#Cüneyt
Sedef'in kucağına uzanmış saçlarımı okşarken ben önüme bırakılan mısırı ağzıma veriyordum.
"Sevgilim!"
Sorarcasına seslenmesiyle mısır yemeye ara verip yukarıya doğru bakarak gözlerimi Sedef’le buluşturdum.
"Buyur canım."
"Güneş'in yanında ne işi vardı?" diye kıskanç bir sesle sormasıyla başımı mısır kabına gömmek istedim ama onun yerine umursamaz bir sesle "Bilmem, ona sorsaydın." diyerek ağzıma mısır verdim.
"Cüneyt!" diye çığıran sesle ya sabır deyip başımı dizinden ayırdım. Koltukta düzgünce oturup dik bir şekilde yüzüne baktım. Ardında mısır kasesini önüme çekip "Canım neden Güneş'ten bahsedip boşu boşuna kendini geriyorsun?" diye ağzıma mısır vererek sordum.
"Cüneyt sen bugün o kıza iyi geceler dedin!" diye kıskanç bir sesle bağırdı. Valla sağır değilim demek istesem de boşu boşuna gerilim hattı oluşturmaya gerek yok. Alayla "Günaydın mı deseydim!" dememle Sedef her an üzerime atlayabilecek bir canavara dönüştü. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak hesabı durumum için çok uygun bir atasözü! Kendimi gülümsemeye zorlayıp "Bana süt aldı!" dedim masum bir tavırla. Sedef'in bakışları daha delice bana bakmaya devam edince omuz silktim. Sonuçta benim suçum yok! Güneş Hanım, beni zayıf noktamdan vurarak özür diledi. Gitti bana süt aldı. Süt yerine içki alsaydı ona ters ters bakardım. Ay canım tekrar süt çekti. Acaba Sedef'ten istesem çok mu kızar?..
"Cüneyt!" diye çığıran sesle sütlü düşüncelerimden sıyrılıp Sedef'in sinirli gözlerini baktım ve aldığım cevap "Beni delirtme!" diye çağırmaktan öteye geçmedi. Bence sonda ben sizin yüzünden delireceğim haydi hayırlısı.
"Gerçekten bana süt aldığı için ona iyi geceler dedim."
Gözleri iyice kırmızıya boyanınca son çare sert erkek modeline bürünmek olduğuna karar verdim.
"Bizim aramızda bir şey yok lütfen annem gibi başlayıp adamın asabını bozma!" diye kızdım.
"Olmasın!" diye bağırmaya devam etmesiyle sert erkek modelinin de işe yarayamayacağını anladım. Onun için en iyisi özüme dönmek. Ayaklarımı sehpaya uzatıp ağzıma mısır vererek "Olmaz, rahat ol." dedim.
Olumlu anlamda başını sallayıp gülümseyince rahatladım. Mısır yemeye geri döndüğümde hem mısırın renginin verdiği uyarı hem de ağzımın kurumasıyla "Süt var mı evde?" diye iştahla sordum.
"Saçı açıkken güzelliği ortaya çıkmış!" demesiyle kafamı mısır kasesine gömüp ruhuma Fatiha okumaya karar verdim. Siz de okur musunuz?..
"Ya öyle miymiş?" diye umursamaz bir sesle sordum. Ağzıma mısır attığım gibi "Cüneyt!" diye boş yere köpürmeye devam eden Sedef'e baktım ve aklıma Güneş'in görüntüsünü getirdim. Yani öyle ahım şahım bir güzelliği yok.
"Standart bir güzelliği var." diyerek kaseden bir avuç mısır aldım.
"Ben mi daha güzelim yoksa o?" diye sormasıyla bu sözlü sınavın bir an önce bitmesini istediğimden aklıma tekrar Güneş'i getirdim. Sedef siyah gözlü, esmer, mini bir kadındı. Güneş mavi gözlü, kumral tenli mini bir kadındı. İkisinin de ortak noktası mini olmaları! Bana dikkatlice bakan Sedef'le bunu söylediğim takdirde topuklu ayakkabılarının başımda yer edileceğine emindim.
"İkinizde aynı güzelliğe sahipsiniz." dememle "Ne demek aynıyız?" diye bağırdı.
"İkinizin de standart bir güzelliği var!" dedim bastırarak.
"Cüneyt!" diye bağırınca yorgunca ona baktım.
"Sağır değilim Sedef!" diye sonunda dayanamayarak isyan ettim.
"Geri zekâlı!" diye bağırıp kolumdan tuttu.
"Ne yapıyorsun?" diye şaşkınlıkla sordum.
"Bu sefer gerçekten bitti!" diye bağırıp ağlamaya başlayınca "Sakin ol, niye ağlıyorsun?" diye şaşkın şaşkın sordum.
Öfkeyle "Çık!!!" diye bağırıp sehpaya saldırınca merakla ona baktım. Eline aldığı eşyaları bana fırlatmaya başlayınca canımın güvenliği için gitmenin en iyi seçenek olduğuna karar verdim.
"Tamam gideceğim sakin ol!" diyerek elini tuttum.
"Defol!" diye ağlayarak bağırmasıyla başımı olumsuzca salladım.
“Bak kurak yerden nem kapıyorsun haberin olsun. Sonra Cüneyt söylemedi deme!” diye onu uyardım. Öfkeyle kollarımdan çıkmaya çalışınca sevap işleyeceğim diye erkenden öbür dünyaya tahliye olmak istemediğimden "Tamam sustum ve gideceğim ama telefonumu ve eşyalarımı alıp gideyim." desem de "Hayır!" diye bağırdı. Elini benden kurtarınca her an canımdan olma ihtimali yüksek bir ihtimal olduğu için hızlıca evden ayrıldım. Sedef'in bağırış sesi kulağımı ağırlarken "Iy, sanki onu aldatmışımda bu tepkiyi veriyor!" diye söylenip merdivenleri inmeye başladım.
“Zaten bizim aramızda sadece seks var ama ben yine erdemli davranıp gelip sana söyledim ama kabahatli ben oldum!..”
Son merdivene geldiğimde bir teyze bana şaşkınca bakıp ardında "Tü!!" diye tükürdü.
Ha, sanırım bu iki günde yaşadıklarım kısır döngüye bağlanmış!
"Hoca mısın teyze, ne tükürüyorsun?" diye sinirle bağırdım.
"Utanmaz!" dedikten sonra "Namusuz!" diye ekledi.
Allah’ım alnımda benim görmediğim ama diğer yarattığın canlıların gördüğü namusuz yazısı mı var?
"Valla öyle değilim ama ne size ne de anneme bunu anlatamıyorum ve de bundan sonra anlatmamda! Bildiğiniz yanlışları yaşamaya devam edin! Ne de olsa eski kafasınız!" dedim.
Öfkeyle başını sallayıp "En iyisi seni polise şikayet etmek!" dedi.
"Neden?" diye merakla sordum.
Bana şaşkınlıkla bakıp sinirle "Sen ne arsız, utanmaz, terbiyesiz adamsın?" diye kızıp eliyle vücudumu işaret etti.
"Hem üstü çıplak gez hem bana haklıymış gibi laf söyle hem de hiçbir şey olmamış gibi konuş!" demesiyle üstüme baktığımda gerçekten de çıplaktım. Elimle göğsümü örtüp "Sapık var!" diyerek bağırdım.
Kadın bana şaşkınlıkla bakarken "Utanmıyor musunuz beni izlemeye!?" diye kızıp dikkatini dağıtmaya çalıştım.
Kadın şaşkınlıktan ağzını aralayamazken "Sedef!" diye bağırsam da Sedef'in beni duyduğundan şüpheliydim.
Bakışlarım kadını bulduğumda bana deli görmüş gibi bakmaya başladığını fark ettim.
"Bir gece böyle kal aklın başına gelsin!" diyen Sedef'le başımı kaldırdığımda elindeki kovayı aşağıya doğru döküp beni sırılsıklam etti. Soğuk suyun verdiği korku dolu temasla "Anne!!!" diye bağırdığımda Sedef gülerek "Geber inşallah!" dedi.
Ardından kovayı fırlatsa da şans bu sefer bana gülüp kova merdivenle buluştu.
Sedef "Gidip başka bir şey getireyim!" demesiyle korkuyla bana şaşkınlıkla bakan teyzeye baktım.
"Teyze bana yardım et. Bana telefonu ver!" dedim can havliyle.
Kadın bana donmuş bir şekilde bakmaya devam ederken kolundan tuttum. Merdiven altına geçip gözden kayboldum.
"Gelirse gitti dersin!" diye uyarıp elindeki telefonu izinsizce alarak Fatih'i aradım. Telefon uzun uzun çalsa da sonuç alamayınca tekrar aradım ama yok! Aklıma annem gelince onu aradım ama o da açmadı.
"Acaba hepiniz aynı anda hangi deliğe girdiniz!?" diye sinirle söylendiğimde Sedef'in sesini duydum.
"Gitti mi?" diye kızgınlıkla soluyunca teyzeyi öne ittim. Teyze bir bana bir de yukardaki Sedef'e bakıp dururken Sedef "Hamiyet teyze, az önce yanında duran cibilliyetsiz adam nerede?" diye sordu.
Hamiyet teyze bana bakıp sonra tekrar Sedef'e bakarken aklımda numarası kalan tek kişiyi aradım ve telefon ilk çalışta açılınca "Güneş Hanım derhal vereceğim adrese bir taksi yollayın!” dedim.
“Ne?” demesiyle “Güneş Hanım lütfen sorgulamadan dediğimi yapınız can güvenliğim tehlikede!" diyerek telefonu yüzüne kapattım.
Hamiyet teyze "Arkasına bakmadan gitti kızım." demesiyle Sedef "Alçak herif! Ben sana ne yapacağımı bilirim." dedikten sonra söylene söylene uzaklaştı. Sesi duyulmayınca "Sağ ol Hamiyet teyze!" dedim.
Hamiyet teyze bana bakıp "Sen Sedef'in aşığı mısın?" diye sorunca güldüm.
"Hayır o benim aşığım ama benim zaten sevgilim var. Bizi ayırmaya çalışıyor kenevir gözlü!" dedim.
Teyzenin aklı iyice bulanmış gibi gözükürken keyiflice içten içe sırıttım.
"İçeceğine ilaç mı kattı?" diye merakla sorunca biraz daha eğlenmeye karar verdim.
"Sorma Hamiyet teyze elinden zar zor kaçtım! Önce Nuri ALÇO'ya bağladı ardında biraz imana gelip Süleyman TURAN oldu. Zaten Süleyman TURAN olunca ben de uyandım. Tekrar Nuri ALÇO'ya bağlamadan tabana kuvvet deyip kaçtım." dedim.
Hamiyet teyze dizlerini dövüp "Kıyamam sana!" dedi.
"Valla Sedef kıyma kıyar gibi kıydı. Az kalsın namusum elden gidiyordu. Namusum giderse senin deyiminle namusuz olurum!" dedim alayla.
Teyze bana bakarken ayağa kalktım.
"Neyse ki hayatımın kadını birazdan gelip beni alacak. Beni kurtaracak!" dedim hafif gülümseyerek. Hamiyet teyze bana dikkatlice bakıp gülümsediğimi fark edince "Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" diye sorduğunda başımı olumsuzca sallayıp "Ne dalga-"
"Cüneyt Bey!" diyen Güneş Hanım'ın sesiyle şaşkınlıkla ona döndüm.
"Güneş Hanım!" diye şaşırarak ona bakarken onunda benden farkı yoktu.
Hamiyet teyze "Sevgilin bu mu?" diye sorunca "Yok ya!" diyerek eline telefonu verdim.
"Haydi ben kaçtım!" diyerek Güneş Hanım'ın elini kavrayıp hızlıca apartman dairesinden çıktım. Güneş Hanım'la dışarıya çıktığımda arabanın yanında gördüğüm adamla içimde anlamlandıramadığım bir nefret oluştu.
★★★★★
#Ömer
Odamdan dışarıyı izlerken aklıma Merhamet Okyanusumun gözleri düştü. Burukça gülümserken "Zaten umudum yoktu." diyebildim.
Güneş Karunasindhu'yu tanıyordum. Babasından dolayı erkeklerle kendi arasına set örmüştü. Sadece bir kere bu seti yıkmıştı o da bana fakat yalanla.
15 yıl önce...
Abimle kendi aramızda top oynarken uzaktan Güneş ve annesini gördüm. Abime bakıp "Abi, Güneş geldi!" diye bağırdığımda abim üsten bakış atıp "Zaten sen çocuksun bir de bir tane daha çocukla uğraşamam!" diye tepki gösterdi.
Abim benden 5 yaş büyüktü. Liseyi bitirmiş bu sene daha büyük bir okula başka yere gidecekmiş annem öyle söyledi. Topu ayak ucuna itip "Güneş’le oynamak istiyorum!" diye isteğimi söyledim.
Abim ise her zamanki umursamaz tavrıyla "Yeterince çocuklarla oyun oynadım. Hadi sana Güneş’le iyi oyunlar ben kaçtım." diyerek içeriye yönelince yerdeki topu alıp arkasından içeriye geçtim. Annem, Güneş'in annesine emir verirken Güneş kenarda durmuş önüne bakıyordu. Yanına varıp topu uzatarak "Top oynayalım mı?" diye sordum.
Mavi gözleri benim yeşillerle buluştuğunda kalbimde hissettiğim çocukça sevinçle gülümsedim. Güneş korkuyla gözlerini yumup açtıktan sonra "Ben anneme yardım edeceğim!" diyerek hızlıca annesinin yanına vardı. Annesinin elbisesiyle yüzünü örterken annem, bana baktı. Gülümseyip "Güneş, güzel kızım sen daha çok küçüksün. Annene yardım edemezsin. İstersen Ömer’le oyun oyna." dedi.
Güneş olumsuz anlamda başını sallayıp "Ben erkeklerle oynamam!" diye kızınca annesi elini tuttu.
"Handan Hanım durumu biliyorsunuz." deyince annem başını salladı. Güneş ve annesi yanımızdan uzaklaşıp mutfağa gidince annemin yanına vardım.
"Anne ben çok mu çirkinim?" diye sorduğumda annem elini yüzüme yerleştirip "O nasıl söz Ömer, sen çok yakışıklı bir çocuksun." diyerek elimden tutup koltuğa doğru ilerletti.
Koltuğa oturup topu kucağıma koyduktan sonra "O zaman Güneş neden benimle oynamak istemiyor?" diye sorup ağlamaya başladım. Annem beni göğsüne çekip "Ay kıyamam ben sana, sen reddedildin diye üzüldün mü?" diye sordu.
"Güneş niye benimle oyun oynamak istemiyor?" diye ısrarla sorumu yeniledim.
Annem gözyaşlarımı silip "Çünkü Güneş'in babası çok kaba ve ona erkekle oyun oynamasını yasaklamış." deyince şaşkınlıkla ona baktım.
"Hangi devirde yaşıyoruz. Ne zihniyetsiz insanlar var!" diye süt içerek yanımıza gelen abimle ona baktım.
Annem "Cüneyt herkes eğitimli değil!" dese de abim "Eğitim önemli olsa da cağın değiştiğini sözde kör olan insan bile görüp ona göre yeni dilenme taktiği geliştiriyor!" deyince abimi anlamsız bakışlarla süzdüm.
Annem "Yine ne saçmalıyorsun Cüneyt?" diye kızarak sorunca abim alayla anneme baktı.
"Yani Handan Sultan eğitimsizliğin arkasına sığınıp da o adamı aklamak akıl dışı bir durum!" dedi alaycı bir tavırla.
Sonra sütünü yudumlayıp "Lütfen çağdaşlaşalım, hayvanlaşmayalım!" demesiyle annem "Cüneyt!" diye kızdı.
"Senin de kelime haznene acil takviye gerek. Cüneyt demekten başka bir şey bilmiyorsun anne!" demesiyle annem öfkeyle "Terbiyesiz!" diye her zamanki gibi öfkelenip kızmaya başladığını anlayınca konumun arka plana itilmesini istemedim.
"Ben Güneş’le oyun oynamak istiyorum!" dedim bağırarak.
Annem ve abimin bakışları beni bulduğunda abim "Ama Güneş seni istemiyor!" deyince ağlamaya başladım.
Abim "Iy sen de ne ağlak çıktın!" diye benimle alay edince annem "Cüneyt seni geberteceğim!" diyerek yanıma oturup beni susturmaya çalıştı.
"Güneş’le oynamak istiyorsan kız kılığına girebilirsin." diye kısık sesle söylemesiyle annem "Saçmala Cüneyt!" diye kızdı.
"Bence de!" dediğimde abim "Sen bilirsin!" dedikten sonra anneme baktı.
"Bavulumu hazırlamam gerekiyor. Sana ağlak oğlunla hayırlı mesailer!" diye laf sokup ayağa kalktı. Yanımızdan ayrılınca annem yüzümü avuçladı.
"Sen o terbiyesiz abine bakma tamam mı Ömer'im!" diye beni sakinleştirmeye çalışan anneme başımı salladım.
"Sana en sevdiğin kurabiyelerden getireyim." deyince "Hayır istemiyorum!" dedikten sonra yerimden kalktım.
"Odama gideceğim."
Elimi tutup beni durduran annemle "Uykum geldi." dedim.
Annem başını sallayarak onaylayınca el mahkumu odama çekilip uyumaya gittim...
Kolumdan dürtülerek uyandığımda Güneş'in annesi başucumdaydı.
"Öğlen yemek saati geldi küçük bey." dedikten sonra yataktan kalkmama yardımcı oldu. Lavaboda yüzümü yıkadıktan sonra elimden tutarak beni odadan çıkardı. Aşağıdan gelen gülme sesine şaşırırken bakışlarımı Güneş'in annesine çevirdim.
"Aşağıda ne oluyor?" diye merakla sorduğumda bana doğru eğilip gülümsedi.
"Cüneyt makyaj yapıp kadın kılığına girdi şimdide Güneş’le oyun oynuyor." demesiyle şaşkınlıkla Güneş'in annesine baktım.
"Ama sakın Güneş bilmesin çünkü üzülür!" diye uyarınca başımı salladım.
Sonra elini bırakıp koşar adım aşağıya indiğimde ikisi salonda evcilik oynuyordu. Abim kafasına taktığı sarı peruk ve annemin uzun kırmızı elbisesiyle esmer teni çok komik gözükünce güldüm. Güneş ve abim, bana dönünce koşarak yanlarına gittim.
"Çok komik olmuşsun!" dediğimde abim "Ya öyle mi küçük bey!" diye sesini incelterek konuşunca "Evet!" dedim.
Kolumdan tutup beni yanına oturttuktan sonra "Küçük Şeytan, Ömer'de bizimle oynayabilir mi?" diye sordu.
Güneş çekinik kalınca abim elini tuttu.
"Ondan sana zarar gelmez!" diye yumuşak bir sesle konuşunca Güneş gülümsedi. Sonra bana bakıp "Tamam." dedi.
Hep beraber oyun oynamaya başladığımızda Güneş'in şen kahkahası ve abimle olan samimiyeti karşısında kadın kılığına girmek istedim çünkü abime daha yakın oturuyordu. Güneş, abimin kucağına oturup yanağına bir öpücük bıraktıktan sonra "Seni çok sevdim Cücü." deyince abim saçını karıştırıp "Ben de seni sevdim Küçük Şeytan!" dedi.
Güneş saçını kaşımaya başlayınca abim alayla "Sen bitlendin mi?" diye sorduğunda Güneş üzülerek ona bakıp kucağından kalacakken abim kolunu tuttu.
"Şaka yaptım ya hemen de alın!" diyerek iki eliyle saçlarını karıştırınca Güneş güldü.
"Bak böyle kimseyi takmadan gül Küçük Şeytan!"
Olumlu anlamda başını sallayıp "Annem her gün saçımı tarar onun için saçımda bit yok!" dedi.
"Hım!" diyen abimle "İnanmıyorsan bak!" diyerek cevap veren Güneş’le abim onu halıya oturtup "İnandım!" dedi.
Güneş gülümseyince abim "Ama bu saçlar çok bakımsız!" dedi.
Güneş’le anlamsız bakışlarla abimi süzerken "Bir dakika bekleyin!" diyerek yanımızdan kalktı. Güneş eteğini tutup "Gitme Cücü!" diye titrek bir sesle konuştu.
"Ay, sen de çok mızmızsın!" diyerek onu koltuk altından tutup kucağına aldı. Güneş kollarını boynuna dolayıp "Cücü çok güçlüsün!" dedi.
Abim ise bilmiş bir tavırla "Çünkü her gün süt içiyorum!" dedi.
Sonra bana dönüp "Şimdi geliriz küçük bey ama isterseniz odanızdaki oyuncaklardan getirebilirsiniz!" deyince ben de ayaklandım. Abimin kucağında Güneş'le üst kata çıktığımızda abim, Güneş'i kucağından indirip elini tutarak odaya girdi. Ben de kendi odama girip oyuncaklarımı sepete koyarak odadan çıktım. O sırada Güneş'in "Yavaş tarak acıtıyor!" diye kızmasıyla oda kapısını açıp içeriye girdim. Sandalyeye oturan Güneş'in ardına geçen abim tasa koyduğu suyla ara ara saçını ıslatıp saçını kendi tarağıyla tarıyordu. Tarama işi bitince abim, sevgilisi Ece'ye yaptığı gibi taç gibi bir örgü yapıp tokalarla örgüyü sola doğru iliştirdi. Abim masadaki aynayı alıp Güneş'in yüzüne tutunca "Nasıl oldu Küçük Şeytan?" diye sordu.
Güneş aynayı elinden alıp saçına baktı.
"Çok güzel Cücü!" diyerek aynaya bakmaya devam edince "Oyun oynayalım mı?" diye beni unuttuklarını belli ettim.
Abim başını sallayıp ayaklandığında telefonun sesiyle eli cebine gitti. Telefonunu çıkarıp ekrana baktı ve gülümsedi. Sonra birkaç düğmeye basıp telefonu susunca bize döndü.
"Benim gitmem gerekiyor. Siz ikiniz kendi aranızda oyun oynarsınız değil mi?" diye sorduğunda Güneş aynayı bırakıp sandalyeden kalktı. Abimin kolunu tutup "Gitme!" dediğinde "Bana süt alırsan gitmem!" deyince Güneş dudaklarını ısırdı.
"Benim param yok ki!" diye üzgünce konuştu. Sonra birden mavi gözleri kocaman açılıp bana baktı.
"Dolapta süt görmüştüm. Cücü'ye verelim mi?" diye sorduğunda abim "Hayır!" deyip dikkatleri üzerinde topladı.
Güneş "Neden?" diye ağlayarak sorduğunda abim elini tuttu. Gözünden damlayan yaşı sildi.
"Çok çalış ve sütü alacak kendin paran olsun o zaman ben senin yanına geleceğim!" dedi içtenlikle.
Güneş hafif gülümseyip "Gelecek misin?" diye sorduğunda serçe parmağını uzatıp "Gelmeyen bir daha süt içemesin!" deyince Güneş'te serçe parmağını abimin parmağına geçirip "Tamam!" dedi.
Abim ayağa kalkıp "Ömer'e güvenebilirsin!" dediğinde Güneş uysallıkla "Tamam Cücü!" dedi.
Abim saçımı karıştırıp yanımızdan ayrılacakken Güneş “Cücü!” diye seslendi.
Abim ona dönüp “Efendim.” dedi.
Güneş eğilmesini isteyince abim eğildi. Güneş elindeki bilgeliği çıkarıp “Sen benim ilk arkadaşımsın Cücü ve bu sana hediyem olsun!” dedi.
Abim bilekliği eline alıp dikkatlice baktıktan sonra gülümseyerek "Süt kadar ilgimi çekti Küçük Şeytan!” deyince Güneş, abime sarıldı.
“Cücü yarın buraya senin için geleceğim ve annemin bana diktiği bebeği de getireceğim!” diye sevinçle konuşup ondan ayrıldı.
“Benimle yine oynar mısın?” diye sorduğunda abim başını sallayıp “Tabii oynarım ama ben olmazsam Ömer’le istediğin oyunu her zaman oynayabilirsin!” dedi.
Güneş bana döndü ve gülümsedi.
“Oynayacağım!” dedikten sonra tekrar abime sarıldı...
Anılardan sıyrıldığımda gülümsedim. Abim o günün sabahında yurt dışına gitmişti ve Güneş gelip onu göremeyince çok üzülmüş o gün oyun oynamamıştık ama ondan sonraki günler hep benimle oyun oynadı ama abimin yanında olduğu zaman kadar hiçbir zaman yanımda olmadı. Gerçeği abim, kadın kılığına girdiği için öyleydi. O bilekliği abimden ne kadar istesem de bana vermedi çünkü abimin anı biriktirme takıntısı vardı. Ben de en sonunda gizlice hatıra odasından bilekliği çalmıştım. Birkaç ay bilekliğin peşine düşse de sonunda vazgeçip umursamaz tavrına geri dönmüştü. Sandalyemin düğmesine basıp dolaba doğru ilerledim. Dolabı açıp içindeki bilekliği çıkardıktan sonra “Güneş Karunasindhu, Merhamet Okyanusum! Beni istemesen de seni seveceğim!..” diye bilekliğini koluma taktım...