Yeşim Doktor birkaç gün izin alıp hastalarını arkadaşına yönlendirmişti. Aşkım ile ilgilenip yaşadıklarının etkisinden çıkarmak istiyordu. Sabah uyandıklarında kızıyla hazırlanıp sıcak simit almak için evden çıktığında apartmanın önündeki tanıdık arabayı gördü.
Yaklaşıp cama birkaç kez tıklattığında hafif uykusundan uyanan Korkut hızlıca doğrularak camı indirdi. Beklerken uyuyakalmıştı. ‘’Burada ne yapıyorsun?’’ diyen Yeşim’e baktı.
‘’Hiç!’’ dediğinde saygısızlık olmasın diye arabadan dışarı çıktı.
‘’Hiç?’’ diye sordu genç kız. ‘’Pek hiç gibi gelmedi ama.’’
‘’Ne olur ne olmaz diye, işte öyle, anlarsın ya.’’
‘’Anladım.’’ dedi. Aşkım’ın yanında açıkça konuşamıyorlardı. ‘’Kahvaltı için simit almaya gidiyorduk. İşin yoksa sıcak bir çayımı iç. Hem gerektiği gibi teşekkür etmiş olurum hem de ısınmış olursun.’’
‘’Olur.’’ Bütün gecenin soğuğu Korkut’un içine işlemişti ama teklifi kabul etmesi üşümesinden değildi. ‘’Kabul edersen simitleri ben alayım.’’
‘’Peki.’’ diyen Yeşim kızıyla eve geri döndüğünde kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı.
Korkut fırına girdiğinde sıcak simitlerle birlikte yanına ekmek de almıştı. Geri dönerken yol üstünde gördüğü oyuncakçıya girdi. ‘’Üç yaşlarındaki bir kız çocuğu için ne alabilirim?’’ diyerek sordu.
Adamın gösterdiği oyuncak bebeklere baktı. Dün bez bebeğiyle uyuduğunu öğrenmişti. Boyu Aşkım kadar olan bir bez bebeği aldı. Ücretini ödeyip dışarı çıktı. Eve geldiğinde zile basarken elinin titremesini şaşkınlıkla karşılamıştı. Yıllardır Ayberk’in yanında çalışıyordu. İşkence edip öldürdüğü adamların sayısını bilmiyordu ama hiç elinin titrediği olmamıştı.
Kapıyı açan Aşkım oldu. Ardından annesi göründü. İçeri girdiğinde Yeşim simit dolu poşeti elinden aldı. Dizinin üzerine çöktüğünde bebeği ufaklığa uzattı. ‘’Bu da senin.’’ dediğinde küçük kız bebeği kucağına aldığında gülüyordu. ‘’Anne bak, kocaman.’’
‘’Çok güzelmiş anneciğim.’’ dedi Yeşim. ‘’Kahvaltı hazır, soğutmayalım.’’
Yemek masasının olduğu yere geçtiler. Korkut oturduğunda diğeri hızlıca simitleri çıkarıp masaya yerleştirdi ve çayları doldurdu. Aşkım’ı oturttuğunda kendisi de yanına oturdu.
İkisinden çok konuşan Aşkım’dı. Sürekli bir şeyler anlatıyordu ama anlattıkları bir yerde evdeki olmayan canavarlara bağlanıyordu. ‘’O adam da canavar mıydı?’’ diye sorduğunda Yeşim babandı diyemedi.
‘’Bazı insanlar bizim istemediğimiz ve korkacağımız şeyler yapabilir ama annen senin hep yanında olacak bebeğim tamam mı? Birbirimizden ayrı olduğumuzda ne yapıyorduk?’’
Aşkım elini kalbinin üzerine koydu. ‘’Sen buramdasın. Bu yüzden hep beraberiz.’’
‘’Evet. Korktuğunda bunu kendine hatırlat olur mu? Annen her zaman yanına gelir.’’
Ufaklık bir anda konuyu değiştirmiş başka bir konu hakkında konuşmaya dalmıştı. Yeşim biten çayları yenilerken Korkut konuşmalara dahil olmak yerine dinlemekle yetiniyordu. Küçük bir çocuğa nasıl yaklaşacağını bilmediği için yanlış bir söz söylemekten çekiniyordu.
‘’Bu kurabiyeyi ben yaptım.’’ diyen Aşkım küçük ayı şeklindeki kurabiyeyi genç adama uzattı. ‘’Sen de yesene.’’
Korkut kurabiyeden küçük bir ısırık aldı. ‘’Çok güzelmiş. Eline sağlık.’’ dedi.
‘’Evet kurabiye onun ellerinden çıktı ben sadece çıraklığını yaptım.’’
Kahvaltıları bittiğinde Yeşim kızına meyve suyu hazırlamış kendileri içinde iki kahve yapmıştı. Salonda oturup kahvelerini içerken yere uzanmış ayaklarını sallayarak resim çizen kızına bakıyordu.
‘’Ne kadar teşekkür etsem yetersiz kalır. Dün kızımla bu eve girdiğinde bana nefes verdin.’’
‘’Sadece gerekeni yaptım.’’ Bakışları Yeşim’in üzerindeydi. Pencereden sızan güneş ışığının altında parlıyordu. Boyalı saçlarını toplamıştı ama birçoğu serbest kalıp dağılmıştı. Bal rengindeki gözleri ışıl ışıldı. Makyajsız yüzü ve üzerindeki rahat kıyafetleriyle çok doğaldı ve güzeldi.
‘’Anne nasıl olmuş?’’ diyen küçük kız yanlarına gelmiş yaptığı resmi gösteriyordu.
Yarım yamalak çizilmiş bir adam ve bir çocuk vardı. Etraflarında ne olduğunu anlamadığı çizgiler çizilmişti. ‘’Güzel olmuş anneciğim. Peki tam olarak ne çizdiğini anlatır mısın?’’ dedi Yeşim.
Aşkım koltuğa dayanmış ayağını ileri geri sallıyordu. Minik parmağı Korkut’u gösterdi. ‘’Babam beni canavarlardan kurtarıyor.’’
Ortamdaki gerginlik elle tutulacak kadar güçlüydü.
Aşkım tekrar halının üzerine uzanıp yeni resmini çizmeye başladığında sözlerinin etkisi hala diğerlerinin üzerindeydi. ‘’Özür dilerim.’’ diyen Yeşim’in aklına başka söyleyebileceği söz gelmemişti.
‘’Sorun değil.’’ Korkut oturduğu yerden kalktı. ‘’Kahvaltı için teşekkür ederim.’’
Kapıya yöneldiğinde Yeşim uğurlamak için ardından gitmişti. Ayakkabılarını giyerken küçük kız koşarak geldi.
‘’Gidiyor musun?’’
‘’Evet.’’ dedi genç adam.
‘’Gitme.’’
Yeşim yere çöktüğünde kızının saçlarını okşadı. ‘’Güzel kızım, annenin işe gittiği gibi Korkut amcanın da işe gitmesi gerekiyor.’’
‘’Ya canavar gelirse?’’
Korkut, annesinin yaptığı gibi yere çömelip küçük elleri tuttu. ‘’Tekrar gelmeyecek ama gelirse de ben seni koruyacağım.’’ Cebinden kalemini çıkarıp Yeşim’in elini tuttu ve avuç içine numarasını yazdı. ‘’Korktuğunda annenin telefonundan beni arayabilirsin. Ben de hemen yanına gelirim.’’
‘’Söz mü?’’
‘’Söz!’’ dediğinde dolu dolu bakan gözlere gülümseyip yanlarından ayrıldı.
Yeşim kapıyı kapattığında ağlamamak için kendisini zorluyordu. Kızını tek başına doğurmuştu ve tek başına büyütüyordu. Geçen yıllarda eski kocasından onu koruyabilmek için sürekli savaş halindeydi çünkü babalık yapabilecek biri değildi. Önce aldattığını öğrenmişti sonra kumar belası olduğunu.
Babalık için her şeye rağmen bir şans vermişti ama ertesi gün kızını almaya gittiğinde evdeki fahişelerin yanında, üzerinde olmaması gereken kıyafetlerle her yanı makyajla boyanmış halde bulmuştu.
Yine de ne yaparsa yapsın kızında babasından kalan boşluğu dolduramıyordu ve şimdi kendine yabancı bir adamı babası olarak seçmişti. Avucuna yazılmış rakamlara baktı. Her ihtimale karşı telefonuna kaydetti.
~~~~
İkra yayınevine geldiğinde Demir Bey ile yeni etkinlik takviminin üzerinden geçip son düzenlemeleri yaptılar.
‘’Şirin ile konuş kabul ederse duyurulara başlarız.’’ diyen Demir Bey dosyayı kapattı.
‘’Burada başka işim yok. İsterseniz gidip konuşayım hemen.’’
‘’Git git. O deliyi buraya getirtip bağırışlarını çekemem ama Kömür Saçlıma söyle yeni kitabı bir an önce yazsın.’’
İkra gülerek cevap verdi. ‘’İletirim Efendim.’’
Odadan çıktığında mavi dosyayı çantasına yerleştirdi. Evde olmama ihtimaline karşı Şirin’i aramıştı ve geleceğini söylemişti. Montunu alıp yayınevinin garajına inip arabasına bindi. Yola çıkmak üzereyken telefonu çaldı. Yabancı bir numaraydı.
Cevap verdiğinde karşısındaki yabancının söylediği sözleri dinledi. Telefon kapandığında kalp atışları hızlanmıştı. Yola çıktığında ilk durağı Enes ile geldikleri laboratuvar oldu.
Kimliğini gösterdiğinde eline bir zarf tutuşturuldu. Çıkacak sonuçtan korkuyordu. Bütün ömrü de bu korkularla geçmişti. Birine kalbini açtıktan sonra onunla akraba çıkmak en büyük korkusuydu.
Arabasına bindiğinde zarfı açıp içindekini çıkardı ve yazanları okudu. Kardeş ya da akraba olma olasılığı %0 yazıyordu. Başını direksiyona dayadığında derin bir nefes aldı.
Korkuları o kadar büyüktü ki neredeyse kardeş çıkacaklarına emindi. Hissettiği rahatlama çok büyüktü. Kalp atışları normale döndüğünde Enes’i arayıp buluşmak istediğini söyledi.
Çok geçmeden sözleştikleri parka gelmişti. Soğuktan korunmak için elleri cebindeydi.
Enes geldiğinde ‘’Merhaba!’’ dedi. ‘’Beni aradığına göre tahlil sonuçları çıkmış olmalı.’’ Başıyla onayladı. ‘’Ee, yıllar önce kaybettiğim kardeşim miymişsin?’’
‘’Seni böyle saçma bir durumun içine sokmak istemezdim ama aklımdaki şüphelerle hareket etmek çok zordu.’’ İkra biraz suçluluk duygusuyla konuşmuştu.
‘’Saçma bir durumun içine girmedim. En başında bu korkularını dile getirseydin ben de neden karşılık alamıyorum diye kendimi yiyip bitirmezdim.’’ Bir süre sessiz kaldılar. İlk adımı atan Enes oldu. ‘’Bize bir şans verecek misin?’’
‘’Evet çok isterim.’’ dediğinde yüzünde masum bir gülümseme vardı.
‘’Artık kaçmayacağını bilerek rahatça sarılabilir miyim?’’
Sadece başıyla onayladı. Omuzlarını saran kollar havanın soğukluğunu silmişti. Küçük boyuyla yapılı bedenin arasında kayboluyordu.
‘’Bugünün birazını bana ayırır mısın?’’
‘’Sizin eve gideceğim. Şirin Hanım beni bekliyor.’’
Enes sarılmayı bıraktığında yüzünde bir gülümseme vardı. ‘’Benim de zaten evde işim vardı. Bırakayım mı?’’
‘’Hayır. Arabam burada.’’
‘’Benim arabam bozuldu. Sen beni bırak.’’
İkra gülmeye başlamıştı. ‘’Araban falan bozulmadı yalan söyleyip durma. Evine seninle asla gitmeyeceğim. Daha sonra görüşürüz.’’
Yanından ayrılıp arabasına binerek parktan uzaklaştı. Eve geldiğinde Şirin ile çalışma odasına geçmişlerdi. ‘’Turneyi şimdi yapmak zorunda mıyız?’’ dedi Şirin.
‘’Demir Bey çok ısrarcı. Sürekli şehir içinde olmaz diğer şehirlere gitmemiz gerekiyor diyor.’’
Genç kız sıkıntıyla ofladı. ‘’Yolacağım kalan iki tel saçını kel kafanın. Şu an şehir dışına çıkarsam muhtemelen bomba olayı gibi olaylar yaşarız. Adamlar bir açık için tetikte bekliyor.’’
İkra listedeki birkaç şehrin ismini yuvarlak içine aldı. ‘’Buralara gidelim. Yakın yerler gece kalmayız. Sabah erkenden gideriz ve etkinlik saatine uyarız. Yani kalabalık ne kadar olursa olsun yetişmese de bitecek olan saatte bitiririz ve geri döneriz. Yorucu olacak. Zamanın çoğu yolda geçecek ama en azından akşam olduğunda eve dönmüş olursunuz. Böylece Demir Bey’de mutlu olur.’’
‘’Olabilir. Kel kafanın isteğine uyarsak iki haftamı şehir şehir gezerek geçireceğim ve evden uzakta olacağım. Tek başıma çevremdeki herkesi koruyamam ve kocamın adamlarının gölgesinde de uzun süre kalamam fazla dikkat çeker.’’
‘’Demir Bey ile ben konuşurum.’’ dediğinde dosyayı toparladı. ‘’Yeni kitabı hatırlatmama gerek var mı?’’
Şirin hayır anlamında başını salladı. ‘’Bitmek üzere az kaldı ama sürekli imza günü diye başımın etini yerken istediği hızda yazıp bitiremem.’’
Çalışma odasından çıktıklarında Şirin asistanıyla salona geçti. ‘’Zeliha yok mu?’’ diye sordu İkra.
‘’Öğleden sonra izin istemişti. Son günlerde biraz durgun gibi.’’
‘’Dün aradım ama telefonu açmadı sonra da dönüş yapmadı.’’
Şirin fısıldayarak konuştu. ‘’Bak buraya yazıyorum.’’ derken parmağını koltuğun üzerine koydu. ‘’Yusuf ile bir derdi var. Ne olduğunu bilmiyorum ama yakında çıkar kokusu.’’
‘’Misafirimiz varmış.’’ diyerek içeri giren Enes ile konuşmaları yarım kaldı. ‘’Hoş gelmiş, güzelliğiyle gelmiş.’’ Rahatça ikilinin arasına oturdu.
‘’Yavaş koş düşeceksin.’’ dedi genç kız gülerek ama onun aksine İkra utanmış sessizleşmişti.
‘’Ben zaten sevda ateşine düşmüşüm yengem daha nereye düşeyim?’’
Şirin biraz bağırarak ‘’Hoş geldin kaynana.’’ der demez Enes oturduğu yerden diğer koltuğa ışınlamayı icat etmişti.
Durumu fark ettiğinde ‘’Alacağın olsun yenge ha!’’ dedi sitemle. Karşısındakilerin ikisi de gülüyordu.
‘’İşte öyle sevda ateşinden çıkar annenin ağına düşersin.’’ Şirin’in kahkahası bütün evde yankılandı.
‘’Ayıp ayıp gülerken bu kadar sesin çıkmasın.’’ Rumeysa Hanım içeri girdiğinde Şirin İkra’ya doğru eğilip fısıldadı.
‘’İti an çomağı hazırla demişler.’’ Gülmeye devam ediyordu. ‘’Gel kaynanacığım ben de tam senin nasıl melek gibi biri olduğunu anlatıyordum.’’
Rumeysa Hanım oğlunun yanına oturduğunda bakışları İkra’nın üzerindeydi. Daha önce eve geldiğinde de görmüştü ama pek dikkat etmemişti. Gelininin yanında onun hanım hanımcık duruşu hoşuna gitmişti.
‘’İzninizle ben artık gideyim.’’ diyen İkra ile Enes, yengesine kaş göz işareti yapmaya başlamıştı.
‘’Yemeğe kal.’’ dedi Şirin mesajı almıştı.
‘’Teşekkür ederim ama rahatsızlık vermek istemem.’’ dediğinde patronu kolundan çekip geri oturttu.
‘’Bir elli boyunla evde karınca kadar yer kaplamandan mı rahatsız olacağız? Kaynanam senden daha çok rahatsızlık veriyor.’’
‘’Saygısız!’’ diyen kaynanasını duymazdan geldi. İkra’nın da gitmesine izin vermedi.
Akşam yemeği için bir araya geldiklerinde Şirin bir şekilde İkra’yı Enes’in yanına oturtmuştu.
İkra yine sessizliğe bürünmüştü. Her hareketinde ailesinin oğullarına karşı olan duygularını anlayacaklarmış gibi hissediyordu. Enes onun aksine rahat olsa da daha fazla üzerinde baskı oluşturmamak için sessizliğine uyum sağlıyordu.
Yemek masasındaki gürültüyü oluşturan tek kişi Şirin’di. Aynı anda herkese bir laf söylemeyi başarıyordu.
‘’Yenge, bizim çocuklarla yarın akşam buluşacağız seni de çağırıyorlardı.’’ diyen Tanju’ya baktı.
‘’Olur gideriz.’’
‘’Hayırdır?’’ Ayberk bir karısına bir kardeşine bakıyordu.
‘’Yok bir şey. Tanju ile halı saha maçına gidip hepsini ezmiştim de yenilgiye doyamamışlar.’’
‘’Tanju ile halı saha maçına? Senin ne işin var erkeklerle halı saha da?’’
Şirin kocasının omzuna hafifçe vurdu. ‘’Sen de gel yiğit kocam. Karşılıklı bir maç yapalım.’’
‘’Beni delirtmeyin ikiniz de elimde kalırsınız.’’ Sinirle çatalındaki lokmayı ağzına attı.
Genç kız Tanju’ya baktı. ‘’Salak mısın oğlum? Ne diye ağabeyinin yanında söylüyorsun? Tekken söyle işte bir bahane bulup çıkardım evden.’’
‘’Ne bileyim dalgınlığıma geldi.’’
Ayberk karısına sert bir bakış attı. ‘’Bana bak kadın abuk sabuk davranma beni çileden çıkarma.’’
Şirin de kocasına aynı bakışla karşılık verdi. ‘’Asıl sen bana bak adam. Yaptıklarıma karışıp beni iyice delirtme.’’
‘’Şirin!’’ diye gürleyen sesiyle diğeri kabaran omuzlarını düşürdü.
‘’Tamam kocacığım. Uslu uslu otururum evde.’’ derken Tanju’ya başka gün ayarla diye kaş göz işareti yapıyordu.
‘’Kaşını gözünü sabit tut.’’ diye gürledi bu defa genç adam.
‘’Yemin ediyorum kafasının her tarafında gözü var.’’
Çekişmeli biten yemeğin ardından İkra gittiğinde Şirin yatmak için odasına çıkmıştı. Kapı tıklatıldağında ‘’Gel.’’ diye bağırdı. İçeri giren kaynanasına baktı. ‘’Hayırdır kız kaynana. Oğlunla aramda mı yatmaya geldin?’’
‘’Tövbe tövbe.’’ diyen Rumeysa Hanım kenardaki koltuğa oturdu. ‘’İki dakika gel otur bir şey konuşacağım.’’
Şirin yanına oturdu. ‘’Gene ne kusurumu gördün kaynana?’’ dedi gülerek.
‘’Şu yemekteki arkadaşın…’’
‘’İkra!’’
‘’Evet İkra. Kimlerdendir? Konuştuğu biri var mıdır?’’
Şirin olanı anlamıştı. ‘’Enes’e mi beğendin?’’
‘’Soruma cevap ver sen?’’
Gülmesini silip yüzüne bir ciddiyet yerleştirdi. ‘’Konuştuğu kimse yok. Ailesi de yok. Yetiştirme yurdunda büyümüş yani sizin deyiminizle çöpsüz üzüm. İyi kızdır. Sessiz sakin kendi halinde. Yakışır oğluna kaçırma elinden ama bana davrandığın gibi davranacaksan onun yerine de yeterim haberin olsun.’’
Rumeysa Hanım bir süre sessiz kaldı. ‘’Azıcık hanım hanımcık ol, büyüklerine karşılı saygılı davran sana da kızmayayım. Enes’e bir şey söyleme başıma ekşir bana kız bakmaktan vazgeç diye.’’
Genç kız içten içe gülse de ciddiyetini bozmadı. ‘’Söylemem tabi. Şimdi duyarsa seni vazgeçirmeye çalışır da İkra gibi iyi kızı da elinden kaçırmış olur. En iyisi doğrudan ağırlığını koy bu kızı sana isteyeceğiz de bitsin gitsin.’’
Kaynanası odadan çıkarken arkasından el sallıyordu. ‘’Saf kaynanam benim.’’ diyerek yatağına yattı.