Silahını üst üste ateşlendiğinde oğlunun etrafındaki adamlar yere düşmüştü. ‘’Enes!’’ diyerek arabanın üstünde yatan genç adama doğru ilerledi.
‘’İyiyim.’’ Enes güç bela arabadan inip ayakları üzerinde durdu. İkra koşarak yanına gelmişti. ‘’Korkma!’’ dedi acısını görmezden gelerek ve camını bedeniyle kırdığı arabaya baktı. ‘’Ağabeyim beni öldürecek.’’ dedi gülmeye çalışarak.
Elindeki anahtarın açtığı arabaya bindiler. Bahçeye çıktıklarında Ayberk ile Tanju’nun olduğu tarafa ilerlediler. Adamları ezip geçtiklerinde oluşan sesleri duymamak için İkra kulaklarını kapatmıştı. Ayberk yere düşen adamlardan birinin silahını hızlıca eline aldı. ‘’Vurulan var mı?’’ diyen babasına başını hayır anlamında salladı. Ayağındaki kurşunu yok sayıyordu şu an bunun için uygun zaman değildi. Kalanlarla çatışmaya devam ederken Korkut yanındaki adamlarla gelmişti.
Şirin’in bir eli tuttuğu yerden tamamen sıyrıldı. Tek eliyle tutunmak daha da zorlaşmıştı. Ayağına basan adam bir anda öne doğru düştü ve yere çarpan bedeninin sesi duyuldu. ‘’Elini ver.’’ diyen Rumeysa Hanım ittiği adama bakmamaya çalışıyordu.
Şirin tüm gücünü kullanıp boştaki eliyle kaynanasını tutacak kadar kendini yukarı çekti.
Zor bela çatıya geri çıktığında sırt üstü yatıp nefesini toparlamaya çalıştı. ‘’Teşekkür ederim.’’ dediğinde kaynanası omzuna teselli etmek için hafifçe vurdu.
Kalan adamlarda halledildiğinde susan silahlarla her yer sessizliğe bürünmüştü. Adamlar ölenlerin izlerini yok etmek için koşturuyordu.
Şirin İkra’yı sakinleştirirken Enes ağabeyinin dizine saplanmış kurşunla ilgileniyordu. ‘’Acıyacak.’’ dediğinde Ayberk’in gür sesi yükseldi.
‘’Konuşma da çıkar hadi.’’
Kurşunu çıkardığında açık yaraya hızlıca dikiş attı. ‘’Ağabey senin arabanın camını mahvettim.’’
‘’Size bir şey olmasın aslanım cam dediğin yine yaptırılır.’’ Dizindeki yarayı kardeşine bırakmadan kendisi sardı ve üzerine pantolon giymek için aksayarak giyinme odasına geçti. Bahçedeki adamlarının yanına indiğinde son duruma bakıyordu.
Enes İkra’nın yanına geldi. ‘’İyi misin?’’ dediğinde diğeri evet anlamında başını salladı ama gözlerinde hala korku vardı.
‘’Sürekli böyle mi oluyor?’’
Genç adam nişanlısının elini tutup öptü. ‘’Hayır bu özel bir durum. Teknedekilerle bugünküler aynı düşmanın adamlarıydı ama halledeceğiz tamam mı?’’
Şirin sessiz kalarak yanlarından ayrılıp bahçedeki kocasının yanına gitti. Her yer kan gölüne dönmüştü ve ağır bir koku vardı. Ayberk karısının omzuna kolunu sarıp kendine çekti. ‘’İlgilenemedim seninle nasılsın zarar görmedin değil mi?’’
‘’Hayır büyük bir yara almadım ama sen vurulmuşsun.’’
‘’Öldürecek bir yara değil.’’
‘’Bu düşmanı nasıl yok edeceğiz?’’ diyen Şirin’in bakışları yerdeki kanın üzerindeydi.
‘’Halledeceğim biraz daha dayanın.’’ Genç adam kendinden emindi ama nasıl halledeceğine dair asla konuşmuyordu.
Her şey bittiğinde ev masum bir temizliğe ulaşmıştı. Ayberk Korkut’u bir köşeye çekmiş sessizce konuşuyordu. ‘’Anlaşmayı yapan ailelere bildir adamlarını hazırda bekletsinler. Ayağım rahat hareket edebileceğim kadar iyileşsin sonrasında gideceğim. Sayıyı artırmak için daha fazla bekleyemem. Attığım adımlar bütün ailemi tehlikede bırakıyor.’’
‘’Tamam ağabey yarın hepsine mesajın gitmiş olur.’’
Adamı gittikten sonra eve girdi. Olaylar sıcak olunca İkra’yı evine göndermemişlerdi. Herkes dinlenmek için odasına çekildiğinde Ayberk yatmak üzereyken odanın kapısı tıklatıldı. ‘’Gel.’’ dediğinde kapı yavaşça açıldı.
‘’Ağabey!’’ diyen Tanju’ya baktı. ‘’Hayırdır aslanım?’’ dedi.
‘’Özür dilerim. Seni bırakıp Tuz’u almak için gitmeseydim vurulmayacaktın.’’
Kardeşine sarıldığında saçlarını karıştırdı. ‘’Ben orada vurulmama sebep olan birini değil bir canı kurtarmaya çalışan korkusuz birini gördüm.’’
‘’Bana kızgın değil misin?’’
‘’Hayır değilim.’’ Kardeşine sarılmayı bıraktığında omzunu sıktı. ‘’Olanları düşünmeyi bırak da gidip dinlen.’’
Tanju’yu gönderdiğinde karısı da banyodan çıkıyordu. ‘’Biri mi geldi?’’
‘’Tanju gelmişti.’’
Yatağa yattıklarında Şirin kolunun üzerine doğrulup kocasına baktı. ‘’Bugün söylediğim sözlerin hesabını soracaktın ama araya kurşunlar kaynadı.’’
‘’Sana odada tekken ne diyormuşum bir daha söyle bakayım?’’
Genç kız parmaklarıyla saymaya başladı. ‘’Tamam karıcığım, peki karıcığım, olur karıcığım, aman karıcığım, sen nasıl istersen karıcığım.’’
Ayağıyla rahat hareket edemediği için karısını tutup üzerine çekti. ‘’Demek öyle diyormuşum! Ben bunları söylerken sen ne yapıyorsun peki?’’
‘’Kocamın kaslarının keyfini sürüyorum.’’
Dudaklarına uzanıp öpmeye başladı. Bedeni istekle yanıyordu. Kocasının kıyafetlerini çıkarırken bacağındaki yaradan dolayı dikkatliydi. Kendi kıyafetlerinden kurtulduğunda sertleşen erkekliğin üzerine oturdu. Kocasının göğsünü kaplayan şişkin kaslara bakışları iştahlıydı ve bu iştahı hareketlerine yansıyordu.
Genç adamın yüzüne doğru eğildi. ‘’Bir an önce iyileş de altına alarak sik. Ağırlığın üzerimdeyken kıvranmak daha zevkli oluyor.’’
‘’Hallederiz.’’ diyen Ayberk karısının çıplak bedenine bakıyordu.
Sevişmeleri bittiğinde yine kocasının üzerinde uyumuştu.
Sabah kahvaltıda toplandıklarında Cavit Bey yanyana oturan Enes ve İkra’ya bakıyordu. ‘’Düğünü bir hafta içinde yapalım.’’ dediğinde genç kız şaşkınlıkla hareketsiz kalmıştı. ‘’Dün gecenin dedikodusu her yere yayılacak milletin ağzına laf vermeyelim. Gücümüzün yerinde olduğunu görsünler.’’
‘’Ama bir hafta çok erken.’’ diyen İkra ile Cavit Bey’in sesi yükseldi.
‘’Ne diyorsam o. İtiraz istemiyorum.’’
Kahvaltı sessizlik içinde biraz gergin geçmişti. Sonrasında Şirin İkra’yı alıp odasına çıkarmıştı. ‘’İkra, Cavit Bey’e karşı gelme. Ben bile deliliğime rağmen diğerlerine davrandığım gibi davranamıyorum.’’
‘’İyi de Şirin Hanım siz bana sadece nişan yaparsınız düğün istediğin zaman olur demiştiniz. Sonra bir anda bir ay içinde yapalım dendi sonra da bir hafta içinde. Neden kimse bana sorma gereği hissetmiyor? Evlenecek olan benim onlar değil.’’
Asistanının yanına oturup yanağını okşadı. ‘’Tatlım, Enes’i seviyorsun. Bir ay ya da bir hafta ne fark eder? Bunu düşünmek yerine sadece istediğin gibi bir düğün yapmaya odaklansan olmaz mı?’’
‘’Seviyorum ama yine de birileri fikrimi sorsun isterdim.’’
‘’İkra durumlar çok karışık. Dün gece gelenleri gönderen kişiyle uzun süredir savaş halindeyiz. Benim Ayberk ile evlenmem de bu yüzdendi. Ailelerimiz ister miyiz diye sormadı. Düşmana karşı ellerindeki gücü büyütmek için evleneceksiniz dediler ve bitti. Sana nişan yap dedim ama sevdiğini bildiğim için dedim. İkinizin de birbirinize bakışları aşkla dolu. Bırak onlar güç için ne istiyorlarsa onu yapsınlar sen de sevdiğin adamla seni mutlu edecek bir düğün yapmak için aklını meşgul et.’’
Genç kız tamam anlamında başını salladı. Enes ile evlenmek istiyordu ama her şey çok hızlı gelişiyordu ve uyum sağlamakta zorlanıyordu. Dün gece yaşadıklarının etkisi de üzerinden tam olarak silinmemişti.
~~~~
Bir haftanın sonunda düğün günü gelip çatmıştı. Şirin, İkra’nın kendi evlerinden alınmasını istediği için dün gece babasının evinde beraber kalmışlardı. Hazırlıkları bittiğinde damat tarafının gelmelerini bekliyorlardı. Arabalar büyük evin önünde durduğunda davul zurna sesi her yere yayılıyordu.
‘’Hadi bakalım gelin hanım.’’ dedi Şirin gülerek. ‘’Damadın geldi.’’
İkra’nın yüzünde büyük bir gülümseme vardı. ‘’Çok heyecanlıyım.’’
‘’Çok normal. Gidelim mi?’’ Beraber odadan çıkıp giriş kata indiler. İkra boyu kısa olduğu için gelinliği düz model istemişti bu yüzden yürürken etek kısmı biraz ayaklarına dolanıyordu.
Kapının yanında bekleyen Selçuk Bey kendi kızına yaptığı gibi kırmızı kurdeleyi beline bağladı. ‘’Çok mutlu olun.’’ dediğinde kapıyı açtı ama Şirin babasını geçip girişi kapattı.
‘’Bahşişi görelim damat bey.’’ dediğinde Enes yüzünde şapşal bir gülümseme yengesine cebinden çıkardığı kutuyu uzattı. İçinde pırlanta küpe vardı. ‘’Oha!’’ diyen Şirin genç adama baktı. ‘’Bunu beklemiyordum.’’
‘’İkra’ya canım feda. Para verecek olsam daha çok ver diye diye bekletecektin ben de hazırlıklı geldim. Aç hadi artık yolu.’’
Genç kız kapıyı açtığında İkra açılan yolda ilerledi. Evleneceği adamın uzanan koluna girdiğinde arabaya doğru yürüdü.
Hep beraber düğün mekanına geldiler. Nikah kıyıldıktan sonra konuklar çalan müzikle eğlenmeye başlamışlardı. ‘’Hayırlısıyla bir de torunlarımı sevsem.’’ diyen Rumeysa Hanım Şirin’e bakıyordu. Baskının yapıldığı geceden sonra geliniyle uğraşmayı bırakmıştı.
‘’Evlendiler işte anne yakında torununu da verirler kucağına.’’ diyen Şirin sözleri hiç üzerine alınmıyordu.
‘’Onlardan daha önce evlenen oğlum da var ama müjdelerini duyamadık hala.’’
Genç kız kaynanasına baktı. ‘’Ha sen bana diyorsun!’’
‘’He Şirin sana diyorum.’’ dedi kaynanası.
‘’Mutlu musun?’’ diye sordu Enes yanında oturan ve artık karısı olan İkra’ya. ‘’Bu kadar hızlı olmasını istemediğini biliyorum ama…’’
‘’Hayır mutluyum.’’ Yüzünde mutluluğunu belli eden bir tebessüm vardı. ‘’Hızlı oldu evet ama seni seviyorum ve ilk zamanlardaki o korkularım da artık yok.’’
‘’Ben de seni seviyorum.’’ dediğinde salonun ortasına geçen Ayberk ağabeyinin el işaretiyle oturduğu yerden kalktı.
Ayberk’in ikinci el işaretiyle çalan müzik yerini zeybek müziğine bıraktı. Ağabey kardeş karşı karşıya geldiklerinde oynamaya başladılar. Bütün konuklar ikisini izliyordu.
Şirin hayran hayran kocasına bakarken yanında oturan kaynanasını dürttü. ‘’Kız anne ne güzel yiğit doğurmuşsun be. Kaslarına kurban bak bak nasıl da oynuyor!’’
‘’Allah’a şükür üç oğlumda birbirinden yiğit.’’
Cavit Bey iki oğlunun yanına gittiğinde Tanju’da onlara katılmıştı. Ailenin dört erkeği ağır ağır oynarken düşmana güçlerini fazlasıyla sergiliyorlardı.
Müzik bittiğinde yerlerine geçtiler. Konuklar gecenin eğlencesine kapılmışlardı.
Ayberk sandalyeye oturmadan önce üzerindeki ceketi çıkarıp karısının omuzlarına bıraktı. Şirin kocasına tebessümle baktı. “Teşekkür ederim ama üşümedim.”
Sandalyeye oturduğunda çalan müziğe rağmen sert sesi rahatlıkla duyuluyordu. “Giydiğin elbisenin sırtına kumaş dikmeyi unutmuşlar.”
“Kıskandın mı?” diyen genç kız bu ilgiden memnundu.
“Sen benim helalimsin kıskanırım tabi.”
“Heyt, alem adam görsün be!” Elini masaya vurdu. “Vuracaksın elini masaya kadın kadın çıkar üstündeki elbiseyi diyeceksin ben de tamam kocacığım diyerek çıkaracağım.” Kocasına eğilip kulağına fısıldadı. “Ama bunu odada tekken söyle ki elbiseyi çıkarınca boşa gitmesin.”
Ayberk gömleğinin yakasını düzeltti. “Tövbe tövbe milletin içinde ne konuştuğuna dikkat et kadın.”
Şirin kocasının tavırlarıyla fazlasıyla eğleniyordu.
Düğün bittiğinde yeni evli çift olası bir tehdide karşı yalnızken tehlikede olmamak için eve dönmek zorunda kalmışlardı.
Odaya girdiklerinde İkra gördüklerine dikkat kesildi. Yatak örtüsü tamamen kırmızıydı ve üzeri beyaz güllerle donatılmıştı. Bir köşede şarap, kadehler ve çikolata, meyve gibi yiyecekler vardı.
“Bunu sen mi yaptırdın?” dediğinde Enes cevap verdi.
“Yengemin başının altından çıktığına eminim.” Bu tahmininde haklıydı. Şirin çalışanlara bu yönde talimat verip odanın düğünden dönene kadar hazır olmasını istemişti.
Enes söz verdikleri altın kemeri çıkarıp ince bele taktı. “Bunu cidden yaptırmış olamazsın.” diyen genç kıza gülümsedi.
“Söz ağızdan çıktığı an emre dönüşür.” Karısının alnından öptüğünde elleri duvağına uzandı ve tutan tokaları çıkarıp sarı saçları serbest bıraktı. Dudakları ince dudaklara kaydığında gerginliği hissetmişti. “Madem o kadar hazırlamışlar boşa gitmesin. Birer kadeh içelim mi?”
“Daha önce hiç içmedim yani içtim de sadece tadına bakmak içindi.”
Karısını elinden tutup masanın hazırlandığı yere götürdü. Karşılıklı iki tane sallanan sandalye vardı. “Bu gece biz oluşumuzu kutlamak için içebiliriz.”
İkra sandalye otururken diğeri kadehleri doldurdu. “Bu sandalyeleri sen mi seçtin?” Aynısına benzer kendi evinde de vardı ve kitap okurken oturmayı seviyordu.
“Evet.” dedi Enes. “Ama itiraf ediyorum sevdiğini söylediğin için nişanlandıktan sonra aldım. Sen oturur kitabını okursun ben de seni dinlerim diye düşündüm.”
“Çok sevdim.” Kocasının uzattığı kadehi aldı. Bir yudum içtiğinde yüzünün şekli biraz değişmişti.
Enes bilerek havadan sudan konuşuyor ve İkra’yı içmesi için cesaretlendiriyordu. Gerginliğinin geçtiğine emin olduğunda oturduğu yerden kalkıp karısını da kaldırdı ve yatağa doğru götürdü.
İnce dudakları bir kez daha öpmeye başladı. Bir saat önce beline taktığı altın kemeri açtığında yere düştü ve şangırtısı duyuldu.
Dudakları boynuna kaydığında gelinliğin fermuarını aşağıya doğru indirerek üzerinden çıkardı.
İkra hissettiği dudakların sıcaklığıyla kocasının gömleğinin düğmelerini tek tek açtı. Belinden tutan el yatağa yatırdığında gül yaprakları çıplak kalan bedeniyle bütünleşmişti.
Enes aceleye getirmeden uzun uzun öptü. Sevdiği bedenin her santimini keşfetti. İnce bacakların arasına yerleşirken karısının sesini duydu. “Biraz korkuyorum.”
Yanağını avucunun içine alıp gözlerine baktı. “Bana güveniyor musun?”
İkra “Evet.” diyerek başını salladı.
“O zaman korkma.” Penisi ıslak vajinadan içeri kayarken canını yakmamak için dikkat ediyordu. Her yaptığı özenliydi. Hareketlerini karısının zevk alacağı şekilde yönlendiriyordu.
Boşaldığında terleri birbirine karışmıştı. Geri çekildiğinde karısının yüzüne yapışmış saçları geriye itti. “Canını yakmadım değil mi?”
“Hayır.” İkra sevgi dolu kolların arasında mutlu bir şekilde yatıyordu. Sürekli patlayan silahlardan korksa da kalbindeki aşk daha ağır basıyordu.