"Neredesin be kızım?"
Hızla odadan çıkıp diğer odaların kapılarını açıp hızla kontrol etmeye başladım. Tüm odalara baktıktan sonra bulamayınca, elimi enseme götürüp ağrımaya başlayan noktayı ovalayarak su içmek için mutfağa girdim. Gördüğüm manzara karşısında şaşkınlıkla ağzımı açıp bir süre öylece yerimde kaldım.
Kız bulaşık deterjanını almış önce avucuna döküyor sonra da yalıyordu. Yüzünde kötü bir ifade aradım ama bulamadım. Elindeki bittikçe sevinçle yenisini döküyor sevinçli bir şekilde yalamaya devam ediyordu. Bal yalıyordu sanki, iştahlı hareketlerinden kendimi onu izlemekten alabildiğimde hızla bağırdım. Ölmeye karar vermişti sanki deli kız. Bu kadar mı açsın?
"Bırak onu hemen!" dediğimde başını kaldırıp beni gördüğünde bildiğiniz zıpladı. Zıpladı ve mutfak masasının üzerine çıkıp vahşi bir hayvan gibi tısladı. Ortaya çıkan manzara öyle komikti ki kahkahalarla gülmekten kendimi alamadım.
Dişleri arasına sıkıştırdığı bulaşık deterjanını almak istiyor muşum gibi düşünüyordu sanırım. Masadan inip duvar dibine gitti. Mutfakta serili olan küçük halıyı kaldırarak, şişeyi altına iteklediğinde kaşımı kaldırdım. Bildiğiniz yemeğini benden saklıyordu.
"O bir bulaşık deterjanı ve onu yemeye hiç meraklı değilim senin aksine. O yemek değil!" dedim küçük bir çocuğa laf anlatır gibi tane tane konuşsam da sinirlenmeye başlamıştım. Zorlukla konuşur gibi kelimeleri seçerek birkaç cümle kurduğunda sesinin ne kadar seksi çıktığına inanamadım.
"Çok lezzetli!" diyebildiğinde sırıttım. "Nerede kaldı bu pizzacı?" diye düşünürken çalan kapıya döndüm. İşte gelmişti.
"Sen burada bekle. Esas lezzet neymiş göreceksin. Senin yüzünden pizza söylüyorum, sen se oturmuş benim bulaşık deterjanımı yiyorsun.” dedikten sonra odama geçip cüzdanımı aldım. Kapı tekrar çaldığında söylene söylene yürümeye başladım. Bari elimi yüzümü yıkamaya fırsat verin be!
Kapıya vardığımda gördüğüm manzara hiç hoş değildi. Pizza getiren genç ağzı şaşkınlıktan beş karış açık bir şekilde kapıyı açan kıza bakıyordu. Kızın üzerinde benim bir kazağım vardı. Altında ise hiçbir şey yoktu. Ve öylece gidip kapıyı açmıştı.
"Sen içeri geç hemen!" dedim sert çıkan sesime inanamayarak.
"Neden?" diyen kız gözlerini dikmiş pizzacının elindeki kutulara bakmaya devam ederken transta gibi konuşmuştu resmen.
"Hava soğuk üşür ve hasta olursun yine. Hadi çekil.” dediğimde bir adım geri atsa da ayakları dışarı çıkmak için resmen yalvarıyormuş gibi duruyorlardı. İçeri girmek istemediği o kadar belliydi ki pizzaları getiren çocuk bunu yanlış anladı.
"Hanımefendi sizi burada zorla tutmuyorlar değil mi? Yardıma ihtiyacınız var mı?" dediğinde yumruğumu sıktım. Evet var evine götürüp sevişince çok yardımın dokunacak kıza değil mi? Sizin gibileri çok iyi bilirim ben; çünkü ben de onlardanım.
"Evet yardım et.” diyen kıza şaşkınlıkla bakarken pizzacı hevesle elini uzattı.
Ben yanına geldiğimde kız, hızla pizza kutularını alıp çocuğu geri iterek kapıyı yüzüne çarptıktan sonra arkasını döndü. İçeri giderken yürüyüşü öyle zarifti ki... Balerinler gibi parmak uçlarında yürüyordu. Aralarındaki tek fark; balerinler bunu kendilerini zorlayarak bu kız ise doğal olarak yapıyordu. Hatta mankenler arasında bu yürüyüşün bir adı da vardı. Neydi? Hah evet, kedi yürüyüşü. Fena halde seksi görünen kalçalarının sallanışına ağzımı ayırmış bir şekilde baktığımı anlayınca ağzımı zorlukla kapattım. Bu davranış hiç bana göre değildi.
Ben kızlara bakmazdım, onlar bana bakardı ve bunu değiştirmeye hiç niyetim yoktu. Mutfağa doğru yürümeye başladım. Havanın soğuk olmasına aldırmadan üzerimdekini bir kenara fırlatarak kaslarımı ortaya koydum. Kızın beni gördüğünde vereceği tepkiyi düşündüğümde gülmekten kendimi alamadım. Pizzacıyı İyi kafalamıştı doğrusu. Bir an ben bile inanmıştım çekip gideceğine. Beni şaşırtmanın ve etkilemenin cezasını çekmek zorundaydı bir kere.
Hem gitse daha iyi olurdu. İyileşmişti ne de olsa ama başına ne geldiğini kim olduğunu merak ediyordum. Hem bu kızı o halde bana gönderen kimdi? İşin aslını öğrenmeden kızın gitmesine izin vermek gibi bir niyetim yoktu. Omuzlarımı geriye atıp kollarımı göğsümde kavuşturdum hem otoriter görünmüş hem de seksi kaslarımı ortaya koymuştum. Böyle bir yakışıklılığa hangi kız karşı koyabilirdi ki?
Kapıda durup birkaç saniye beni fark etmesini beklemeyi planlayarak kapıyı açtım. Gördüğüm manzara ile "oha" demekten kendimi alamadım.
"Kızım yıllardır aç mıydın sen? Resmen pizzadan tiksindim!"
Önüne yığdığı pizza kutularının içinde sadece üzerindeki sosisler ve sucuklar yenilmiş kuru ekmekten oluşan parçalar vardı. Pizzaları insan gibi yemek yerine helak eden kız dolapta et ve süt ürünü olarak ne varsa yemişti. Çiğ olanları bile! Elinde hala kemirdiği budun kemiği ağzındayken başını çevirip hızla bana baktı.
"Bir daha et yiyebileceğimi de sanmıyorum, sen nesin öyle?" dediğimde birkaç saniye düşünüp omuz silkti. Elinde üzerinde et kalmamış kemiğe bakıp umursamazca bir kenara fırlatıp tekrar dolaba yöneldiğinde sinir kat sayım oldukça yükselmişti.
"Hemen konuşsak iyi olacak!" dedim kesin bir dille.
Gözlerini kısıp bana bakan kıza aynı sertlikle karşılık verdiğim. Bir süre inatçı bir şekilde bana baktıktan sonra sıkılmış olacak ki esneyerek umursamaz bir şekilde yanımdan geçip mutfaktan çıkmaya çalıştı. Kapıdan çıkmadan koluna asıldım ve beraberimde onu da sürükleyerek salona doğru ilerlemeye başladım. Yeterince sabretmiştim değil mi? Doğum günümde çektiğim şu eziyete bakın?
Koltuğa fırlatıp karşısındaki koltuğa da ben geçtim. Öne doğru eğilip bir iki saniye nereden başlayacağımı düşündüm. Hep kız diyordum ismi neydi ki bunun?
"İsmin ne senin?"
"……...”
Başını sağa sola hafifçe sallayan kız üzerine benden hafifçe uzaklaşarak sırtını koltuğa biraz daha yasladı. Kollarını kendine çekip korkmuş gözlerle bana baktı. Gözleri nemlenirken çenesini kitlendi. Biraz canı yanıyordu herhalde. Yediği o iğrenç şeylerden sonra zehirlenmiş olması muhtemeldi. Zehirlenenler genelde kusardı ve bu kız mutfağıma yaptığı gibi salonumu da berbat hale getirmese iyi olacaktı. Yoksa kimse elimden alamazdı onu. Kirden, dağınıklıktan takıntı derecesinde nefret eden beni sınamak için gönderilen bir sınav mıydı bu kız yoksa?
"Neden o kutunun içindeydin, kim koydu seni oraya?"
"……….”
Boş gözlerle bana bakmaya devam ediyordu. Bu kez ne başını sallamış ne de omuz silkmişti. Bom boş gözlerle bana bakıyordu.
" Peki bildiğin bir şey var mı? "
"………..”
"Havv havvv havvv"
Postacı gelmiş olmalıydı. Şef, yine zavallı adamı korkutmakla meşguldü. Şef benim doberman cinsi köpeğim. Yıllardır arkadaşlık yapar bana. Yolda bulup eve getirdiğimde henüz on iki yaşındaydım, o ise bir yaşında bile değildi. Yıllar bana yakışıklılık katarak hızla akarken ona da huysuzluk ekleyerek yoluna devam etmişti. Benden başka kimseyle iyi anlaştığı söylenemezdi. Yaşlansa da ondan vaz geçemiyordum. Beslemeyi unuttuğum için şimdi normalden çok daha sinirli olduğunu biliyordum. Tüm sinirini zavallı postacıdan çıkartmamasını umarak hızla ayaklandım.
Ayağa kalkmamla kızın benim kucağıma atlayıp beni geri kalktığım koltuğa devirmesi bir oldu. Tırnaklarını kollarıma geçirmiş titreyerek sık nefesler alıp veriyordu. Şef birkaç kez daha havladığında şaşkınlıkla kucakladığım kızın boynuma başını gömmesini izlerken o şuh sesiyle yayvan yayvan birkaç kelime söyledi.
"Köpeklerden nefret ederim!"
Kalbi deli gibi atan suskunumuz en sonunda konuşmuştu. Bütün o sert çocuk ayaklarımla ağzından tek kelime alamadığım kızı benim yaşlı dostum yola getirmişti.
"Güzel, sonunda anlaşabileceğimizi umuyorum pasaklı kız.”