi. ‘’Ağabey, Şirin yengenin hastaneye gitme sebebini öğrendik.’’
Ayberk oturduğu yerde rahatça arkasına yaslanmış elinde tesbihini çevirip duruyordu. ‘’Uzatmada söyle işte neden gidiyormuş?’’
‘’Bugün yine hastaneye gidince yanına konuşması için hayranı gibi birini gönderdik. Yazacağı kitap karakterinin hastalığı için doktordan bilgi aldığını söylemiş.’’
‘’Şirin’in çok rahat bir karakteri var. Yalan söyler ruhumuz duymaz. Hasta bile olsa hayranına hastayım diyerek bunun etrafta yayılmasına izin vermez. Bu işin peşini bırakma. Burnuma pis kokular geliyor.’’
‘’Nasıl dersen ağabey. Yalın Bey’de bugün taburcu olup eve gitmiş. Evlilik için konuşulan dedikodular bitti ama Selçuk Bey zor durumda. Yengenin yaptığından dolayı hepsi sırt çevirdi.’’
Genç adam oturduğu yerden kalktığında tesbihi elinde bir iki tur döndü. ‘’Bu Kral meselesini tek başıma halledeceğim ve bütün aileler eskisi gibi kendi yoluna gidecek.’’
‘’Bu sorunu çözebilirsen tüm ailelere hükmedecek gücü eline almış olursun. Kendi yollarına gitmelerine izin mi vereceksin?’’
Tesbihin ucunu adamına salladı. ‘’Açgözlülük insanın sonunu getirir. Tıpkı Kral’ın sonunun geleceği gibi.’’
‘’Sen nasıl dersen ağabey.’’
Korkut gittiğinde yalnız kalınca sandalyesine geri oturup çekmeceden kitabı çıkardı ve kaldığı sayfayı açtı.
...
‘’Yemekleri yemeyi tercih ederim. Bunu yapmayalım.’’ dedim.
‘’Hayır yapacağız.’’
Emniyet kemerlerimiz bağlandığında kalbim şimdiden hızlı atmaya başlamıştı. Lunaparka gidelim diyen bendim ama diğer çiftler gibi dönmedolaba falan neden binemiyorduk da kamikze gibi adrenalin dolu olanına biniyorduk? ‘’Geri inmek istiyorum.’’ dediğimde elimi tuttu.
‘’İstediğin kadar çığlık atabilirsin sonra duymamış gibi davranacağım.’’ Gülüp duruyordu bir de.
‘’Kesin havada ters döndüğümüzde yere düşüp öleceğim.’’
‘’Düşersen arkandan atlayıp seni tutacağım ve altta kalıp çarpışmanın şiddetini göğüsleyeceğim.’’
‘’Neden birlikte ölüyoruz ya da neden ölüyoruz?’’ Alet hareket etmeye başladığında önümdeki korumalığı sıkıca tuttum. ‘’Hayır, inmek istiyorum.’’
‘’Artık çok geç.’’ derken hala gülüyordu.
O dakikalar bitene kadar çığlık atmıştım ve hiç eğlenmemiştim. Ayaklarım yere bastığında bedenim titriyordu. Kolları arasına alınca başımı boynuna gömdüm. ‘’Bir daha bunu asla yapmam.’’
‘’Boncuk Gözlüm her zaman yanındayım dedim değil mi?’’
Omuz silktim. ‘’Evet ama yine de binmem.’’
Başımın üstünden öptü. Dudaklarının sıcaklığı titremelerimi durdurmuştu. ‘’O zaman bugün saçma şeyleri bırakıp sadece pamuk şeker yiyelim ne dersin?’’
Yüzüme anında bir gülümseme yerleşti. ‘’Olur yiyelim.’’ Pamuk şeker satılan yere doğru koşar adım ilerledim.
Elime aldığım çubuğun ucundaki pembe şekerden bir ısırık aldım. Ağzımda dağılan tatla gayet mutluydum. ‘’İçinde kurt olmasın dikkat et.’’ diyen Can’ın ayağına tekme attım.
‘’Midemi bulandırma yoksa o saçma peynirden bulurum gece uyurken koynuna sokarım.’’
Belimden tutup kendine çektiğinde elleri popomun üzerindeydi. ‘’Koynuma o kurtların yerine sen girsen olmaz mı?’’
Pamuk şekerden bir parça koparıp ağzına tepiştirdim. ‘’Şekerin düştü herhalde hayaller görüyorsun. Ye de normale dönsün.’’
Ağzında eriyen şekeri yutar yutmaz dudağımdan öptü. ‘’Senin tadın şekerden daha güzel.’’
‘’Öyle mi?’’ dedim mutlulukla dolmuş sesimle.
‘’Öyle.’’ dedi o da aynı şekilde.
‘’Ne yapsak eve mi dönsek?’’ Sorumla birlikte elimden tutup arabaların park alanına doğru çekiştirmeye başladı.
Arabanın arka kapısını açıp oturdu ve beni de içeri çekerek kucağına oturttu. ‘’Biri görecek.’’ dedim ama aldırış etmedi. Camların filmli olmasına güveniyordu. Pantolonumun düğmesi…
...
Kitabı kapattığı hızla çekmeceye koydu. Beş sayfada bir sevişiyorlardı. Bu kadar istek fazla değil miydi? Sinirleri tavan yapmıştı yine. Kitabı okuyabilse hemen bitecekti ama o sahneler geldikçe okumaya devam etmekte zorlanıyordu. Bu gidişle bitirmesi daha çok uzardı.