İkra’nın yardımıyla hastaneden çıkıp arabaya doğru yürüdü. Pencereden kendisini izleyen gözden habersizdi.
‘’Ağabey istediğin zaman sen de hastaneden çıkabilirsin.’’ Ayberk adamının sözlerini başıyla onayladı. Gözleri hala karısının üzerindeydi.
‘’Geçiçi bir yer ayarla. Tamamen iyileşmeden eve dönmeyeceğim. Annemle uğraşmak istemiyorum.’’ Korkut yanından uzaklaştığında arabaya binen karısıyla bakışlarını pencereden ayırdı.
İkra değiştirdiği kilidin anahtarını çıkarıp kapıyı açtı. Şirin içeri girdiğinde Zeliha ses ile mutfaktan çıktı. ‘’Hoş geldiniz.’’ dedi.
‘’Hoş bulduk.’’ diyen İkra elindeki küçük çantayı kenara bıraktı. ‘’Şirin Hanım, isterseniz biraz yatıp dinlenin.’’
Şirin odasına gidecekken son anda geri dönüp asistanına sarıldı. ‘’Sen çok iyi bir dostsun.’’
İkra Ayberk’den gerekli uyarıları almıştı ve ona göre davranıyordu. Patronuna son etkinlik takvimini konuşmak için yanına geldiğini ama evde olduğu halde kapı açılmayınca merak edip çilingire açtırdığını sonra hastaneye götürdüğünü söylemişti.
Tabi o panikle farklı bir hastaneye girdiğini ama Yeşim Doktorun gelerek durumu idare ettiğini anlatmıştı. Her şeyi kılıfına güzelce uydurdukları için Şirin anlatılanlardan şüphelenmemişti.
‘’Siz iyi olun ki hem ben hem de arkadaşım işsiz kalmayalım.’’ dedi gülerek.
‘’Bundan sonra söz kendime iyi bakacağım.’’ Sarılmayı bırakıp odasına gittiğinde ilk olarak duş alıp hastaneden kalanlardan kurtuldu. Yeni öğlen olmuştu ama dinlenmesi gerekiyordu.
Yatacakken Zeliha içeri girdi. ‘’Aç uyuyamazsınız. Ayrıca içmeniz gereken ilaçlar varmış. Önce yemek sonra ilaç daha sonra uyku.’’
‘’Bundan sonra itiraz yok. Yeni diyet listesini İkra’dan aldın mı?’’
Genç kız başıyla onayladı. ‘’Evet aldım ama şimdilik sizin için yaptığım kemik suyu çorbasını için.’’
Şirin karşı çıkmadan çorbanın hepsinin içti. Biten bulantılarla oldukça mutluydu. Yatağa yattığında çok geçmeden uyuyakaldı. İkra da gittiğinde Zeliha tek kalmıştı. Akşam için diyet listesinde yazan yemekleri hazırlarken kapı çalınca gidip açtı. Yusuf karşısındaydı.
‘’Merhaba!’’ diyen genç adam hep yaptığı gibi teklif beklemeden eve girdi.
‘’Şirin Hanım müsait değil.’’ Zeliha kapıyı kapatıp ardından takip etti. ‘’Sonra gelseniz daha iyi olur.’’
‘’Şirin’i sonra görürüm ama sen müsaitsen bir kahveni içerim.’’ Genç kız hayır diyemedi. Mutfağa geçip bir kahve yapıp getirdi. ‘’Ayakta durmak yerine oturursan daha mutlu olurum.’’ Yusuf’un karşısındaki koltuğa oturduğunda gerilmişti. Genç adam kahvesinden bir yudum içti. ‘’Bu kadar gerilme düşmanın değilim.’’ dedi gülerek.
‘’Gerilmedim.’’ diye itiraz etti Zeliha.
‘’Ben yanlış anladım o zaman!’’
‘’Evet siz yanlış anlamışsınız.’’
‘’Peki!’’ Yusuf’un keyfi yerindeydi. Yüzünde silinmeyen bir gülümseme vardı. ‘’Bu evdeki mesain kaçta bitiyor?’’
‘’Akşam yedi ya da sekiz de çıkıyorum. Duruma göre değişiyor.’’
Genç adam yine ‘’Peki!’’ dedi. ‘’Akşam mesain bittiğinde evine dönerken eşlik edebilir miyim? Yanlış anlama yani akşam saati tek başına dışarıda zorluk yaşamanı istemem o yüzden söylüyorum yoksa peşine takılmak gibi bir niyetim yok. Gelme dersen gelmem de tabi gelmeyi tercih ederim. Akşam ya malum büyükşehir dışarıda her türlü insan var tedbirli olmak gerek.’’ Kahvesinin sıcaklığına aldırmadan büyük bir yudum içti. ‘’Ben daha fazla saçmalamadan sen bir cevap versen sanki daha iyi olacak.’’
Konuşması diğerini güldürmüştü. ‘’Tamam olur.’’
Aldığı olumlu cevapla telefonunu çıkarıp uzattı. ‘’İşin bittiğinde haberleşmek için numaranı yazar mısın?’’
Zeliha telefonu alıp numarasını yazarak geri verdi. ‘’Kahve için teşekkür ederim. Borcum olsun bir gün de ben sana ısmarlayayım.’’
Yusuf gittiğinde genç kız kendisine engel olamayıp arabasına binip gidene kadar pencereden bakmıştı. Yaklaşık on dakika sonra da telefonuna yabancı numaradan mesaj gelmişti.
‘Ben Yusuf. Güzelliğinle aklını aldığın için karşında saçmalayan adamım.’
Cevap yazmadı ama numarayı kaydedip mutfakta yarım kalan işine döndü. Yemekleri pişirmeyi bitirdiğinde Şirin’in odasının kapısı açıldı. Ayaklarını sürüyerek dışarı çıktı. ‘’Ölü gibi uyumuşum. Arayan soran oldu mu?’’
‘’Yusuf Bey geldi.’’ diye cevapladı Zeliha.
‘’O bana gelmiyor bilmesem de olurdu.’’ diyerek mutfağa girdi ve sürahiden bir bardak su doldurdu. ‘’Yemin ediyorum istediğin gibi su içmek en büyük özgürlüklerden biriymiş.’’ Sandalyeyi çekip oturduğunda önüne çeşitli yemekler kondu. ‘’Bunların miktarı mı arttı?’’
Yardımcısı başıyla onayladı. ‘’Evet, bir önceki listeye göre kalorisi daha fazla. Sanırım diyalize girmeniz sonlandığı için kilo aldıracak şekilde düzenlenmiş.’’
‘’Diyetisyenim ne demişse o artık karşı çıkmak yok. Eski günlere dönmek istemiyorum.’’ Yemekleri yemeye başladığında Zeliha dikkatini çekmişti. Telefonuna sürekli mesaj geliyordu ve bir çoğunu sadece okuyup geri kapatıyordu. En sonunda elinden çekip aldı. ‘’Ne karıştıyorsun?’’ dediğinde açık ekrandaki mesajlara baktı.
Yusuf sürekli mesaj atıp ne zaman çıkıyorsun diye sormuştu. Zeliha’da birçoğuna haber vereceğim yazmıştı. Gülmeye başladığında diğeri utançtan kızarmıştı.
Telefonu geri uzattı. ‘’Yusuf’u sabaha kadar kıvrandırmaktan büyük zevk alırdım ama sana kıyamadım hadi git bekleme daha fazla.’’
‘’Yok Şirin Hanım işim bitince giderim.’’
Şirin eliyle kış kış işareti yaptı. ‘’Yemeğimi hazırladın zaten. Yedikten sonra iki tane tabağı da makineye koyarım sorun olmaz. Kalan yemekleri de kaldırırım buzdolabına.’’
‘’Tek kalabilecek misiniz?’’
Genç kız iç çekti. ‘’İkra da sen de bana intihara meyilli bir psikopatmışım gibi davranmayı bırakın. Git hadi. Yemeğimi yedikten sonra muhtemelen yine uyurum.’’
Zeliha evden çıktığında saat dokuzdu. Yusuf apartmanın önünde arabasıyla bekliyordu. Yanına oturduğunda yola çıktılar.
‘’Borcum olsun bir gün ısmarlarım dediğim kahveyi bu gece ısmarlasam olur mu?’’
Genç adamın teklifini biraz çekinerek de olsa kabul etti. Yol üstünde açık bir kafeye girdiler.
Kahveleri önlerine geldiklerinde sohbetleri biraz daha derinleşmişti. ‘’Eve geç kalman ailen için sorun olur mu?’’
Genç kız buruk bir tebessüm gönderdi. ‘’Ailem yok. Tek yaşıyorum.’’
Yusuf, ‘’Kusura bakma. Girmemem gereken bir konuya adım attım sanırım.’’ dediğinde diğeri cevap verdi.
‘’Hayır, sorun değil. Ailem var ama görüşmüyorum. Yetiştirme yurdunda büyüdüm.’’
‘’Tek çocuk musun? Kardeşin var mı?’’
‘’Anne ve babamın diğer evliliklerinden olan kardeşlerim var ama onları da hiç görmedim.’’ Zeliha hayatının bu yönüne alışmıştı.
Sohbetin yönünü değiştirip daha az can sıkıcı konular buldular. Üç saat aralıksız konuşmuşlardı. Genç kızı eve bıraktığında daha sonra görüşmek için tekrar sözleşmişlerdi.
~~~~
Ameliyatın üzerinden bir ay geçmişti. İkisi de tamamen iyileşmişti. Ayberk normal hayatına geri dönmüştü ama Şirin’in karşısına hiç çıkmamıştı. Sıkboğaz etmeden ondan gelecek bir haber bekliyordu.
Kahvaltıdan sonra çalışma odasına çekilmiş adamının gönderdiği listeyi inceliyordu. Kral’ın diz çöktürdüğü ailelerin sayısı otuz civarıydı. Bu çok geniş bir alanı kapsıyordu. Hepsinin iletişim numarası vardı.
Korkut’un gelmesini beklerken aklındaki planların üzerinden geçiyordu. Kapı tıklatıldığında adamı içeri girdi. ‘’Gel Korkut.’’ dedi eliyle sandalyeyi gösterirken.
Genç adam sandalyeyi patronunun yakınına çekip oturdu. ‘’Ne yapıyoruz ağabey?’’ diye sordu.
‘’Otuz aile beş farklı ülke. Bana en sadık adamlardan beşini seç. Adıma elçi olarak ailelerle görüşmeye göndereceğim.’’
‘’Plan ne?’’
‘’Ayaklanma, isyan hangisini dersen. Risk almazlar aksi olsaydı zamanında diz çökmezlerdi ama el altından hepsi en iyi otuz adamını emrime vermeyi kabul ederse güçlü bir ordum olmuş olur ve Kral’a saldırırım. Onların adına bütün riski ben alacağım başarırsam verdikleri adamların karşılığında özgürlüklerini alırlar kaybedersem sadece otuz adamlarından olmuş olurlar. Bizim çocuklar benim adıma gidip o ailelere el sıkışmaya değer bir anlaşma sunacaklar.’’
Korkut tehlikenin farkındaydı. ‘’İçlerinde ihanet eden olabilir.’’
Ayberk elindeki tesbihi çevirdi. ‘’İhanetin olmadığı bir ilişki bulamazsın. Kabul etmeyenler olacaktır, Kral’a söyleyenler de olacaktır ama şimdi bu tehlikeli adımları atmazsak ileride o ailelerden farkımız kalmayacak.’’
‘’Tamam ağabey bu hafta içinde birer elçi gitmiş olacak.’’
‘’Babam dahil kimsenin haberi olmasın.’’ dediğinde ailelerin olduğu listeyi adamına verdi. ‘’Gelelim diğer konuya. Senden istediğim şeyi yapabilecek birini buldun mu?’’
‘’Buldum ağabey ama emin misin? Eğer senin yaptığın ortaya çıkarsa Güvenler intikam için bu kapıya dayanır.’’
Genç adamın bakışları karanlıktı. Ölüm saçıyordu. ‘’Bütün sülaleyi yok etmediğime sadece Yalın piçiyle yetindiğime şükretsinler. Karıma yaşattıklarından daha beterini yaşayarak ölecek şerefsiz.’’
‘’Üç gün sonra sabah yapacakları bir teslimatları varmış. İstersen ona ayarlayalım.’’
‘’Tek bir aksilik istemiyorum ona göre.’’
Korkut oturduğu yerden kalktı. Gitmek üzereyken, ‘’Ağabey, bahsettiğin diğer yeri bulmuş olabiliriz ama emin değiliz. Kesinleşince söylerim.’’ dedi.
~~~~
İki gün daha sessiz geçti. İkinci günün akşamında planları işlemeye başlamıştı. Yalın gece içmek için girdiği barda içkisine karışan ilaçla derin bir uykuya dalmış ve eve dönememişti.
Korkut’un ayarladığı telekulak lakaplı genç bilgisayar üzerinden Yaman Güven’in telefonuna sızarak tüm aramaları kendilerine yönlendirmişti. Daha sonra sesini alabilmek için yabancı bir numaradan arayıp yanlış numaraymış gibi kısa bir görüşme yapmıştı.
Sabaha doğru babasının telefonundan arıyormuş gibi Yalın’ı aradılar. Telefon sesiyle zor olsa da uykuya daldığı masada uyandı. Telefonu açtı. ‘’Efendim baba?’’ dediğinde ayılmaya çalışıyordu.
Karşıda konuşan kişi Korkut’tu ama babasının sesini duyuyordu. ‘’Adamları toplayıp sana atacağım yerdeki teslimata baskına git. Diğer aileleri arkamıza almışken bir hamle yapıp gücümüzü sağlamlaştırmamız gerekiyor.’’
Genç adam oturduğu yerden kalkıp dışarı çıktı. Temiz hava yüzüne çarptı. ‘’Baba düşmanın ne kadar güçlü olduğunu biliyorsun. Gerçekten teslimatlarına baskına mı gideyim? Altından kalkamayız.’’
‘’Dediğimi yap. Emrime karşı çıkma.’’
‘’Tamam baba adresi at.’’ diyen Yalın telefonu kapattı ama sıkıntılıydı. Bu baskın başına iş açabilirdi.
Adamları toplayıp babasının attığı adrese doğru yola çıkarken aynı zamanda Kral’ın adamlarına kimden olduğu bilinmeyen bir uyarı gitmiş teslimata baskın yapılacağı haberi verilmişti.
Şirin sabah uyandığında içinde anlamlandıramadığı bir sevinç vardı. Telefonu alıp cesaretini kaybetmeden kocasını aradı. Çok geçmeden telefon açıldı. ‘’Hayırdır sabah sabah bastılar mı?’’ diyen kaba sesle gözlerini devirdi.
‘’Evet bastılar ama Halit ağabeyin menemeninden canım çekti o yüzden bastılar. Götürür müsün?’’
‘’Yarım saate oradayım bekletme.’’
Telefon yüzüne kapandığında ‘Kro’ diye söylenerek yataktan kalktı ve üzerini değişti. Zeliha mutfakta kahvaltı hazırlıyordu. Kapıdan başını uzattığında yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. ‘’Kahvaltıyı kocamla dışarıda yapacağım sen de Yusuf’u çağır da hazırladıkların boşa gitmesin. Öğleden önce gelmem ve lütfen benim yatağımı kullanmayın, salondaki koltukta olmaz. Misafir odasına geçin. Korunmayı da unutmayın. Öptüm.’’
Zeliha şaşkın halde arkasından bakakaldı. Şirin’in yanında çalışmaya başladığında karşılaştığı kişi çok sessiz sakindi ve sürekli hastaydı ama ameliyat olup sağlığına kavuştuktan sonra konuşmaları garipleşmişti. İkra gerçek Şirin’in bu hali olduğunu kendisinin işe başladığı dönem hastalıktan bitap düştüğü için sakin kaldığını söylemişti ama konuşmalarına alışamıyordu.
Şirin apartmandan çıktığında yol kenarındaki klasik arabaya yaklaştı. ‘’Ahh, bebeğim.’’ diyerek arabayı okşadı. ‘’Çok güzelsin.’’ Arabaya oturduğunda kapıyı biraz sert kapatmıştı.
‘’Kırdın kapıyı be kadın!’’ diyen kocasına baktı.
‘’Evet haklısın araban daha kıymetli.’’
‘’Kıymetli tabi.’’ Ayberk arabasını çalıştırıp yola çıktı.
Arabalar durduğunda Yalın adamlarıyla dışarı çıktı ve kendilerine birer nokta belirleyip teslimat için gelecek ekibi beklemeye başladılar.
Gelen tava önüne konduğunda iştahla el çırptı ve ekmekten bir parça koparıp batırarak ilk lokmasını yedi. Denizin soğumaya yüz tutmuş suyu ayaklarına çarpıyordu. Şirin ekmekten kopardığı ikinci lokmayı menemene batırıp kocasına uzattı.
‘’Biri görecek çocuk çocuk davranma.’’ diyen genç adam etrafına bakınıyordu.
‘’Al hadi. Kocam değil misin görsünler ne olacak?’’
Ayberk sonunda uzanan lokmayı ağzına aldı. ‘’Boşanmak istediğin kocanım sen de haklısın?’’ dedi.
‘’O meseleyi konuşuruz ama önce karnımızı doyuralım.’’ Genç kızın yüzündeki gülümseme hiç silinmiyordu. Önündeki her yiyeceği iştahla ağzına tıkıştırıyordu ve sürekli bir şeyler anlatıyordu. Masaya bıraktığı çay bardağına dizi çarptığında yere düştü.
Etrafa yayılan ‘Pat’ sesi yuvasından çıkan ilk kurşuna aitti. Devamını havada süzülen diğer kurşunlar izledi.
‘’Patron pusuya düştük.’’ diyen adamın sesini boğazına giren mermi susturmuştu.
Yalın küfrede küfrede telefonunu çıkarıp babasını aradı. ‘’Baba pusuya düştük. Geleceğimizden haberleri varmış.’’ dediğinde karşıdan gelen yabancı sesi duydu.
‘’Ayberk Bey, karısına geçmişte yaptıklarınız için yaşayacağınız her şeyi hak ettiğinizi ve sürecin bol acılı olması için titizlikle çalıştığını iletmemi istedi. Ayrıca olmayan sevgilerini gönderdi.’’
‘’Ayberk!’’ diye bağıran genç kız heyecanla suyun ilerisini gösteriyordu. ‘’O ne? Yunus mu? Bak bak nasıl havaya zıpladı!’’ Ellerini sevinçle çırptığında bu hallerini kocası mutlulukla izliyordu. İlk defa Şirin’in gözlerinin içinin güldüğünü görüyordu. Havaya zıplayan Yunus tekrar geri dalışa geçti.
Etrafa sıçrayan kan damlalarının birazı genç adamın yüzüne yağdı. Kaçmaya çalıştı ama etrafı sarıldığında teslim olmak zorunda kaldı. Birbirine çarpıp şangırdayan kelepçenin demirleri arkadan bileklerine dolandı.
Yürürken elinin parmakları diğer ele sarıldı ve kaslı omuza başını dayadı. Gel git yapan sular her defasında ayaklarını ıslatıyordu. ‘’Ayberk!’’ dediğinde diğeri ‘’Efendim?’’ dedi.
‘’Boşanmasak olur mu?’’ İkisinin de adımları durduğunda göz göze geldiler.
Havada kesişen bakışlar keskindi. Biri öfke doluydu diğeri korku. Yere dizleri üzerine çöktürülmüştü. Yediği dayaktan her yanı kan ve acı içindeydi.
‘’Sen Kral’ın malına el uzatmak. Ölüm hak etti.’’ diye bağırdı liderleri.
Yalın canı için yalvarmayacaktı çünkü işe yaramazdı. Başına gelecekleri geçmişte hak ettiğini de biliyordu. Şirin’e yaşattığı şeyi şimdi kendisi yaşıyordu. Layığını bulmuştu. Hayatında bir kez olsun cesur olabilmek istiyordu.
Arkasında asit dolu bir havuz vardı. Oraya atılacağını da biliyordu. Zamanında çektirdiği acı için kendisi de acı çekerek ölecekti. Aşık olduğu kadınla iki yıl mutluluğu yaşamıştı ve sonra yaptığı bir hatayla ölmesi gerekirken hayatta kalmıştı.
Diz çöktüğü yerden kalktığında yaptıkları için Şirin’in kendisini bir gün affetmesini umuyordu. Diğerlerine fırsat vermeden iki adımda asit dolu havuza atladı.
Sıcak dudaklar dudağına kapandığında kalbi bir kez daha aşkla dolmaya başlamıştı. Yüreğinde sebepsiz bir ferahlık vardı. Yıllardır içindeki yangını söndürmek için yediği buzlar bile bu ferahlığı verememişti. Dudakları ayrıldığında esen rüzgar kokularını birbirine kavuşturuyordu.
Hareketle dalganan asitli su minik dalgalar halinde havuzun kenarına çarpıyordu. Genç adamın bedeni tanınmayacak şekilde yanmıştı ve artık nefes almıyordu. Hayat onun için bitmişti.
Başını gökyüzüne kaldıran genç kız içine derin bir nefes çekti. Sanki ilk defa nefes alıyordu. Hayatı yeni başlamış gibiydi. Gelecekten umutluydu ve kocası yanında olmayı kabul etmişti.