Alaycı değildi. Bunu cidden istiyordu. Gözlerine meydan okuyan bakışlarımı dikip ne kadar utandığımı belli etmemek için kendimi kasıyordum ama deli gibi titreyen parmaklarım beni ele veriyordu.
Yine de dediği şeyi yaptım.
Önce hırkamı çekiştirip çıkarttım. Sonra üzerimdeki sırılsıklam, tenime ikinci bir deri gibi yapışmış olan uzun elbiseyi... Kıyafetlerim fayansa düştüğünde tok bir ses çıkarıyordu. Alacakaranlık odada bedenimi süzerken yüzünde tek bir ifade bile yoktu. Her bir parçayı çıkarmak, yere bırakmak bana ölüm gibi gelse de dediğini yaptım.
İç çamaşırlarımla kalınca gözlerini kıstı.
“Hepsini,” dediğinde kafasından ne geçtiğini anlamıştım.
“Düşündüğün şey buysa,” dedim, “Benimle yatıp namusunuzu kirlettim demekse…”
Titrek bir nefes aldım. Ellerimi göğsüme sarıp bedenimi kapatmış, bakışlarından sakınmaya çalışırken hafifçe yan dönmüştüm. Kaçabileceğim hiçbir yer de yoktu.
“Hiçbir işe yaramaz… Beni öldürürler, namusumuzu temizledik diye kasıla kasıla gezerler, seni öldürmek için de haklı bir nedenleri olur…”
Ozan, sessizce karşıma geçip işaret parmağını kollarımda gezdirdi. Tüylerim korkuyla diken diken olmuştu.
Bir cesaretle söylediğim kelimelerse ona ulaşmıyor, cam bir duvara çarpıp bana geri dönüyordu sanki.
“İndir şunları!” diye emrettiğinde irkilerek dediğini yaptım. Geri zekalının tekiydim.
Kollarım yavaşça bedenimin yanına indiğinde işaret parmağını sütyenimin üzerinde dolaştırdı. Dokunuşuyla hafifçe geriye kaymış olsam da yerimde dikilmeye devam ettim.
Sağ eli göğsümü kavradı, ama dokunuşu baskıcı değildi. İtiraz etmek için araladığım dudaklarımdan tuhaf bir ses çıktı. Kelimelerim karanlıkta yitip gitmişti. İşaret parmağı hiç zorlanmadan göğüs ucumu buldu. Parmağı, göğüs ucumun etrafında yavaş bir daire çizdiğinde sertleşip dokunuşuna anında tepki verdiği için kendime küfrederek gözlerimi sımsıkı kapattım.
Düşüncelerim de hislerim de iğrenç, karman çorban bir çorbaya dönüşmüştü.
Adam neredeyse çıplaktı. Ben neredeyse çıplaktım…
Boğazım kupkuru olmuştu. Oda buz gibiydi ama artık soğuğu hissedemiyordum. Bedenim korkuyla kasılmış olsa da yaptığı şey kanımı tutuşturmaya yetmişti.
Parmağı karnımı aşıp göbeğime kadar indi. Nefesim hızlanırken yutkunmaya çalıştım ama dudaklarım da boğazım gibi kupkuru olmuştu.
İç çamaşırımı bulduğunda parmağı çamaşırımın içine sızmadan önce kedime hakim olamayıp geri çekildim. Utançtan ölecektim.
Islak saçlarım kollarıma, göbeğime ve sırtıma sarmaşık gibi yapışmıştı. Ürperirken “Seninle çok eğleneceğim,” diyerek geri çekildi.
Aklından ne geçiriyordu bilmiyordum ama sonunda beni incelemeyi bitirip kapıya gitti. Adamlarından birine seslendiğini duyuyordum. Çıplaklığımı örtmek için bir şeyler aranırken kenardaki gömleğini gördüm. Almaya cesaret edemediğim için yerdeki hırkamı kaptım. Göğsüme bastırdım. Bir süre sonra geldiğinde elinde bir zincir vardı.
“Ne,” diyerek geri çekilirken yanıma gelip çırpınmama aldırış etmeden bileğimi yakaladı. Bileğimin etrafını zincirle sarıp elindeki küçük kilidi geçirdiğinde elinden kurtulmak için her şeyi yapmaya başladım. Her şeye tahammül edebilirdim ama buna asla! Zincirin ucunu zahmetsizce tavandan aşağı sarkan demire geçirip oraya da bir kilit geçirirken ayaklanıp onu ittim.
“Bırak beni! Bunu yapamazsın!” diye bağırmam umurunda bile olmamıştı. Adamı yerinden bile oynatamıyordum Koluna geçirdiğim tırnaklarım canını yakmamış gibi sakince işini bitirdi. Beni olduğum yerde bırakıp yeniden koltuğa gitti. Kırışmış gömleğini kapıp üzerine geçirerek odadan çıktı. Geri dönmesini beklerken dış kapının kapanan sesini duyunca şokla “Nasıl yani,” diye mırıldandım.
Ayağımı oynatıp zincirin şıngırtısını dinlerken kendi kendime deli gibi gülmeye başladım. Sinir krizi dedikleri şey buydu sanırım. Kapıyı kapatıp gittikten saniyeler sonra aracının uzaklaştığını duydum.
Ve karanlıkta, kilitli, yalnız kalakaldım.
Adam beni bir hayvan gibi zincire vurup defolup gitmişti.
Kaçtığım şey mi kötüydü, bu durum mu bilemiyordum. Ödüm kopuyordu. Ama yine de yeterince korkmuyordum. Daha çok kızmıştım. Bir hayvan gibi bağlanmaya, insan yerine konmamaya…
Bir yandan da bana istediğini yapabilecekken çekip gitmesini düşünüyordum.
Beni çekici bulmuştu. Bunu anlayabiliyordum. İsteseydi sevişirdi. Ona karşı koyabilecek gücüm yoktu. Ama başka bir şeyin peşindeydi.
Evden çıkıp gitmeyeceğimden emin olmak istemişti.
İlk şoku atlattığımda hala ayakta ve bıraktığı yerdeydim. Bir zincirlere bir de zincirin takılı olduğu demire bakıyordum.
Ne zaman geri döneceğini düşünmeye başladım. Döndüğünde doğru söylediğimi anlarsa beni özgür bırakacaktı muhtemelen. Evet, öyle olmak zorundaydı…
Bırakmazsa diyen iç sesimi duymayı reddettim. Korkudan şimdiye kadar hiçbir fayda görmemiştim. Şimdi de göreceğim meçhuldü. Ama zincirli kalmaya da tahammül edemezdim.
Zincirinin uzunluğunu anlamak için kapıya doğru yürüdüm. Kapıdan dışarı adım atamadan gerilince duraksadım. Sakin olmalıydım. Hata yapma lüksüm yoktu. Bir panik atak nöbetinin bana faydası olmazdı. Etrafı bile doğru düzgün göremiyordum.
Önce gri çekilip elimi duvarda gezdirerek ışıkları yaktım. Epeyce zaman harcamıştım ama sonunda istediğime ulaşmıştım. Gözlerim ışığa alışırken etrafı meraklı gözlerle süzmeye başladım. Bir örtü vardı. Kuruydu ama temiz olduğu meçhuldü. Şu an temiz olup olmaması son derdimdi.
Zincirleri şıkırdatarak örtüye doğru yürüdüm. Ayakta durmak bile beni zorluyordu. Örtüyü alıp istemsizce burnuma götürdüm. Deterjan kokmuyordu. Sigara ve tuhaf bir parfüm kokuyordu.
Ozan’nın parfümü gibi… Midemi ayaklandıran Avni’den sonra bu kokudan zerre rahatsız hissetmeden örtüyü bedenime doladım.
Göğsümün üzerinden sıkıştırarak orada kalacağından emin olduktan sonra kıyafetlerimi kuruması için kahve tonlarındaki koltuğa attım.
Islak çamaşırlarım hala ürpermeme neden oluyordu. Ama örtü ellerime ayaklarıma hakim olabileceğim kadar rahatlamama yardımcı olmuştu.
Pek eşya yoktu. Kenarda bir masa, iki sandalye, ağzına kadar dolmuş kül tablası…
Yerde duran şeyi görünce midem ağzıma geldi. Kullanılıp kenara atılmış bir kondom ve bir kadının giderken ardından bıraktığı iç çamaşırı benimle alay edercesine koltuğun yanında, örtüyü aldığım yere oldukça yakın bir mesafedeydi.
Ev dediğim yerde yaşadıklarım midemi daha fazla bulandırmıyor olsaydı, ardıma bakmadan gitmek isterdim ama gördüklerim Avni’yi düşünmeme neden olduğu için yerimde aptal gibi dikilmeye devam ediyordum.
Ozan, beni babamlarla ve o sapıkla iş birliği yapmaya çalışmakla suçlamıştı. Öyle olmadığını fark edince davranışı değişecekti. Buna inanmak istiyordum.
Sandalye ile bir kez daha göz göze geldiğimde kararımı vermiştim. Dört yıl üniversite okumuştum. Ve yurtta kalmıştım. Anahtarı kaybolan dolapları açmak için birini bulmak sıkıntı olduğu için üst sınıflardan kilit kırmayı öğrenmiştim. Asma kilidi kırmak kolaydı. Ne yapacağınızı biliyorsanız oldukça kolaydı…
Sandalyeyi alıp kilidi istediğim açıya getirdim. Metal ayağını kilidin üst kısmına gücüm yettiğinde hızlı ve kuvveti bir şekilde indirdim. İlk darbe işe yaramamıştı. Tekrar denedim. Dördüncü kez vurduğumda ayrılıp yerinden çıkan ucuna nefes nefese baktım. Bileğimdeki zinciri hızla çözüp ayağımı serbest bıraktığımda derin bir nefes aldım.
Ne yapacağıma karar vermeye çalışırken evi dolaştım. Bir mutfak vardı. Beyaz eşyalar da son modeldi. Ama buz dolabında alkol, sudan başka bir şey yoktu. Dolapları hızla açıp kapattım. Çekmeceleri açtığımda bana göz kırpan bıçak takımı görünce ne olur ne olmaz diyerek yanıma aldım.
Ozan’ın ne yapacağını kestiremiyordum, ona bir şey yapmak gibi bir niyetim de yoktu ama bıçakla birlikte kendimi çok daha güvende hissediyordum. Evde de aynı şeyi yapıyordum. Yastığımın altına soktuğum elimde bir bıçak olmadan uyuyamıyordum.
Avni, babam sızdıktan sonra anahtarı alıp odama geldiğinde de beni bu kurtarmıştı zaten. Yatağıma gelip bana dokunmaya niyetlendiğinde başta ne olduğunu anlamamıştım.
Ayaklarımdaki elini, parmaklarıma iştahla sürtüne dilini hissettiğimde önce korkudan ve şoktan ne olduğunu anlayamamıştım ama adam örtüyü çekiştirip işi ileri götürmeye niyetlendiğinde düşünmeden hareket etmiş, adamı bıçaklamıştım.
Peşimden bağırışını duyduğum için ölmediğini biliyordum. Ve çok sinirli olduğunu…
Daha önce de beni birkaç kez sıkıştırmaya çalışmıştı ama evdeki yardımcımız sayesinde her seferinde kurtulmayı başarmıştım. Bu kez, saat epeyce ilerlemişti, yardımcımız da üvey annem ve diğerleri gibi derin bir uykudaydı.
Avludan sadece babam ve Avni’nin sesi geliyordu. Onlara hizmet edense adamlarından biriydi.
Babam, içerken bizi yanında yakınında görmeyi sevmez, bunu hayasızlık olarak kabul ederdi, hatta yardımcımızı bile kadın olduğu için servise koşmazdı. Öyle de namus bekçisiydi… Ama evine sapık bir adam getirip içmekte de sorun görmezdi.
Yatak odasını bulduğumda hızla ışıkları yaktım. Geçtiğim yerdeki tüm ışıkları yakıyor, asla kapatmıyordum… Yine pastel tonlarındaki bir örtüyle kaplı olan yatak, hatta oda bile tertemiz görünüyordu.
Kaşlarımı çatıp dolaba yöneldim. Kapakları açıp temiz, hatta hiç kullanılmadığı belli olan kıyafetleri görünce derin bir nefes alıp hızla üzerimdekilerden kurtuldum.
Bir tişört kapıp içinde keyifle kaybolduktan sonra yine bana fazlaca büyük geleceğinden emin olduğum bir eşofman bulunca hızla üzerime geçirdim. İç çamaşırımı çıkarıp atmıştım, çamaşır bana hem Ozan’ın dokunuşunu hatırlatıyor hem de ıslak olduğu için tuhaf bir his veriyordu.
Tamamen giyindiğimde artık bir nebze daha iyi hissediyordum.
Ne yapacağıma karar vermeye çalışırken pencereye ulaştım. Dışarıda bekleyen adamları görünce Ozan’ın sadece kilitlemekle kalmadığını, kaçma ihtimalime karşı adam da bıraktığını fark ettim.
Kaçmayacaktım ki… Kaçabileceğim bir yer yoktu ki… Nereye gitsem bulurlardı. Şimdi bile beni ellerine geçirdiklerinde ne yapacaklarını düşündüklerinden emindim.
Korkağın tekiydim ama aptal değildim.
Ozan’ın korkutucu ifadesinden duruşundan deli gibi korkuyordum ama buradan çıktığım an olacaklardan daha çok korkuyordum.
İsteseydi bana her şeyi yapabilirdi. Ama o gitmeyi seçmişti. Bu da göründüğünden farklı olduğunu düşünmeme neden oluyordu.
Babamın ve Avni’nin beni bulamadığında ne kadar delirmiş olabileceğini düşünmek de içimdeki ateşin üzerine su serpiyordu.
Malına değer kazandırmak isteyen bir tüccar gibi beni okutmuştu. Satarken daha çok para etsin diye verdiği onca emek işte şimdi boşa gitmişti ya, en çok ona seviniyordum…
Korkmayacaktım.
Gitmeyecektim.
Ozan’dan başka çarem yoktu.
Etidal Başaran bana iki hayat borçluydu.
Annemin ve benim hayatlarımızı…
Annemin intikamını almak için benden ne isterse yapacaktım ama ezilmeye de niyetim yoktu.
Geri döndüğünde başımı eğmeyecek, kendimi ve evde olanları tek tek anlatacak, ona yardımcı olmak için birliğim her şeyi anlatacaktım.
Ve sonunda, hayatımı gönlümce yaşayacaktım!
Her şeye ve herkese rağmen.
Buna sonuna kadar hakkım vardı.