Nereden bilebilirdi ki buranın özel bir arazi olduğunu? Yıllardır buraya gelir, yaz kış demeden ilhamla resimlerini çizerdi. Burası, onun zihnini ve ruhunu besleyen bir sığınaktı. Kış aylarında, amcasının İstanbul’dan getirdiği patenlerle bu gölde kendinden geçercesine dans ederek kaydığı günleri hatırladı. O anların mutluluğu, yüzünde hafif bir tebessüm oluşturdu.
Bugüne dek ne bir tabela görmüştü ne de bu bölgeye kendisinden başka gelen biri olduğunu fark etmişti. “Kimse bilmez burayı,” diye düşündü. Kendini, buranın gizliliğine ikna etmişti, ama şimdi kendini nasıl bu kadar salak yerine koyduğuna kahkahalarla gülmek istiyordu.
Sonra aniden aklına buraya bir daha gelemeyeceği fikri yerleşti. Bu düşünce, kalbini sıkıştırdı. Gözleri hafifçe buğulandı. Tek kaçabildiği, huzur bulduğu bu yere bir daha gelemeyecek miydi? Kendisine ait olan bu cennet parçasını kaybedecek olmak, içinde bir boşluk yaratıyordu.
Adamın hâlâ onu dövecekmiş gibi duran bakışları, bu düşünceleri daha da derinleştiriyordu. Onun sessiz ama baskın varlığı, Şirin’i huzursuz ediyor, korkutuyordu.
Bir an önce anlatmalıydı. İşaret diliyle ellerini kaldırdı. Parmakları titreyerek hareket etti. “Özür dilerim, efendim. Buranın özel bir arazi olduğunu bilmiyordum. Yıllardır buraya geliyorum. Ne bir tabela vardı ne de bir işaret. Bunu bilsem asla burada olmazdım.”
Karan, Şirin’in hareketlerini izledi. Gözleri dikkatle onun ellerine kilitlenmişti. Şirin’in özrünü dile getirişine bir an bile aldırmadan, kaşlarını daha da çattı. Gözlerindeki soğuk ifadeyle, “Çantanda ne var?” diye sordu.
Şirin’in kalbi sıkıştı. Çantasındaki resimleri ve o çizimleri hatırladı. Korkuyla çantasını daha sıkı kavradı. Özellikle de o resim... Karan’ın yarı çıplak bir şekilde çizilmiş olduğu resim... Eğer o resim ortaya çıkarsa, neler olacağını hayal bile edemiyordu.
“N-nasıl yani?” diye kekelerken, Karan sert bir adım attı. “Göster bana!” dedi, sesi kararlı ve tehditkârdı.
Şirin, daha fazla beklemeden çantasını sıkıca tutup kaçmaya başladı. Adımları hızlanırken, arkasından Karan’ın sesini duydu:
“Nereye gidiyorsun, küçük kız? Çantandakileri göstermeden mi kaçıyorsun?”
Şirin, duyduğu bu sözlerle daha da panikledi. Karan’ın çantasındakileri görmesine asla izin veremezdi. Ayakları yerden kesilmiş gibi hızla koşmaya başladı. Nefesi sıkışıyor, kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Arkasına dönüp Karan’ı kontrol etmek istedi ama onun olduğu yerde durduğunu gördü. Elleri cebinde sadece çatık kaşlarla onu izliyordu.