Uzun bir süre mağazada birkaç şey denedim. Beyza seçici bir kızdı ve gerçekten onu memnun etmek çok zordu. Nihayet bir kombin beğendiğine rahatlayarak iç çektim. Siyah dizlerimin üzerinde biten dar bir etek, beyaz boğazlı kazak ve uzun botları beğenmişti. Açıkçası benim de hoşuma gitmişti çünkü hem sade hem şıktı. Üzerine de beyaz bir kaban verdiğinde cuk oturmuştu. Onca kombin arasından bunu seçmesine şaşırdım çünkü o şatafatlı şeyler severdi. Sanırım benim de zevkimi ve rahatlığını göz önünde bulundurmuş, aynı zamanda kendi karakterimin dışına çıkacak şeylerden uzak durmuştu.
Beni bu kadar iyi tanıyor olması hoşuma gitti.
“Model misiniz acaba?” diyen kadına şaşkın şaşkın baktım. Bir kendime bir de kadına sonra da Beyza’ya baktığımda kıkırdadı.
“Model adayı.” Diyerek göz kırptığında ona gülümsedim. İtiraf etmek gerekirse güzel bir kız olduğumu biliyordum. Fiziğim de güzeldi ve çalıştığım işlerden kaynaklı da sıkı bir vücudum vardı.
İri göğüslerim, hoş kalçam, ince belim ve uzun bacaklarım ile belki de cidden model adayı olabilirdim... Ama ne yazık ki güzellik artık para etmiyordu torpilin yoksa.
“Mükemmel oldunuz.” Diyen butik sahibine utangaç bir gülümseme gönderdim.
Ardından Beyza’nın ücreti ödemesiyle bu sefer gratise girmiş ve birkaç makyaj malzemesi almıştık. Hem Beyza kendi eksiklerini almıştı ben de sık kullandığım birkaç ürünü alarak çıkmıştık ve itiraf etmek gerekirse hem yorulmuş hem acıkmıştım.
“Hadi yemek yiyelim, bu sefer benden ama.” Diye uyardığımda gülerek tamam demiş ve yemek katına çıkmıştık. Kendimize göre bir şeyler aldıktan sonra teras tarafına çıktık ve sessizce yemeklerimizi yedik.
“Saat daralıyor.” Dedi Beyza üzgünce. O adamla bir araya gelmemi hiç istemiyordu. Ona hak veriyordum. Aynı durumda olsa ben de çok endişelenir ve kaygı duyardım. Geceleri gözüme uyku bile girmeyeceğini emindim.
“Öyle.” Kendimi sanki cenazeme gidiyor gibi hissetmem normal miydi?
Beyza iç çekerek kendine sigara çıkardı ve bir dal yakıp düşünceli bir şekilde içmeye başladı. Bana uzatmadı çünkü içmediğimi biliyordu.
Elimdeki pipet ile oynarken kara kara düşünmeme engel olamıyordum. Acaba beni ilk gördüğünde ki tepkisi ne olacaktı? Ya da ben onun hakkında ne düşünecektim? Birkaç saat içinde hepsinin cevabını bizzat uygulamalı alacağım için çok düşünmeme gerek yoktu.
Peki ya sonrası?
Sonra ne olacak?
Yaşayacaklarımı bilmiyordum ama içimde yeşeren korku tohumlarında da engel olamıyordum.
Yaklaşık yarım saat boyunca Beyza ile sessizce terasta oturduk, ayaklarımızı dinlendirdik. Ardından hazırlanmak için eve dönmeye karar verdik. Zaman daralıyordu ve ben Azrail’imin kollarına gitmek için hazırlanıyordum.
Aman ne güzel!
Eve geldikten sonra tüm makyaj malzemelerimi ve daha önce onun bana doğum günümde hediye aldığı düzleştiriciyi getirip önüne koydum.
Beyza beni karşısına oturtup abartıya kaçmadan doğal görünümlü bir makyaj elde etmeye özen göstererek makyajımı yaptı. Üzerimi giyindikten sonra da saçımı yaptığında hazırdım. Dudaklarıma açık pembe tonlarında bir ruj sürmüştüm.
Son olarak üzerime parfümümü de sıkıp çantamı koluma taktım ve heyecanla Beyza’ya döndüm.
“Tam bir afetsin.” Dedi hayranlık içerisinde. Kendisinden haberi yoktu tabi... Barbie bebeklerden farksızdı.
“Seninle gelmeyi çok isterdim ama o manyak buna izin vermez belli ki. Ayrıca haftada bir kez görüşmek ne ya. Valla ben kaçar kaçar gelirim bana ne.” Diyip çocuk gibi omuz silktiğinde kıkırdamadan edemedim.
“Belki ileri ki zamanlarda bu kuralı esnetme izin verir.” Dediğimde dudaklarını büzdü. Kabullenmek ten başka çaremiz de yoktu zaten.
Kapının önünden korna sesi geldiğinde irkilip pencereden dışarı baktım. Geçen gün bizi buraya getiren şoför kapının önündeydi.
“Dua et bana.” Korkuyla Beyza’ya dönüp sarıldığımda sırtımı sıvazladı.
“Korkma, her şeyin güzel olacağına inandır kendini yoksa çekilir gibi değil.”
Ondan ayrıldım, son kez kendime baktım ve birlikte evden çıktık. Kapıyı kilitleyip anahtarı çantama atarken Beyza ile vedalaştık. O da karşıda ki taksi durağına gidiyordu.
Yaşlı şoför bana kapıyı açtığında yüzünde ki şefkate rastladım ama hemen sildi. Sanki bana acıyor gibi bakmadı da cabası. Çok motive ettin amca sağ ol.
Arabaya yerleştim, ellerimi kucağımda birleştirip ovuşturmaya başladım. Bu genelde stres olduğum zaman yaptığım bir eylemdi. Dudaklarımı ısırarak yolu izlemeye koyuldum. Biraz İstanbul dışına çıktığımızda gerildim çünkü buralar uçsuz bucaksızdı. Yani adam beni öldürmeye kalksa ya da öldürse beni kimsenin bulamayacağı yerdi.
Bu manyak neden bu kadar dışa çıkmıştı ki? Sadece kadınlardan değil insanlardan da nefret ediyordu belli ki.
Gergince önüme ve yolları izlemeye devam ettim. Olası bir şey de kaçmaya çalışırsam en azından ne tarafa geleceğimi bilmeliydim.
Büyük, devasa bir duvarın önünde durduğumuzda sertçe yutkundum. Aşılması zor bir duvardı. Hatta aşacak kişiye helal olsun bile diyebilirim. Demir kapı güvenlik tarafından açıldı. Araba içeri girdi, arka taraf ful ormandı. İçeri girdiğimiz anda bahçeye hayran kaldım resmen.
Çiçekler, özenle şekil verilmiş ağaçlar, taşlarla süslenmiş eve doğru giden yol. Ev dediğimde büyük bir malikaneydi. Ön tarafında kocaman bir havuz vardı. Giriş kapısının üst tarafında yuvarlak hoş bir balkon vardı. Tam bana göre diye düşündüm ama sadece hayalimde kalırdı sanırım. Belki de beni kümes gibi bir yere tıkacaktı. Kadınlardan bu kadar nefret eden biri bana evin en ücra köşesini verirdi.
Arabadan indiğimde etraftaki korumalar nedeniyle biraz gerildim. Buradan kaçmak ya da buraya girmek imkansız gibiydi.
Heyecanla buz kesmiş ellerimi iki yanıma bıraktım. Karanlık olduğu için her yeri net göremiyordum. Ancak ışıklandırmalar çok hoştu. Aslında tam hayalimdeki evdi.
İnsanlardan, trafikten ve keşmekeşten uzak...
Malikanenin kapısı açılınca bir an nefesimi tuttum. İçeriden düzgün giyimli ancak yaşı ellilerde olan bir kadın çıktı. Görevli olduğu belliydi. Ne sanmıştım? Yaman Demiroğlu’nun beni kapıda karşılayacağını falan mı?
Onun ismini anmam ile tüylerim ürperdi. Bu esnada gözlerim bahçeye açılan boydan boya cam kapıya takıldı. İzlenildiğimi hissettim ve daha da ürperdim. İçimden bir ses oradan beni izleyenin o olduğunu söylüyordu. İçerisi görünmüyordu. Havanın soğukluğu nedeniyle yanaklarının kızardığına da emindim çünkü ellerim tamamen buz tutmuştu. Burası biraz daha dağlık kısımda bulunduğu için şehir merkezinden çok daha soğuktu. Soğuk, kilotlu çoraplarımdan usulca içeri sızıyor ve beni ayakta durmakta zorlanır hale getiriyordu.
“Hoş geldiniz Nazlı Hanım, buyrun beni takip edin.” Dedi kadın sıcacık bir gülümsemeyle. Nihayet gülümseyen birini görmenin verdiği rahatlıkla gülümsedim. Kadın bu soğukta bunlarla nasıl çıktı dışarı? Ya hasta olursa?
Kadın arkasını dönüp yürümeye başladığında onu takip ettim. Saçlarını arkadan sıkı bir topuz yapmıştı. Heyecandan bayılma ramak kaldığını itiraf etmem gerek...
İçeri girdiğimiz anda dışarıya inat olan sıcaklık bedenimi adeta mayıştırdı. Zengin olmak böyleydi demek...
Gözlerim henüz evi tarayamadan kocaman salonun en ucundaki kişiye takıldı.
İşte oradaydı.
Başlangıcım ve sonum.