Ayberk, kardeşinin elindeki kitabı çekip aldı. ‘’Gerçekten bunu mu okuyorsun? Boş işlerle uğraşacağına ders çalışsana.’’
Tanju kitabı ağabeyinin elinden geri aldı. ‘’Birkaç güne evleneceksin karının yazdığı kitabı hiç mi merak etmiyorsun? Bir de o kadar hayranı var.’’
‘’Onun yazdığı kitaptan bana ne?’’ Sigarasını yakarken Enes gülerek içeri girdi.
‘’Uğraşma oğlum ağabeyimle. Babam başına sardı deliyi derdi büyük.’’
Ayberk kardeşlerinin üzerine yürüdüğünde geri kaçtılar. ‘’İkinizi de alırım şimdi ayağımın altına. Kendi işinize bakın.’’ Sigarasını içerken her zamanki öfkesiyle evden çıkıp bekleyen arabaya bindi. ‘’Alların evine gidiyoruz.’’ dediğinde şoför gaza bastı.
Evin önüne geldiğinde arabadan inmeden içeriye haber yolladı. Şirin geldiğinde tek kelime konuşmadan tekrar yola çıktılar. Arabanın içinde koltukta yan yana oturuyor olsalar da birbirlerine çok uzaklardı.
Hastanenin önünde durduklarında yine aynı sessizlikte içeri girdiler. Nikah için gerekli kan tahlillerini yaptırmak için gelmişlerdi. Laboratuvara çıktıklarında koltuğa ilk genç kız oturdu. Son bir yıldır düzenli kan verdiği için bu işleme aşinaydı. Tüpler kanıyla dolarken düşünmüyordu. Sadece suyun akışına göre hareket ediyordu. Hemşire iğnenin ucunu geri çektiğinde oturduğu yerden kalktı ve yerini Ayberk’e bıraktı.
Genç adam diğerinin aksine düşüncelerle doluydu. Bu evlilikten kurtulmanın yolu olsa bir saniye düşünmeden o yola girerdi.
‘’Hişt, korkuyorsan elini tutayım.’’
Şirin’in sözleriyle gözlerini devirdi. Hemşire kan almayı bitirdiğinde oturduğu yerden kalktı ve sözlüsünü görmezden gelerek çıkışa yöneldi. Tekrar arabaya bindiklerinde geri kalan evrak işleri için birkaç yer daha gezdiler ve en sonunda babalarının istedikleri gün ve saate nikah randevusunu ayarladılar.
İşlemleri halletmek bütün günlerini almıştı. Akşam eve dönen Şirin odasına girip bir daha çıkmamıştı.
Ertesi gün İkra çağırdığı için yayınevine gelmişti. Düğün öncesi etkinlik istemiyorum dese de lise öğrencileri için küçük bir söyleşi yapmasını istiyordu. Birkaç saat süreceği için kabul etmişti.
Okula geldiklerinde söyleşi başladığında tatlı bir sohbet ortamı oluşmuştu ama genç kız biraz halsizdi ve ara ara başı dönüyordu. Son beş yıldır olduğu gibi yine yemek yemeyi unutmuştu ve en son dün sabah kahve içmişti.
Üç saat sürmüştü program. Öğrencilerle vedalaşıp okuldan ayrıldı. İkra yanında heyecanlı heyecanlı konuşuyordu ama dinleyemiyordu. Düşen tansiyonu ve şekeri odaklanmasını zorlaştırıyordu.
Arabaya binecekken karşısında belirenle kalbi sıkışmıştı. ‘’Şirin, biraz konuşalım mı?’’
‘’Seni öldürmeden siktir git.’’
‘’Yapma. Bunu bize yapma.’’
Yalın’ın sözleriyle asistanına baktı. ‘’İkra, arabada bekler misin?’’
İkra sessizce arabaya binip kapıyı kapattı. Genç kız karşısındaki adama öfkeyle bakıyordu. ‘’Neden geldin? Sana karşıma çıkarsan öldürürüm demiştim.’’
‘’Titanların oğluyla evlenemezsin. Babanın tek istediği gücü eline almak. İlla bir aileyle birleşecekse biz evlenelim.’’
Şirin sözlerle kahkaha atmaya başladı ama bu kahkahanın içindeki acıyı karşısındaki açıkça anlıyordu. ‘’Seninle mi evleneceğim? Babam kafama silah dayayıp öldürse de bunu yapmam.’’ Gözünden akan yaşı hızlıca sildi. ‘’Güven kelimesi seninle anca soyadın olduğu için bir araya gelir. Bir düzine tilkiye güvenip uçurum kenarında yola çıkarım da seninle düz yolda bile yürümem.’’ Arabaya binecekken diğeri engel olunca arkasını dönüp yürümeye başladı.
Daha fazla görmek istemiyordu. İçindeki fırtına onu öldürmeden bu adamdan uzaklaşması gerekiyordu. Dönen başı yürümesini zorlaştırıyordu ama durmadı. İmkanı olsa bu dünyadan tamamen kaçıp giderdi.
‘’Şirin, yalvarırım yapma. Bitmedi mi nefretin, öfken? Ne zaman affedeceksin? İkimizde çok gençtik, toyduk.’’
Durup geri döndüğünde karşısındakine tüm gücüyle tokat attı. ‘’Toyduk öyle mi? Senin benden aldıklarından haberin var mı? Arkana bile bakmadan giderken bu kız tek başına ne yaşayacak diye bir kez olsun düşündün mü? Sen var ya cehennem ateşine bile layık değilsin. Ayberk ile zorla evlendiğim düşüncesine nereden kapıldın bilmiyorum ama seviyorum ve en önemlisi de güveniyorum.’’
Yalın tokadı umursamadı. Karşısındakinin öfkeli bakışlarının altındaki duygu kırıntılarını görebiliyordu. ‘’Sana inanmıyorum. Bir başkasını sevmeyeceğini biliyorum.’’
Genç kız kararan gözleriyle olduğu yerde sendeleyince diğeri tutmak istedi ama kolunu sertçe çekti. ‘’Sakın bana dokunma, sakın! Ve olur da bir gün beş yıl öncesinin tekrarını yaşarsak inan bana bu defa acı çeken sen olacaksın.’’
Kavga ederlerken kendilerini videoya çeken iki öğrenciyi fark etmemişlerdi. Şirin gitmek için tekrar yürümeye başladığında gözleri tamamen kararmıştı. Bir saniye durup nefeslenmek istedi ama kalbinin acısı bedeninin zayıflığına eklenince daha fazla dayanamadı ve kaldırımın orta yerinde bayıldı.
İkra arabanın camından bayıldığını gördüğünde hızla inerek koşmaya başladı. Yalın ondan önce ulaşmıştı. ‘’Şirin!’’ diyerek başını yerden kaldırdı. Kendinde değildi. Diğer eli genç kızın dizlerinin altından geçtiğinde yerden kaldırıp kendi arabasına doğru koşar adım ilerledi.
Arabanın arka koltuğuna yerleştirirken asistanı da ulaşmıştı. ‘’Şirin Hanım.’’ diyerek birkaç kez seslense de cevap alamadı.
Hastaneye geldiklerinde kolunda serum hasta yatağında yatıyordu ama hala kendinde değildi. Bütün hayatı beş yıl öncesinde kaybolmuştu. Sonrası sadece mecburi yaşamdı. O günün izleri ne bedeninden ne de ruhundan silinmiyordu. Aldığı her nefes cam kırıkları gibi kalbine batıp kanatıyordu.
Saatler sonra gözlerini açtığında gördüğü yüzle başını çevirdi. Asistanı diğer tarafında bekliyordu. ‘’İkra, ister polis çağır ister güvenlik ama bu adamı buradan göndert.’’
İkra yabancıya baktığında Yalın oturduğu yerden kalktı. ‘’Gidiyorum ama burada kalmayacak. Bizi öylece bitiremezsin. Beş yıldır öfken dinsin diye beklerken şimdi bir başkasıyla evlenmeni kabullenemem.’’
Şirin yattığı yerde güçlükle doğruldu. Eliyle diğerine yaklaşması için işaret etti ve yaklaştığı an yakasından tutup kendine çekerek kulağına fısıldadı. ‘’Beni iyi dinle piç kurusu. Benim adım da Huniliyse sana bundan sonra rahat yüzü yok. Güç artık elimde ve bu defa yanan evlerinle arabalarınla kurtulamayacaksın. Seni de seni büyütmeyi beceremeyen aileni de bitireceğim. Beş yıl önce olduğu gibi arkamı dönüp gitmem için dua edeceksin ama bu defa gitmeyeceğim. Şimdi siktir git buradan.’’ Tuttuğu yakayı iterek bıraktı. Yalın tek kelime etmeden arkasını dönüp gittiğinde gözlerinden akan yaşlara engel olamıyordu.
‘’Şirin Hanım, bu O’ydu değil mi? Şu an içinde olduğunuz duruma sebep olan ve kitapta Can olarak anlattığınız kişi.’’
Asistanına cevap vermedi ama O zaten gerçekleri anlamıştı. İkra daha fazla konuşmadan kantine gidip aldığı çorbayla geri döndü. Patronunun yine yemek yemeyi unuttuğu için bayıldığını biliyordu.
Çorbanın hepsini bitirene kadar biraz zorlaması gerekmişti. Serum bittiğinde doktor gidebileceklerini söyleyince hastaneden çıktılar. Boş taksilerden birine bindiklerinde ilk olarak Şirin’in evine geldiler. ‘’Bugün olanlar…’’ dediğinde asistanı gülümseyerek sözünü tamamladı.
‘’Aramızda.’’
Şirin, ‘’İyi bir sırdaşsın.’’ diyerek taksiden indi ve eve girdi.
~~~~
Ertesi gün magazin haberlerinde Şirin’in videosu dolaşıyordu. Sokak ortasında tokat atarak kavga ettiği bir adam vardı ve sonra düşüp bayıldığında yine o adam kucaklayarak götürüyordu. Birçok magazin sitesi haberi evlenmek üzere olan genç yazarın aşk üçgeni diye yazıp çizmişti.
Haberleri gören Ayberk delirmiş halde babasıyla kavga ediyordu. ‘’Böyle biriyle neden evlenmem için zorluyorsun? Daha ilk günden şerefimi iki paralık etti.’’
‘’Yalın’ı tanıyorsun. Şirin ile de önceden tanıştıklarını anlamayacak kadar zekasız değilsin. Neden kavga ettiklerini git kendine sor. Bir de geçmiş olsun diye çiçek götür.’’
Babasının sözleriyle iyice delirmişti. ‘’Baba, sen iyi misin? Eline geçecek güç gözünü mü kör etti? Nasıl görmezden gelirsin? Böyle bir kadınla nasıl bir ömür geçirmemi beklersin?’’
Cavit Bey oğluna sert bir bakış attı. ‘’Uzatma. O evlilik olacak. Şimdi git Şirin ile el ele dışarı mı çıkarsın, bir yerde yemek mi yersin ne yaparsan yap o haberleri yalanla. Diğer ailelerden olumsuz tek söz duymak istemiyorum.’’
‘’Kafayı yemişsin baba bu sözlerin başka açıklaması yok.’’ Kapıyı çarpıp evden çıktı. Öfkesini yatıştıramıyordu. Bu kızla ne yapacağını da bilmiyordu. Evlendikten sonra da aynı şeyler olmaya devam ederse çok geçmeden eli kana bulanırdı.
Şirin’in yanına gitmek yerine soluğu Yalın’ın yanında almıştı. Karşı karşıya geldiklerinde ikisi de diğerine karşı nefretle doluydu.
‘’Bir daha seni sözlümün yakınında görmeyeceğim.’’ dedi tehdit dolu sesiyle.
Yalın dişlerini sıkmış kendine engel olmaya çalışıyordu. ‘’Babalarınız istediği için evlenseniz de Şirin’in seni sevmediğini ikimizde biliyoruz.’’
Ayberk karşısındakinin yakasını kavradığında sırtını arka taraftaki duvara dayadı. ‘’Ne ailelerin düşmanlığı umurumda ne de karşımızdaki düşman. Benim kadar iyi bilirsin ki bu âlemde namus her şeyden önce gelir. Eğer bir kez daha karşı karşıya gelirseniz ve ellerin ona uzanırsa bir saniye düşünmeden canını alırım.’’
Yalın yakasını kavrayan elleri sertçe itti. ‘’Namusu senden öğrenecek değilim. Sen nasıl kendi namusuna sahip çıkıyorsan ben de aynısını yapacağım.’’
‘’Yemin ediyorum tek bir yanlışın olursa ecelin ben olurum.’’ Arkasını dönüp olduğu yeri terk etti. Şirin ile Yalın arasında bir bağ var mıydı bilmiyordu ama Yalın’ın konuşmalarından hoşlanmamıştı. Sevmediği bir kadının kimi sevdiğini önemsemese de adına gelecek sözü kabul etmezdi.
Telefonu çaldığında arayan yabancı numaraya baktı. ‘’Alo!’’ diyerek açtı telefonu.
‘’Ben Şirin.’’
Birkaç gün sonra evleneceklerdi ama numarası bile telefonunda kayıtlı değildi. ‘’Ne var?’’ dedi haberin kızgınlığıyla.
‘’Havlayıp durma zaten başım ağrıyor. Keyfimden aramadım, babam zorladığı için aradım. Haberlerin doğruluğu yok. Geçmişte Güvenlere yaptıklarımı duymuşsundur. Geri dönünce o da hesap sormak istemiş atıştık biraz bayılınca da yardım etmiş hepsi bu kadar.’’
‘’Şirin, birbirimizi sevmesek de evleneceğiz ve namusuma gelecek tek bir söz bile istemiyorum. Bu konuda damarıma basma.’’
Genç kız sevmediği bir adama hesap vermek istemese de Yalın düşmanıyla bile kavga etmeye değecek biri değildi. ‘’Anladım. Bundan sonra bayılacak olursam seni arayacağım ki gelip beni kucağında taşıyıp kahramanlık yapabilesin.’’
Ayberk kızgınlığına rağmen gülmüştü. ‘’İyi olur.’’ Birkaç saniye sessiz kaldı. “İyi misin?”
“İyiyim.” diyen genç kıza, “Tamam.” dedi ve telefonu kapattı.
Şirin salona geri döndüğünde babasının bakışları üzerindeydi. ‘’Aradım.’’ dedi ters bir şekilde.
‘’İyi hareketlerine dikkat et bu konuda bir tane bile sorun istemiyorum. Elif’in yerine gelmeyi kabul ettiysen getirilerine de uyum sağlayacaksın.’’
Babasına cevap verecekken annesi yanlarına geldi. ‘’Hadi hazırlan Rumeysa Hanım gelecek birazdan gideceğiz?’’
‘’Rumeysa kim ve nereye gideceğiz?’’ Genç kız annesinin açıklama yapmasını bekliyordu.
‘’Kaynanan. Gelinlik bakmaya gideceğiz. Birkaç gün sonra evleneceksin üzerindeki kot pantolonla mı düğün yapacaksın?’’
Gözlerini devirdiğinde babasının sesi yükseldi. ‘’Şirin, biraz hevesli davran yoksa senin yerine kardeşini geri getiririm.’’
‘’Ölüyorum heyecandan.’’ diyerek salondan çıktı. Kıyafetlerini değişmeyecekti. Kot pantolon ve tişörtle gelinlik bakılmaya gidilmez diye bir kural yoktu sonuçta. Zaten annesi yanında yaşına bakmadan deri pantolonla gezip duruyordu.
Rumeysa Hanım annesinin tam tersiydi. Kıyafeti hanım hanımcıktı ve kendi dünyalarına uzak bir ev kadınıydı ama annesi öyle miydi nerede çatışma olsa babasıyla birlikte elinde silahıyla oradaydı. Sürekli deri, zımbalı, yırtık kıyafetler giyerdi ve ayağında her daim topuklu ayakkabı olurdu. Bir de makyaj yapardı sanki yirmilik kızdı. Annesi dururken neden kendisine Hunili dediklerini de pek anlayamıyordu. O daha deliydi.
Hep beraber modaevine geldiklerinde Şirin iki kadının arasında kalmıştı. Annesi gelinliğe benzemeyen gelinlikleri bulup gösteriyordu ki hepsi zombi filmlerinden fırlamış kostümlere benziyordu Rumeysa Hanım ise kabarık, parıltılı gelinliklerde ısrar ediyordu.
Genç kız gözüne çarpan asılı gelinliklerden birini eline aldı. Boyu dizlerde, düz bir elbiseydi. Böyle bir düğüne bu bile fazlaydı. ‘’Hey!’’ diye bağırdığında iki kadında susup yüzüne baktı. ‘’Düğün benim düğünüm ve ben de bunu giyeceğim. Bitti, nokta. Bırakın artık tartışmayı.’’
‘’Düz elbise mi giyeceksin?’’ diyen iki kadında ilk defa bir konuda hemfikir olmuştu.
‘’Evet. Ben ne anne sözü ne de kaynana sözü dinleyen bir kız değilim. Beğendiğiniz gelinlikleri alında kendiniz giyin.’’ Gelinliği yanındakine uzattı. ‘’Sen de bunu paketle bitti gitti, hayde.’’
Çalışan gelinliği eline aldı. ‘’Denemeyecek misiniz?’’
‘’Gerek yok.’’ Arkasında mutsuz halde bıraktığı iki kadını umursamadan eve geri döndü.
Rumeysa Hanım evine gittiğinde kocasına sitem etmeye başlamıştı. ‘’Bu kızı gelin diye nasıl eve getirirsin? Ne konuşmasını biliyor ne nasıl davranacağını. Büyüklerine karşı saygısızın teki. İstemiyorum onun gibi birini.’’
Cavit Bey sakin kalmak için derin bir nefes aldı. ‘’Karışma işime. O kız bu eve gelecek.’’
‘’Ne oluyor? Sesiniz bahçeye kadar taşıyor.’’ Ayberk yanlarına geldiğinde annesi bağırmaya devam ediyordu.
‘’Oğlumun başını yakacaksın. Kendi evladına biraz vicdanın olsun.’’
‘’Tek kelime daha söyleme kötü olacak.’’
Karı koca kavga ederken oğulları araya girdi. ‘’Bırakın kavgayı. Anne, ne olduğunu sen de düzgün anlat.’’
‘’Ne olacak sözlüne gelinlik bakmaya gittik. Konuşmaları çok saygısız. Karşısında büyüğü varken biraz tatlı dil gösterse ölmez ya.’’
Ayberk olanları az çok tahmin edebiliyordu. Annesini alıp babasının yanından uzaklaştırdı. ‘’Annem, babam bu evlilikten vazgeçmez sen de iyi biliyorsun. Boşuna kavga edip kötü olma. Şirin’i de görmezden gel. Onunda karakteri öyle işte ne yapalım.’’
‘’Oğlum bir ömür nasıl yaşayacaksın o kızla? Ben senin karakterini de biliyorum. O ne kadar çocuksa sen de o kadar ağırbaşlısın. Çıkan haberlerde ortada çok geçmez alırsın canını. Ona da yazık sana da.’’
Genç adam birkaç saniye sessiz kaldı. ‘’Kimseye yazık olmayacak tamam mı? Biz buluruz bir orta yolunu sen sıkma canını.’’
Annesi pek ikna olmasa da yanından ayrıldı. Kendini dışarı attığında Korkut’u aradı. ‘’Mekanda buluşalım.’’ dediğinde arabasına atlayıp her zamanki meyhaneye geldi.
Hem sağ kolu hem de dostu olan Korkut ile karşılıklı oturduklarında önlerine gelen rakıyı yudumlamaya başladı. ‘’Çok mu zor ağabey?’’ diyene bakmadan kadehi kafasına dikti.
‘’Annemin söylediği gibi bir gün öfkeme hakim olamayıp Şirin’in canını alırım diye kendimden korkuyorum. Hareketleri, konuşmaları bana çok ters. Tolere edemiyorum. Daha evlenmeden namusuma laf getirdi zaten.’’
‘’Şirin yengeye zarar verirsen iki aile arasında kanlı savaş çıkarırsın biliyorsun.’’
Ayberk bir kadeh daha doldurdu. ‘’Önemli olan çıkacak savaş değil. Babalarımızın hırsı yüzünden bir kadına zarar verme ihtimalimin olması. Tavırlarına gerçekten katlanamıyorum. Sürekli alay eder şekilde konuşuyor, küfrediyor. Ağzından bir tane normal kelime çıkmıyor. Evlenince muhtemelen annem sürekli şikayet edecek, O diklenmeye devam edecek arada ben kalacağım sonra öfkem kontrolden çıkacak.’’
Korkut patronunun boşalan kadehini doldurdu. ‘’Ağabey, işlere el uzatan yabancı topluluğu hallettikten sonra boşanırsınız.’’
Diğeri sözlerle güldü. Hafif çakırkeyif olmuştu. ‘’Babalarımız o gücü bir kez tattıktan sonra bizi öldürürlerde buna izin vermezler.’’ Bir kadeh daha içti. ‘’Şirinmiş. Neresi şirinse? Süpürgeli cadının teki.’’