Merak ettiği gözler şimdi önünde sert ve alaycı bir şekilde bakarken Şirin güçlükle yutkundu. Artık gözlerinin rengini de biliyordu. Uzaktan göremediği gözleri, ormanın yeşilini yansıtan ara ara parlayan altınsı gözlerle adeta gözlere renk şöleni sunuyordu.
Onun seslendiğini duymadı, genç kız hala alık alık bakıyordu. Bir kez daha o yabancının “sana diyorum küçük kız özel arazimde ne işin var”.
Biraz sert çıkan sesiyle tekrar konuştuğunda Şirin dilini yutmuş, kelimeler Şirin’in boğazında düğümlenmişti. Cevap vermeye çalıştı ama dudaklarından tek bir ses bile çıkmadı. Adamın yüzündeki sert ifade, Şirin’i iyice geriyordu.
“Dilini mi yuttun küçük kız” sana bir soru sordum. Yoksa konuşma yetin mi yok diyen adama sinirle bakan Şirin adamın elinden kurtulup ona bir ders vermeye karar verdi.
Karan dahada sinirlenerek ikinci kez aralanan dudaklarından “dilsiz misin küçük kız sana diyorum” kelimeleri döküldü.
Kulaklarını delip geçen sözcüklerle dumura uğrayan kız sinirle kaşlarını çattı. Aklına gelen fikirle karşısında kibirle duran adama bu sessizlik oyununu oynamaya karar verdi.
Şirin, kendini toparlamaya çalıştı. Aklına gelen fikirle, çocukluk arkadaşından öğrendiği işaret dilini kullanarak cevap verdi:
“Evet, konuşamıyorum.”
Bu oyun, ona bir süre zaman kazandırabilirdi. Şirin, adamın işaret dilinden anlamayacağını düşünerek kendi kendine güldü. Ama Karan, kaşlarını daha da çatarak onun ellerine baktı ve işaret dilinde yanıt verdi:
“Anlıyorum ama burada ne işin var? Bu arazi bana ait.”
Şirin’in içindeki şok, yüzüne yansımıştı. “Bu adam işaret dili biliyor!” diye düşündü.
Hem konuşma yetisi yok hem de burada tek başına resim çiziyordu. Sinirle kaşlarını çattı. Araziye giriş çıkışlar kontrol edilse de burada başka birine rastlayabilirdi.
Karan, bir yandan Şirin’in şaşkınlıkla bakan gözlerini inceliyor, bir yandan da onun bu kadar rahat tavırlarına anlam vermeye çalışıyordu.