3.BÖLÜM

2288 Words
"Hayır, önce yönetim birimine gideceğiz. Bir iki işim var onları hallettikten sonra her şeyi evde sakince anlatırım." dedi. Somurtmaya devam ederken ihtişamlı yollarda Ezekiel'in arkasından yürümeye devam ettim. Baş koruyucu bitmişti şimdi birde yönetim birimi çıkmıştı. Yönetim birimide neyse artık! Biraz daha yürüdükten sonra bir sürü kanatlı ve kanatsız varlığın olduğu ve hepsinin elindeki garip aletlerle telaşlı bir şekilde ortalıkta dolaştığı bir yere geldik. Varlık diyordum çünkü benim bildiğim kadarıyla insanların kocaman kanatları yoktu. Ezekiel, elinde daha önce hiç görmediğim türden bir alet olan esmer, mavi gözlü ve baya yapılı bir adama doğru ilerlerken "Alvaro!" diye seslendi ve adamın durmasını sağladı. Demek adamın adı Alvaro'ydu. Sessizce Ezekiel'in arkasından giderken Alvaro'nun gözleri bir anlığına Ezekiel'in yanında duran bana kaydı ve şüpheyle beni süzdükten sonra bakışları yeniden Ezekiel'i buldu. "O mu?" Ezekiel Alvaro'yu küçük bir baş hareketiyle onaylarken "Bir değişiklik var mı?" diye sordu. Artık aralarındaki diyaloğu bile dinleyemeyecek kadar olayları göz ardı etmeyi başardığımda bir an önce işinin bitmesini ve her şeyi öğrenmeyi beklemeye başladım. İkisi anlamadığım bir şeyler konuşmaya devam ederken yanımıza kumral, çıtı pıtı, sevecen bir kız geldi ve "Hoş geldin Ezekiel. Bugün her zamankinden geç geldin bir şey mi oldu?" diye sordu . "Bir şey olmadı Nancy. Baş Koruyucuyla bir görüşmem vardı." Ezekiel'in kısa cevabıyla kız onu başıyla onaylarken bu sefer bakışları bana döndü. Alvaro'nun aksine merakla bana bakarken sevecen bir şekilde elini uzattı ve "Merhaba ben Nancy. Nancy Lee. Yenisin galiba, ilk defa görüyorum seni burada." dedi. Sakince kızın elini sıkarken cevap verdim. "Bende Patricia Black." Kız merakla sözüme devam etmemi beklerken hafifçe omuz silktim ve "Ne, başka bir şey bilmiyorum. Bana bir şey sorma. " dedim. Kız şaşkınca bana bakarken sanki aklına bir şey gelmiş gibi yüzü birden aydınlandı ve "Ha sen o sun." dedi. Kaşlarım çatılırken "Kim mişim ben?" dedim merakla. Bu kadarı cidden fazlaydı. Kız tam ağzını açmış bana bir açıklama yapacakken Ezekiel ondan önce konuşmaya başladı "Nancy daha bir şey anlatmadım. O yüzden şimdilik biraz sussan mı?" Kız hızla Ezekiel'e dönerken çocuğunu azarlayan bir anne edasıyla konuşmaya başladı. "Sen cidden böyle bir şey yapmış olamazsın. Kıza hiç bir şey anlatmadan mı getirdin buraya kadar? Ya birinin kanatlarını görseydi. Gerçi çoktan görmüştür bile. Herkes, hiçbir şeyi düşünmeden dolaşıyor etrafta zaten. Kızın tepkisi ne olurdu kim bilir?" Nancy'nin azarlaması bitince umursamaz bir tavırla cevap verdim. " Ben o kanatları görüyorum zaten. Şuan şoktayım, sakin olduğuma bakmayın. Bir iki saat içinde başlarım bağırıp çağırmaya." Üçünün de gözleri yavaş modda bana dönerken umursamaz bir şekilde omuz silktim ve "Bakmayın bana öyle. Sende ne işin varsa çabuk bitirde sorularımı cevapladığın kısma geçelim, çünkü ben gerçekten delirmek üzereyim." dedim. Alvaro ve Nancy bana şaşkınca bakarken Ezekiel'in kaşları çatılmış, bana bir şeyi çözmeye çalışırmış gibi bakmaya başlamıştı. Bir süre daha böyle bakıştıktan sonra ilk kendine gelen Alvaro oldu ve bakışlarını benden çekip yeniden Ezekiel'e çevirdi. "Senin halletmen gereken çok az şey var. Onlarda sadece senin erişim iznin olan şeyler zaten." Ezekiel başıyla Alvaro'yu onaylarken "Tamam ,onları halletmesi kolay. " dedi ve bana döndü. Nancy Ezekiel'in ne diyeceğini tahmin etmiş olmalı ki konuşmasına izin vermeden kendi söze girdi. "Onun yanında ben dururum. Sen git." Benden çocukmuşum gibi bahsetmeleri ne kadar sinirimi bozsada bir şey demedim. Ezekiel bir süre daha tedirgin bir şekilde Nancy'e döndü ve "Yanından ayrılmasın, hiçbir şeye dokunmasın ve ona ben gelmeden hiçbir şey anlatmıyorsun." diye emirler yağdırmaya başladı. Ben dediklerine göz devirirken Nancy bıkkın bir şekilde başıyla onaylamakla yetindi. Ezekiel bana son bir bakış attıktan sonra Alvaro'ya bir baş işareti verdi ve ikisi birden yanımızdan uzaklaşmaya başladılar. Onlar yanımızdan hızla uzaklaşırken Nancy bana daha da yaklaştı ve kulağıma doğru "Ona katlanması zor olsa gerek." dedi. Dediğine anlam veremezken ağzımdan "Hah!" diye bir tepki çıktı. Tepkime karşılık hafifçe gülerken yeniden konuşmaya başladı. "Ona katlanması zor olsa gerek diyorum. Böyle kaşları hep çatık , hep sinirli bakıyor ve hiç konuşmuyor falan ya. Karşısında taş olsa çatlar herhalde." Bakışlarım Nancy'e dönerken "Bu hep mi böyle? Ben bana özel sanıyordum." dedim. Nancy bana gülerken "Eeee sen nasıl hissediyorsun? Burda olmak nasıl bir duygu?" diye sordu. "Burda olmak derken ben nerede olduğumu bilmiyorum ki. Bana kalsa bunlar sadece benim hayal ürünüm." dediklerim karşısında Nancy'nin kaşları çatılırken "Bunlar senin hayal ürünün değil." dedi. "Bunların hepsi gerçek. Ezekiel sana her şeyi anlattığında daha iyi anlayacağına eminim." Kaşlarım havalanırken histerik bir şekilde güldüm ve "Ya da daha çok kafayı sıyıracağım. Çoktan sıyırmadıysam tabi." dedim. "Ezekiel sana cidden hiç bir şey anlatmadı değil mi?" Nancy sanki çok büyük bir şeyi tespit etmiş gibi bir ajan edasıyla yüzüme bakarken onu başımla onaylamakla yetindim. Kafasını yukarıya doğru doğrulturken "Baş koruyucu aşkına bu erkeklerin hepsi neden salak?" diye yakındı. Hafifçe gülerken "Ya da biz kızlar daha zekiyiz." dedim. "O da bir seçenek tabi." Nancy'nin sözünden sonra hayatımda ilk defa biriyle bu kadar uzun bir diyalog kurduğumu fark ettim. Ben bugün hayatımda biriyle kavga etmeden, birine emir vermeden, birine kızmadan sadece yan yana durup sakince sohbet ettim. Gerçi bu sohbet miydi orası bile belli değildi ama ilkti işte. Ezekiel ve Alvaro yanımıza tekrar gelene kadar Nancy ile aramızda başka bir konuşma geçmedi. İkiside yanımıza ulaştıklarında ise Ezekiel, Alvaro ve Nancy'e bir şeyler söyledikten sonra ikisine de veda etti ve bana döndü. Kısaca "Gidelim, anlatacağım." diye bir bilgilendirme yaptıktan sonra tahminen evine doğru ilerlemeye başladı. Bende arkamı dönüp onu takip etmeye başlarken Nancy'nin sesini duydum. "Yarın görüşürüz Patricia." Dediğiyle dumura uğrarken bozuntuya vermeden yürümeye devam ettim. 'Yarın görüşürüz Patricia'da ne demekti? Ben yarın burada durmayı bile düşünmezken bu cümle beynimde çalkalanmaya başladı. Burada kalma gibi bir düşüncem yoktu. Yarın onunla tekrar karşı karşıya gelme gibi bir düşüncem de yoktu. Benim tek bir düşüncem ve planım vardı. O da her şeyi öğrendikten sonra buradan çekip gitmek ve yarım kalan işime devam etmekti. Benim için benim aklımda başka bir olanak, başka bir ihtimal yoktu. Benimki tek yolu olan bir bir patikaydı ve hep aynı sona çıkacaktı. Düşünceler içinde ilerlerken ne ara uyandığım eve geldik ve içeri girdik farkında bile değildim. Ezekiel salonun ortasındaki koyu gri koltuklardan birine otururken onun hemen karşısındaki tekli koltuğa da ben oturdum. Konuşmasını beklerken bakışlarımı yüzüne odakladım. Ela gözlerindeki duygusuzluk bakışlarımı delip geçerken tek bir kelime dahi çıkmadı ağzından. Bir süre daha böyle bakışırken konuşmasını bekledim. Konuşmayacağını anladığımda ise "Neyi bekliyorsun? Anlatsana!" diye çıkıştım. Yüzünde tek bir mimik bile oynamazken "Sormanı..." dedi kısaca. "Nereden başlayacağımı bilmiyorum. O yüzden sen sor ben cevaplayayım. Amam şunu bil, sana dediğim her şey gerçek. Öncelikle bunu kabullenmen gerek." Son dediğiyle kaşlarım çatılırken "Ne yani ben kafayı sıyırmadım ve gördüğüm her şey gerçek öyle mi? Kanatlı insanlar gerçek, gökyüzünde olduğumuz gerçek, bu koruyucu saçmalığı gerçek! Benden bunları kabullenmemi nasıl beklersin? Ben hayatı her şey kadar sıradan olan bir insanım. Bunları nasıl kabulleneyim?" Sözlerimi sessizce dinlerken sıkıntılı bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. "Asıl olayda burada zaten. Bana neden burada olduğunu sorduğunda sana burada olman gerektiği için buradasın demiştim. Burada olman gerekiyor çünkü buraya aitsin. Sen bir insan değil bizim gibi bir koruyucusun Cia." Gözlerim hayatımda hiç olmadığı kadar şaşkınlıktan açıldığına adım kadar eminken Ezekiel'in son sözleri beynimde yankılandı. Sen bir insan değil bizim gibi bir koruyucusun Cia. Ezekiel'in bu söylediği inanılır bir şey değildi. Hayatım çoğu insanınki gibi normalken bir anda her şeyin yerle bir olduğunu hissediyordum. Bildiğim her şey, inandığım her gerçek gözümde doğruluğunu yitirirken gözlerimin önünde hayatımın şekillenişini izledim. Kaderimin nasıl değiştiğini gördüm ama inanamadım, bildiğimi sandığım her şeyin aslında bilmediğim bir çok şey olduğunu işittim ama kabullenemedim. Yaşadığım şoktan tek kelime bile edemezken Ezekiel'in "Cia." demesiyle düşünceler alemimden çıktım ve ona döndüm. Kalbim hayatımda hiç şahit olmadığım bir yavaşlıkla atarken tek diyebildiğim 3 kelimeden ibaretti. "Ne saçmalıyorsun sen?" Benim bu halim onu daha da endişelendirirken konuşmaya başladı. "Bak inanması zor geliyor, biliyorum ama sana dediğim her şey doğru..." elimi kaldırıp susmasını sağlarken "Diyelim her şey doğru. Bu koruyucu da ne oluyor?" dedim. "Biz evrenin koruyucularıyız. 4 tür koruyucu vardır. Birincisi gökyüzünde olanlar, yani biz. Evrenin çoğu şeyini biz kontrol eder ve dengede tutarız. Hepimizin kanatları vardır. Gökyüzünde olanların ki mavidir. İkinci olarak suda yaşayanlar vardır. Bunlar evrenin su dengesini ve ihtiyacını korurlar. Onların kanatları mor renktir. Üçüncü olarak kimsenin olmadığı ormanlarda yaşayan koruyucular var. Onlar doğayı korurlar ve kanatları yeşil renktir. Son olarak evrenin sıcaklığını, ısısını ve ateşi kontrol eden ve koruyan koruyucular var. Onların nerede yaşadığına gelirsek ateşe en yakın yerde yaşarlar. Volkanik dağların yakınlarında ya da artık sönmüş volkanik dağların tam içinde yaşarlar. Onların kanatları da kırmızı renk olur. " Ezekiel'in yaptığı açıklama karşısında ağzım açık kalırken ne diyeceğimi bilemedim. Kendime gelmeye çalışırken en mantıklı şekilde cevap verdim açıklamasına. "Tamam her şeyin doğru olduğunu bir kez daha varsayalım. Bütün anlattıklarının hepsine doğru diyelim. Yanıldığın bir nokta var. Ben bir koruyucu değilim. Kanatlarım bile yok nasıl sizden biri olabilirim ki?" Sorduğum soru karşısında bir kaç saniye sessiz kaldıktan sonra ne diyeceğine karar vermiş olmalı ki konuşmaya başladı. "Normalde hiç bir sıkıntısı olmayan bir koruyucunun kanatları 10 ve 14 yaşları arasında çıkar. Kanatlar bu yaş aralığında koruyucunun çok yoğun bir duygu hissettiği zamanda belirirler. Bu duygu isterse öfke olsun isterse mutluluk isterse kaygı. Senin bir insan hayatı geçirdiğine ve bunlardan hiçbirini bilmediğine bakarsak bu zamana kadar da çok yoğun bir duygu yaşamadığını varsayarsak bu gayet normal gözüküyor." Dedikleriye şok üstüne şok yaşarken "Ne yani, benimde mi kanatlarım var?" dedim. Bu dediğimle şaşkınlıkla bana bakarken "Dediğim o kadar şey arasında buna mı takıldın?" diye sordu. Omuz silkerken "Hayır diğerlerine de sıra gelecek. Bir sürü sorum var hâlâ. Mesela benim hangisinden olduğum ve beni nasıl bulduğunuz, neden şimdi bulduğunuz gibi." dedim. Şaşkınlığı yavaş yavaş geçerken sorduğum sorulara cevap vermeye devam etti. "Öncelikle senin gökyüzünden olduğunu biliyorum. Seni neden şimdi ve nasıl bulduğumuz sorusuna gelirsek. Her koruyucuya 18 yaşında bir dilek hakkı verilir. Ölen birini diriltmek,birinin ölmesini istemek ya da bir kaderin doğrudan değişmesini istemek dışında her şeyi dileyebilirsin. Bir dilek dilediğinde senin varlığını bilsinler ya da bilmesinler 4 koruyucu türünün başı olan 4 kişide bunu hisseder. Senin bizden olduğunun en büyük kanıtıda bu aslında. Dün senin 18.yaş günündü ve sen bir dilek diledin. Onlarda bunu hissettiler." Aklıma dilediğim dilek gelirken sıtma tutmuş gibi olduğum yerde titredim. Diyebildiğim tek şeyse çaresiz bir soruydu. "Peki her dilek gerçekleşir mi?" Sorduğum soru şüpheyle bana bakmasını sağlarken "Dediklerimin dışında bir şeyse evet" dedi. Cevabı karşısında bir kez daha ne yapacağımı bilemezken "Şunu en başından anlatır mısın?" diye sordum. "Ne kadar en başından?" "Koruyucuların ilk ortaya çıktıklarından itibaren. En başından yani. " "Koruyucular aslında hep vardı. Sadece türlere ayrılmamıştı. Kimse bunu net olarak bilmiyor ama bu bir efsaneyle anlatılır." "Efsaneye göre ilk koruyucular Valery Owen ve Freya Forster'dı. İkisinin kanatlarının da bembeyaz olduğu söylenir. Ormanları da, denizleri de , ateşi de ikisi birlikte korur ve dengede tutardı. İkisininde gökyüzünde yaşadığı ve yeryüzüne pek inmedikleri söylenir. Zamanla Valery, Freya'ya,Freya Valery'e aşık olur. Her ne kadar ikiside birbirine aşık olsada hiç bir zaman bunu birbirlerine söyleyemezler. Bir gün Freya Forester ormanları kontrol etmek için yeryüzünde indiğinde, ağaçlar arasında uçarken kanadı kocaman bir ağaca çarpar ve sağ kanadı paramparça olur. Freya, Valery onu bulana kadar kanlar içinde o ağacın altında durur. Valery Owen Freya'yı bulduğunda ise Freya ölmek üzeredir. Bedeninden akan her bir kan damlasıyla ölmeye daha da yaklaşırken Valery yaratıcıya onun canına karşılık kendi canını alması ve Freya'nın yaşaması için yalvarır. Yaratıcı Valery'nin bu isteğini kabul eder ama bir şart koşar. Vita kadehine Fuoco hançeriyle kanını akıtmasını ve bu kanı Freya'ya içirmesini ister. Valery Owen, Freya Forester'ı kurtarmaya o kadar odaklanmıştır ki bunu Fuoco hançeriyle yapacak olmasını bile umursamadan ve hiç düşünmeden hançer ile eline derin bir kesik açar ve kanını Vita kadehine akıtır. Valery hançerinin zehri ile acılar içinde kıvranmasına rağmen kanını Freya'ya içirmeyi başarır. Kanatları sapasağlam bir şekilde hayata geri dönen Freya, Valery'i ölmüş bir şekilde yanı dibinde bulunca kahrolur. Hatta intihar etmeye kalkar ama karnında Valery'nin kanından bir çocuk taşıdığını öğrenir. Valery'nin kanını Vita kadehinden içen Freya ,Valery'nin kanından bir çocuğu karnında taşıdığını öğrendiğinde hayata geri döner. Freya aylar sonra Valery Owen'ın oğlu olan Brian Owen'ı doğurur. Freya yıllarca gökyüzünün en ücra köşelerinde oğluyla birlikte yaşar. Tam elli yıl sonra yaratıcı bir koruyucu daha yaratır ve böylece koruyucu Lisa Atwood var olur. Brian Owen ve Lisa Atwood birbirlerini ilk gördükleri anda aşık olurlar ve Valery Owen'ın anısına kanlarını Vita kadehine akıtarak evlenirler. Zamanla yaratıcı bir kaç koruyucu daha yaratır ve böylece koruyucular kendi aralarında çoğalırlar. Kalabalıklaşan koruyucular, kargaşalar nedeniyle kendi aralarında bir yönetici seçerler. Bu yönetici, diğer bir değişle Kral ilk koruyucu soyundan gelen Valery Owen'ın oğlu Brian Owen olur. Koruyucuların soyları böyle devam ederken yüzyıllar, milyon asırlar geçer ve o zamanın kralı olan Richard Owen'ın oğlu Ramsey Owen bir koruyucu yerine masmavi kanatlı bir kuşa aşık olur ve yaratıcıdan onu bir koruyucuya dönüştürmesini ister. Yaratıcı bu isteği geri çevirmez ve kuş mavi kanatlı bir koruyucuya dönüşür. Bunu duyan Richard Owen oğluna engel olmak için her şeyi yapar ama engel olmaz ve Owen soyundan ilk mavi kanatlı koruyucu olan Uriel Owen doğar. Bunun üstüne Richard Owen sinirlenir ve mavi kanatlı kuşu öldürür. Bunu öğrenen Ramsey yıkılır ve sırf babasına inat mor saçlı bir deniz kızıyla birlikte olur. Bunun üstüne ilk mor kanatlı Owen doğar. Ramsey'in babası deniz kızınıda öldürür. Ama artık hiç bir şeyi umursamayan Ramsey bu sefer bir ateş perisiyle birlikte olur. Ve ilk kırmızı kanatlı Owen doğar. Babası oğlunun akıllanması için bu seferde ateş perisini öldürür. Ama babasını umursamayan ve dur durak bilmeyen Ramsey bu seferde bir orman perisiyle birlikte olur. Böylece ilk yeşil kanatlı Owen'da doğmuş olur. Oğlunu zapt etmeyi başaramayan kral, söz hakkını kaybederken tahta Ramsey geçer ve halkta artık kendi türünün dışındakiler ile evlenmeye başlar ve böylece koruyucular 4'e bölünür. Zamanla hiç safkan koruyucu kalmaz ve 4 türünde 4 farklı başı olur ama genel yönetim Kral Ramsey'in gerçekten aşık olduğu kuşun oğlu olan Uriel Owen'a verilir ve böylece 4 tür kendini, 4 türüde gökyüzündeki Owen yönetir. Bu hiç değişmez ve gökyüzü her zaman baş yönetimde kalır. Şuan ki yönetici ise Seth Owen, bir sonrakide onun kızı Aida Owen olacak." Bölüm Sonu
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD