Slvya, ılık yağmur tanelerinin serpiştiği, tarihi bir şaheserler bütünü gibi görünen, muhteşem şehir Siracusa’nın sokaklarını, deli bir hızla aşan İtalyan marka bir otomobilin içinde olmasına rağmen hala hastanenin önünde, Miles’ın kanlar içinde yere yığıldığı anda ve soğuk Londra sokağındaydı. Uçaktayken örtünmesi için bir battaniye vermişlerdi ama şimdi üzerindeki ince gecelikle üşüyor, yağmurda kalmış bir yavru köpek gibi titriyordu. Titrediğinin ise farkında bile değildi. Başını önüne eğmiş, alçıda olmayan kolunu diğerine sarmış, oturduğu yerde dertop olmuştu. Eline sabitlediği bakışları bomboştu. Gözleri boşluğa dalmıştı. Kendisine dokunan ellerle kendine geldiğinde başını kaldırdı. Sergio, üzerindeki ceketi çıkarıp bir battaniye gibi göğsüne sararken ona hala öldürmek ister gibi