Slvya, onu ezberlemek ister gibi ciddiyetle süzen adamın çekimine kapılmıştı. O kolunu tutmayı bıraktığında gözlerini dikerek ona bakmanın ne kadar kaba bir hareket olduğunu ancak fark edebilmişti. Adamın koyu kahve rengi gözlerine birkaç saniyeden daha fazla bakamayacağını anladığında bakışlarını kaçırdı
Yine iki parmağı ile bu kez annesinden hatıra kalan küpelerine takılmış birkaç saç telini kulağının ardına iterek kalabalığa baktı. Dudaklarını kemirirken ne yapması gerektiğinden emin değildi.
Hiç tek gecelik bir ilişkisi olmamıştı, nasıl flört etmesi gerektiğinden bile emin değildi ancak iç güdüleri ona çığlık çığlığa bağırıyordu.
Adam da en az kendisi kadar etkilenmişti, bunu anlayabiliyordu. Böylesine yakışıklı bir adamı etkilemiş olmaktan garip bir haz duyuyor, kalbi heyecanla deli gibi çarpıyordu. Hareketli müzik hiç yavaşlamadan devam ederken genç adama döndüğünde hala kendisini süzmekte olduğunu görünce yudumlamakta olduğu bardağa bir bakış attı.
Koyu renkli içkinin bulunduğu kadehten yudumlayan keskin çizgili, dolgun ve koyu renkli dudaklarına kayan bakışlarını yeniden kaçırdı. Böyle olmayacaktı, içtiği şampanya bile onu cesaretlendirmeye yetmemiş gibiydi.
“Boğazını serinletmek ister misin?”
Adamın kadife kadar yumuşak sesiyle, sorduğu soruya cevap verecek kadar sesine güvenmediği için hafifçe başını salladı.
“O halde şarap?” Adamın İtalyancası biraz kusurluydu Slvya’ya göre. Akışkanlığı sert bir şiveyle bozulmuştu. Genç kadın yeniden başını sallayıp adamın kadehine uzandı. Genç adamsa gergince tuttuğu bardağı parmaklarının üzerinden kavrayan ince, küçük parmaklara ilginç bir şey görmüş gibi dikkatle baktı.
Slvya, onun incelemesi altında olduğunun farkındaydı. Tereddütle sıcak parmakları kavrarken ellerinin titrediğini fark etti. Minik, heyecanlı bir nefes alarak kadehi dudaklarına yanaştırdı. Kadeh dudaklarıyla buluşmadan hemen önce heyecanla ve hızlıca dudaklarını yaladı. Adamın her tepkisini takip ederken farkında olmadan yaptığı hareketle çoktan kur yapmaya başlamış olduklarını fark etti.
Aralarındaki gergin çekime daha fazla katlanamadığını hissettiğinde şarap kadehini tamamen midesine indirmişti. Boğazından yumuşacık kayıp giden kaliteli İtalyan şarabının tadı damağındayken dudağından kurtulmayı başarmış bir damlayı silmek için kadehi bıraktı ancak adam ondan önce hareket etmişti.
Baş parmağı ile dudağının kenarını sıyıran genç adam, onda yutkunma isteği uyandıracak kadar keskin bakıyordu. Bir adım gerilerken birkaç dakikadır duymayı bıraktığı müziğin farkına vardı ve çevresindeki çılgın kalabalığın…
Dans, gerginlikten kurtulmak için iyi bir çözüm olabilirdi fakat hala haraketli bir parça çalıyordu. İtalyanların hep kendi müziklerini dinlediğini düşünmek gibi saçma bir yanılgıya düşmüştü, çalan parçalar dünya hit listesinden seçilmişti. Oldukça hızlı, insanın kanını tutuşturan cinsten…
Genç adamın bileğine yapışıp onu kalabalığa çekerken geri çevrilebileceğinin farkındaydı. Onun gibi adamları dans ederken düşünemiyordu nedense. Kararsızlık dolu iki saniye daha çok heyecanlanmasına ve birçok duyguyu kısa sürede hissetmesine sebep olurken istediği şey gerçekleşti ve adam kadehini yere bırakıp bir adım attı.
İlk adımdan sonra genç kadının belini kavrayıp daha az kişinin dans ettiği karanlık tarafa yönlendirdi. Slvya, müziğin ritmiyle ufak ufak salınırken adamın çok fazla hareket etmediğini, sadece ona eşlik etmekle yetindiğini ve bu arada yine ilginç dünya dışı bir yaratıkla karşı karşıyaymış gibi onu süzmekte olduğunu fark etmişti.
Neredeyse adama sürtünerek dans ederken kendi haline şaşırmayı bir kenara bırakmıştı. Saat ilerlerken gevşedi gevşedi ve içinde biriktirdiği tüm zehirli hislerden kurtulmak istercesine dans etti. Hem kendisi için hem de onu büyük bir dertten kurtaran adam için keyifli bir gece olmasını istiyordu.
Ne kadar isterse istesin geceyi onunla sonlandıramayacağını anlamıştı, cesareti böyle bir şeye yetmezdi…
***
Otel'in önündeydiler. Dans ettikleri yerdeki koyu duvarlar, ses ve baskın hava onlara gece gibi hissettirmesine rağmen hava yeni kararıyordu. Gün batımının son turuncu ışık kırıntıları binalar arasından geçerek onlara kadar ulaşmayı başarmıştı. Güneş kaybolsa bile sıcaklık düşmemiş, insanı bunaltmaya devam ediyordu. Ancak bu durum birbirini süzmekte olan Slvya ile Sergio'yu zerre etkilemiyordu.
Sergio, gözlerini kısmış kızgınlıkla kızı inceliyordu. Fena halde sinirliydi. Günlerdir tüm işini bırakmış, nişanlandıkları gece sırra kadem basarak onu rezil eden küçük kadının peşine düşmüştü. Yüzünü bile fotoğraflarına bakarak aklında tutabildiği kadına karşı bir şey hissetmediğinden öylesine emindi ki şimdi karşılıklı dururken aklından geçenlerle daha çok sinirleniyordu.
Onun daha önce pek çok erkekle birlikte olduğunu tahmin ediyordu. Evlenmelerini gerektiren anlaşmayı yaparken bunu önemsememişti çünkü evlilikleri resmiyetten öteye gitmeyecekti. Giovanni Sarentino ile el sıkışırken tek söz verdiği şey Rita ile evlenmekti. Rita'nın da durumdan haberdar olduğunu ve her şeyi kabul ettiğini sanıyordu, ta ki evi terk edene kadar. Gittikten sonra gazeteler sayesinde terk edilişi duyulmuş, dedikodu dilden dile her yere yayılmıştı. Bir de işin diğer kısmı vardı; Giovanni ile anlaşmaya gitmesine sebep olan kısmı...
Giovanni artık eskisi kadar genç ve güçlü değildi. Varlıklarını ve konumunu korumaya devam etmek istiyordu. Sergio ise yıllardır içinden sıyrılmak için çaba harcadığı uyuşturucu işine yeniden girmemek için kendine destek arıyordu.
Son toplantıda uyuşturucu işine girmeyeceğini, girenlerle ticaret yapmayacağını net bir şekilde belirtmişti. Sonrasında gelen tehditleri önemsememişti ancak kız kardeşleri ve annesi de işe karıştırılınca destek bulması gerektiğini kabullenmişti. Bu sırada ona kızıyla evlenmesi karşılığında destek çıkacağını söyleyen Giovanni devreye girmiş, Sergio kısa sürede kendini kızla nişanlanırken bulmuştu.
Nişan gecesi bile doğru düzgün konuşmadığı için kadını tanımıyordu. Sadece duydukları ve Giovanni'nin yeğeni olmasına rağmen yıllardır kendisiyle çalışan bir adamı sayesinde çok az bilgi sahibiydi.
Slvya, derin kahve gözlerdeki kızgınlığı yakalamış, sebebini anlamlandıramamıştı. Aklı azıcık da olsa başına geldiğinde otelden çıkmasına yardımcı olan yabancıya teşekkür ederek ayrılmak istedi. Bileğini mengene gibi sıkan adam onu daha ilk adımında kendisine çekmemiş olsaydı amacı buydu. Tereddütle, şaşkınlıkla ve biraz da hayranlıkla kendisine bakan kızgın gözleri süzerken adam konuşunca ona kızmayı aklından bile geçiremedi.
“Nereye gittiğini sanıyorsun? Bu gece misafirimsin.”
Adamın kendinden emin sözleriyle ürkse de İtalyan erkeklerinin buyurgan bir yapıları olduğunu bildiğinden kızmadı. Ona bu cesareti kendisi vermişti, biraz da bu yüzden kızamamıştı belki de... Sadece başını sağa sola sallayıp bileğini çekmekle yetindi. Yaptığı hareket bileğini kurtarmak şöyle dursun, kımıldatmasına bile yardımcı olmadı.
“Sözlerimin ikiletilmesini sevmem. Arabaya geç.”
“Nereye?” der demez pişman olmuştu genç kadın; sanki gitmeye razıydı da gidecekleri yeri merak ediyordu. Gitmeyecek olsa da merak ettiğini itiraf ederek yeniden adamın gözlerine baktı.
Adamın kahve gözlerindeki beğeni dolu bakışı gördüğünde saf arzuyla titredi ve tepkisine şaşırarak elleriyle çıplak kollarını sıvazladı. Partinin o acayip havasından kurtulmuş, beynine yeterince oksijen gitmiş ve biraz da olsa ayılmışken hala arzuyla dolup taşıyor olması onu korkutmuştu.
Yaptığı her hareketi ince bir alaycılıkla izleyen adam, tepkisini anında yakaladı. Karşılık olarak gözleri koyuldu, dudağında sert, aynı zamanda onu olduğundan daha tehlikeli ve gizemli gösteren anlık bir gülümseme oluştu.
“Üşüdün mü? Seni ısıtmamı ister misin? Şimdi arabaya bin, sana güzel bir gece nasıl oluyor göstereyim.”
Slvya ismini bile sormayan adamın teklifini geri çevirmek istiyordu ama yukarıda ettikleri o danstan sonra bedeni mantığını dinlemeyi bırakmıştı. Her zaman mantıktan yana olsa da şimdiye kadar hiçbir yararını görmemişti. Bu yüzden bir kez olsun düşünmeden, arzularına göre hareket etmeyi seçerek başını salladı. Nedense konuşmak istemiyordu. Konuşursa olayın büyüsü kaybolacak, oradan kaçacaktı sanki.
Zaten kısa olan eteğini bilinçli bir hareketle biraz daha yukarı toplayarak, kapısı açık bekleyen aracın arka koltuğuna yerleşti. Araca binerken açığa çıkan tenine dikilen gözlerden rahatsız olmak şöyle dursun, içini yakıp geçen arzu daha da körüklenmişti. Heyecandan titriyordu. Tepkilerini dizginlemeye çalışarak deri koltuğa yaslandı. Nefesini birkaç kez tutup bıraktı ve onun binişini seyreden adam, diğerleriyle konuşup yanına yerleşene kadar kendini az da olsa sakinleştirdiğine inandı. Tüm heybetiyle yanına geldiğindeyse sakinleşmek için tüm yaptıkları kül olup savruldu, ateş yeniden harlandı.
Adam yol boyunca gözünü ondan ayırmadan izledi. Bir ara şoförle kısaca konuşup gözlerini yeniden ona çevirdi, çözmek istediği bir şey varmış ancak bir türlü sonuca ulaşamıyormuş gibi onu süzmeye devam etti.
Her göz göze gelişlerinde Slvya gözlerini kaçırdı. Kaçınılmaz olan ilk gecesi hakkında daha fazla düşünmemeye çalıştı. Yirmi altı yaşındaydı ve yalnızca kendi ülkesi değil, diğer dünya ülkeleri için bile bakire olmak için epeyce yaşlı olduğunun farkındaydı ancak şimdiye kadar kendini hiç de hazır hissetmemişti. Bu gece duyduğu arzunun zerresini eski nişanlısına bile duymadığını anladığında dudağında bir gülümseme meydana geldi.
Kendisini zavallı hissettiği günlerde, Miles’ın arkasından ağlarken, şimdi, adamı aslında zerre sevmemiş, arzulamamış olduğunu fark etmişti. Bu farkındalık, onun Miles'a sadece onunla birlikte olmak mantıklı olduğu için tahammül ettiğini göstermişti.
Slvya, ruhunu ve bedenini aklının zincirlerinden tek tek ayırmayı başardıktan ancak beş dakika kadar sonra büyük kapıdan geçen aracın ışıklarının aydınlattığı villanın önüne park ettiğini gördü.
Bir otel değil, daire değil, villa!
Adamın duran araçtan inişiyle toparlandı. Geriye ittiği heyecan yeniden bedenini ele geçirmişti. Hem de gittiğinden daha güçlü bir halde dönmüştü. O, İtalyan için ismini bile sormaya tenezzül etmediği kızdı, bir gecelik ilişki kuracağı, yabancı, basit bir kız. Neden basit bir otel odası yerine burayı tercih ettiğini bilmese de bir otel köşesinde sevişmeyecekleri için sevinmişti. Nereye geldikleri, nasıl geri döneceği ya da başına kötü bir olay gelip gelmeyeceğini düşünmedi.
O an, elini beline sarıp onu kendisi ile birlikte yürüten adamın heybetli duruşu, sıcaklığı, güçlü, kendinden emin yürüyüşü ve kokusu dahil pek çok detayla boğuşuyordu. Parfümünün ferah kokusunu bir an adamla bağdaştıramadı ama sorgulamadı da... Olduğu gibi kabullendi, benimsedi ve özümsedi.
Adama sokulup, sarılışına karşılık verirken burnunu gömleğine gömdü ve derince nefesler alıp sıcaklığının keyfini sürdü. Sıcak hava yüzünden bu yakınlıktan kaçmak istemesi gerekirken, aksine keyif aldı.
İçeri girene, hatta yatak odasına geçene kadar gözünü bile açmamıştı. Kolundan sıyrılan adam onu kendine çevirdiğinde gözlerini rüyadan uyanırcasına kırpıştırarak ona çevirdi. Dudağını ısırırken vazgeçmek aklında bile yoktu: Adam onu kucaklayıp hiç de nazik olmayan bir şekilde duvara yapıştırdığında da üzerindeki gömleği yakasından tutup yırtarken de...
Ne yabancı bir ülkede ne yabancı bir evde ne de bir yabancının kollarında oluşu önemli değildi. Tek bir şey için hareket etti: onun vahşi sevişmesine ayak uydurmak için.
Aynı çabuklukla adamın gömleğini çekiştirdi, dudağını hırpalayan sert dudaklara aynı sertlikle cevap verdi, bacaklarını beline doladı ve sıcaklığında eridi. Yatağa düştüğünde dağılan saçlarını yüzünden çekerken göreceği mükemmellik karşısında hazır değildi; tamamen çıplak kalan adam, onu soyunca utançla bakışlarını kaldırdığında, o kahvelerde göreceği hayranlığa da hazır değildi.
Adam, onunla tekrar tekrar sevişiyormuş gibi hayranlıkla vücudunu süzüp her santimini öperken, ellerini çarşafa geçirerek gözlerini kapadı. Klimanın etkisiyle serin olan odada yankılanan kısa inlemelerin kendinden geldiğini fark ettiğinde dişlerini dudağına geçirse de dakikalar aktıkça bu imkansızlaştı. Teninde gezinen hoyrat eller daha önce hissetmediği kadar hoş ve şiddetli duyguların esiri olmasına sebep oluyordu.
Adamın dudakları göbeğinin çevresinde gezinirken ayak parmakları kıvrıldı. Çarşafı avuçlayan parmakları siyah saçlara kaydı ve ne yaptığını bilmeden onu daha aşağılara yönlendirdi.
Bacaklarını tutup yavaş yavaş öperek ayak bileğine kadar inerken onun her tepkisini takip eden adam, başını yana yatırdı. Gözlerine bakarak bacağının iç kısmını da öpüp dişlediğinde genç kızın nefesi kesildi. Böyle basit bir hareketin bu kadar etkili olacağını bilemezdi. Parmaklarından kasıklarına doğru giden bir elektrik akımına kapılmış gibiydi.
Verdiği tepki adamı memnun etmişti. Yüzünde daha önce gördüğü anlık gülümseme tepkisiyle birlikte görünüp kayboldu. Adam onu bacağının iç kısmından göğüslerine kadar öpücüklere boğarak yol alıp üzerine yerleştiğinde başını kaldırdı.
Slvya, kendini verdiği, ismini bilmediği adamın bir daha görmeyeceğine emin olduğu yüzünü hafızasına kazımak, bu anı hiç unutmamak için cesurca gülümsedi.
Bacaklarının arasına girip sıcaklığında gezinmeye başlayan parmaklarla ürküp ilkin bacağını kapatsa da dudaklarını esir alıp, ağzını keşfeden adam sayesinde ürkekliğinden kurtuldu. Bacakları kendiliğinden aralandığında adamın ağzının içine zevkle inlemeye başladı. Tüm sinir uçları aynı noktada toplanmış onu delirtmek için el birliği yapıyormuş gibiydi. Gözlerini istemese de kısarak başını yumuşak, aynı adam gibi nefis ve ferah kokan yastıkta geriye savurdu. Kimin duyacağını önemsemeden inledi. Adamın dudakları dudağından ayrılıp boynunu ve göğsünü bulduğunda inlemesi yakarışa dönüştü ve bu tatlı eziyet onu içinde hissettiğinde anlık bir acıyla bölündü.
Adamın göğüslerini ve kalçasını okşamakta olan maharetli elleri, hissettiği şeyin şaşkınlığı ile anında durdu. Onu ince kollarıyla sıkıca sarmalayan, lacivertleri acıyla bulanmış kızın vücudunun kasılışı; yüzündeki acı dolu ifade ve içine girerken onu zorlayan darlık ile kızın henüz bir bakire olduğunu anlamıştı. İçindeki arzu kat kat artarken nedenini, olanları ve kızın kimliğini sorgulamayı sabaha bıraktı.
Kendini düşünmeden ona veren tanıdık yabancıya acısını unutturmak için hareketlendi. Dudaklarını eğip, o altında sabırsızca kıvranmaya başlayana dek tatlı dudakları emdi, dişledi ve diliyle ağzının içini keşfetti.
Kızın yumuşacık dudakları, ona karşılık verirken daha önce fark etmemesine şaşırdığı acemiliği idrak etti. Kollarında tuttuğu kız, öpüşmeyi bile bilmeyecek kadar saftı. Dudaklarından koptuğunda yeniden kızın gözlerine baktı. Gördüğü saf arzudan memnun oldu. Dudaklarını yanağına, çenesine oradan da boynuna indirdiğinde derisini delen tırnaklarla birlikte daha aşağı kaydı. Kızın göğüslerinin kabaran etini öperken kendini kasmaktan tere bulanmıştı.
Kız bacaklarını hala kasıyor olduğu için oldukça yavaş hareket etti. Karşılık olarak hafifçe inleyen kız, bacağı ile kalçasına bastırırken parmaklarını saçlarına daldırmıştı. Bir göğüs ucunu ağzına alıp emmeden önce diliyle tadına bakıp, ufak bir ısırık aldı.
Dokunuşuna karşılık alnını omzuna bastıran kız, kalçasını rahatsızca kımıldattığında içinde yeniden hareket etti. Bu kez duyduğu inleme, acının yanında zevk de barındırıyordu. Kızın kalçasını ona bastırıp bacaklarını sıkıca ona dolamasıyla dişini sıktı.
Hissettiği darlık sabrını zorlayacak kadar keyif almasına neden oluyordu. Kızın göğsünü ağzına alıp emerken, bir eliyle de diğer göğsünü avuçlamış, yeniden şekil verir gibi sertçe okşuyordu. Kız yeniden inleyip de kendini yastığa bıraktığında boştaki eliyle kalçasını kavradı. Nazik olmaya çalıştı ancak kız, nazik olmasına izin vermiyordu. O'nun acısından kurtulduğunu ya da önemsemediğini fark ettiğinde kendini duygularına teslim etti ve deli bir tutkuyla sevişmeye başladı.
Sonunda rahatlayan kız kendini onun için açtığında ise kollarında bir bakire olmasına rağmen zevkli ve hayatı boyunca unutamayacağı bir gece geçirdi.