1. Bölüm: Patron Bozuntusu
#Güneş
Her nefeste işledim ben bir günâh
Bir günâh için demedim bir gün âh
Süleyman Çelebi'nin duygularıma tercüman olmasına sinirlensem de yüzyıllar önce ölmüş olması bir nebze olsun beni rahatlatıyordu.
"Güneş derhal odama gel!" diye emir veren patronumla gözlerimi şiirden ayırıp sinirle masadan kalktım. Elime ajandamı alıp ardından ilerledim. Odaya geçip koltuğuna oturunca eliyle işaret verdi. Bugünün planını gözden geçirdikten sonra özetlemeye başladım. Başını sallayarak beni onaylamasıyla başka bir şey gerekip gerekmediğini sordum. Aldığım hayır cevabıyla odadan çıkıp masama geçtim. Bilgisayarı açıp toplantı için rezervasyon yaptırmam gereken restoranın iletişim adresini bulup telefonumdan tuşladım. Telefon açılır açılmaz karşı taraftan "Alo, iyi günler." sözcüklerin duydum.
Selam sabah verme gereği duymadan işime odaklandım.
"Öğlen saat 12.30'a 5 kişilik bir masaya Cüneyt Bey rezervasyon yaptırmak istiyor."
Karşı taraf biraz duraksayıp ardında boğazını temizleyerek "Anladım Güneş Hanım ama boş masamız yok!" diyen sinirli adama "Tamam!" diyerek telefonu yüzüne kapatıp ekranda yeni bir restoran bakmaya başladım...
Uzun süren aramalarım sonucunda şık bir yer bulduğumda telefonumu elime alıp yeniden arayacakken "Güneş Hanım masayı ayarladım!" diyen kızgın sesle bakışlarım masadan ayırıp patron bozuntusunu buldu.
"Ben hallediyordum efendim." desem de bir iki adımda yanıma yaklaştı.
"Fatih benim dostum. Onunla konuşurken üslubunuza dikkat ediniz!" diye uyarıda bulundu.
"Gayet düzgün konuştum!" diye kendimi savundum.
“Özel yönetici asistanın görevlerinden biri nedir Güneş Hanım!?” diye dişlerini sıkarak sormasıyla ne demek istediğini anlasam da “Sizi dinliyorum!” dedim.
“Güler yüzlülük, yumuşak üslup ve etkili iletişim!” diye tane tane konuşmasıyla gözlerine bakmakla yetindim
Cüneyt Bey başını olumsuz anlamda sallayıp "Dua et annemi kırmak istemiyorum yoksa seni çoktan kovmuştum!" diye dişlerinin arasında konuşmaya devam etti.
Koltukta dikleşip "Anneniz bana burayı tavsiye etti ama ben buraya torpille girmedim. CV gayet parlak ve başarılı!" diye hatırlatma yaptıktan sonra "Kovmak isterseniz kovun annenize istifa ettiğimi söylerim!" dedikten sonra işime geri döndüm.
“Güneş Hanım!” diye tıslayan adamla dudaklarımı sinirden ısırıp “Buyurun!” dedim.
Bana öfkeli öfkeli bakıp bir şey demeden sert adımlarla odasına girip kapıyı çarpmasıyla onu umursamayıp bilgisayarın ekranına döndüm.
★★★★★
#Cüneyt
Resmen robot bu şeytan! Bir de dik dik konuşması yok mu gel beni yol Cüneyt diyor! Neyse sakin olup öğleden sonraki toplantıya ve Güneş’in meymenetsiz yüzüne kendimi alıştırayım!
“Ah anne! Resmen beni öldürmek için bu şeytana burayı tavsiye etmediysen ben de bir şey bilmiyorum!”
Koltuğa oturup dosyayı önüme çektiğimde telefonumun sesiyle başımı olumsuzca sallayıp telefonu elime aldım. Fatih'in aradığını görmemle telefonu açıp “Ne var!?” diye ona söylendim.
“O, dostum konuşma yine senin sinirlerini oynatarak bitirmiş!” diye laf sokmasıyla “Fatih bak valla sinirlerimi germiş pek kıymetli şeytan! Bir de sen üzerime gelip daha da cinlerimi oynatma!” diye kızgınlıkla konuşmaya devam ettiğimde Fatih gülmeye başladı.
Dostuma da laf anlatamayacaksam en iyisi öleyim. Telefonu Fatih’in yüzüne kapatıp sessize aldıktan sonra şeytandan arınıp dikkatimi dosyaya vermeye çalışarak ihaleyi incelemeye başladım...
Yarım saat kadar dosyayı incelediğimde herhangi bir açık gözükmüyordu. Her şey tamdı! Başımı dosyadan kaldırdığımda kapının sesiyle “Gir!” dedim.
İçeriye Güneş Hanım girince sinirlerimin arındığım için sakince “Sizi dinliyorum!” dedim.
Elindeki ajandaya bakıp “Toplantıya iki saat kaldı. Dosyanın üzerinden beraber geçip ardında restorana geçelim.” demesiyle başımı sallayıp elimle önümdeki koltukları göstermesiyle koltuğa oturdu. Güneş bana bakınca dosyayı ona uzattım. Dosyayı eline alıp incelemeye başladığında konuşmaya başladım.
“Cavit Bey ve Eslem Hanım evli iş ortakları oldukları için genellikle iş dünyasında evli olan kişilerle iş yapmayı tercih ediyorlar.”
Güneş dosyayı karıştırarak “Çok saçma!” diye ağzında gevelemesiyle şeytanla arada da olsa ortak noktalarımız olduğunu fark edince gülümsedim.
“Size katılıyorum ama onlara göre; ailesine karşı sorumluluklarını yerine getiren bireyler iş dünyasında da sorumluluklarını eksiksiz yerine getireceklerine inanıyorlar.”
Güneş başını sallamakla yetinince “Burada belirtmek istediğim sizin yüzünüzde eksik olan gülümsemenin en azından bu işi alana kadar yüzünüze konuk olup şirketimizin çıkarlarını düşünmeniz!” dememle bana ifadesizce baktı.
“Anlayamadım?” diye tepki gösterince buna da şükredip “Yani ben evli bir adam olmasam da en azından şirket CEO’su ve çalışanları olarak güzel, samimi, sevgi dolu bir işbirliğimiz olduğunu yansıtalım!” diye laf soktum.
“Zaten öyle değil miyiz!?” demesiyle dikkatlice ona baktım.
“Patron ve özel yönetici asistanı olarak çok iyi anlaşan, uyum içerisinde çalışan kendi kişisel çıkarlarımızdan çok şirketin çıkarlarını düşünmüyor muyuz?” diye alaycı tınıyla konuşup sözünü bitirdi.
“Sormayın müthişiz!” diye sinirime hakim olmaya çalışarak onun gibi alayla konuştum.
“Ben de öyle düşünüyordum!” diye geri adım atmadan konuşmasıyla sabır dedim.
“Sizi gayet net anladım Güneş Hanım ve eminim ki siz de beni anladınız!” dedim ben de geri adım atmadan.
Ardında dosyaya bakışlarını geri çevirince içimden kendime sakin ol oğlum... diye arka arkaya telkin edip toplantının detaylarını konuşmaya başladım...
Yarım saat kadar Güneş’le ayrıntıları konuştuktan sonra eksik bir yer görmeyince “Cüneyt Bey söyleyeceğiniz başka bir şey kalmadıysa izninizle yerime geçip eşyalarımı toplayayım.” dedi.
“Hayır kalmadı. Bir buçuk saatimiz kaldı. En geç bir saate hazır olunuz.” dediğimde başını sallayıp ayağa kalktı.
Güneş odadan çıkınca ben de yerimden kalkıp odadaki kişisel odama geçtim. Gardıroptan kendime yeni bir takım çıkarıp yatağın üzerine bıraktım. Odada buzdolabının hemen arkasında kalan küçük banyoya ilerledim. Üzerimdeki takımı çıkarıp duvardaki askıya astıktan sonra banyo terliğini giyip duşa girdim...
On beş dakika sonunda aldığım duşla duvardaki saate baktığımda otuz yedi dakika kalmıştı. Saçlarımı kurutup üzerimdeki bornozu çıkarıp kenara bıraktım. Yatağın üzerindeki siyah takımı elime alıp giyinmeye başladım. Giyinmeyi bitirdikten sonra saçlarımı tarayıp aynaya baktım. Gayet düzgün durduğumu fark edince gülümsedim. Beyaz dişlerim bana sütü hatırlatınca buzdolabına ilerleyip dolaptan süt çıkardım. Bardağa sütü doldurduktan sonra gözlerimi yumup afiyetle içtim.
“Süt aşkına lütfen bu toplantı şeytanın meymenetsiz yüzüne rağmen başarılı geçsin!"
★★★★★
#Güneş
Kişisel odamda hazırlanırken telefonumun sesiyle aynanın önünden çekilip telefonumu elime aldım. Cüneyt Bey’in aradığını görünce telefonu hemen açıp kulağıma götürdüm.
“Güneş Hanım hazır mısınız?”
Üzerimdeki gömlekte kırışık olup olmadığına son defa bakarak “Evet, hazırım!” dedim.
“Tamam o zaman asansörün önündeyim.”
“Tamam.”
Telefonu kapatıp sandalyedeki çantamı elime alıp odadan çıktım. Uzakta arkası dönük Cüneyt Bey'i fark ettiğimde adımlarımı hızlandırıp yanına vardım. Asansörün düğmesine basıp “Cüneyt Bey!” diye seslendim.
Bana dönen bakışları beni baştan aşağı süzüp eksik bir şey görmeyince açılan asansör kapısıyla bir şey demeden içeriye girdi. Ardında asansöre girdiğimde “İhale dosyası yanınızda mı?” diye sordu.
Elimdeki dosyası görmüyor musunuz diye yüzüne vurmak istesem de “Evet!” dedim.
Bir şey demeden açılan asansör kapısından çıkıp büyük adımlar atarak şirket çıkışına yöneldi. Tabii ben de ardında. Bizi gören çalışanlar başıyla selam verirken Cüneyt Bey hafif bir gülümsemeyle yetiniyordu. Otomatik kapıdan dışarıya çıktığımızda Zafer bizi görür görmez “Cüneyt Bey.” diyerek arabanın arka kapısını açtı. Cüneyt Bey’le karşılıklı oturacak şekilde araca yerleştik. Kapı kapanınca gözüm kolumdaki saati buldu. Yemeğe yirmi beş dakika kadar bir zaman kalmıştı. Fatih Bey’in restoranı arabayla on beş dakikalık bir mesafede olduğundan dolayı gönül rahatlığıyla ardıma yaslanıp inşaatı yapılacak hastane için temin edilmesi gereken arazi ihale dosyasını incelemeye başladım...
“Geldik efendim!”
Zafer’in konuşmasıyla başımı dosyadan kaldırdığımda Cüneyt Bey’de gözünü camdan ayırıp bana baktı. Kapının açılmasıyla gözlerini Zafer’e çevirdi.
“Zafer toplantı bir saat sürecek. Onun için aracı otoparkta park edip öğlen yemeğine çıkabilirsin.”
Zafer, Cüneyt Bey'i onaylayınca önde ben arkamdan Cüneyt Bey araçtan inince ikimiz beraber restorana doğru ilerledik. Girişte bizi Fatih Bey karşılayıp Cüneyt Bey'le tokalaştılar. Hâl hatır faslından sonra Fatih Bey, bana hitaben “Hoş geldin Güneş.” dedi.
“Hoş bulduk.”
Bakışlarımı Cüneyt Bey'e çevirip “Bize ayrılan masaya geçelim mi? Birazdan iş ortaklarımız gelecekler.” dediğimde başını salladı.
Fatih Bey yolu göstererek cam kenarında bize ayırtılmış beş kişilik masaya kadar eşlik edip “Menüleri birazdan masaya bırakıyorum dostum. İş yapacakların gelince siparişleri alırım.” dedi.
“Tamam ama sen de yemeğe kal.” diyen Cüneyt Bey’e itiraz etmek istesem de yine bildiğini inadıma daha okuyacağından sabretmekte çalıştım.
Fatih Bey “Tamam dostum ama birkaç işim var. Onları halledip geleceğim.” dedi.
Fatih Bey yanımızdan ayrılınca “İş yapacağımız insanlarla şirketle alakası bulunmayan birinin toplantıya dahil olması ne kadar doğru?” diye sorguladım.
“Fatih benim dostum!” dedikten sonra siyah gözlerini gözlerime dikti.
“Ben de şirketin CEO'yum!”
“Sonuç!” dediğimde “Ben ne istersem o olur!” demesiyle bu adamı bir kaşık suda boğmak istedim.
“Anlıyorum ama yaptığımız toplantılara dahil olmasına gerek yok. Toplantı bittikten sonra istediğiniz kadar zaman geçiriniz dostunuzla!” dedim.
“Ne yapacağımı size soracak değilim.” diye umursamazca konuşup bakışlarını gözlerimden çekince sabretmeye çalıştım. Umarım bir gün toplantı yaptığımız birileri bu durumu eleştirir de o zaman sizi görürüm! Yanımıza gelen garson hoş geldin dedikten sonra masaya menüleri dağıtıp bir isteğimiz olup olmadığını sordu. Cüneyt Bey’le hayır cevabını verirken o sırada Fatih Bey eşliğinde bize doğru gelen Cavit Bey ve Eslem Hanım’ı görünce ayağa kalktım. Cüneyt Bey’de benim tarafıma baktığında gördüğü ikiliyle ayağa kalktı. Garson kenara çekilip gelenlere yer açtı. Eslem Hanım gülümseyerek Elini önce Cüneyt Bey’e uzatıp hoş geldin faslını başlattı. Tek tek ikiliyle tokalaşıp selamlaştıktan sonra Cüneyt Bey baş köşeye ben hemen sağına Eslem Hanım soluna, Cavit Bey’de karşısına oturunca Fatih Bey ise garsona işaret verip “Birazdan katılım sağlarım.” diyerek Cüneyt Bey'e işi olduğunu belirtince derin bir nefes aldım.
Fatih Bey gidince garson yanımıza geldiğinde Eslem Hanım “Biz biraz konuşalım ondan sonra sizi çağırırız.” demesiyle garson onaylayıp yanımızdan ayrıldı.
Cavit Bey “İş toplantılarında hemen yemek yemeyi sevmeyiz. Önce iş yapmayı planladığımız insanlarla konuşur ondan sonra siparişleri veririz.” diye açıklama yaptı.
Cüneyt Bey “Anlıyorum. O zaman kendimi baştan tanıtayım.” dedi.
Eslem Hanım “Çok iyi olur.” dedi.
“Ben Cüneyt SİSORİ, 33 yaşında bekar ama işine aşık bir CEO'yum!” demesiyle bu konuda ona hak verdim. Vurdumduymaz, şebek ve bazen salak gözükse de konu iş olunca ciddileşip işine dört elle sarılıyor. Bakışlar beni bulduğunda kısaca kendimi tanıttım. Eslem Hanım memnuniyetle bize bakıp “Uzun bir süre beraber çalışabildiğinize göre gayet iyi anlaşıyorsunuz.” demesiyle alayla gülmek istesem de ciddi ifademden ödün vermedim.
Cüneyt Bey “İkimizde sorumluluklarımızın bilincinde hareket ettiğimiz sürece iş uyumunu yakalamak zor olmuyor.” dedi.
“Aynen.”
Cavit Bey “Peki neden evlenmediniz?” diye Cüneyt Bey'e sordu.
“Özel hayatım beni ilgilendirir!” diye kendinden taviz vermeden konuşmasıyla Eslem Hanım gülümsedi.
“İşte beklediğim cevap!” demesiyle Cüneyt Bey’le şaşkınlıkla Eslem Hanım’a baktık.
“İş yapmaya çalıştığınız insanlar olsa bile özel hayatınız hakkında bilgi vermemeniz erdemli bir davranış.” diye açıklama yapınca Cüneyt Bey “Anlayamadım?” diye sordu.
Cavit Bey “Yani özel hayatınızı uluorta konuşmamanız ve bunu yaptığımız araştırmalar sonucunda medyaya yansımaması hoşumuza gitti sonuçta günümüzde ne kadar özel hayat gizliliği denilse de bizim gibi iş dünyasında popülistçesi olan insanlar magazinin kıskacında olur. Fakat siz magazine malzeme vermediğiniz gibi bizi de özel hayatınıza dahil etmemeniz güzel bir davranış.” diye Eslem Hanım’ın cümlesini daha açık hâle getirdi.
Cüneyt Bey “Teşekkür ederim o zaman siparişleri verelim mi?” diye sormasıyla ikisi de onay verdi.
Garson yanımıza gelip siparişleri aldı. Garson yanımızdan ayrılınca Cüneyt Bey ve diğerlerinin iş hakkında konuşmaya başlayınca ajandamı çantamdan çıkarıp konuşma sırasında önemli gördüğüm yerleri not almaya başladım...
Yemekler yenilip iş hakkında artık tek tük konuşulsa da ayrıntıları not almaya çalışıyordum. Fakat dünkü uykusuzluğum beni aşırı derece de yıpratıyordu ve dikkatimin dağılmasına neden oluyordu.
"Güneş sen de yemek yesene!" diyen Fatih Bey’le bakışlarım onu buldu.
"Afiyet olsun!" dedikten sonra gözlerim patron bozuntusunu buldu. Ortaklarının yanında sinirini belli etmek istemese de siniri rahatlıkla gözlerinden okunuyordu.
"Cüneyt Bey işle ilgili bir konu konuşmayacaksanız yemek yiyeceğim!" dedim.
Eslem Hanım "Pardon canım bizim yüzümüzden mi yemek yiyemedin!" dedi.
"Sizin yüzünüzden değil işim bu ve işimi yapıyorum." diyerek ifadesizce yüzüne baktım.
"Yiyebilirsin Güneş!" diye sinirli tonlamada konuşan patron bozuntusuna gülümseyip ayağa kalktım.
"Afiyet olsun ama öğle yemeğini başka yerde yiyeceğim." dedim.
Cüneyt Bey bir şey deme gereği duymayınca yerimden kalktım. Restorandan çıkmak için çıkışa doğru ilerlerken arkamdan "Güneş!" diye seslenen Fatih Bey’le duraksamak zorunda kaldım. Bakışlarımı kendisine çevirdiğimde "Neden burada yemek yemiyorsun?" diye merakla sordu.
"Yemek istemiyorum!"
Bir şey demesine fırsat tanımadan önüme dönüp yoluma devam ettim. Dışarıya çıktığımda yüzüme değen serin havayla gülümsedim. Baharın gelişiyle yer yer yeşermeye ve doğa uyanmaya başlamıştı ama ben kışı daha çok seviyordum. Beni rahatlatıyordu. Adımlarımı her zamanki restorana doğru atmaya devam ettim. Ha, bu arada kendimden bahsetmedim. Ben Güneş Karunasindhu CEREN, 28 yaşında insanlardan elinden geldikçe uzak kalmayı tercih eden SİSORİ şirketinin CEO'su Cüneyt SİSORİ'nin 5 yıldır nefret edip kovmak istediği ama bir türlü kovamadığı özel yönetici asistanıyım...
Her zaman geldiğim restoran giriş yaptığımda camın önündeki masayı boş görünce hemencecik oraya yöneldim. Masaya kurulduğumda garson yanıma gelip menüyü masaya bıraktı. Başımda dikilip sipariş vermemi beklemeye koyuldu. Menüye bakma gereği duymadan her zaman yediğim tandırda tavuk tikka ve ayran sipariş edip beklemeye koyuldum...