Bölüm 8: Katie kimlerdendir?

1170 Words
Ben Katie. On yedi yaşındayım. Yani olacağım. Tabii benim halkıma göre bu yaştayım. Normal olanlara göre hesaplayacak olursak tahminen 100 yaşında falan oluyorum. Çok fazla dediğiniz duyar gibiyim ama bizler 500 yıl kadar yaşıyoruz. Bu yaşama süresine göre ben de henüz olgunluğa erişmiş sayılıyorum. Dört erkek kardeşim ve babam ile birlikte Amerika'nın California eyaletinde, Santa Barbara kasabasında sahile uzak bir orman kulübesinde halkımdan olanlarla beraber yaşıyorduk. Kasaba dediğime bakmayın şimdilerde bir şehir kadar büyümüş olduğunu biliyorum. Ne yazık ki gidip görme fırsatım olmadı. Halkım normal olanlarla iletişime geçmekten çekinirken ben uzaktan gördüğüm sahile gelen turistlere, hep imrenerek baktım. Yasak olmasına rağmen çoğu kez kamptan kaçıp bir kuytuda gizli gizli onları izlemekten kendimi alamazdım. İlişkileri ne farklıydı bizden. Giyimleri, konuşmaları hatta yürüyüşleri bile farklıydı. Bizim özellikle uzak durduğumuz pasifik okyanusuna girip neşeyle gülümsemelerine şaşkınlıkla bakıyordum sürekli. Pek çok kez yakalanıp ceza alsam da bizim yaşantımızdan çok onların yaşantısı dikkatimi çekiyordu. Yine bir gün sıkıcı eğitimlerimizden, yoğun egzersizlerimizden bunalmıştım. Kasabadan biraz uzaklaşıp dağın eteğinde Kamp yapan gençlere görünmeden Santa Ynez Dağları'na doğru tırmanmaya başladım. Civardaki bataklıklardan bilhassa uzak durmaya özen göstererek her zaman izlediğim yollardan geçmeye başladım. Bataklıklar tehlikeliydi ancak gerçek tehlike bataklıkların etrafında bulunan fundalıklarda yetişen bir bitkiydi. Fazla yaklaştığımızda özellikle biz gençlerin karşı koyamadığı bir koku salgılıyordu. Kokuyu aldığımızda ise bitkinin ne kadar zehirli olduğunu bile unutup koklayıp yemeye başlıyorduk. Kısa bir süre sonra iki bacak üzerinde koşmaktan sıkılıp özgürce dolaşmak için kedi formuma dönüşmeye karar verdim. Evet, ben ve köydeki diğerleri kediye dönüşebiliyor. Yine gizliliği korumak adına bir ağaç gövdesini kendime siper ederek değişimimi tamamladım. Bir dakika kadar süren değişimim, biraz acılı olsa da kısa sürede yeni formuma uyum sağlayan kemiklerim ve cildim ile hızla ayaklandım. Patilerim ile tozu dumana katarak dağdan kasabayı izlemek için kullandığım civardaki en yüksek ağaca tırmandım. Los Angeles'a bir saat, San Francisco'ya ise dört saat uzakta olan kasabayı seyre daldım. Normallerin davranışlarını özenerek ve kıskanarak izlerken bir gün bu kasabadan kurtulacağıma ve onlar gibi bir hayat süreceğime kendi kendime söz verdim. O zamanlar çok daha gençtim. Bebek sayılacak bir yaşta olduğumu itiraf edebilirim. Turistlerden duyduğum şehir isimlerinin hepsini kafama yerleştirmiş, otobüs ile direk gidilebilen birkaç şehri ise kazımıştım resmen. Las Vegas, Seattle, Portland, Los Angeles, San Francisco, Phoenix, Denver, Salt Lake City ve San Jose. "Yine büyüklere yakalanmazsam yakında buradan kurtuluyorum" diye sevinerek yakalanmamak için kulübeye doğru koşmaya başladım. Bir terslik vardı ama ne olduğunu bir türlü çözememiştim. Altıncı hissim bir şeyler olacağını söylüyordu ama daha önce hiç böyle bir durumla karşılaşmadığım için ne olduğunu çözemiyordum. Daha da hızlanarak dağın eteklerine geldiğimde sallanmaya başlayan yer ile ağaçlardan birkaçı yeri boyladığında hızlı manevralar yaparak kurtulmaya çalışmaktan etrafımda ne olup bittiğine bakamadım. Yer sakinleştiğinde hala yıkılmadan duran bir ağacın tepesine tırmanarak etrafa bir göz attım. Şehir yerle bir olmuştu. Tüm evler yıkılmıştı sağlam ev yok denecek kadar azdı. Köyümün olduğu yere gözlerimi çevirdiğimde hızla ağaçtan atlayıp koşmaya başladım. Okyanustan taşan dev dalgalar önüne kattıkları ile birlikte köyümü resmen yerinden söküp götürmüştü. Sular çekilmeye başladığında köye ancak girebilmiştim. Koşmaktan nefes nefese kalmış bir şekilde köyüme bakıp ağlarken beni yerden alıp hızla bir kafese kapatan ellerin sahibine tıslamaya başladım. Bu ellerin sahibi bizim düşmanımız olan topluluktandı. Onlar da dönüşüyorlardı ancak bizim gibi hassas, zarif, duygusal, özgür ruhlu korumalara değil, bir kediye hiç değil! Bizler kediye dönüşüyorduk. Onlar ise Köpeğe! Yıllardır onların ellerinde hapis hayatı yaşıyordum. Hatta köle! Bizi öldüremiyorlardı. Bunun için kesin bir doğa kuralı vardı. Bizden biri öldürüldüğünde, onlardan biri de ölüyordu. O yüzden yıllarca hizmetçi gibi kullandılar beni. Güçlerimi kötülük için kullandılar. Yaptıkları bağlayıcı büyü sebebiyle kaçamıyordum. Bir gün, bir gün en sonunda beklediğim fırsat elime geçmiş ve ellerinden kurtulabilmiştim. Birkaç ay saklanarak yaşamış ve bir normalin evini kendime mesken edinmiştim. Gizlice evine giriyor o evde yokken dolabından yemek aşırıyor, evinde oynuyor, televizyon seyrediyor hatta zorda kalırsam duş bile alıyordum. Evet bildiniz o kişi Cihan! Köpeklerin izimi bulduğu bir gece kaçarken bana çarpan araba sayesinde kader yine parmağını işin içine sokmuş ve ilk defa iyi bir işe karışmıştı. Yorgun ve güçsüz düştüğüm kovalamacadan sonra kendimi iyileştiremeyecek kadar bitmiş durumdaydım ve Cihan o gece benim ile ilgilenmese öleceğimden adım gibi eminim. İşte kaderi tebrik etme sebebim bu. Bağlama büyüsünü bozan şey Cihan'ın benim hayatımı kurtarması olmuştu. Tamamen bozulduğunu söyleyemiyorum tabii ki... Böyle büyüler yapılırken çok fazla düşünmek gerekir. Benim halkımdan kimse bu büyüyü yapmazken Köpekler hiç çekinmeden yapıyor bizden yakaladıklarını köleleştirmekten çekinmiyorlardı. Büyü bozulmuyor ama form değiştiriyordu, dengeler değiştiğinde. Artık Cihan'ın hizmetkarı, kölesi, koruması olmuştum. Her ne olursa olsun bir köpeğe hizmet etmekten daha az aşağılayıcıydı bir normale hizmet etmek benim için. Evet ben Katie, 1925 yılından beri esir tutulan, ailesini, halkını deprem ve dev dalgalara kurban veren, yıllarca köle olarak tutulan zavallı kedicik. Bir normale hizmetkar olmuştum şimdi de. Gerçi onun kölesi olduğumu söylemeye pek niyetim yok. Biraz da kendi hayatımı yaşayacağım artık. Benim cinsimden olan diğer kabileler olduğunu biliyorum ve onları bulacağım. "Hey sana diyorum Katie cevap verir misin?" diyen Cihan'a dönüp aylardır beğendiğim yüzüne baktım. Bir normal olduğunu bilmesem halkımdan olduğuna yemin edebilirdim. Benim halkımın erkekleri gibi sağlam bir vücut yapısı yakışıklı bir yüzü vardı. Duruşu ve hareketleri tıpkı kediler gibiydi. "Hıı?" dedim daldığım anılarımdan sıyrılırken. "Sen ne demek istedin? Ne demek normal bir insan gibi?" dediğinde kikirdedim yaptığım gafı kapatmanın yollarını düşünüyordum. "Ailem beni özel bir kolejde okutmak istiyordu ama ben yaşıtlarımla beraber normal bir lise de okumak istiyordum. Buradaki üniversiteyi kazanınca evden kaçtım.” dediğimde kaşını kaldırdı. "Sen gayet düzgün bir Türkçe konuşuyorsun ama biraz şiven var gibi?" dediğinde gülümsedim. "O kadar yıl özel okullarda okuduk olsun o kadar. Annemin Amerikalı olduğunu söylememe gerek yok sanırım.” dedim. Araba ilerleyip onun evininin önüne gelene kadar yol boyunca etrafı izleyip onunla göz teması kurmaktan kaçındım. Evinin yakınına geldiğimizde konuşunca yine yüzüne bakmadan cevap verdim. Yüzüne bakmıyordum ki soru sormasın değil mi? "Bu gecelik benim evimde kalabilirsin istiyorsan tabii ki?" dediğinde gülümsedim. Sen istemesen de sende kalıyorum zaten aylardır tatlım. "Peki bu gecelik kalayım. Yük olmak istemem.” dedim arabadan aşağı inerken. Gözleri ile bedenimi baştan aşağı süzdüğünü görebiliyordum ama kafam karma karışıktı. Güçlerim üzerinde hakimiyetimi kurmak için çalışmam gerekiyordu. Yoksa nasıl yeni kimlik ve okul kaydı oluşturabilirdim ki... "Cihannnn, eşek sıpası!" diye bağıran yaşlı adama döndüm. Kimdi bu? Bastonunu çıkartmış bize doğru sallıyordu. Bir an atılıp Cihan'ın önüne geçmek istesem de kendimi tutup engel oldum. Lanet olsun şu büyüye; ben kim birini korumak, ona hizmetçilik yapmak kim. "Dede?" diyen Cihan'a dönüp baktım. Elindeki anahtarı aceleyle cebine tıkıştırırken benim de elimi tutup yaşlı Normal'e doğru yürümeye başladı. "Bu kırıtık kim Cihan? Sen ne zaman adam olacaksın! Derhal eve döneceksin. " diye bağıran adama bakıp gülümsedim. Sinirden elleri titriyordu. Çenesini sımsıkı kilitlemiş boncuk gözlerini kısmış bize bakıyordu. "Dedem, Bekir Reyis! Bu benim arkadaşımın kız kardeşi Katie. Ali'nin kardeşi! Hani bir kez eve gelmişti ve beraber tavla oynamıştınız... " diyen Cihan resmen tek ayaküstünde kırk yalan söylüyordu. Büyüklerimiz olsa kırk gün aç bırakıp tepe üstü bir ağaca asarak cezalandırırlardı onu. "Katie ne biçim isim oğlum. Kedi der gibi.” dediğinde gülümsemem genişledi. "Anneleri Amerikalı ve Katie de orada büyümüş.” dedi Cihan. "hav ar yu?" diyen dedeye gülümseyerek cevap verdim. "Ben iyiyim Bekir amca siz nasılsınız?"  
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD