Ayberk sabah kalktığından beridir kardeşinin yalvarmalarını dinliyordu.
‘’Ağabey, şu kardeşin için yap bir güzellik be.’’
‘’Enes, delirtme beni. Kızla boşanacağız diye anlaşmışız sen yemeğe çıkalım diyorsun.’’
‘’Ne olur kardeşin için birkaç saat dayansan?’’ Enes, ağabeyinin gözlerinin içine yalvaran bakışlarla bakıyordu.
Ayberk bakışlara aldırış etmedi. ‘’Git kendi işini kendin gör beni karıştırma.’’ Arabasına bindiğinde kapıyı kapatacakken diğeri engel oldu.
‘’İyi ki bir işim düştü. Bir daha ağabeyimdir deyip sözünü dilersem ne olayım!’’
Ağabeyi engel olduğu kapıyı sertçe kapatıp gaza bastı. Seslerine annesi dışarı çıkmıştı.
‘’Kavga mı ediyorsunuz?’’
‘’Yok bir şey anne.’’ diyerek garaja gidip kendi arabasına bindi. Ağabeyinin göz bebeği olan arabanın yanından geçerken çarpmak için büyük bir istek duysa da kendine engel olup yapmadı.
Delirmişti artık. İkra’yı ikinci kez buluşmaya ikna edemiyordu. Telefonda konuşmaları iyiydi ama yüz yüze geldiklerinde fazla utangaç kalmıştı bu yüzden tekrar kabul etmiyordu. Yengesiyle, ağabeyinden de hayır yoktu yine kendi bacağından asılacaktı. Habersizce kapısına gitmek istemiyordu ama başka çaresi kalmamıştı.
Yol üstündeki bir çiçekçiden büyük bir gül buketi yaptırdı ve evine doğru yola devam etti. Küçük bir mahallede müstakil bir evde yaşıyordu. Evin önünde durduğunda telefonunu çıkarıp İkra’yı aradı. Çok geçmeden telefonu açmıştı.
‘’Ne yapıyorsun?’’
‘’Şirin Hanım’ın yeni etkinlik takvimini düzenliyorum.’’
‘’Sonra yaparsın. Kapının önünde bekliyorum. Hadi gel.’’
‘’Ne!’’ dedi genç kız şaşkınlıkla. ‘’Haber vermemiştin.’’
‘’Haber versem gelme diyecektin. İkra, lütfen beni kırma ve beraber biraz vakit geçirelim.’’
Genç kız önündeki dosyayı ve ajandayı kapattı. Enes ile konuşmak hoşuna gidiyordu ama yüz yüze geldiklerinde rahat edememişti. Böyle şeylere alışkın değildi. Daha önce hiç sevgilisi olmamıştı. Kendine bir hayat kurmak için o kadar odaklanmıştı ki başka hiçbir şeye fırsat bulamamıştı. "Tamam. Hazırlanıp geliyorum.’’ diyerek telefonu kapattı.
Üzerine diz üstü, askılı elbisesini giydi. Bir elli boyundan dolayı genellikle çocuk reyonundan giyinmek zorunda kalıyordu. Boyunu biraz olsun uzatabilmek için topuklu ayakkabılarını giydi ve hızlıca makyajını yaptı. Aynaya her baktığında sarı saçlarını ve yeşil gözlerini gördüğünde anne ve babasının kim olduğunu merak ederdi. Sokakta gördüğü tüm sarışın, yeşil gözlülere acaba akrabam olabilir mi diye bakardı? Enes de kendi gibi yeşil gözlüydü ve tam olmasa da saçları hafif sarıydı. İlk gördüğünde aynı düşünceler yine aklından geçmişti.
Evden çıktığını Enes görür görmez arabadan inip oturması için diğer tarafın kapısını açtı. ‘’Yeniden merhaba!’’
‘’Merhaba!’’ Açık kapıdan içeri süzülüp koltuğa oturdu.
Enes kapıyı kapatıp şoför koltuğuna oturdu. Arabanın arka koltuğunda uysalca bekleyen gül buketini alıp uzattı. ‘’Senin için.’’
‘’Teşekkür ederim.’’ İkra büyük buketi tutmakta biraz zorlanmıştı. Hoş kokusunu içine çekti. ‘’Çok güzel.’’
Genç adam arabayı çalıştırıp mahalleden çıktı. Akan trafiğin arasına karıştığında gözü arada yanında oturana kayıyordu. "Gitmek istediğin bir yer var mı?’’
Bir süre düşündü. Yanlarından geçtiği denize baktı. ‘’Çok uzun zamandır deniz kenarına gitmedim.’’
‘’O zaman biraz deniz havası alalım.’’ Direksiyonu sahil yoluna kırdı.
‘’Sadece havasını alırım ama yüzmeyi bilmiyorum.’’
‘’Tamam olur.’’ Bir süre daha yol gittiğinde yol kenarında durdu. ‘’İçki içer misin?’’ Genç kız hayır anlamında başını salladı. ‘’O zaman alkolsüz soğuk birkaç içecek alıyorum.’’
Arabadan inip gördüğü büfeye yaklaşıp soğuk içeceklerden karışık poşete doldurdu ve yanına da çerez, cips gibi atıştırmalık yiyeceklerden aldı. Tekrar yola çıktıklarında ailesine ait teknenin olduğu yere geldi.
İkra ile beraber tekneye bindiklerinde çok geçmeden kaptan geldi ve berrak sulara doğru açıldılar. Oturdukları yerde esen rüzgâr yüzlerine çarpıyordu.
‘’Denizin verdiği huzuru çok seviyorum.’’ Genç kız başını koluna dayamış maviliğe dalmıştı. ‘’Çocukken yurttaki arkadaşlarla bir sırrımız vardı. Herkes üzüldüğünde anne ve babası yerine huzur bulacağı gizli bir nesneye sahip olacaktı. Hepsi çok sevdiği oyuncaklarını seçerken ben denizi seçmiştim. Küçük bir su şişem vardı içine deniz suyu doldurmuştum ve geceleri onunla uyurdum.’’
Enes’in gözü aşık olmaya başladığı kadının üzerindeydi. ‘’Peki denizi seçmenin özel bir nedeni var mı?’’
‘’Beni doğduğum gün çöpe atmışlar.’’ dediğinde karşısındakinin değişen bakışlarını fark etmişti. O bakışlara aşinaydı. ‘’Bakma öyle bu hayatımın gerçeği üzülmenin fayda sağlamadığını çok küçük yaşta öğrendim. Neyse işte sahile bir çöp bırak deniz dalgalarıyla gelip onu temizleyip gidiyor. Bu yüzden denizi seçtim. Üzerimdeki kiri temizleyebilirmiş gibi hissettim.’’
‘’Denizin sana dokunmak istemeyeceği kadar temizsin.’’ Sözlerle göz göze geldiler. İkra’nın utançtan yanakları kızarmıştı. Gözlerini kaçırdığında genç adamın eli yanağına uzandı. ‘’Yanakların yine tatlı birer çilek gibi oldu.’’ Konuşması daha çok utandırmıştı yüzünü koluna kapattığında sakinleşmeye çalışıyordu.
Enes gülerek diğer tarafa döndü. ‘’Tamam arkamı dönüyorum. Başını kaldır ve denizin keyfini sür.’’
Genç kız başını hafifçe kaldırdığında arkasını gerçekten döndüğünü görmüştü. Bir süre öyle kaldılar. Sessizliği bozan yine genç adam oldu. ‘’Yüz yüze oturamasak da bence konuşabiliriz.’’
‘’Dinlemeye hazırım.’’
Enes oturduğu yerde biraz kıpırdandı. ‘’Hım ne anlatsam? Adamın biri varmış ikinci dönem düzeltmiş gibi iğrenç ve bayat bir espri mi yapsam yoksa zeki görünmek için İzafiyet teorisinden mi bahsetsem? Yüzünü göremediğim güzel kadın tam olarak hangi tür erkekten hoşlanır ona göre bir yol çizeceğim.’’
İkra kendine engel olamayıp sesli bir kahkaha attı. ‘’Ortalama seviyede kalsan nasıl olur?’’
‘’Harika olur.’’ dedi diğerini güldürebilmenin verdiği mutlulukla. ‘’Artık yüzünü görebilir miyim?’’
‘’Evet.’’
Diğer tarafa döndüğünde gülen gözlerle karşılaşmak hoşuna gitmişti. Enes’in rahatlığı diğerini de biraz olsun rahatlatmıştı ve ortak bir konuda buluşup sohbete devam etmişlerdi.
‘’Enes Bey!’’ diye seslenen kaptanla konuşmaları bölündü.
‘’Geliyorum hemen.’’ diyen genç adam kaptanın yanına gitti.
Saçları beyazlamış adam yan taraftan doğrudan üstlerine gelen tekneyi gösterdi. ‘’Sanırım misafirlerimiz var.’’
‘’Gelsinler bakalım öğreniriz kim olduklarını.’’ Belindeki silahı çıkardı.
‘’Korkut Bey’e acil durum geçiyorum.’’
Enes sadece başıyla onayladı ve geri döndü. ‘’İkra, alt tarafta küçük bir oda var oraya gir ve kapıyı kilitle.’’
‘’Neden?’’
‘’Burası biraz karışacak ve seni görmelerini istemiyorum.’’ Genç kıza küçük bölmeye kadar eşlik etti ve içeri girip kapıyı kilitlediğine emin oldu. İkra fazla sorgulamamıştı çünkü Şirin’den dolayı ailenin karanlık yönünü az çok biliyordu.
Enes gelen tekneye baktı. Uzaktan gördüğü karartılardan kaç kişi olduklarını anlamaya çalışıyordu. Kaptan tekneyi uzaklaştırmaya çalışsa da diğerleri daha hızlıydı ve bir yerde yakalamışlardı.
Karmaşa çıkacağının farkındaydı. Adamlar tekneye adım atarken silahı elinde patlamaya hazırdı. ‘’Kimin adamısınız?’’
‘’Biz sana Kral iyi dilek getirdi.’’ diyen adamın türkçesi biraz zayıftı. Kral’ın kim olduğunu bilmiyordu ama bozuk Türkçesinden uğraştıkları yabancı düşmanları olduğunu anlamıştı.
“Kral dediğiniz adam belli ki canları sıkıldıkça soytarılarını oynasınlar diye sokaklara salıyor.”
Konuşan adam yanındakine başıyla işaret edip emrini ingilizce olarak verdi. “Teknede başka biri var mı bakın?”
Adam alt tarafa yöneliğinde Enes düşünmeden alnının ortasından vurmuştu. Onların dilinde konuştu. “Misafir kabul etmiyorum geldiğiniz yere geri dönün.”
Olduğu yerde silah sesini duyan İkra korkudan bir köşeye sinmişti. Ne yapacağını bilememenin telaşıyla patronunu aradı.
“Şirin Hanım!” dediğinde sesi titremişti.
“İkra, sen iyi misin?”
Genç kız gözünden akan yaşı sildi. “Enes ile denize açılmıştık. Birileri geldi, silah sesi duydum. Korkuyorum. Onu vurmamışlardır değil mi?”
Şirin oturduğu yerden ayağa fırlamıştı. "Saklanıyor musun?”
“Evet!”
“Sakın dışarı çıkma tamam mı? Silah sesleri devam etsin ya da sussun fark etmez olduğun yerde kal. Enes başının çaresine bakar. Geliyorum ben de.”
Evden çıktığında motosikletini almadığı için pişman olmuştu ama diyaliz yüzünden eski gücü yoktu bir kazaya karışmak istemediği için uzak durmuştu.
Taksiyi çevirip bindiğinde “Marinaya sür!” dedi ve Ayberk’i aradı. “Sizin tekne neredeydi? Enes denize açılmış nasıl bulabilirim biliyor musun?”
Kaptanın Korkut’a yolladığı haberi alan Ayberk çoktan yola çıkmıştı. “Yardım için seni aradığını söyleme?”
“İkra aradı. Kardeşinle berabermiş.”
“Bir o eksikti zaten.” Ayberk duran arabadan indi. “Marinadayım şimdi yanlarına gideceğiz.”
“Sadece beş dakika, beş dakika sonra oradayım. Bekle beni.”
“Beş dakika içinde burada olmazsan giderim.”
Patlayan ikinci silah uyarı vermek için kaptanı vurmuştu. Yere düştüğünde karnından akan kan zemini boyamaya başladı.
“Bir sonraki sen olacak.” diyen adama gülerek baktı.
“Hayır bence sen olacak.” dedi Enes gülerek. Adamlardan birini daha vurduğunda kendini yere atarak masanın arkasına saklandı.
İki adamı öldürmenin ardından çatışma kaçınılmazdı. Üst üste patlayan silahlarla kurşun etrafından uçup geçiyordu. Arada ateş ediyor arada geri çekiliyordu. Öldürebildiği kadarını öldürmüştü ama yeterli değildi. Yabancılardan ikisi çatışmanın arasında alt tarafa inmeyi başarmıştı.
Kilitli kapıyı kırdıklarında İkra’yı bulmaları zor olmadı. Sürükleyerek üst tarafa çıkardılar. “Bırakın!” diye gözyaşları arasında bağırıyordu.
Enes genç kızın sesini duyduğu an olduğu yerden çıktı. “Bırakın ulan!” diye tüm gücüyle haykırdı.
Hepsinin yüzlerinde iğrenç gülümsemesi vardı. İlk andan itibaren emirleri veren konuştu. “Kıza zarar vermeyin Kral’a ganimet olarak göndeririz.”
“O ganimet sizlerin kellesi olacak.” Genç adam olacakları düşünmeden silahını üst üste ateşledi.
İkra’yı tutan ikisini öldürmüştü. Genç kız kendisine koşmak istediğinde diğeri belinden tutup geriye çekti.
“Buradan çıkamayacaksınız. Yanlış adama bulaştınız!” Enes’in gördüğü tek şey korkuyla ağlayan yeşil gözlerdi. O gözlerdeki yaşlar için bütün denizi yakmaya hazırdı.
Adam silahını İkra’nın başına dayadı. "Ganimet olmasa olur. İkiniz de ölebilir.”
Genç adamın burun delikleri genişlemişti. Silahın ucu karşısındakine çevriliydi. Hedefi biraz olsun şaşırırsa İkra’yı vururdu. Ateş etmek üzereyken ne olduğunu bile anlamadan adam genç kızı denize fırlattı.
“İkra!” diye bağırdığında ardından atlayacakken patlayan silahla olduğu yerde sarsıldı. Sırtından vurulmuştu. Devamında her şey çok hızlı gelişti. Enes kalan iki adamı da öldürmüştü ama o arada ikinci bir kurşun daha yemişti. Ayakta durmakta zorlansa da önemsemeden denize atladı.
Yuttuğu sularla çırpınan genç kıza ulaştığında suyun üzerinde tuttu. “Sakin ol. Çırpınma.” dedi ama sesini duyuramamıştı. Biraz daha kendine çekip başını omzuna dayadı. “İkra, bitti!” dediğinde genç kız sıcaklığıyla sakinleşmeye başladı. "Korkma. Şimdi beraber tekneye çıkacağız ve kimse sana zarar vermeyecek.”
Biten gücüne rağmen ikisini de tekneye kadar yüzdürdü. Kenardaki ipi tutmasına yardım etti. “Kendini yukarı çekebilir misin?" dediğinde genç kız başıyla onayladı ve Enes’in yardımıyla tırmanıp tekneye çıktı.
Yerdeki ölmüş adamları görmek afallatmıştı. Her yer kan gölüne dönmüştü. Diğerinin gelmediğini fark ettiğinde geriye döndü ve suyun yüzeyinde kanlar içindeki baygın adamı gördü. “Enes!” diye attığı çığlığı yaklaşan teknedekilerde duymuştu.
Ayberk kardeşini görünce hiç düşünmeden suya atladı. Olduğu yere ulaştığında sırt üstü çevirip başını sudan yukarıda tuttu. "Enes, aç gözünü.” dedi ama cevap alamadı. Korkut da geldiğinde yaralı adamı beraber tekneye çıkardılar.
Şirin, İkra’yı sakinleştirmeye çalışıyordu. “Tamam geçti artık.” Teknede bulduğu bir örtüyü ıslak omuzlara sardı.
“Benim yüzümden atladı denize. Yüzme bilseydim atlamazdı.” Patronunun kollarına sığınmış sürekli ağlıyordu.
“Seni koruması gerekiyordu ve korudu sakın kendini suçlama.”
“Ölecek mi?” dediğinde ağlaması daha da şiddetlendi.
“Kardeşim ölmeyecek.” diye bağırdı Ayberk iki kurşun yarasıyla ilgilenirken. Bağırması diğerinin ağlamasını artırdı.
Bu defa bağıran Şirin oldu. “Bağırıp durma kızın yanında zaten korkuyor. İlk defa böyle bir durumun içinde kaldı ne yapsın?"
Karısına cevap vermedi. Şu an düşündüğü tek şey kardeşini hayatta tutmaktı. Kurşunların ikisi de sırtındaydı.
“Ağabey, araç doktorla beraber marinada bizi bekliyor olacak.” Korkut’un sesini diğer ses bastırdı.
“Kaptan yaşıyor.”
“Korkut ilgilen.” diyen Ayberk ile adamı hemen kaptanın olduğu yere ilerledi.
Marinaya gelene kadar ölü bedenler ağırlıkla birlikte denize atılmış, teknedeki kanlar yıkanmıştı. Şirin bu mazarayı görmemesi için İkra’nın yüzünü göğsüne bastırmış engel olmuştu ama ne yaparsa yapsın ağlamasını durduramıyordu. Korkusu hiç azalmamıştı. Buzun içindeymiş gibi titriyordu.
Tekne durduğunda Enes’i hızlıca gelen araca aldılar. Doktor ilgilenirken hastaneye doğru yola çıktılar. Korkut gidecekleri hastaneyi ayarlayıp işlerin el altından olması için gerekli yerleri arıyordu.
Şirin kocasının ardında bıraktığı arabayla İkra’yı kendi evine getirmişti. Zeliha ile üzerini değiştirmiş sakinleşmesi için uğraşıyorlardı. “Ya ölürse?” deyip duruyordu.
“İkra, ölürse de ölür. Bu dünyanın getirilerinden biri de bu. Kendini suçlayıp durma. O adamlar orada olmasa başka yerde yine çıkacaktı karşısına. Herkesi bir bir avlıyorlar. Enes’in hepsine karşı koyabilmesi bile yeteneğini, gücünü gösteriyor.” Genç kızın akan gözyaşlarını sildi.
“Onlar beni götürmek istemişti. O adam Kral’a ganimet olarak veririz demişti. Hepsi ondan sonra oldu. Enes bir anda başka birine dönüştü. Yanımdakileri gözünü kırpmadan vurdu. Diğer adam beni denize attığı için o da arkamdan atladı.”
Şirin ellerini tutup sıktı. “Doğru olanı yapmış. Kendini kurtarmak için seni götürmelerine izin verseydi benden farkın olmazdı ve inan bana bunları yaşamaktansa o gün o piçin benim yerime ölmesini ve bir ömür ardından yasını tutmayı yeğlerdim.”
“Ama yine de ölmesin.” dediğinde ağlamaya devam ediyordu.
“Ayberk şu an arasam da açmaz kardeşiyle ilgileniyordur mesaj atacağım ilk fırsatta arayıp durumunu söyler.” Telefonundan kocasına hızlıca mesaj attı. “Sen de biraz sakinleşmeye çalış.”
İkra yetiştirme yurdunda kaldığı günlerde gece korktuğu zaman yaptığı gibi Zeliha’ya sokulmuştu. O da eskiden yaptığı gibi arkadaşının saçlarını okşayıp kulağına aralarındaki gizli şarkıyı fısıldıyordu.
Gece zifiri karanlık olsa da
Dostun yanında korkma
Gölgeler canavara dönüşse de
Güneş doğup hepsini yok edecek.
Şimdi sarıl bana
Sevgim örtsün üzerini
...