Şirin’in kalbi sıkıştı. Çantasındaki resimleri ve o çizimleri hatırladı. Korkuyla çantasını daha sıkı kavradı. Özellikle de o resim... Karan’ın yarı çıplak bir şekilde çizilmiş olduğu resim... Eğer o resim ortaya çıkarsa, neler olacağını hayal bile edemiyordu.
“N-nasıl yani?” diye kekelerken, Karan sert bir adım attı. “Göster bana!” dedi, sesi kararlı ve tehditkârdı.
Şirin, daha fazla beklemeden çantasını sıkıca tutup kaçmaya başladı. Adımları hızlanırken, arkasından Karan’ın sesini duydu:
“Nereye gidiyorsun, küçük kız? Çantandakileri göstermeden mi kaçıyorsun?”
Şirin, duyduğu bu sözlerle daha da panikledi. Karan’ın çantasındakileri görmesine asla izin veremezdi. Ayakları yerden kesilmiş gibi hızla koşmaya başladı. Nefesi sıkışıyor, kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Arkasına dönüp Karan’ı kontrol etmek istedi ama onun olduğu yerde durduğunu gördü. Elleri cebinde sadece çatık kaşlarla onu izliyordu.
“Daha hızlı koşmalısın, yaban çiçeği,” diye seslendi Karan. “Eğer seni yakalarsam, yapraklarını kopartmadan bırakmam.”
Bu sözlerle afallayan Şirin, başına bela aldığının farkındaydı. Günlerdir buraya gelmek için nasıl planlar yaptığını, evden kaçarak buraya ulaşmanın ne kadar zor olduğunu bir tek kendisi bilirdi.
Adamın, nasıl bu kadar sessizce yanına yaklaştığını düşündü. Bir de başına hem korktuğu gelmiş hem de heyecan dili tutulmuştu.
Aklıma takılan soru gölü nasıl geçmiş olduğuydu.
Köprüden geçmiş olmalıydı üstüne tişörtünü bile giymeye gerek duymadan sessizce bana yaklaşması yok mu? Düşünceli davranması gözlerini yaşarttı şirinin.
Adamın ormanda yankılanan erkeksi sesini tekrardan duydu;Benden kaçabileceğini mi sanıyorsun yaban çiçeği?
Şirin duyduğu kelimelerle umarım başıma bela almamışımdır diye içinden geçirirken bir yandan bu saate kadar naptığını evdekilere nasıl açıklayacağını düşünüyor, koşarak ormanı hızla geçiyordu.
Şirin, duyduğu kelimelerle umarım başıma bela almamışımdır diye içinden geçirdi. Ama bir yandan da aklında evdekilere ne söyleyeceğini düşünüyordu. Saat çoktan ilerlemişti ve eve dönüşünü açıklamak için bir bahanesi yoktu. Bu düşüncelerle, korkuyla koşmaya devam etti.
Ormanın sonuna yaklaştığında, görüş alanına derme çatma evleri girdi. İçinde bir umut ışığı yandı; nihayet güvenli bir yere ulaştığını hissediyordu. Gözleri, kapıda duran yengesini uzaktan seçtiğinde, derin bir nefes verdi. Yengesi, her zaman onun koruyucusu olmuştu. Babasının ya da köydeki diğer akrabalarının aksine, ona sevgiyle yaklaşan tek kişiydi.
Ama yengesinin elindeki terlik, Şirin’in içinde başka bir korku yarattı. Yengesi, kollarını beline bağlamış, yüzünde sert bir ifadeyle ona bakıyordu. Hiç ıskalamaz can alacak noktayı bulurdu.
“Kızım, sende hiç akıl yok mu? Neredesin sen bu saate kadar ha?” diye bağırdı ve elindeki terliği Şirin’in bacağına hafifçe vurdu.