Toplantı saati geldiğinde odadan çıkarken Şirin kocasının elini tuttu. Diğeri bu hareketine şaşırmış halde yüzüne baktı. “Ne? Kocamın elini tutamaz mıyım?” Sesi fazla umursamazdı. Dışarıya düşüncelerini asla belli etmiyordu ama Yalın’ın diline daha fazla laf vermek istemiyordu. “Penisini tutunca şaşırmak yerine oh diyorsun elini tutunca garipsiyorsun, bir de bana deli derler.”
“Aynı şey mi?” dedi Ayberk merdivenleri inerken.
“Benim için evet. Belki kaslı, güçlü elini tutunca zevke geliyorum.”
Genç adam merdivenin orta basamağında adımlarını durdurup karısını duvarla arasına hapsetti. “Şirin, rica ediyorum şu konuşmalarını herkesin duyabileceği yerlerde yapma. Yetişkin içerikli her konuyu odaya sakla.”
“O konuşmayı kaslarınla yapacaksak olur.” Kocasının bu halleriyle fazlasıyla eğleniyordu. Kendisi ne kadar rahatsa O da o kadar tutucuydu. Namus bekçisi diye maaşa bağlamalarına az kalmıştı.
“Sana Şirin ismini kim takmış? Ben olsam Gargamel derdim.”
Şirin’in bu defaki kahkahası hepsinden yüksekti. O esnada merdivenlerden Akgök ailesinin oğlu Ali ve Yalın iniyordu. Genç kız onları fark ettiği an kocasını yakasından tutup kendine çekerek dudaklarına yapıştı. Ayberk geri çekilmek istese de izin vermedi. Karşı koyamaması için bacağını bacak arasına sokup dizini penisine doğru bastırdı. İşe yaramıştı öpmesine karşılık almıştı. Merdiveni kapattıkları için diğerleri istese de geçip gidemezdi.
Yalın gördüğü manzara karşısında duraksadı. Zamanında sadece kendisine ait olan kadın şimdi başkasının kollarındaydı. Birkaç kez öksürdüğünde Ayberk sesle geri çekildi. Kim olduğuna bakmak için başı çevrildiğinde Yalın ile göz göze geldi. Haberlerden sonra bu adamdan nefret etmişti ve o nefreti geçecek gibi değildi. Karısının beline kolunu sardığında tutuşu fazla sahipleniciydi. Aceleye getirmeden merdivenlerden yavaşça indi.
Toplantı yapılacak odaya girdiklerinde bütün gözler üzerlerine dönmüştü. Onların bu şekilde samimi oluşundan mutlu olan sadece iki kişi vardı o da babalarıydı.
Yuvarlak masanın etrafındaki boş sandalyelere yerleştiler. Eksik kişilerde gelince kapı kapandı ve toplantı başladı.
Uzun bir süre düşman karşısında ne yapılacağı konuşuldu ama konuşma hep aynı yöndeydi. Bütün aileler öncelikle kendi işlerini kurtarma peşindeydi. Neredeyse bir saat konuşma bu yönde ilerledi.
“Hepiniz bencilce davranıyorsunuz.” diyen Ayberk araya girdi. “Ya birlik olup düşmandan kurtulacağız ya da yok olacağız.”
Onu karısı takip etti. “Herkes kendi işini düşünüyor ama ayrı olmaz. Para için işlerin devamı gerekli bu konuda haklısınız. Yapılacak tek şey her hafta bir ailenin işini halletmek olacak. Herkes işinde iyi en az yirmi adamını teslimatları korumak için görevlendirsin. Tabi bu geçici bir çözüm ama düşmanı yok etmenin yolunu bulana kadar bizi bir süre idare eder.”
“Böyle bir durumda hangi aileye öncelikli yardım edileceğini nasıl seçeceğiz?” Soruyu Ali sormuştu. Onu yine Şirin cevapladı. “Basit önce kocamın işi sonra babamın. Üçüncü sırada işin büyüklüğüne göre Akgök ve Özvar ailesinden biri olacak. En son Güven ailesine yardım edilecek.”
“Sebep?” Yaman Güven’in sesi sertti. “En son sırada olmam için geçerli bir nedenin olmalı.”
Genç kız alayla güldü. “Çünkü canım öyle istiyor. Güç kimdeyse söz hakkı ondadır değil mi? Kızlarda değişiklik olmuş olsa da zamanında hepiniz bu sebeple babamdan kızını oğluyla evlendirmek istemişti.”
“Şirin!” Yalın araya girmişti. Bu tavrın sebebini biliyordu. “Geçmişle şimdiyi birbirine karıştırma.”
Ayberk karşılık verdi. “Karım ne diyorsa o. İtirazı olan çekip gitsin ve bir daha yardım diye bizlere gelmesin.” Yalın’ın her sözüyle kalbine şüphe tohumları ekiliyordu ama şimdilik susuyordu.
Tartışma bir süre daha devam ettikten sonra Şirin’in söyledikleri kabul edilmişti. Öyle ya da böyle geçici bir çözüm de olsa şimdilik idare edeceklerdi. Herkes odasına çekildiğinde yorgunluk ruhlarını sarmıştı.
Karı koca yatağa beraber yatmışlardı ama sırtları birbirine dönüktü.
Sabah uyanan Ayberk çoğu gün olduğu gibi karısını yine üzerinde bulmuştu. Yatakta yan dönmüş öyle yatıyordu ve karnının üzerinden diğer tarafa sarkıyordu. Biraz daha ileriye gitse kafa üstü yere düşecekti. Zayıf bedeni kolayca tutup geri çekti ve başını yastığa koydu. Uykusu derindi biri alıp götürse ruhu duymazdı.
Hazırlanıp odadan ayrıldı ve bahçeye çıktı. Temiz havayı içine çekerken bir de sigara yakmıştı. “Ayberk!” diyen Selçuk Bey'e başıyla selam verdi. “Şirin ile aranız nasıl? Dışarıya belli etmiyorsunuz ama kızımı iyi tanırım. Çok zorluyor mu?”
“İyiyiz, sorun yok.” dedi sadece. Araları kötü olsa da bu ikisini ilgilendirirdi. Ne ailesinden birine ne de bir başkasına dile getirmezdi.
“Daha sonra boşanacağız gibi olmayacak bir sözü dile getirirseniz…” sesi tehditvari çıkmıştı.
“Getirmeyiz rahat olun.” Sigarasını yere atıp üstüne bastı ve arkasını dönüp eve girdi. Birkaç adım atmıştı ki Yusuf ile karşılaştı.
“Ayberk, çocuklarla birkaç el oyun çevireceğiz gelsene sen de.”
“Tamam.” dediğinde beraber salona geçtiler.
Masanın etrafında dört erkek oturuyorlardı; Ali, Yusuf, Yalın ve Ayberk.
Kartlar dağıtıldığında oynamaya başladılar. Yalın ve Ayberk ellerinden çıkan her kartla sanki oyun oynamıyor birbirlerine kurşun atıyorlardı. Aralarındaki soğuk rüzgar diğer ikisini de sarmıştı.
Son eli bitirdiklerinde kazanan Yalın olmuştu. Yüzünde keyifli bir gülüş vardı.
Ali elindeki kartları masaya bıraktı. “Nasıl oluyorda her eli alıyorsun birader?”
“Oynamayı bilmiyorsanız ben ne yapayım?” diyen Yalın’ın bakışları Ayberk’deydi.
Ayberk oturduğu yerden kalktı. “Oynamayı bilmemek değil, şansın aşk ve kumar arasındaki dağılımı. Herkes payına düşeni alıyor.” Arkasını dönüp salondan çıktı.
Karısını, Selçuk Bey ile dış kapı önünde konuşurken görünce yanlarına gitti. “Sorun mu var?”
Şirin başını salladı. “Hayır, babam acil bir iş için geri dönüyor. Onun yerine burasıyla ilgilenmemi istedi.”
Selçuk Bey, “Hallederiz sıkıntı olmaz.” diyen damadının omzunu sıvazlayıp hazır bekleyen arabasına bindi.
Şirin merdivenlere yöneldiğinde kocasının seslenmesiyle duraksadı. ‘’Kahvaltıya gelmeyecek misin?’’ Her zamanki gibi aklından çıkmıştı. Adımlarını geri çevirip yemek odasına doğru ilerledi.
Hep beraber uzun masanın etrafında toplanmışlardı. Dünkü hararetli toplantıdan sonra şimdilik her şey sütlimandı. Yalın genç kızın karşı çaprazında oturuyordu ve bakışları sık sık ikiliye kayıyordu.
Ayberk karısının tabağına her yiyecekten doldurmakla meşguldü. Evleneli çok olmamıştı ama sanki bu sürede yine kilo vermişti. ‘’Yeter.’’ diyen Şirin küçük bir sitem gönderdi. Tabağındaki yiyeceklerin yarısını bile yiyemezdi. İştahlı biri değildi.
Pankekin üzerine biraz bal sürüp bir ısırık aldı. Yalın’ın ‘’Şirin hayır!’’ diye bağırmasıyla lokmasını yutması aynı ana denk geldi. Pankek tarçınlıydı ve baldan dolayı tadını alamamıştı.
Herkes bağıran Yalın’a bakarken o oturduğu yerden fırlamış, ‘’İlacın nerede?’’ diyerek genç kızın yanına gelmişti. Şirin’in eli boğazındaydı. Nefes almakta zorlanmaya başlamıştı. ‘’Çantam.’’ diye zorlukla konuştu ama bakışları kocasındaydı. Yardım istediği tek kişi oydu.
Ayberk ne olduğunu anlamasa odaya çıkıp çantasını getirdi. Şirin alamadığı nefesler arasında boğulurken titreyen elleriyle çantasına uzandı ama biraz paniklemişti bu yüzden tutmakta zorlanmıştı. Yalın her şeyi görmezden gelerek çantayı aldı ve içini yere ters yüz ederek boşalttı. Otoenjektörün kilit mekanizmasını açarak genç kızın bacağına batırdı ve ilacı sonuna kadar verdi. Evin bütün misafirleri olanları izliyordu.
Nefesleri rahatlarken titremeleri yavaşça duruldu. İki adam da aynı anda ‘’İyi misin?’’ diye sorduğunda iğneyi yapana bakmadan kocasının elini tutup gözlerinin içine baktı. ‘’İyiyim.’’ Herkesin duyabileceği bir sesle konuşmasına devam etti. ‘’Benim aptallığım sana tarçına alerjim olduğunu söylememiştim.’’
Yusuf dostunu zor durumdan kurtarmak için araya girdi. ‘’Çocukluğundan beri böylesin. Yediklerine dikkat etmeyi hiç öğrenemedin sonra bizi uğraştırıyorsun. Sayende hepimiz hemşire gibi iğne yapmayı öğrendik.’’
Şirin minnetle arkadaşına baktı. ‘’Dost olmak bunu gerektirir değil mi? İdare edeceksiniz artık.’’
Herkes normale dönerken Ayberk yaşananlardan ziyade Yalın’ın bu kadar rahat hareket etmesine takılmıştı. İlk anda karısını uyarmış sonra iğneyi yaparken zorlanmamış ve paniklememişti. Bunu daha önce kaç defa yapmıştı? Yusuf ile Şirin’in konuşmaları samimi olsa da tavırları normal arkadaş gibiydi ama Yalın ile öyle değildi. Ne olduğunu anlayamadığı bir şey vardı. Haberlere düşen videoda kavga etmişlerdi, karısının onunla ilgilenmediğinin de farkındaydı ama yine de aynı ortama girdiklerinde aralarında sessiz bir iletişim oluşuyordu. Aklına gelen düşüncelerden kurtulmak için çırpınıyordu. Sevmese de artık karısıydı ve geçmişte ilişki yaşadığı biriyle karşılaşmak istemezdi.
Kahvaltı masasından ilk kalkan Şirin oldu. ‘’Eşyaları toplayacağım.’’ diyerek odaya çıkmıştı. Toplantı yapılmıştı daha fazla burada kalmalarına gerek yoktu.
Herkes bir bir toparlanmak için odasına çıkarken Ayberk de onlara katılmıştı. Merdivenleri çıkmış odaya giden koridorda yürürken Yalın da karşıdan elinde valiziyle geliyordu.
Karşı karşıya geldiklerinde yanından geçip gidecekken Yalın’ın sesini duydu. ‘’Karın yatakta seni de beni memnun ettiği gibi memnun ediyor mu?’’ Söylediği sözler diğerini çileden çıkarmaya yetmişti.
Ayberk attığı ilk yumrukla burnunu kırmıştı, ikinci yumrukla iki dişini yerinden sökmüştü ve üçüncü yumrukla elmacık kemiğini parçalamıştı. ‘’Gebertirim ulan seni. Sen kimsin ki karıma dil uzatıyorsun?’’
Yalın’ın yüzünde acısına rağmen çarpık bir gülümseme vardı. ‘’Benim kim olduğumu git karına sor.’’ Ayberk silahını çıkardığında tam ateş edecekken Ali fark edip engel olmuştu.
‘’Düşman kapıda bu evde değil. Delirdiniz mi?’’
‘’Evet delirdim.’’ Silahını beline geri soktu ama öfkesi dinmiyordu. Elini kana bulamamak için gitmek istedi ama sadece bir adım atabildi. Tekrar geri dönüp Yalın’ı tuttuğu gibi kafasını duvara çarptı. ‘’Öldüreceğim seni.’’ Sesi bütün evde yankılanıyordu.
Seslere Şirin’de odadan çıkmıştı. Kocasını Yalın’ı öldüresiye döverken görünce koşarak yanlarına gitti. ‘’Ayberk dur!’’ dedi geri çekmeye çalışırken ama gücü yetmedi. Seslere diğerleride gelirken Yusuf ve Ali birlikte zor da olsa Ayberk’i diğerinden ayırmayı başarmıştı ama tutmakta zorlanıyorlardı. ‘’Öldüreceğim lan seni.’’ Tehditleri aralıksız devam ediyordu. Yalın ise aldığı darbelere rağmen o tehditlere karşılık vererek öfkeyi iyice harmanlıyordu.
Babaları geldiğinde ikilinin arasına girdi. ‘’Yeter!’’ dedi Cavit Titan. ‘’Düşmana karşı toplandık ama siz birbirinizi bitiriyorsunuz. Bir daha içimizde kavga eden olursa kendi ellerimle öldürürüm. Şimdi gidin hepiniz.’’
Şirin kocasını güç bela odaya götürmeyi başarmıştı. ‘’Ne olur dur!’’ dediğinde bu defa o öfke üzerine yöneldi.
‘’O piçle aranızda ne geçti?’’
Soruya cevap veremememişti. Ayberk bu kadar sinirlendiyse kesinlikle Yalın bir şey söylemiş ya da yapmıştı. ‘’Neden böyle delirdin bilmiyorum ama hepsiyle birbirimizi çocukluğumuzdan beridir tanıyoruz. Adı üstünde Huniliyim, benden yana canı yanmamış bir kişi bulamazsın bu alemde. Zamanında hepsini deliliğimle delirttim. Şimdi de onun acısını çıkarmaya çalışıyorlar.’’
‘’Öyle mi?’’ Genç adam kana bulanmış yumruğuyla duvara sertçe vurdu. ‘’Karın yatakta seni de beni memnun ettiği gibi memnun ediyor mu? Bu sözleri bana açıklayacaksın. Eğer, ikna edemezsen bu evden birinizin ölüsü çıkar.’’
Şirin zaman kazanmak için bir süre sustu. Yalın kesinlikle kafayı yemişti. Nasıl bu şekilde konuşabilirdi? ‘’Ayberk, seninle birbirimizi severek evlenmedik ki geçmişim hakkında hesap vereyim. Yatmışsam yatmışım ne var bunda? Öğrenmek istediğin aşk gibi bir duygu olup olmadığıysa tabiki olmadı. Ben duygusuzun tekiyim kimseyi sevemem. Sadece anlık zevkini sürerim biter gider. Yaktığım evlerin arabaların acısı hala içinde saldırıp duruyor işte sen de oyununa geliyorsun.’’ Derin bir nefes aldı. ‘’O evleri arabaları sen sormadan söyleyeyim; babam babasıyla iş yapacaktı ben de istemedim arayı bozmak için gidip yaktım bu kadar basit. Ortak olmalarında da bir sorun yoktu ama Huniliyim işte ne zaman ne yapacağım belli olmuyor. Beni tanıdıkça zaten yaptıklarımı sorgulamaman gerektiğini çünkü bir anlam taşımadığını anlarsın.’’
Ayberk öfkesini yatıştırmak için pencereyi açıp temiz havayı soludu. Karısına geçmişin hesabını sormaya hakkı olmadığını biliyordu ama dayanamıyordu. Geçmişte kaç erkekle yatmıştı? Kaç kişi karşısına geçip namusuna dil uzatacaktı. ‘’Şirin, eğer onunla arkadaşım diyerek görüşürsen inan bana bu defa ikinizi de öldürürüm.’’
Genç kız sadece ‘’Görüşmüyorum, görüşmem de.’’ dedi.
Şirin’in topladığı valizleri tek eliyle aldı. Diğer eliyle de karısının elini sıkıca tuttu ve odadan çıktı. Şirin karşı koymadı. Sessizce adımlarına uyup yürüdü. Yalın’a hissettiği nefret o kadar büyüktü ki onun karşısındaki en azılı düşmanı da olsa o düşmanın yanında yer alırdı. Bu hayattan onu görmemek için kaçmıştı ama ne yaparsa yapsın yıllar sonra yine kendisini burada bulmuştu. Arabaya binip yola çıktıklarında ikisi de sessizdi. Cavit Bey’de onların sessizliğine uyum sağlamıştı.
Yalın yüzündeki kanları temizlerken söylediği sözlerden pişmanlık duymuyordu. Şirin’i ne olursa olsun geri istiyordu ve bunun için her şeyi yapmaya hazırdı.