14

1801 Words
Ayberk işlerini halledip eve geldiğinde karısı yeni uyanıyordu ve kendi kendine söylenip duruyordu. ‘’Öküzlerin padişahı ne olacak! İnsan karımdır sandalye üzerinde uyumasın der odaya çıkarır. Her yerim tutulmuş be. Zaten zayıfım kemiklerim batıyor.’ ‘’Söyleneceğine çıkıp odada yatsaydın.’’ Kocasının sesiyle başı çevrildi. ‘’Ölür müydün odaya taşısaydın?’’ ‘’Varlığın çeneden ibaret geri kalanın senin de söylediğin gibi koca bir kemik yığını.’’ Şirin kocasına burun kıvırdı. ‘’Sen gündüzleri gelmezdin eve hayırdır?’’ ‘’Sabah öğle yemeğini beraber yiyeceğiz demiştim.’’ ‘’Kahvaltı yaptım ya tekrar neden yiyeyim? Bu kadar çok yemek mi yenirmiş?’’ Genç adam cevap vermek yerine karısını çıktığı yemek odasına doğru itekledi. Biraz önce uyanarak kalktığı sandalyeye geri oturttu. Evde ikisi dışındaki tek kişi Rumeysa Hanım’dı. Yemek için odaya geldiğinde oğlunu evde görünce şaşırsa da bir şey söylemedi. Genç adam, ‘’O çorba bitecek!’’ dediğinde kaşığını karısının çorba kasesine hafifçe vurdu. ‘’Benim midem bu kase kadar zaten nasıl yiyeyim hepsini?’’ Şirin bu kadarına alışkın değildi. Yemek yemeyi unuttuğu her gün midesi körleşmişti. Sabah yediklerini bile henüz sindirememişken tekrar yemek için zorlanıyordu. ‘’Sus da ye!’’ Çorbayı bitirene kadar karısını rahat bırakmamıştı. Çorbadan sonra gelen yemeği yemek istememişti ama zorlamaya devam etmişti. ‘’Sen ne taktın benim yemek yememe?’’ Ayberk gerçek sebebi söylememek için işi biraz dalgaya vurdu. ‘’Çok sevdiğin kaynanan ile kayınbaban torun istiyormuş. Karnında çocuğumu taşıyamayacak kadar zayıfsın. Azıcık kilo al da bu aileye bir torun ver.’’ Genç kız elinde kaşığı kalakalmıştı. ‘’Bir sor bakalım ben senden çocuk yapmak istiyor muyum?’’ Genç adam annesinin bakışlarını umursamadan karısının kulağına eğilip fısıldadı. ‘’Sabah daha sonra üç kez vereceğim demiştin. Yemeğini bitir de odamıza çıkıp çocuk çalışmalarına başlayalım.’’ Gülerek kocasının omzuna vurdu. ‘’Seni gidi şakacı seni. Güldük eğlendik yeter bu kadar.’’ Kalkacakken kocası omzundan bastırıp engel oldu. ‘’Önündeki yemek bitecek.’’ Zor bela yemeği yemeyi bitirmişti ama midesi isyan ediyordu. Eli ağzında kusmamak için kendisini zorluyordu. ‘’Kusarsan bir tabak daha yediririm.’’ Şirin duyduğu sözlerle kocasının değişimi fark edeceği bir ruh haline girmişti. Hayatının başka bir döneminde duyduğu bu sözler zamanında güldürse de şimdi kan ağlatıyordu. Tek kelime etmeden masadan kalktı ve odaya çıktı. Ayberk engel olmamıştı çünkü bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Kendini banyoya kilitlediğinde yere çökerek oturdu ve sırtını kapıya dayadı. Eli kalbinin üzerinde acının azalması için bekliyordu. Yaşlar gözlerini zorlasa da ağlamamayı başardı. Yalın’ın neşeli sesi kulaklarında yankılanıyordu. ‘Başını yukarı kaldır. Kusamazsın eğer kusarsan bir tabak daha yediririm.’ Sonra kendi neşeli sesi karşılık veriyordu. ‘Ama bu çok iğrenç. Ne olduğunu bilmeden yememeliydim.’ Eli kalbinin üzerinde bebeği pış pışlar gibi pışpışlıyordu. Derin nefesler alıp veriyordu. Acısı her zamanki seviyeye inene kadar bekledi. Banyodan çıktığında kocasını odada buldu. ‘’Fazla mı zorladım?’’ diye sorduğunda başını salladı. ‘’Hayır, sadece midem alışkın değil biraz bulandı o kadar.’’ dedi her zamanki umursamaz tavırlarına bürünerek. ‘’Tabi kendimi sana üç kez vererek çocuk yapmayacağım. Anneni babaanne yapıp o zevki ona vereceğime seninle on kez sevişerek kendime zevk veririm daha iyi.’’ ‘’Söylediğini yapmayı çok isterdim ama işe dönmem gerek. Tabi akşam görüşebiliriz.’’ Şirin gülmeye başladı. ‘’Kasların için seninle neden sevişmek zorunda kalıyorum ki? Bence biraz daha şişerlerse bağımsızlıklarını ilan edebilirler ve senden kurtulurlar. Ben de istediğime kavuşurum.’’ Ayberk karısına bakarken yüzünde keyifli bir ifade vardı. ‘’Bu isteğin olmayacak bir hayal yani bana mecbursun.’’ ‘’İyi hadi git işine de akşam beni çok bekletme.’’ Kocasını kapıya doğru itekledi ve dışarı çıkardığında kapıyı üzerine kapattı. Yatağa uzandığında sessizdi. Deliliği tamamen silinmişti. Uzun bir süre boş bir şekilde yattı sonra kalkıp üzerini değişti ve kendini evden dışarı attı. Aşina olduğu yere girdiğinde barın arkasındakine eliyle selam verdi. ‘’Ramço, bir iki şişe yollasana oradan.’’ dedi. Oturduğu masaya gelen içkiyi içmeye başladığında Ramazan işine ara verip yanına geldi. ‘’Erkencisin bugün hayırdır?’’ ‘’İçmenin saati mi olurmuş?’’ ‘’İç iç de sarhoş olunca kocan başımıza bela olmasın. Öfkesi malum.’’ ‘’Konuşma başımda da bir rahat rahat içeyim.’’ Masada yalnız kaldığında unutmak için hep yaptığı gibi içkiye sarıldı. Sarhoş olana kadar içti. Masanın üzerine konan başıyla en sonunda sızıp kalmıştı. Hava karardığında mekan insanlarla tıka basa dolduğunda sızdığı yerde bir ara uyanıp biraz daha içti ve tekrar sızdı. Gece saat ilerleyince hala başını dayadığı masada uyukluyordu. Ayberk saat ilerledikçe eve gelmeyen karısıyla huzursuzlanmıştı. Korkut’u aradığında ‘’Efendim ağabey.’’ diyen sesi duydu. ‘’Hala bir gözün Şirin’in üzerinde değil mi?’’ ‘’Evet ağabey. Adamlardan biri takipte.’’ ‘’Şu an nerede?’’ ‘’Öğrenip dönüyorum ağabey.’’ Telefon kapandığında çok geçmeden adamının attığı mesajla evden çıktı. Mekana geldiğinde kalabalığın arasında bir süre etrafa bakındı ve en sonunda karısını bir köşede sızmış halde buldu. Yürütmek istese de tamamen kendinden geçmişti. Kenarda müşteriyle konuşan Ramazan’ı yakasından tutup çekti ve masaya sırt üstü savurdu. ‘’Bir daha karıma kendinden geçecek kadar içki verirseniz bu mekanı siz içindeyken başınıza yıkarım.’’ ‘’Vermeyiz Ayberk Bey!’’ diyen adamın korkusu sesinden anlaşılıyordu. Karşısındakinin bu alemde öfkesini, acımasızlığını bilmeyen yoktu. Başlarına bela olarak almak isteyecekleri biri değildi. Adamı bıraktığında karısını kucaklayıp mekanı terk etti. Eve geldiğinde arabayı durdurunca sakinleşmek için uzun bir süre bekledi. Şirin yan koltukta hala sızmış halde uyuyordu ve hiçbir şeyin farkında değildi. Arabadan indiğinde karısını kucaklamak yerine omzuna attı ve odaya çıkardı. Yatağa bıraktığında ayakkabılarını açıp üzerini örttü. Bu sorumsuzluğunun hesabını ayılınca soracaktı. Çalışma odasına geçtiğinde çekmecedeki kitabı çıkarıp önüne koydu. ... Bugün Can’ın seçtiği ilk yemeği yemeğe gidecektik. Önyargılarım bana kaç kendini kurtar dese de güzelce hazırlanıp evden çıktım. Arabasıyla evin önünde bekliyordu. Spor arabalara takıntısı vardı. Her defasında geldiği araba farklı oluyordu. Bugün ise mavi renkli bir spor arabayla gelmişti. Yola çıktığımızda ‘’Nereye gideceğiz?’’ diye sordum. ‘’Gidince görürsün ama bugün çok genel tuttum git gide özele doğru gideriz.’’ ‘’Özele? Garip bir tanım oldu.’’ ‘’Sonuç olarak söylemek istediğimi anladın.’’ dediğinde daha fazla üstelemedim. Radyodan açtığım müziğe eşlik ederken trafiğe takıldığımız için yol uzun sürmüştü. Durduğumuzda arabadan inince geldiğimiz yere baktım. ‘’Ciddi olamazsın.’’ dedim. Restoranın tabelası nereye geldiğimizi açıkça belli ediyordu. ‘’Senin çiğ etlere olan takıntın nereden?’’ ‘’İtiraz istemiyorum.’’ diyerek yanıma geldi. Restorana girdiğimizde siparişleri yine o vermişti. Daha önce hiç suşi yememiştim ama dediğim gibi yemek yemeyi severdim de kendi güvenli sınırlarımda takılırdım. Gelen tabaklardaki yiyeceklere bakıyordum ama sadece bakıyordum. ‘’Hadi başla.’’ dediğinde elime ince çubukları aldım. Tutmayı bile beceremiyordum. Parmakları arasında ustaca tuttuğu çubuklarla suşilerden birini alıp sosa batırıp ağzıma uzattı. Yüzüm buruşmuş halde ağzıma aldım. Çiğneyip yuttuğumda hissettiğim acılıkla elimi yelpaze gibi ağzıma sallamaya başladım. ‘’Çok acı.’’ dedim. ‘’Abartma çok minik batırdım sosa.’’ ‘’Minik mi? Al kendin ye.’’ diyerek sos kasesini önüne ittim. Rahatlıkla aldığı suşiyi sosa tamamen batırıp ağzına attı. Yanmaya dair hiç belirtisi yoktu. Restorandan çıktığımızda hala yanıyordum. ‘’Bir daha hayatta yemem.’’ dediğimde gülmeye başladı. ‘’Zaten yemedin ki. Bir taneyi yemekten mi sayıyorsun?’’ ‘’Hala yanıyorum ama.’’ ‘’Peki, seni aç bırakmamak için başka bir yere götüreceğim. Bir sonraki yemek buluşmamızda götürecektim ama şimdi gidelim.’’ Arabaya binerken konuşmaya devam ettim. ‘’Umarım yiyebileceğim bir şeydir.’’ ‘’Bakacağız.’’ dedi yanıma oturduğunda ve tekrar yola çıktık. Bu defa geldiğimiz yer az önce çıktığımız yerin tam zıttıydı. ‘’Hiç normalin yok değil mi?’’ İçeri girerken elimi tuttuğunda çok garip hissettim ve bu adımlarıma yansıdı. ‘’Rahatsız mı oldun?’’ Bakışları mavi gözlerime kenetlenmişti. Kalbim neden hızlanmıştı böyle? ‘’Sadece tuhaf geldi.’’ Cevap vermedi el ele küçük esnaf lokantasına girdik. Sandalyeye oturana kadar elimi tutmaya devam etmişti. Çok geçmeden yemek önümüze geldi ki zaten yapılan tek çeşit vardı; Şırdan. ‘’Bu yemek işini bıraksak nasıl olur? Ben enginarımla mutluyum.’’ ‘’Ben de daha önce yemedim birlikte deneyeceğiz.’’ Kendi tabağındakinden bir ısırık aldı. Yüz ifadesini takip ediyordum. ‘’Bence gayet güzel.’’ diyerek ikinci ısırığı aldı. Biraz iğrenerek bir ısırık almıştım ama sonra fikrim değişmişti. Beğenmiştim. Suşi faciasından sonra karnımı güzelce doyurmuştum. Çaylarımızı içip lokantadan kalktığımızda arabayı bırakıp yürümeye başladık. Yine elimi tutmuştu ve engel olmak yerine sadece izin vermiştim. Girdiğimiz parkta yeşil çimlerin üzerine oturduğumuzda aldığımız içeceklerle sohbetimize devam ediyorduk. Hayatımda hiç bu kadar çok gülmemiştim. Konuşurken hitap edeceğinde Hilal demek yerine Boncuk Gözlü diyordu ve bu hoşuma gidiyordu. Saat ilerlediğinde arabayı bıraktığımız yere geri döndük ve eve gitmek için yola çıktık. Yolda ilerlerken arkadan başka bir araba gelip çarptığında öne doğru savruldum. ‘’Can!’’ dediğimde araba ikinci kez tekrar çarptı. ‘’Sakin ol!’’ dediği anda direksiyonu yolun diğer tarafına kırdı. Düşmemek için kapının koluna sıkıca tutundum. Çarpan araba aynı hizaya geldiğinde Can camı indirdi ve o anda belinden bir silah çıkardı. Önümden uzanan kolu camdan dışarı birkaç el ateş etti. Gaza biraz daha basıp hızlandığında diğer araba yandan çarpınca yol kenarındaki bariyere sürttük. Diğer arabadan üzerimize doğrulan silahı gördüğümde bedenim korkuyla titremeye başlamıştı. Yanımdaki birkaç el daha ateş etti ve şoförü vurdu. Kontrolden çıkan araba bize bir kez daha çarptığında bariyerlerle arada tamamen sıkışıp kaldık. Bir süre yolda sürüklendik ve sonra durduk. İçe doğru eğilen kapıyla olduğum yere sıkışmıştım. Özellikle ayağımı hareket ettiremiyordum ve ağrıyordu. Nereden geldiğini anlamadığım bir cam parçası yan tarafıma saplanmıştı. Can’ın olduğu tarafa başımı çevirdiğimde onun tarafı da içeri doğru çökmüştü ama benim aksime hareket edebiliyordu. ‘’Hilal!’’ diye üst üste sesleniyordu. Acıdan nefesim kesilmişti. Konuşamıyordum. Aldığım nefesler kesik kesikti. Çevredeki insanlar etrafımıza toplanırken yanımdaki ayağıyla parçalanmış ön camı tamamen yerinden söktü ve dışarı çıktı. Benim olduğum tarafa geldiğinde çıkarmak istedi ama sıkıştığım için yapamadı. Telefonla birilerini arayıp yardım istedi. Sesler derinden geliyordu ama baba kelimesini anlamıştım. Kalabalık arttıkça ben içinde olduğum acılarda biraz daha derine batıyordum. Elini yüzümde hissettiğimde sıcaklığını duyumsadım. ‘’Yardıma geliyorlar. Seni oradan zarar görmeden çıkaracağım.’’ ‘’Canım yanıyor.’’ dediğimde gözlerimden birkaç damla yaş süzüldü. Arabanın içine uzanıp alnımdan öptü. ‘’Söz veriyorum geçecek. Biraz dayan olur mu? Gelmeleri uzun sürmez.’’ Zaman hiç geçmiyor gibiydi. Artan kalabalığın içinden bir adam yanımıza geldi. Hemşire olduğunu söylüyordu. Çevredekilerden birinden bir şal bulup yan tarafımdaki camı olduğu yerde sabit duracak şekilde bağlamıştı. Acıdan kendimden geçmek üzereyken birileri daha gelmişti. Gördüklerim biraz pusluydu. Sıkıştığım yerden çıkarırlarken her hareketle acı artıyordu. Arabanın içeri çöken yerini biraz olsun geri kaldırmayı başarmışlardı. Bedenimi hareket ettirecek kadar boşluk oluşunca çıkarıp sedyeye almışlardı. Can elimi hiç bırakmadan ‘’Yanındayım.’’ deyip duruyordu. Yola çıktığımızda daha fazla dayanamadım ve acıya teslim oldum. ~~~~ Gözlerimi açtığımda geniş bir yatakta yatıyordum. Hem ayağım hem de karnım tamamen sarılmıştı. Hareket etmeye çalıştığımda acıyla olduğum yerde kaldım. Kapı açıldığında Can ile göz göze geldik. Hızlı adımlarla yanıma geldi. Nasıl olduğumu sorup duruyordu ama benim aklımda sürekli o anlarda elindeki silahı vardı. Belinde silahla gezdiğini fark etmemiştim. Bir de hiç tereddüt etmeden ateşleyip birilerini vurmuştu. ‘’Can!’’ dediğimde yüzüme baktı. ‘’Ben seni yanlış mı tanıdım?’’ ‘’Boncuk Gözlüm.’’ Saçlarımı okşadı. ‘’Yanlış tanımadın sadece bazı şeyleri söylemek için aramızdaki ilişkinin biraz daha ilerlemesini bekliyordum.’’ ‘’Arabada olanlar...’’ ‘’Bunları şimdi konuşmayalım. Önce iyileş kendini topla.’’ Eli uzun saçlarımdan yanağıma kaydı. Dudaklarımdan hızlıca öpüp geri çekildi. ‘’Sadece iyileş düşünme işini sonraya bırak.’’ Her şey o kadar üst üste geliyordu ki hangi duyguya odaklanacağıma karar veremiyordum. Arabada gördüğüm Can nasıl biriydi? Beni neden öpmüştü? Ben ne hissetmeliydim? Cevaplanmamış çok fazla soru vardı. …
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD