İki saat kadar sonra, kollarında uyuyakalan kızı yavaşça yastığa doğru kaydıran Sergio, hafifçe geri çekildi. Loş ışık altında kızın çıplak tenini incelerken içinde yeniden bir ateş yanmaya başlamıştı. Vücudu çoktan yeniden sevişmek için hazırdı.
Kızın beyaz teni, siyah saçları ve mavi gözünün çalışma masasının çekmecesinde duran resimdekiyle aynı olduğuna yemin edebilirdi. Yeniden yeniden inceleyip, arada hiçbir fark bulamayınca saçını karıştırıp yataktan kalktı. Bu kızın Rita olmasına imkân yoktu. Çok benziyordu ama kesinlikle o değildi.
Pantolonunu bulup bacağına geçirdikten sonra kızın üzerini ince örtüyle kaplayıp, istemsizce boynuna doğru eğildi. Kokusunu yeniden içine çekerken, yatağa geri dönme isteği inkâr edilemeyecek kadar fazlaydı.
Tüm iradesini kullanıp, çıplak ayaklarıyla odadan dışarı çıktığında saate aldırmadan salona geçti. Salonun kapısını kapatmadan önce “Vito!” diye kükredi.
Vito Fuesto, Sergio'nun sağ kolu aynı zamanda en güvendiği adamıydı. Sergio, onun nasıl böyle bir hata yaptığını anlamakta güçlük çekiyordu. Sinirden titreyen ellerini yumruk yapıp ikinci kez, “Vito!” diye kükrediğinde kapı sertçe açıldı. Altında sadece iç çamaşırı olduğu halde, esmer uzun boylu, gri gözlü adam içeri dalıp silahını ona doğrulttu.
“Aferin Vito! Bir de vur istersen! Kaldır o elindekini kaza çıkmadan. Üstüne de bir şey giy!”
Vito, utançla başını eğip gerilerken, “Sergio, nişanlınla hasret giderirken bana ihtiyacın olmaz sanmıştım,” dedi. Sevgili Rita'yı bulduğunu ima edip azar, hatta daha kötüsü kurşun yemekten kurtulmaya çalışan Vito, patronunun elini masada duran silahına götürdüğünü görür görmez kendini dışarı attı.
Sergio, sabrıyla ünlü bir aile reisi değildi. O sabırsız, asabi ve en acımasızından bir mafya lideriydi. O da bunun gayet farkındaydı.
Vito üzerini giyinmek için odasına geçip, yatakta bıraktığı Vera'nın çoktan ortadan kaybolduğunu görünce başını eğerek bir iki saniye boyunca kaderine ve Sergio'ya küfür mırıldandı. Ne zaman kızı yatağa atsa bir olay oluyordu.
Giyinip yeniden deri koltuklarla döşenmiş, sadece bir masa lambasının aydınlattığı salona döndüğünde Sergio pencerenin önündeydi. Arkasını dönmeden, “Kızın eşyaları nerede?” dedi.
Vito, neden bu kadar sinirli olduğunu anlamadığı patronuna soru sormaya çekinerek “Arabada kalmış olmalı,” diye mırıldanıp, esas konuya geçmesi için beklemeye başladı. Bir dakikanın yarısı kadar süre geçtiğinde asıl konunun eşyalar olduğunu kavramıştı. Aceleyle evden çıktı, garaja çekilen araçlara gidip kızın valizi ve çantasını patronuna getirdi. Kenara çekilip ne yapacağını görmek için beklemeye başladı.
Sergio, çantayı açıp yere döktü. Çantadan çıkan tüm ıvır zıvırlar içinden kızın kimliğini ve pasaportunu çekip aldı. İkisinde de aynı isim yazıyordu.
“Slvya Opium Evans.” Başını kaldırmadan ismi yeniden okudu. Ses tonu, kısık ama sertti. Başını kaldırıp şaşkınlıkla ona bakan adama gözlerini diktiğinde oldukça korkutucu gözüküyordu.
“Bu isimle Rita Sarentino arasındaki uçurumu nasıl göremediniz?” Olayı yeni kavrayan Vito, dikkat çekici bir şekilde yutkundu.
Yanlış kız! Günler süren zorlu bir kovalama sürecinden sonra Rita’yı bulduğunu düşünmüştü ama yanılmıştı. Rita’ya tıpatıp benzeyen bir başkasını bulmuş, onu doğruca patronunun kollarına bırakmıştı.
Evlilik arifesindeki Sergio’nun Rita’yı araması gereken sürede bir başkasıyla gönül eğlediği haberinin yaşlı Giovanni’ye ulaşmaması için dua ederken derin bir soluk aldı.
“Patron sen de gördün, çok benziyor. İkiz gibiler.”
Sergio kızmak için açtığı ağzını kapatıp, “Telefonumu getir,” diye buyurdu. Vito’nun son cümlesi gözünün önünde duran gerçeği kavramasına sebep olmuştu. Anında kapıya atılan Vito'nun, yatağında çıplak bir şekilde uyuyan kızın yanına gittiğini fark ettiğinde, “Bekle!” diye bağırdı.
Ne yapacağını şaşırmış olan Vito, ayak altında durmamak için mutfağa doğru yürümeye başladı. “Bize kahvaltı hazırlayacağım. Sen de bu arada biraz sakinleşmiş olursun.”
Sergio onu duymazdan geldi. Yemek düşünecek halde değildi. Aklındaki şey doğruysa, bir taşla iki kuş vurmuş olacaktı. Hem onu istemeyen bir gelinden kurtulmuş, hem de masum, ateşli bir gelin sahibi olmuş olacaktı. Keyifle gülümsediği anlar oldukça azdı ancak dudağının kıyısında bir gülücük belirir gibi olmuştu.
Odasına girip, kızı süzerek yatağın kenarına düşmüş olan telefonu aldı. Slvya ve Rita arasındaki benzerliğin nereye kadar devam ettiğini öğrenmek için kızı örten kumaşı yavaşça kaydırdı. Sarentinolar'da bulunan doğum lekesini bilmeyen yoktu. Vücuttaki yeri değişse de mutlaka bir iz olmalıydı. Bu iz Giovanni'nin şakağında, hatırladığı kadarıyla babasınınsa göğsündeydi. Uyuyan kızın sağ bacağının başladığı yerdeki oval doğum lekesini gördüğünde yüzünde bir gülümseme oluştu. Kızın kim olduğunu biliyordu.
Telefonun rehberine girip, Giovanni Sarentino'yu ararken odadan yavaşça çıktı ve yan taraftaki çalışma odasına geçti. Telefon üçüncü çalışta cevaplandı. Kulağına dolan sert sesle birlikte yaşlı adam karşısındaymış gibi ciddileşti.
“Evet?”
Giovanni'ye, “Kızını buldum!” diyen Sergio, koltuğa yayılıp tabladan uzun bir puro çekip aldı. Uzun süredir ağzına sürmemişti ancak yaşananlar onu germişti.
“Neredeymiş? Yalnız mıydı? O Rita'ya söyle...” diyen yaşlı adamın sözünü keyifle kesti.
“Rita değil, diğeri...” Uzayan sessizliği, purosunu kesip yakmak ve derin bir nefes almakta kullandı.
“Nerede?” diyen yaşlı adamın sesi, artık daha gür ve sert çıkıyordu.
“Şu an uyuyor,” derken hafifçe gülümsemiş, hatta koltuğuna daha da yayılmıştı Sergio.
“Onu alması için Federico'yu gönderiyorum,” diyen adama yavaşça karşı çıktı. Sesi sakin bir o kadar da yatıştırıcıydı.
“Yatağımda uyuyor. Onu gönderemem.” Giovanni, bu kısa iki cümleyle, köpürmeye ve tehditler savurmaya başladı.
“Seni oraya gömeceğim. Öyle yavaş öldüreceğim ki ölmek için yalvaracaksın. Tüm aileni yok edeceğim. Bağırsaklarını deşeceğim…”
Konuşmayı sonuna kadar dinleyen Sergio, yaşlı adam bir öksürük nöbetine yakalanana kadar sessizliğini korudu. Sinirini bağırarak biraz da olsa atan adama aklındakini söylemekten çekinmedi.
“Niyetim şerefine leke sürmek değil. Rita yerine Slvya'yı istiyorum. Onu karım olması için bana vermeni istiyorum. Kötü bir niyetim yok. Anlaşmamız devam edecek. Sen de sayemde kızına kavuşmuş olacaksın.”
Giovanni “Slvya,” diye mırıldanıp durakladı. “Yarın sabah onu bana getir. İsterse nişanınızı yapacağım. Bu arada Rita'yı aramaya da devam edeceğiz. Ülke dışına çıkmış olamaz.”
Giovanni telefonu kapattığında Sergio kendini oldukça şanslı hissediyordu. Hem onu istemeyen bir kadını almaktan kurtulmuş hem anlaşmalarını korumuş hem de güzel, ateşli ve masum bir gelin bulmuştu. Düşündüklerini sesli bir şekilde tekrar ederek gerçekliğinden emin olmak istiyordu. “Rita yerine Slvya,” diye fısıldadı. Yatağında uyuyan güzelliği düşünürken dudağı keyifle kıvrıldı. Kızın masumiyetine rağmen ona tattırdığı hazzı asla başkasıyla hissetmemişti.
Purosunu tablaya basıp bıraktıktan sonra yavaş adımlarla odadan çıktı. Hemen yan odaya geçmek yerine Vito'ya sabah erkenden yola çıkacaklarını haber verecekti. Mutfağa ulaşmadan kapısı aralık olan odaya denk geldiğinde durakladı. Aralık kapıyı ayak ucuyla ittirerek açtığında ise Vito'yu yine hizmetçi kızı duvara yaslamış öperken bulunca kaşını çattı.
“Onlardan uzak durmanı söylemiştim,” derken sesi istediği kadar sert çıkmadı. Hizmetçilerle oynaşmalarına karşıydı çünkü adamları iki gün sonra başka bir kız bulup gönül eğlemeye devam ederken ardından bıraktığı kadını düşünmeyen sorumsuz ergenler gibiydi.
Sıkılıp bıraktığı kızlar işten ayrılınca yerlerine çalışan bulmaksa epeyce güç oluyordu. Her önüne geleni işe alacak olsa çalışan bulmak kolaydı ancak bulunan kişinin güvenilir olması da gerekiyordu. Öyle herkese güvenecek bir pozisyonu yoktu. En ufak açığını bekleyen bir sürü düşman kazanmıştı.
Hizmetçi bluzunu göğsüne kapayıp koşarak dışarı çıkarken Vito, sinirle soluyup kendini yatağa bıraktı. O gece istediğinin olmayacağını sonunda anlamıştı. Bir an önce yatağına dönmek isteyen Sergio, konuyu fazla uzatmamaya karar verip kısaca olayı anlattı.
“Bu işi duyulmadan halledelim. Olaysız!”
Slvya'nın kimin kızı olduğunu öğrenildiğinde kendi düşmanları yetmezmiş gibi bir de Giovanni'ninkiler ile uğraşmak zorunda kalacaktı. Kızı en kısa yoldan kendi topraklarına götürmeliydi. Orada çok daha güvende olacaktı. En azından daha çok koruma sağlayabilirdi.
“Tabii... Sen nasıl istersen patron.” Öğrendikleri karşısında sinirini unutan Vito ciddileşmiş, diğerleriyle konuşmak için çoktan üstünü başını düzeltmeye başlamıştı.
Sergio, yeniden odasına döndüğünde kızın hala bıraktığı gibi uyuduğunu görünce yüzünde arsız bir gülümseme oluştu.
Kızı sırt üstü çevirip, üzerindeki örtüyü kenara çektikten sonra pantolonundan kurtuldu. Bacaklarını ayırıp iki yana itti ve ellerini baldırına yerleştirdi. Yüzünü bacaklarının arasına yerleştirdi. O'nun yumuşak ve sıcak tenine, kokusunu içine çekerek minik bir öpücük kondurdu.
Dokunuşuyla gözlerini kırpıştıran kız, uyanıp da onun başını bacaklarının arasında ve bir nefeslik mesafede gördüğünde baştan ayağa nefis bir şekilde kızardı. Sergio'yu izleyen gözlerinde utanç, merak ve şehvet aynı ölçüde parlıyordu.
“Ne yapıyorsun?”
Kızın sesindeki ince aksanı fark eden Sergio, bunu daha önce neden fark etmemiş olduğunu biliyordu. Onun doğru düzgün konuşmasına bile izin vermemişti.
Parmakları kızın yumuşak ve pürüzsüz bacağını aşağıdan yukarıya doğru yavaşça okşarken, sesi normalde kullandığı sert tondan oldukça uzaktı. Sert bir erkek, hatta cani olabilirdi ama karşısındaki kızın saf oluşu onu şefkatli olmaya itiyordu.
“Rahatla. Arkana yaslan meleğim,” diye fısıldadı. Yumuşacık konuşmuş, kızı ürkütmemek için adeti olmamasına rağmen meleğim gibi bir sıfat bile kullanmıştı ve bundan zerre rahatsızlık duymuyordu.
Slvya, adamın ağzından çıkan kelimelerden çok ona bakışı yüzünden gevşemiş ve yine sorgulamadan dediğini yapmıştı. Başını geriye atıp da adamın sıcak nefesini hissettiğinde çoktan titremeye başlamıştı. Nefesini tutup gelecek olan ilk darbeye kendini hazırladı. Ne beklediğinden emin değildi ama adamın dili onu okşamaya başladığında böyle bir hisse hazırlanmasının imkânı olmadığını fark etti.
Gece olanlar yüzünden hassaslaşmış teni adamın saldırısıyla aşırı derece duyarlı hale gelmişti. Adam durmadan onu öpüyor, yalıyor, emiyordu ve bu hayatında mümkün olduğunu düşünmediği kadar zevk almasını sağlıyordu.
Israrcı ve iştahlı dokunuşlarıyla gözleri yaşarıp, tüm vücudu yay gibi gerilmiş; bacakları onu sıkı sıkıya tutan adamın uzun parmakları altında titremeye başlamıştı.
İlk yıkıcı çığlığı odada yankılandığında Sergio, onun artık fazlasıyla hazır olduğunu biliyordu. Kızın üzerine tırmanmaya başladığında dudaklarından fırlayan itiraz sesleriyle gülümsemesini bastırmaya çalıştı.
“Şişt, sakin ol meleğim,” diyerek yavaşça kızın bacakları arasına yerleşti. İçine girdiğinde hâlâ biraz hassas olan kız, acıyla minicik bir inleme bıraktı. Kasılıp, acılı gözlerini kapadığında onun bu narin kıvranışıyla şefkatle dolan adam, kızı yeniden tutkuyla öpmeye başladı. Dakikalar sonra ancak gevşeyen kızın, dikkatle, yavaş yavaş içini doldururken dudakları hiç ayrılmadı.
***
Slvya, Sergio içine tamamen yerleştiğinde acıyla yutkundu. Yeni öğrendiği hislerle boğuşurken kendini tamamen adama emanet etmiş, karmakarışık aklının bağırdıklarına kapıyı örtmüştü. Mantıklı olmak istemiyor, tenini adeta tapar gibi bir nezaketle seven adama kapılıyordu.
Kalbinin sesi aklını bastırırken gözleri adamın dağılan saçlarına takıldı. Kendi dağıttığı saçlara elini uzatırken hem heyecanlı hem de korkuluydu. Sanki sonu belli olmayan kötü bir hikâyeye adım atıyordu.
Bir gecelik bir ilişki istediğini düşünmüştü ama bir gecelik bir ilişki insanı olmadığını yeni fark ediyordu. Kollarında kıvrandığı adamı bırakmak istemiyor, aksine onunla kalabildiği kadar kalmak ve gerçek dünyaya sırt çevirmek istiyordu.
Sonu belli olmayan bir hikâyenin yan karakteriydi, baş rol olmak istiyordu. Yutkunarak adamın gözlerine baktı. Kahve gözler onunkilere kilitlenmiş, her hareketini dikkatle izliyordu. Karanlık odada ışıl ışıldayan gözlerin keskin bakışları karşısında yeniden kızarırken dudağını dişledi.
Hala canı yanıyordu, sevişmek düşündüğünden çok daha büyük bir olaydı. Ruhu parçalara ayrılıyor, minik parçalar halinde seviştiği adamınkine tutunuyor gibi gibiydi. Kendini bambaşka biri gibi, onun ellerinde hayat bulan ruhsuz bir çamur parçası gibi hissediyordu. En büyülü düşlerinde bile böylesini görmemişti.
Sergio yeniden dudaklarına yapıştığında ve yavaşça hareket etmeye başladığında nefesini kesen acı büyük ölçüde kayboldu. Adamın parmakları göğsünü bulduğunda bu yeni hislerle baş etmeye çalışıyordu. Nazik parmaklar tüm göğsünü ovaladı, sonra maharetli ellerden biri kaburgasını, belini okşayarak bacaklarının arasına kaydı.
Bir eliyle sağ göğsünü diğeriyle bacak arasındaki minik tepeyi okşayan adamın dudaklarını onunkinden koparmasıyla derin nefesler alarak başını geriye attı. Göğsünü bırakıp onu kalçasından ve sırtından destekleyerek kendine bastıran Sergio, kızın göğüs uçlarını emmeye başladığında kız içgüdüsel olarak onun koyu renk saçlarına parmaklarını daldırıp asıldı ve kendine çekti.
Bacaklarını aralayıp adamın bacağına ve kalçasına doladıktan sonra kendini büyük bir haz denizinde kaybolmuş hissetti. Gittikçe battı, nefesi kesildi ve sonunda aniden suyun üzerine çıkıp binlerce parçaya bölündü. Gözlerini kırpıştırıp kendine gelmeye çalışırken kesik kesik soluyor, yine de ellerini adamın kemikli yüzünden uzaklaştırmıyordu. İnce parmakları adamın yanaklarını kavramış çıkık elmacık kemiklerini severken yüzündeki değişimleri hafızasına atıyordu.
Unutmayacaktı. Yaşadığı muhteşem hisleri, ona bunları öğreten yakışıklı adamı ve olanların şahidi geceyi... Hiçbirini unutmayacaktı.
Onun hemen arkasından birkaç kez kuvvetle kasılan Sergio kızın dudaklarına kuvvetle yapışıp dilini ağzına itti. Dili kızın ağzında onunkiyle buluşurken kollarıyla onu sıkıca sarmıştı. İlk defa korunmadan sevişiyordu ve aldığı haz tahminlerinin ötesindeydi. Korunmak, aklının ucundan bile geçmiyordu çünkü kafası kucağında tuttuğu narin kadınla ve cevapsız sorularla doluydu.
“Adını söylemeyecek misin?”
Kızın sesindeki kırgınlığı duyana kadar göğsünde uzanıp, kendine gelmeye çalıştı. Henüz kızın içinden çıkmamış, onun küçük kasılmalarının keyfini çıkartıyor, bir yandan da o güzel çiçeksi kokusunu içine çekiyordu.
“Sergio,” diye mırıldanıp, kızın mavi gözlerine bakmak için tam zamanında başını kaldırdı. Kız, ona daha önce başkalarında görmediği bir sevgi ve yumuşaklıkla bakıyordu. Bir meleğin saflığı ile ona bakan kıza meleğim demekte ne kadar haklı olduğunu fark etti. Kollarındaki güzel melek, artık onundu. O gözlere bakarak yıllar geçirebilir, zamanı ve onu bekleyen tüm dertleri onun kollarında kolayca unutabilirdi.
Onda sığ güzellikten fazlası olduğunu hissediyor, hakkında daha fazlasını öğrenmek için merakla kavruluyordu. Nefesinin teninde yayılmasına izin vererek tatlı, meyvemsi kokusunu yeniden içine çekerken kısa saçlarını eliyle geriye itti. İpeksi tutamları incelerken bir kadına ilk defa kısa saçı yakıştırdığını kabul etti.
Gözleri genç kadının bedenini tarayıp yeniden gözlerine kayarken onda beğenmediği bir özellik arıyordu. Uzun bacaklar, ince bel, dolgun ama küçük göğüsler... Narin omuzlar, pürüzsüz bir ten... Köprücük kemiği, uzun narin boynu...
Kızın boynunda kendi bıraktığı izleri gördüğünde memnuniyetle kıvrılan dudaklarını izlerden birinin üstüne bastırdı. Nazik olduğunu sanıyordu, bir ara kendini kaybetmiş olmalıydı.
İri mavi gözler, dolgun kıvrımlı minik dudaklara sahip nefis bir ağız, inatçı, minik bir çene ve kızarmış yanaklar... Narin kadını, dolgun hatları ve duruşuyla baştan çıkarıcı bir güzelliğe sahipti. Bulamadı. Tek bir kusur bulamadı kadınında.
Tecrübesiz bir delikanlı gibi yeniden heyecanla dolarken sertçe yutkundu. Minik dolgun dudaklarını yalayan kadının incecik ve utangaç bir sesle “Sergio,” diye tekrar ettiğini duyduğunda hafifçe dudağının kıyısında duran gülümseyişi genişledi. Kendi ismini bu kadar yumuşak ve tatlı söyleyen bir ses daha duymamıştı.