İdrak - 4. Bölüm

2508 Words
SİMYA’DAN… Simya bu hamleyi beklemiyordu. Panikle geri çekildi. Hem utanmış hem de Toprağın yanında böyle bir şeye maruz kaldığı için kızmıştı. Ömer gayet lakayt bir tavırla konuşmaya başladı. “Ee neden bahsediyordunuz?” Toprak, Simya’ yı gözünü kırpmadan izliyordu. Vereceği tepki Toprak için önemliydi. Birlikte olmak istediği kadının birlikte olmayı planladığı adam Ömer Aslan mı görmeliydi. Simya Toprağın yüzünde az önce yaşanan absürt durumla ilgili bir iz, bir işaret, emare adına ne denirse ondan bir şey aradı. Ancak hislerini ya da ifadesini saklamakta oldukça başarılıydı Toprak. Kendini konuşmak zorunda hissetti. “Hocam lütfen hareketlerinize biraz dikkat eder misiniz? Sonuçta bir iş yerindeyiz.” Ömer’in beklediği cevap bu değildi. Simya’ nın kendinde olan hislerinin farkındaydı ancak Toprağın yanında aldığı tepki hoşuna gitmemişti. “Ne oldu ki? Sen benimle vakit geçirmekten hoşlanıyorsun bende seninle beraber olmaktan memnunum. Toprak Hocam birbirimize olan bu ilgimizi anlayacak kadar deneyimlidir bu mevzularda.” Simya konuşmanın saçma sapan bir yerlere gitmesinden iyice rahatsız oldu. Neden bilmiyordu ancak Toprağın kendisi için hafif bir kadın olduğunu düşünmesini istemiyordu. “Ne olursa olsun burası bir iş yeri ve kurum içinde ki hareketlerin etik olması benim için önemli. İnsanlar özelini dışarda yaşamalı. Bir daha böyle davranmazsanız memnun olurum”. Ömer ellerini kaldırdı. “Tamam prenses sen ne dersen o”. Toprak yüzünde mermerden bir ifadeyle konuşmayı dinliyordu. Ne anlam çıkarması gerektiğinden emin olamıyordu. Aralarında bir ilişki vardı da kurum içinde mi yaşamaktan hoşlanmamıştı Simya. Yoksa Ömer Aslan Ömer Aslanlığını mı yapıyordu? “Ömer Hoca doğru söylüyor bu işleri anlayacak kadar deneyim sahibiyim” dedi. Simya cümleye bozulmuştu cevap verecek oldu. Toprak devam etti. “Ancak öğrencimin etik anlayışını da sonuna kadar destekliyorum. Burası bir kurum. Benim çatımın atı. Ve Ömer Hoca burada benim çatım altında bir personelimi öpeceksen önce onun izni sonrada benim kurum içi kurallarım geçerlidir. Şu an için ikisi de mevcut değil. Şimdi Hocam müsaade edersen bir toplantının ortasındaydık ve devam etmek niyetindeyiz”. “Ama mesai bitmek üzere.” Ömer vazgeçmiyordu. Simya Ömer’e döndü. “Hocam işim bitmedi ve sanırım biraz daha kalmayı tercih edeceğim. Sizinle sonra görüşelim”. “Bekleyebilirim.” “Uzun sürecek. Israr etmezseniz.” Ömer kendine aşık bu kadının Toprağın yanındaki hallerini utangaçlığına bağladı. “Tamam prenses nasıl istiyorsan öyle olacak” yeniden vedalaşmak için hamle yapacak oldu. Simya elini kaldırdı. Bozuldu çıktı. Simya Toprağa döndü; “Özür dilerim Hocam.” Toprak az önce tanık olduklarını hazmedemedi. Simya’ ya bir bakış attı. “Senin özelin” dedi çıktı. Sonra Ferrari’sinde gazı 220 ye kökledi. Toprak çıktıktan sonra Simya elindeki numuneye baktı. Olanları düşünüyordu. Ömer’i. Altı yılda daha önce görmediği birçok huy edinmişti. Yoksa vardı da kendi mi görmemişti? Acele karar vermemeye, ölçüp biçmeye niyetlendi. TOPRAK’TAN… Toprak rezidansının 32. Katında yaşananların sinirindeydi. Rahatlamak için önce bir hanım arkadaş davet etti, ilk boşalmasında içinde bir şey acıdı. Sanki kendini hayatının aşkına ihanet eder gibi hissetti. Simya’ yı bir dakika aklından çıkaramıyordu. Gözlerini kapattığı an Ömer’in sağ dudak altındaki o beni vakumlayan öpücüğü aklına geliyordu. Oysa ne Simya onun hayatının aşkıydı ne de Toprak daha önce bir kadına aşkım deme zahmetine girmişti. Yanındaki kadını apar topar savdı rezidanstan. Zaman geçtikçe öpücük daha can yakıcı olmaya başladı. Duşa girdi. Sonra içindeki yangın sönmeyince Ekim ayı soğuğunda 32. Kat pençelerini açıp rüzgârın kendini sakinleştirmesini bekledi. Uyuyakaldı. SİMYA’DAN… Simya bütün gece teklifi düşündü. Parfüm işi iyi bir fırsattı. Özellikle yanık tepede kuracağı Şifa Köyü için diğer hisse sahibine verilecek bedeli karşılayabilirdi. İstanbul’a geldiğinden beri fırsat bulup arsa sahibi ile görüşememişti. Zaten gitse de hisseyi alacak maddi gücü yoktu. Tamam anne ve babası para gönderiyordu ancak o da masraflarına anca yetiyordu. Dede ve nenesine daha fazla zahmet veremezdi. Toprağın teklifini kabul etmeye karar verdi. TOPRAK’TAN… Toprak dün akşam pencereleri açık uyumanın ceremesini çekiyordu. Okula geldi ancak ders girecek gücü bulamadı. Önce Simya’ ya paslamayı düşündü sonra vazgeçti. İptal etti. Hala sinirliydi ona. O sırada kapı çalındı Simya girdi içeri. “Günaydın Hocam”. “Ne var”. “Simya sakinliğini korumaya çabalayarak teklifinizi düşündüm.” “Ve”? “Kabul ediyorum ancak bazı düzenlemeler yapmak istiyorum.” Toprak soğuk algınlığımı, üşütmemi mi adı ne haltsa onunla baş etme gayretindeydi. Simyanın teklifi kabul etmesine sevinmişti. Ancak başı dönüyordu. “Özel seri dediniz değil mi”? Kafa salladı Toprak. “100 şişe dediniz. Her bir alıcı için özel şişe üretilecek. Çiçek desenlerinde. Bir tane gül bir tane Lale, Yasemin, Menekşe vs. ve alıcı aldığı şişeden bir tane daha olmadığını bilecek. Üzerlerine de o çiçek ile ilgili bir metin yazılacak. Gülün Büyüsü, Yaseminin gizemi, Lalenin zarafeti Menekşenin “Gözleri” diye tamamladı Toprak. Simya imanın kendine mi yoksa ortaya mı söylendiğinden emin olamamıştı. Ancak ilk defa Toprak Aladağ’ın ağzından iltifata yakın bir söz çıktığına yemin edebilirdi. O sırada Toprak fikrin nahifliğine takılı kalmıştı. Ekledi. ” Kendi konun olmayacak bana gösterdiğin koku. Sadece 100 adet ve şişesi 10000 Euro dan satılacak.” Simya rakamı duyunca inanamadı. “Kimse bir parfüme o kadar para vermez. Hele ki yapan Kimyacısı henüz bir master öğrencisiyse”. “Merak etmeyin Kimyacı Hanım öyle dostlarım var ki bu seriyi yeniden üretmen için sana yalvaracaklar.” “Peki o zaman. Benim için ayıracağınız kâr payı için bir sözleşme hazırlatmanızı rica ediyorum.” Toprak mütevaziliğine inanamıyordu. Ne kadar alacağını sormamıştı bile. “Avukatlarım halledip sana gönderecekler.” “Tamam o halde benden başka bir isteğiniz yoksa derse girmek üzere çıkıyorum” dedi. “Ders iptal. Senin de dersin yoksa gidebilirsin”. Ayağa kalkınca başı döndü sandalyesine geri çöktü. Simya panikle yanına koştu. “Hocam?” Toprak gözlerini açmakta zorlanınca elini alnına koydu. “Ateşiniz var. Hastaneye gidelim.” “Hastane olmaz eve giderim ben”. Ayağa kalktı ancak yeniden sandalyeye çöktü. “Bu halde nasıl gideceksiniz ki?” “İdare edebilirim.” Durumu iyi görünmüyordu. Simya ne yapması gerektiğinden emin olamıyordu. “Hocam revire gidelim?” Kafa salladı Toprak. Bazen o kadar inatçı oluyordu ki. “Beni arabama kadar götürebilir misin”? “Bu halde araba kullanılmaz”. Simya seçeneklerini değerlendiriyordu. Ya dinlemeyip revire ya da hastaneye götürecek sonra sonu gelmez Toprak Aladağ terörüne maruz kalacak ya da aracına kadar eşlik edip birini arayacaktı. İkinciyi seçti. Ders başladığı için koridorlar boştu. Toprağın koltuk altından girip Ferrari’sine kadar destek oldu. Daha doğrusu öyle sandı. Zira 1.92’lik boyu ile Toprak işini kolaylaştırmıyordu. Ancak araba kullanmak isteyince Simya iyice panik oldu. Birini aramak istedi ancak Toprak kimseyi aramamasını söyledi. Ferrari’ye dayanmış bir halde sabitleyip 150 metre ötedeki Golf aracını aldı geldi. Ve o an için kendince yapılacak en iyi şeyi yaptı. Evine götürmek. Çengel köyde hafif yağmur sonrası mis gibi bir toprak kokusu vardı. Simya kokuyu Toprağın parfümüne benzetti. Yarı baygın haldeki Toprağı söylene söylene evinin giriş katındaki koltuğa kadar taşıdı. O kadar yorulmuştu ki. Bir iki nefesle soluklandı. Sonra ateşini düşürmek için sirkeli su ve Zahide Ebenin soğuk algınlığı için hazırladığı karışımı içirdi. Toprak bütün gece kendini bilmez bir halde yattı. Ve Simya bütün geceyi ateşini düşürmek için çabalayarak geçirdi. Sabahın ilk ışıklarına kadar Toprak ile uğraşınca yanındaki koltukta uyuyakaldı. Toprak gözlerini açtığında nerde olduğuna dair bir fikri yoktu. Sadece ortamda keskin bir sirke kokusu vardı. Başını çevirince baş ucunda uyuyakalan Simya’ yı gördü. Başı çok ağrıyordu ancak kendini dün olduğu kadar kötü hissetmiyordu. Kalkmak için hareketlenince sehpaya çarptı bardak düştü. Simya panikle uyandı. “Korkuttum mu?” “Hayır yani evet ama iyiyim nasıl oldunuz”. “Neden buradayım?” “Başka bir yere gitmeye ikna edemedim.” “Sonra bayıldınız nereye götüreceğimi bilemedim.” “Ateşiniz”? Hızlıca kalktı. Ellerini alnına koydu ancak Toprak hamleyi beklemediği için şaşkınlıkla izliyordu. Ateşinin düştüğünü görünce rahatladı sonra utandı. Panikle uzanınca göğüsleri tam Toprağın yüz hizasına gelmişti. Toprak içi o iki tepeciğin kokusuna mest olmuş bir şekilde sadece bakıyordu. Toparlandı Simya. “Size Nenemin tarhanasından yapacağım arkasından da pelin Otu ile Pay avşan otu içeceksiniz yarına bir şey kalmaz”. “Ben kocakarı ilacı içmem.” “Oo içersiniz bütün gece o kürle iyi oldunuz”. “İçmem”. “İçersiniz Hocam.” “Şimdi ben çorba yaparken sizde bir elinizi yüzünüzü yıkayın. Size verecek boyutta kıyafetim yok maalesef.” Mutfakta tabak çanak sesleri gelmeye başladı. Toprak önce ellerini yüzünü yıkadı. Sonra tuvalete gitti. Ancak duş almak istedi. “Duşunu kullanabilir miyim?”. Simya evinde bir adamın duş almasından oldukça rahatsız olsa da “Misafire hayır diyecek halim yok” diyerek onayladı. “Çekmecede havlular var.” Mis gibi kokan banyoda muhtemel el yapımı olan daha önce görmediği sabunlarla duş aldı. Yine mis gibi kokan havlularda kurulanarak çıktı. Sesler devam ediyordu ancak nefis bir koku yayılmıştı etrafa. Evi dolaşmaya başladı. Geniş bir bahçe içinde çam ağaçları arasında sevimli bir evdi. Gayet zarif az ve öz eşya ile döşenmişti. Üst katta yatak odaları bir banyo tuvalet altta ise salon mutfak ve başka bir banyo tuvalet ikilisi. Merdivenlerden indi. Bir şömine ve kitaplık dikkatini çekti. Elinde bir tepsi ve içinde dumanı tüten bir kâse ile göründü Simya.Toprak daha önce böyle bir çorba içmediğine yemin edebilirdi. Arkasından içmeye zorlandığı şeyinde zehir olduğuna. “Sana yaptıklarım için beni bununla zehirlemeye mi karar verdin Simya?” İlk defa adını kullanıyordu. Hem kendi hem de Simya şaşırmıştı. “Hayır Hocam eğer sizi zehirlersem daha acılı olur pelin otu ya da payavşan ile olmaz”. Güldü sonra. Toprağın içi ısındı. “Şimdi daha iyiceyseniz sizi evinize bırakayım. Malum hazırlamam gereken bir seri var.” Kırmızı Golf Beykoz da ki villadan girmek için kapıların önünde durunca önce kapıdaki görevli sonra da Rıza şaşırdı. İçinde Toprak direksiyonda bir kadın Firdevs gözlerini iri iri açtı. Toprak Villasına ilk defa bir kadın ile geliyordu. Araba bahçede durunca Toprak indi sendeleyince önce Rıza ve Koruma koştu Sonra Firdevs. “İyiyim”. “Merhaba ben Simya. Toprak Hoca’nın öğrencisiyim. Ateşlendi. Bayılınca nereye götürmek gerektiğini bilemedim. Evime götürdüm. Dün gece düşürdüm ateşini. Odasına taşımamız mümkün olur muydu acaba?” Toprağı odasına taşıdılar. O sırada Simya çoktan Firdevs’in radarına girmişti. Yaptığı şifaları anlattı. Ve Firdevs’in eline bir poşet Pelin otu ile pay avşan bıraktı. “Nenemin tarifidir. Zaten o iyi etti. Ancak içmekte direniyor. Rica etsem?” “Ben içirirum kizum.” Gülümsedi. Gözlerindeki samimiyet Firdevs’in içini ısıttı. “Tadı acı diye söyleniyor eğer içmezse iyi olamaz. İyi bir mikrop söktürücüdür”. “Pok yiyen eşşek gibi içecak sen merak etma kizum.” “Teşekkür ederim şey isminizi bilmiyorum”. “Firdevs”. “Teşekkür ederim Firdevs Teyze.” Yeniden gülümsedi. Ve o an da Firdevs Toprağa Simya’ yı almak için kendi kendine yemin etti. Toprak Firdevs’in gardiyanlığına pay avşan ve Pelin otu ile ayağa kalkalı bir hafta oldu. Eve terör estiriyordu. “Ben koca karı ilacı içmem” dedikçe içirilen çayların miktarları artmaya başladı. “Simya kizim içur dedu. Puştluk etma da iç şuni.” “Ne ara kızın oldu”? “Şimdilik kizum sağa kari alacağım o zamanda gelunum olacak.” Toprak gözlerini devirdi. Son zamanlarda Firdevs’le tartışmaya gücü yoktu. SİMYA’DAN… 10 gün sonra Simyanın formüle ettiği parfümün lansman reklamları dönmeye başladı. Önce fakültede tanıtıldı. Sonra Aladağ Holdingin bünyesinde. Toprak avukatlara hazırlattığı sözleşmeyi Simya’ ya gönderdi. 50% ortaklık ile kardan yaklaşık 500000 Euro kazanç sağlıyordu Simya. Uzun ve yorucu geçen zamanda Ömer Aslan tacizlerine maruz kalmıştı. Bir de formüle etme, üretim, şişeleme, etiket ve barkotlama derken oldukça mesai harcadı. Sonunda 100 şişe kullanıma hazırlandı. Tek tek bütün şişelerde bir tanımlayıcı yaz bulunuyordu. Simya özenle yazmıştı. Sadece “Menekşe Gözler” i değiştirmeye içi elvermedi. Bütün bu olanlardan yaklaşık 23 gün sonra Lansman bir Cumartesi gecesi Çırağan Sarayında bir davet düzenlendi. Toprak gece için Simya’ ya Aladağ Holdingi temsil edeceği bahanesi ile bir elbise almayı teklif etti. Ancak Simya’ nın bu işlerde ne kadar ketum olduğunu anlayınca vazgeçti. Simya geceye kendi seçtiği siyah ipekten kolsuz V yaka şeklinde balık kesimli sol dizinde derin yırtmacı olan bir elbise ile katıldı. Elbise sağ omzundan altın rengi bahar dalı tel kırma işlemeler iniyor göğsünün üzerinden çapraz iniyor ve sol ayağındaki derin yırtmacın kenarından eteklerin ucuna kadar uzanıyordu. Aynı bahar dalı sağ bileğinden dirseğine kadar kolunu saran bir bileklik ile tamamlanıyordu. Simsiyah saçları ile menekşe gözlerin elbisedeki uyumu ile masallar diyarından çıkıp gelmiş gibi görünüyordu. Daha kapıdan girer girmez davetlilerin dikkatini çekmişti. Toprak nefes almayı unutmuş bir biçimde izliyordu. Ortağı olarak yanına gitti. Kolunu uzattı. Simya utangaç bir biçimde koluna girdi. Etrafını izlerken de söylendi. “Bu kadar kalabalık olacağını düşünmemiştim”. Davetliler için açılış konuşmasını Toprak yaptı. Simyayı tanıttı. Ve parfümleri. Daha ilk anda 59 adet satılmıştı bile. Simya insanları Toprak Simya’yı izliyordu. Gerçekten büyüleyici görünüyordu. Bu kadar övgü almayı beklemiyordu. Sadece kendi kokusuna ufak dokunuşlar yapmıştı. Toprak ile anlaşması üzerine kendi kokusunun dışında bir koku çalışmıştı. Zahide Ebeden aldığı tarife birkaç dokunuş yapmıştı. Şimdi bu insanlar ondan hayranlıkla bahsediyorlardı. Ve Toprak Aladağ. Kabul etmeliydi Simya. Çok destek olmuştu. Zaman zaman onu yanlış mı tanıdım diye düşünmeden edemiyordu. Gelen bir alıcı Menekşe’nin Gözlerini almak için hamle yaptı. Oldukça çapkın bir alıcıydı ve Simya’ ya yanaşıp “Bu Menekşe gözlerle yapılmış bir kokuya sahip olmaktan onur duyarım” dedi. Simya daha ağzını açamadan arkasında Toprak belirdi. “Kusura bakmayın o koku satın alındı” diyen sesi duyuldu. “Alıcı adını gizli tutuyor başka bir koku verelim”. “Kokuyu alamadım belki yaratıcısı ile bir şansım olur” dedi pişkinlikle. Toprağın Simya’ nın elini tutup koluna takışına sonra adama dönüp “Kusura bakmayın hanımefendi benimle “deyişine şahit oldu bütün salon. Hareket o kadar doğal geldi ki Simya’ ya, döndü gülümsedi ve teşekkür etti. Toprak artık emindi Simyayı istiyordu. Ne zamandır böyle hissettiğini bilemedi. Belki de doğduğu andan beridir. O sırada Ömer’in Çırağan sarayında çınlayan sesine şahit olup ikisi de o tarafa baktılar. “Bayanlar baylar bu nadide güzelliğin başarısını kutlamama izin verin. Bu güzel kadın benim sevgilim ve ben onunla gurur duyuyorum”. Toprağın kolundaki Simya Ömer’e bakakalmıştı. Sonra açıklama ile gerilen Toprağın kolunu hissetti. Kendine bakan Toprağın yüzündeki kızgınlık, kırgınlık ve acıyı görebiliyordu. Ömer emin adımlarla geldi. ” Hayatım tebrik ederim.” Toprak gidecek oldu. Simya kolunu tuttu. “Hayatım derken?” “Aşk olsun sana olan hislerimi fark etmemiş olamazsın”. Sonra salona döndü. “Gördüğünüz üzere bu güzellik beni esir aldı. Hayatımın sonuna kadar yanımda olsun istiyorum”. Cebinden bir kutu çıkardı dizinin üzerine çöktü. “Benimle evlenir misin?” Salonda bir alkış koptu. İnsanların Toprağın sert adımlarla salonu terk edişine şahit oldu insanlar. Simya Toprağın arkasından bakarken Ömer'in yüzündeki esasen kendine olan aşkın ifadesini değilde Toprağa gol atmanın sinsi bakışını gördü. "Hayır Hocam. Üzgünüm. Sizinle sevgili değiliz. Olmadık. Olmayacağız. AksineToprak Hoca ile aranızdaki husumetin bir parçası olmayacağım. Beni onunla aranızdaki gerilimden uzak tutun. Hepinize iyi akşamlar". Salondaki şaşkın bakışlarla koşarak çıktı. Rıza Simyanın cümlelerindeki netlikten çok etkilenmişti. Levent’te öyle. Emel bile geceye zoraki katılmış olmanın sinirindeyken Toprak Aladağ’ı bu derece etkileyen bir kadın görmeyi beklemiyordu. Simya salondan hızlı adımlarla uzaklaştı. Arkasında salon içinde derin bir uğultu bırakarak. Toprak’a yetişmek için koşmaya başladı. Önünden hızlı adımlarla aracına giderken ardından bağırdı. "Toprak Hocam". Oralı olmadı Toprak. Simya yeniden seslendi. “Toprak Hocam eğer şimdi durmazsanız yetişmek için koşarken bu topuklular ile düşeceğim.” Toprak hızlı adımlarla yürürken sesle durdu. Simya yeniden konuştu. "Beni buradan çıkarır mısınız? Araba kullanacak halde değilim."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD