Şirin kendini toparlayınca vakit kaybetmeden evden çıkıp hastaneye Yeşim doktorun yanına geldi. Son aldığı kan tahlilleri iyi çıkmamıştı ve birkaç tetkik daha yapmak istiyordu. Yapılan tahlillerin sonucu çıkana kadar bekledi. Doktor karşısına oturduğunda her zamanki şeyleri duyacağını düşünüyordu. Yemek ye, içki içme, yeterli su iç.
‘’Şirin, çok üzgünüm.’’ diyen Yeşim Doktor ilk defa bir kontrol sonrası azarlamıyordu. ‘’Diyaliz aşamasına gelmişsin. Değerlerin çok kötü bu şekilde hayatına diyalize girmeden devam edemezsin.’’
Genç kız duyduklarını sindirmeye çalışıyordu. Bunun bir gün olacağını biliyordu ama çok erken olmamış mıydı? ‘’Nasıl olacak? Kocamdan saklayabilir miyim?’’
‘’Arteriovenöz fistül açılacak. Yani atardamar ile toplardamar arasına kalıcı bir damar yolu gibi düşün. Diyalize gireceğinde o bağlantı kullanılacak. Sürekli aynı yer kullanılacağı içinde bir noktada morluk oluşacaktır. Bunların yanı sıra günlük yaşamında kendini güçsüz hissedeceksin, bulantı kusmaların olacak, ciltte kaşıntı gibi sorunlar olabilir. En önemlisi de diyet listene uymak zorundasın. Diyaliz hastalarında aldıkları, verdikleri her gram önemli ve tabi tükettikleri su miktarı. Zaten içmiyorsun ama istesen de doyana kadar su içemeyeceksin. Buna alkolde dahil. Eğer uymazsan o diyalize bağlandığında istemeyeceğin kadar zorlanırsın.’’
‘’Peki, ne zaman yapacaksın?’’ Ağlamak istemiyordu. Kendini sakin kalmak için zorluyordu.
‘’Yarın gel fistülü takalım. Onun hazır hale gelmesi biraz zaman alacak ama o kadar bekleyebilirsin. Sonrasında haftada iki gün düzenli diyaliz için geleceksin.’’
‘’Tamam. Şimdi gidebilir miyim?’’
Doktor onay verince hastaneden çıkıp eve geri döndü. Düşünceleri çok karışıktı ama artık yapacağı bir şey yoktu. Yeşim Doktor’un uyarılarını göz ardı ederken başına gelecekleri kabul etmişti.
~~~~
“Ağabey, şimdi haber geldi. Sibel Hanım evde karışıklık çıkarıp yengeyle birlikte gitmiş.”
Duyduğu sözlerle yatıştıramadığı öfkesi yine alevlenmişti. “Ne demek Şirin ile gitmiş?”
Korkut, patronunun öfkesiyle bir adım geri çekildi. Başı öne eğikti. “Engel olmaya çalışmışlar ama…”
“Ama ne? Onca adam iki kadına engel olamadılar mı?” Elindeki tesbih parçalandığında boncukları yerlere saçıldı. Fırlarcasına çıkıp arabaya bindi ve soluğu Alların evinde aldı. Karısını evinden alma sebepleri neydi? Boşanacaklar mıydı? İşler bu boyuta ulaşmış mıydı? “Şirin!” diye bağırdığında sesini duyan Sibel Hanım dışarı çıktı.
“Bağırıp durma evimde!”
“Karım nerede?” Son günlerde dinmeyen öfkesinden yorulmuştu ama sakinleşemiyordu.
“Yok burada.”
“Karımı benden habersiz evimden alıp buraya getirdiğinizde aklınızdan ne geçiyordu? Defalarca söylediğim gibi başkasıyla evlendirmenize asla izin vermeyeceğim. O benim karım. Namusumdan uzak durun!”
Sibel Hanım öfkeli adama baktı. Kızıp kızmamak arasında karar veremiyordu. “Şirin burada değil. Biraz yalnız kalmak istedi ben de hapsettiğin evden çıkardım.”
“Yerini ben bulmadan söyleseniz iyi olur.”
Damadının öfkesine aldırmadan koluna girip bahçede yürütmeye başladı. ‘’Ayberkciğim karını senden almak için evden çıkarmadım. Kızım hapsedilecek bir ruha sahip değil. Evden çıkmasını engelleyerek ne elde etmeye çalışıyordun? Evliliğinizle ilgili konuda bu defa kocamın yanında değilim ama kızımı da sana ezdirmem. Ben nerede olduğunu söylemeyeceğim fakat senin bulabileceğini biliyorum çünkü saklanmıyor. Saklansaydı inan bana hiçbirimiz bulamazdık.’’
Sözlerinin ardından biraz duraksadı. Kızı kaçmayacağım demişti ve buna inanmak istiyordu. Eğer kaçarsa yine hayalete dönecekti ve izini bulamayacaklardı. Saklanma konusunda fazla iyiydi.
‘’Kızımın yerini bulduğunda yanına gidecek olursan öfkeni sil öyle git. Yaşananlardan sen nasıl yorulduysan Şirin de bir o kadar yorulmuş durumda. İstediği tek şey yalnız kalmak.’’
Ayberk ne yaparsa yapsın o öfkesini yok edemiyordu. ‘’Sibel Hanım, kızınız verilen sözü bozmasaydı bunlar yaşanmayacaktı. Hem yapıp hem de yoruldum diyerek kaçamaz.’’
‘’Kaçmıyor sadece kafa dinliyor. Selçuk gelene kadar sen de git evimden. Yeni bir kavga istemiyorum.’’
Genç adam arabasına binip uzaklaştığında Korkut’tan karısının yerini öğrenmesini istemişti. Ne yapacağını, nasıl yaklaşacağını bilmiyordu. Her şey birbirine girmişti. Kral meselesini çözmek için yurtdışına çıkmak istiyordu ama giderse Selçuk Bey’in arkasından iş çevirip Şirin’i almasından korkuyordu.
Hepsi bir yana Şirin ne istiyordu? Sorduğunda verdiği cevaplar hep geçiştirmeydi. Açıkça seni istemiyorum dese zorluk çıkarmaz boşanırdı ama yine de Yalın ile ya da bu alemden başka biriyle evlenmesine izin vermezdi. Adına söz getirmezdi.
Evli kalmak istiyorum dese herkesin karşısında dururdu. Bunu şimdi de yapıyordu ama tek başına çırpınıyormuş gibi hissediyordu.
Korkut aradığında telefonu açtı. ‘’Buldun mu?’’
‘’Evet ağabey evlenmeden önce yaşadığı evdeymiş. Adresi mesaj atıyorum.’’
Telefonu kapattığında gelen mesaja baktı ve o yönde arabayı ilerletti. Yol üstünde on farklı restorana girip çıktı ve sonunda aradığı yemeği buldu. Yemek yemeyip kendini aç bıraktığına emindi. Bir de tek başınaydı bayılsa yardım edecek kimse olmayacaktı.
Adresteki apartmanın önüne geldiğinde yol kenarına park etti. Paketi alıp indi. Dış kapının şifresini bilmiyordu. Şirin’in evine ait zilde ismi vardı ama çalsa da açmazdı. En sonunda rastgele birkaç zile bastı. Biri kim olduğunu sormadan kapıyı açmıştı.
İçeri girdiğinde asansöre binip mesajda yazan kata çıktı. Kapı tokmağını iki kez vurup bekledi. Açıldığında üzerinde altı şort üstü askılı bir pijamayla karısı karşısında duruyordu. Göğüslerinin yarısı açıktaydı.
‘’Ayberk!’’ dedi şaşkınca kocasının bir yerde geleceğini bekliyordu ama bu kadar erken olacağını düşünmemişti. Öfkesiyle çekip gidince pek umursamaz sanmıştı.
‘’Kapına geleni bu kıyafetle mi karşılıyorsun be kadın? Beni katil mi edeceksin?’’ Davet beklemeden karısının yanından geçip eve girdi. ‘’Acıktım sofrayı hazırla da yemek yiyelim.’’
Şirin karşılaştığı tavrın karşısında gözleri kocaman açılmış, afallamış halde kapıyı kapattı. ‘’Kroluk kelimesi seninle mi hayat buldu?’’
‘’Başlama dır dıra hazır annem de yokken biraz kafa dinleyeyim.’’ Salondaki koltuğa oturduğunda cebinden çıkardığı tesbihi sallamaya başladı. Şirin içeri girdiğinde elindeki paketi gösterdi. ‘’Yemek yapmayı bilmiyorsan diye yiyecek bir şeyler aldım.’’ Karısının bakışlarına aynı şekilde karşılık verdi. ‘’Birbirimize bakacak mıyız böyle? Karım değil misin? Acıktığımda yemeği senden değil de kimden istiyeyim?’’
Genç kız derin bir nefes çekip paketi aldı ve mutfağa gitti. Sadece yemek yemeye gelmiş olamazdı değil mi? Paketi tezgaha koyup içindekilerini çıkardı. Zeytinyağlı enginar? Bilindik yemekler dururken neden bunu seçmişti? Sevdiğini biliyor olamazdı? Hiç dile getirmemişti. Yanında salatasından çorbasına, mezesine kadar bir çok şey almıştı.
Evde başka yiyecek yoktu. İhtiyaç duymamıştı. Kocası olmayınca yemek yemek aklına gelmiyordu. Zaten diyaliz olayı bütün düşüncelerin önüne geçmişti. Enginarı servis tabağına aktarıp kenardaki masanın üzerine bıraktı ve iki tabak daha çıkarıp onları da çatal, bıçakla beraber yerleştirdi. Diğer yiyecekleri de hazırladığında bağırdı. ‘’Mutfağa gel!’’
Ayberk içeri girdiğinde sandalyeyi çekip oturdu. Elindeki tesbihi masanın kenarına bıraktı.
‘’Enginar almak nereden aklına geldi?’’ diye sordu Şirin kocasının yanındaki sandalyeye otururken. Bütün duygularını hep yaptığı gibi ustaca saklamıştı.
‘’Karşıma çıkan ilk restorana girdim. Ortaya karışık hazırlayın bir şeyler dedim. İçinde ne olduğunu buraya oturana kadar bilmiyordum. Şöyle bir yemeklere baktım da inek gibi otlayacağız anlaşılan.’’ Gerçeği söyleyemezdi. Yalan kaçmak için iyi bir yoldu.
Genç kız sözlerle güldü. ‘’Doğru sen etçil bir kroydun.’’ Tesbihi eline alıp sallamaya başladı. ‘’İki dakika sus be kadın! Et olmayan yemeğe yemek mi denir?’’ derken sesini kalınlaştırmıştı.
Kocası sandalyesinin kenarına ayağını koyduğunda parmakları poposunun altına girmişti. Elindeki tesbihi çekip aldı. ‘’Şimdi otlarız sonra etimizi yeriz. Sen sıkma canını Hatun!’’
Şirin tabağına aldığı enginardan bir parça ağzına attı. ‘’İnsanlar eşlerine genelde aşkım, canım, birtanem, hayatım der benim kocam olacak kro ise kadın, hatun der. Güzel sözcüklerin kalbimi nasıl pır pır uçuruyor biliyor musun? Ağzı açılmış balon havanın basıncıyla etrafa çarpa çarpa döner ya işte öyle. Tabi bu kadar sevgi bünyeye zarar.’’
‘’Bizde böyle işine gelirse.’’ Karısının yemek için kaşığına aldığı yemeği elini tutarak kendine çekip yedi. Eli bıraktığında genç kız burun kıvırarak enginardan bir lokma daha aldı.
‘’Ne oldu da öfken söndü? Geldiğinde esip gürlersin diye beklemiştim.’’
‘’Yaptıklarını unutmadım ama kızma işine kısa bir mola verdim sonra duruma göre yağarız.’’
Kocası konuşurken enginarın birini bitirmiş ikinciyi yemeye başlamıştı. ‘’Öncesinde haber ver de şemsiyemi hazır edeyim.’’
‘’Haber vermeyeceğime emin olabilirsin?’’
Yemek boyunca Ayberk enginarlara dokunmamış sadece diğer yiyeceklerden yemişti çünkü karısının gözü sadece enginarları görüyordu ve onu iştahla yerken görmek de ona yetiyordu.
Yemekten sonra salonda kahvelerini içerken genç kızın düşündüğü tek şey bunun belki de içtiği son kahvesi olduğuydu. ‘’Şirin, bana geçiştirmeden gerçek bir cevap ver. Boşanmak istiyor musun?’’
Soruyla elleri kahvesini sıkıca kavradı. Sevmeden evlenmiş olabilirdi ama istemiyordu. Aklı sürekli hastalığına ve bağımlı hale geleceği diyalize gidiyordu. Bu şekilde saklaması imkansızdı.
‘’Susma, bir cevap ver.’’
Kocasının beklenti dolu bakışlarına bakamadı. Gözlerini kaçırdı. Sesine o delliğini yansıtması bu defa biraz zor olmuştu ama başarmıştı. ‘’Ayberk, seninle mecbur kalıp bir evlilik yaptık. Aramızda sevgi yok, huzur yok. Yolu açılmışken bitirelim bu evliliği.’’
Genç adam elindeki fincanı kenara bıraktı. Boğazı düğümlenmişti. Konuşmakta zorlanıyordu. ‘’Aklında tam olarak ne var?’’
‘’Ne Yalın ile ne de bir başkasıyla evlenmeyi düşünmüyorum. Evlilik olayı için kardeşim bu eve gelip yardım isteyene kadar bir başıma mutluydum. Eski, yalnız hayatıma geri dönmek istiyorum ama bana bir iyilik yap. Babamın başkasıyla evlen diye zorlayamaması için bu düşman meselesi çözülene kadar boşanma davası açmayalım. Kabul edersen kağıt üstünde evli kalalım. Aksi halde babama karşı vereceğim savaş iki katına çıkar.’’
‘’Tamam olur.’’ diyen Ayberk oturduğu yerden kalktı ve tek kelime etmeden evden çıkıp gitti. Kalmaya cesaret edememişti. Karısı boşanalım derken o kadar kolay konuşmuştu ki geçen zamanın onun için değeri olmadığı belliydi.
Yola çıktığında bilmese de ardında ağlayan bir Şirin bırakmıştı. Yaşamak zorunda kaldığı her şey için hayata öfkeliydi. Sadece bir adama aşık olmuştu ve hayatı bitmişti. Başına gelen her şey Yalın’ın suçuydu. İçtiği içkiler bile masumdu. Hissettiği acı dayanılmaz bir noktaya geldiğinde evden çıkıp bir taksi çevirdi. Önce bir benzinliğe uğrayıp bir bidon benzin aldı sonra Güvenlerin evine geldi.
Evin etrafına benzini döktüğünde varlığını fark etmişlerdi. Çıkan kargaşada Yalın adamlarına geri çekilmeleri için emir vermişti. ‘’Şirin?’’ dediğinde ağlamaktan gözleri şişip kızarmış genç kıza baktı.
‘’Hayatımı siktin ulan puşt. Lanetin kaldı üzerimde kurtulamıyorum.’’
‘’Sakinleş, konuşalım.’’ Yalın yaklaşmaya çalıştığında diğeri geri adım attı.
‘’O gün seninle geldiğime pişman olmadığım bir günüm bile yok. Keşke tek başına gitmene izin verseydim de orada ölseydin. Hadi bırakıp gittin sonrasında babama ya da babana haber verip yardım için geri gelmen çok mu zordu?’’ Ağlamasını, hıçkırıklarını durduramıyordu. ‘’Bitirdin lan hayatımı. Sen neden yaşıyorsun? Neden hala nefes alıyorsun? Neden acı çekmiyorsun? Neden?’’ Acı dolu feryatları gökyüzüne kadar yükselmişti.
‘’Şirin, yalvarırım yapma.’’ diyen genç adamı göğsünden sertçe geriye itti.
‘’Beni öldürdün sen de öl. Benim hayatım bitti senin de bitsin. Yaşama artık yaşama.’’ Çakmağını çıkarıp yere döktüğü benzinin üzerine bıraktı. Alevler evin etrafını sararken karşısındakini attığı tekmeyle ateşin içine gönderdi. ‘’Bana çektirdiğin her acı için sen de acı çekerek öl.’’
Adamları yanan patronlarını kurtarırken arkasını dönüp gecenin karanlığına karıştı.