Tefeciler

1201 Words
Okuldan çıktığımda başımın ağrısıyla elimi alnıma götürüp ovuşturdum. Günlerdir sınavlara hazırlanmaktan gram uyku uyumamıştım. Neyse ki bugün vizelerimin sonuncusuna girmiş, az da olsa rahatlamıştım ama vücudum çok yorgundu. “Nazlı!” kapının önünde bana el sallayan en yakın arkadaşımı görünce sevinçle gülümsedim. Onu gerçekten özlemiştim ve itiraf etmek gerekirse ilk kez bu kadar uzun süre ayrı kalmıştık. Yanına gidip ona sıkıca sarıldım. “Özlettin kendini Beyza!” dediğimde gülümsedi. Sapsarı saçlarını at kuyruğu yapmıştı. Gözleri masmavi, burnu küçücüktü. Adeta Barbie bebekleri andırıyordu. Ama ne yazık ki kendine bir Ken bulamayacak kadar asabiydi. Bu tatlı kız görüntüsünün arkasında bambaşka bir kız yatıyordu. “Sorma kızım ya. Vallahi kafayı yedim, abim ders çalışırken bile başımda nöbet tutuyor.” Dedi üzüntüyle. Beyza zengin bir ailenin çocuğuydu benim aksime. Fakat çok sıkı, katı ve despot bir aileydi. Zengin olsalar bile kızlarına doğru düzgün bir şeyler almazlar, abisi için her şeyi yaparlardı. Kadın erkek ayrımcılığı yapan bir aileye sahipti ve ailesi beni sevmezdi. Neymiş, sosyetenin kızının bu seviyede arkadaşı olurmuymuş. Sanki biz adam yiyorduk ya neyse. Beyza benden asla vazgeçmemişti. Benden ondan vazgeçmezdim. Her düştüğümde yanımda olan dostumdu o benim, nasıl vazgeçebilirdim ki? “Bence bu ayrılığı, güzel bir birleşme ile kutlamalıyız. Bu gece, Çengel’e gitmeye ne dersin?” dedi hevesle. Dudaklarımı büktüm. “Ama işe gitmem gerekiyor. Çok yorgun oluyorum biliyorsun.” Dediğimde yüzünde sinsi bir sırıtma oluştu. “Ben o işi hallettim. Senin patron babamdan çok tırsıyor. Gittim konuştum. İki gün izinlisin.” Söyledikleri ile gözlerim irice açıldı. “Sen çok fena bir kızsın Beyza.” Dediğimde kıkırdayarak omuz silkti. Benim için iş yerime kadar gidip izin almışken onu kıracak değildim. “Peki Çengel’e nasıl gireceğiz? Biliyorsun orası yasaklı bölge.” Dedim korku dolu bir sesle. Evet, orası gece hayatının en güzel ve doruklarında yaşanılan yeriydi ancak çok tehlikeliydi. Türkiye’nin en manyak ve psikopat insanları orada bulunurdu. “Abim sağ olsun. Eğer beni Çengel’e sokarsa derslere gece gündüz çalışacağımı söyleyince ayarladı.” Kafamı iki yana salladım. Bu kız manyaktı. Aksiyon sevdalısı biriydi ve yaptığı çoğu şeyde ailesini asla düşünmüyordu. Zaten öyle bir aile düşünülmeyi hak etmiyordu. Onlardan gram haz almıyordum. “Tamam o zaman eve geleyim, babam da işten gelecek o gelmeden ona sıcak çorba yapayım.” Dediğimde beni başıyla onayladı ve sıkıca sarılıp vedalaştık. Evim okula yürüme mesafesinde olduğu için çok şanslıydım. Öyle ahım şahım bir eve de sahip değildik zaten. Bir artı bir küçük bir evdi ama babam ve bana yetiyordu çok şükür. Annemi ben çok küçükken kanserden kaybetmiştik. Babamda bana hem anne hem baba olmuştu. Hatta her şey olmuştu. Canım babam... Kendisi inşaat işçisiydi. Havalar yavaş yavaş soğumaya başlıyordu ve o benim için gece gündüz yağmur kar demeden çalışıyordu. Asla hakkını ödeyemezdim. Ben hayalim olan, annemin mesleğini yarı burslu kazandığımda bile hep destek olmuştu. Doktorluk. Yani tıp fakültesi. Bu sene son senemdi ve ben bir sene staj yapıp Allah’ın izniyle doktor olacaktım. Babam ne yapıp etmiş burs paramı bulmuştu ve yıllarca beni kimseye muhtaç etmeden okutmuştu. Harçlığıma kadar elime veriyordu. Tabii ben de onu zor duruma sokmamak için yarı zamanlı bir işte çalışıyordum. Mutlu mutlu eve geldiğimde kapının aralık olduğunu fark edince kaşlarım çatıldı. Babam mı gelmişti? Ama o asla kapıyı açık bırakmazdı ki? Gözlerim korkuyla açıldı. Yoksa hırsız mı girmişti içeri? Kalbim hızla atarken içeri nasıl girdim bilmiyorum. Salonda beş tane izbandut gibi adamlar vardı. Hepsinin kulaklarında siyah kulaklıklar, bellerine silah vardı. Babam... Benim canım babam. Yüzü gözü kan revan içinde baygınca kafasını kaldırdı. Beni gördüğü anda gözleri korkuyla büyüdü, ağlamaklıydı. “Kızım.” Diye fısıldadığı anda adamların bakışları bana döndü. “Ooo doktor hanımımız da gelmiş.” Dedi tekli koltukta yayılarak oturmuş bir adam. Saçları kazınmış, kaşında yarık vardı. Gözleri ben tehlikeyi diye adeta bağırıyordu. “Bu kız için mi aldın parayı he Süleyman? Değermiş. Güzel kızın var.” Dedi arsızca. “Siz de kimsiniz, ne istiyorsunuz babamdan?” diye korkuyla konuştum. Elim ayağım tüm vücudum titriyordu. Hele ki babamın çaresiz bakışları kalbime sancılar sokuyordu. Adam dilini dişlerinin üzerinde gezdirip sırıtmaya devam etti. “Biz babanın kadim dostlarıyız. Yaklaşık dört yıl önce seni okutmak için bizden aldığı parayı hala ödemedi. Artık iş başa düştü.” Dediği anda gözlerim irice açıldı. Babama döndüğümde bana utanç içinde bakıyordu. “Doğru mu bu baba?” dediğimde gözünden bir damla yaş yanağına süzüldü, içim daha çok yandı. “Güzel kızım, özür dilerim. Ben her ay düzenli ödeme yapıyorum ama durmadan faiz bindirdikleri için borcum bitmiyor. Borcu aldığım kişi yakın arkadaşımdı ama o vefat edince yerine başkaları gelmiş onlar da tepeme bindiler. Seni bu duruma düşürmek asla istemezdim, özür dilerim.” Dedi ve koca adam hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Benim de göz yaşlarım daha fazla dayanamadı ve yanaklarımdan bir bir intihar ettiler. Benim için, beni okutmak için her şeyi göze almışken ona nasıl kızabilirdim ki? O benim babam, bu hayattaki tek varlığımdı. Onun için canımı bile verirdim. “Ne kadar ki borç?” dediğimde adam elindeki silahı dudaklarını büzerek çevirdi ve inceler gibi yaptı. “Üç milyon.” Duyduğum rakam karşısında dizlerim beni daha fazla taşıyamadı ve ben olduğum yerde düştüm kaldım. “Ne üç milyonu? Ben sadece bir milyon aldım onun da yarısından fazlasını ödedim!” dedi babam dehşet içerisinde. Adamlardan biri babamın bağırması ile ensesinden ittirdiğinde içim acıdı. “Dört yıl oldu Süleyman. Her sene bir milyon daha eklendi. Şimdi senin şu doktor kızın ne yapsın ne etsin o parayı bulsun, yoksa bir hafta sonra kapının önünde leşini bulur. “ dedi alaycı adam alaycılığından uzaklaşıp ayağa kalkarak. Gözlerini bana çevirdi. “Bir haftan var. Bulamazsan bir hafta sonra Salı günü saat gece on iki de babanın ölüsünü bulursun.” Dedi ve babamı da kolundan tutup kaldırıp peşinden sürüklemeye başladılar. Hemen dizlerimin üzerinden kalkıp adamın koluna yapıştım. “Ne olur babamı yanımda bırakın en azından. Bulmaya çalışacağım.” Dedim hıçkırıklar içerisinde. Adam kolunu benden kurtarıp beni ittirdi. Düşmenin etkisiyle kafam çekmeceye vurdu ve kanamaya başladı. Babam kızıma kötü davranmayın diye yalvarıyordu. “O bizim rehinemiz. Sen parayı bulmaya bak velet. Polise gidersen de onu öldürürüz.” Dedi ve kapıdan çıkıp gittiler. Arabanın peşinden ne kadar koşsam da ne yazık ki yetişememiştim. Eve nasıl döndüm, ne kadar süre ağladım bilmiyorum. Telefonum çalmaya başladığında yaşlı gözlerimi telefona çevirdim bir umut babam arıyordur diye ama arayan Beyza’ydı. “Alo?” diye açtım telefonu yorgun sesimle. “Kızım, nerelerdesin sen seni bekliyorum Yasaklı Bölge’nin girişinde.” Dediğinde buluşacağımızı tamamen unutmuştum. O an aklıma bana Beyza’nın yardım edebileceği geldi. “Hemen geliyorum.” Diyip telefonu kapattım ve Alelacele dolaptan üzerime siyah bir pantolon ve V yaka bir tişört geçirdim. Ceketimi de alıp hemen dışarı çıktım. Karşıdaki taksi durağına gelip taksiye binerken, adresi verdiğimde adam bana garip garip baktı. Muhtemelen bu kadar tehlikeli bir yerde ne işim olduğunu sorguluyordu. Toprak yola geldiğimde ücreti ödeyip taksiden inerken yaşlı gözlerimle ağacın dibinde beni bekleyen Beyza’nın yanında gittim. Beni gördüğü anda yüzünde büyük bir şaşkınlık oluştu. “Ne oldu sana?” dedi korku dolu sesiyle. “Çok kötü şeyler oluyor Beyza, çok kötü! Ne olur bana yardım et.” Diye yakardım. Bu esnada yanımızdan konvoy şeklinde bir araba sürüsü geçince ürpererek Beyza ile ağacın köşesine sindik. Ortadaki daha farklı olan araba yanımızdan geçerken üzerime kilitlenmiş bir çift göz hissettim ama camlar filmlerle kaplı olduğu için bana bakan kişiyi göremedim. Ama o bakışlar, tenimi yakacak kadar kuvvetliydi. Hatta öyle ki, yanarken üşüdüğümü hissettim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD