ÖZEL KADIN

2132 Words
Bir insanın endişesini, onun öfkesini, onun acısını bakışlarından hissedersiniz. Size bakışında endişe mi öfke mi yoksa umursamazlık mı var bunu kalbiniz ile hissederdiniz. Karşımda tüm üç duygunun karışımı hislerle bana bakan Demir Bey adının asaleti ile duruyordu. Bir insan adının asaletini bu kadar net taşıyabilir miydi? Sanki tüm hisleri çelik gibiydi. Bütünüyle demir kanına işlemiş gibi görünüyordu. Dik duruşu, soğukkanlılığı, hissettirdiği güven. Sadece 15 dakika önce Dağhan Bey beni buraya bırakmıştı ve onu tekrar görmeyi bu kadar çabuk beklemiyordum. Hala gölcükte olduğunu düşündüğümdendi bu şaşkınlığım. Onun için şaşkınlığım iki katına çıkıyordu. Birkaç saniye sorular, cevaplar sessizliğin duyulduğu bir bakışmanın ardından gizemi bölen “Sanırım Doğru tahmin ettim” diye söylenen Demir Bey oldu. İçimde çırpınan nefesimi bıraktım ve yutkunarak, “Sanırım bu akşam burada kalamayacağım. Hatta burada hiçbir zaman kalabileceğimi düşünmüyorum. “Dedim ve bu itirafıma karşılık Demir Bey “Sana bir kahve ısmarlamama izin verir misin? Sana söyleyeceklerim var. Bu ev konusunda da birkaç seçeneğim mevcut” dediğinde kullandığı kelimelerin seçimi beni öylesi ne şaşırtmıştı ki? Daha önce hiçbir şekilde izin verir misin? Sorusu ile karşılaşmamıştım. Tamam, açık açık emri vakilere tahammülüm yoktu ama benim yerime verilen kararlara da çoktandır sınır koymaya çalışıyordum. Yani Serkan Genelde “Hadi Yemek yiyelim. Hadi kahve içelim” diyerek emri vaki bir zorlama ile fikrimi bile sormazdı. Fakat ben yine kendimden ödün vererek benimle yemek yemek istiyor ve ya kahve içmek istiyor diye yorumlayarak kendimi oyalardım. Demir Bey’in her bir kelimesinde, ses tonunda bakışında bile mesafeden çok seviye vardı. Adamın her bir metre karesinden büyüleyici özellik, kalite, saygınlık akıyordu. Söyleyeceklerinin abim ile ilgili olduğunu fısıldayan beynim ile kendime geldim ve “Tabi ki” diyerek teklifini kabul ettim. Çantamı aldım ve Demir Bey ile apartmandan çıktık. Kapının önünde duran devasa görünüme sahip ve yüz metre uzaklıktan ben fazlasıyla pahalıyım diye bağıran jeep’e bindik. Arabanın rotası sahile döndü ve sahil yolu boyunca on, on beş dakika kadar gittik. Ardından sakin ama lüks bir sahil kafesinin önünde durduk. Arabadan inip, içeriye girdiğimizde kapıdaki güvenlik “Demir Bey hoş geldiniz” diye seslenmişti. O anda bu adamın İstanbul’daki tüm güvenlik personellerinin patronu olduğunu düşünmeden kendimi alamadım. Yolculuk boyunca tek kelime konuşmadık. Sessizlik her saniye daha da büyürken benim de içimdeki heyecan yerini korkuya bırakıyordu. Onca yılın ardından içimde beliren umut dalımın da kırılmasını istemiyordum. Batmak üzere olan güneşin kızıla boyadığı gökyüzünü ve muhteşem görünen denizin manzarasını net gösteren bir masa tercih etti ve oturduğumuzda, başımıza gelen garsona bakarak “Ben sade kahve istiyorum” dedi ve o bal rengi derin bakışlar gözlerimde sabitlendi. Ardından kadifemsi bir sakinlikte çıkan sesle “Kahveni nasıl içmek istersin?” diye sordu. Bakışlarım cevap bekleyen gözlerinde birkaç saniye oyalandı. Yine aynı şeyi yapmıştı. Nasıl içiyorsun? Ya da nasıl içersin? Diye değil nasıl istediğimi sormuştu. Serkan’ı döverken ki vahşiliğini gördüğüm bu adamın kadife bir güle sarılmış olan kibarlığı, nezaketi karşısında neredeyse nutkum tutulmuştu. Bu dünyada, özellikle de bu dönemde bu tarz bir karaktere sahip erkeklerin varlığından pek emin değildim. Sessizliğimin uzun sürdüğünü fark ettiğim anda hemen “Şekerli” diye sorduğu soruya cevap verdim. Demir Bey o bal rengi bakışlarını garsona çevirerek “Bir sade ve bir şekerli kahve alalım” dedi anda garson başını tamam anlamında hızla sallayarak masadan uzaklaştı. Demir Bey konuşmaya başlamadan önce hızla “Öncelikle her şey için teşekkür ederim. Benim yüzümden başınız belaya girdi onun içinde gerçekten özür diliyorum.” Dediğimde kaşları çatıldı ve biraz sitemli çıkan ses tonu eşliğinde “Teşekkürünü kabul ediyorum. Fakat özrün için kabulüm yok” dediğinde gözlerine bakmaya devam ediyordum. Bir adamın gözlerinden nasıl oluyordu da bu kadar güven akabiliyordu. Nasıl oluyordu da çok az tanıdığım bir insana karşı bu kadar güven duyabiliyordum. Demir Bey, “Özrünü kabul etmiyorum çünkü senin yerinde kim olursa olsun yardım ederdim. “Dediğinde boğazıma düğümlenen kelimeleri zorlukla yutmuştum. Elbette ederdi. Bana özel bir durum değildi. Onun için sadece başımı sallamakla yetindim. Demir Bey ise oturduğu sandalyeye iyice yerleşip gözlerini batan güneşin yaydığı kızıllığa döndürdü ve derinlere dalarak, “Bana abinden, hayallerinden, gitmek istediği yerlerden bahsedebilir misin?” diye sorunca istemsizce gözlerime dolan gözyaşlarımı engellemeye çalıştım. Fakat bunda başarılı olduğum pek söylenemezdi. Bende gözlerimi güneşin kızıllığına çevirdim ve birkaç dakika öylece baktım. Abimi tarif edecek kelimeler o kadar zordu ki öyle güzel anılarımız vardı ki her birinde de mutluyduk. Hatırladıklarım içimde derin hüzne neden olsa da “Asker olmak isterdi. Hafızamda kaldığı en eski döneme dönsek yine hatırladığım asker olmak istemesiydi. Babamla bu konuda hep tartışırlardı. Fakat o kesinlikle kararından vazgeçmezdi. Yakışıklı, akıllı ve detaycıydı. Her şeyi düşünür, her detaya dikkat ederdi. Bazen onun bilgisayar gibi bir zihni olduğuna inanırdım. Hani bilgisayara kaydettiğin bir şey varsa yıllar sonra sen silmediğin sürece hala orda olur ya oda öyleydi. Asker olmak isteyenler gibi sert bir karakteri yoktu. Hayatımda gördüğüm en esprili, en sevecen insandı. Şakalaşmayı, insanları güldürmeyi severdi. Benim için abiden çok arkadaştı. Koruyucu, düşünceli, fazlasıyla anlayışlı bir yapısı vardı.” Dedim ve başımı Demir Bey’e çevirdiğimde beni anlam veremediğim bir bakışla izlerken buldum. Fakat o kaçırmadı bakışlarını birkaç saniye daha bakmaya devam etti ve içini dolduran bir nefes alıp verdi. Adından, “Abine ait bir mezar yok. Öldüğüne dair bir kayıt, bir belge veya kanıt yok. Kimsesiz kişilerin gömüldüğü mezarlar sizin evin veya mahallenin, abinin bulunduğu kafenin enkazından çıkarılanların dışında kişilerden ibaret. Abinin kimliği olduğu gibi duruyor. Bugüne kadar hiç işlem görmemiş. 14 yıl boynunca ne bir yere kayıt ne banka hesabı ne bir kayıt işlemi var.” Dediğinde gözlerini bakışlarımdan saniye olsun ayırmadan, oturduğu sandalyeden doğruldu ve bana doğru eğilerek biraz daha yaklaşıp, “Sana ümit vermek istemiyorum fakat abini herhangi bir enkazın dibinde unutmadılarsa öldüğünün garantisini vermek zor. Tuhaf olan hiçbir şekilde kimliğini kullanmadığıdır.” Dediğinde içimde bir duvar paramparça oldu. Ailemi sakladığım, anlatmadığım anılarımı içime gömdüğüm ve üzerine bir duvar ördüğüm o alan yerle bir oldu. Bu benim için hayata tutunmak adına en büyün bahaneydi. Rüyamda olduğu gibi abim hayattaydı ve benim hayatta olduğumu bilmiyordu. Gözlerime dolan yaşı önemsemeden, “Teşekkür ederim” diye fısıldadım. Demir Bey ise onu gördüğümden bu yana ilk defa biraz kendini beğenmişçesine takındığı sırıtma eşliğinde “Bence daha sonraya sakla” dediğinde ise kaşlarımı çattım. Şu birkaç hafta içinde benim için o kadar çok şey yapmıştı ki binlerce kez teşekkür etsem yine de yeterli gelmezdi. Çok az sayıda insan bu kadar az tanıdığı insan için bunca işinin gücünün arasında böylesi düşünceli davranabilirdi. Bu kadar karakterli olmak her adamın bünyesinde olmazdı. Sırf böyle bir karaktere sahip olduğu için bile bir teşekkürü hak ediyordu. Ben çatık kaşlarım ile düşüncelerimde savrulurken Demir Bey, “Yıllarca özel kuvvetlerde görev yaptım. Süreçleri aşamaları ve bölümleri çok iyi bilirim. Her bölümün özel kuralları vardır. Eğer abin söylediği gibi asker olduysa mevkiinde istediği pozisyon gereği kimliğini saklamış olabilirler. Bu tür pozisyonlarda askerlerin kimlikleri değiştirilir. Ta ki gerçekten ölene veya kendi istekleriyle görevlerinden ayrılmak isteyene kadar” dediği anda içimde oluşan heyecan ile “Yani abim asker mi olmuştur?” diye sorduğum. Bu şu an içinde bulunduğumuz gizemin açıklaması olabilirdi. Asker olduysa ve kimliği değiştirilmiş ise hiçbir kayıtta adı yer almazdı. Bu kayboluşta bu şekilde açıklanmış olurdu. Demir Bey heyecan ile sorduğum soru karşısında ellerini bilmiyorum dercesine kaldırdı ve “Kesin bir şey söylemiyorum ama sana söz veriyorum tüm imkânlarımı kullanacak bu durumu netleştireceğim. Yaşıyorsa nerede olduğunu ve eğer öldüyse nerede yattığını kesinlikle bulacağım fakat bunun için zamana ihtiyacım var” dediğinde başımı hızlıca sallayarak, “Tabi ki” dedim. Kesinlikle istediği kadar zaman kullanabilirdi. Bana yıllardır tutunduğum umudun gerçekleşme olasılığını sunacak olan her zamanı sabırla beklerdim. Bu konuşmanın ardından farklı bir şey söyleyeceğini ve bunun iyi olmayacağını Demir Bey dişlerini sıkarak konuşmaya başladığında anladım, “Sana iyi haberi verdiğime göre üzülmeni istemem ama kötü bir haberim daha var.” Dedi ve ben bu sefer duyacaklarıma kendimi hazırlamak adına gözlerimi kapadım. Gerçekten sevincimin uzun süreceğini düşünmem saçmaydı. İçimde öyle büyük bir hançer vardı ki sadece hemen ölmemem için birkaç saniye nefes almama izin veriyordu. Sonra yine kendini itiyor ve ben hala buradayım diyordu. Fakat her ne olursa olsun kendimi toparlayacak ve içimde canımı acıtan bu hançere rağmen yine de yaşayacaktım. Onun için kapadığım gözlerimi açtım ve “Daha ne kadar üzülebilirim bilmiyorum” diyerek bana bakan bal rengi bakışlara baktım. Birkaç saniye bakışlarını hiç çekmedi ve gerçekten hazır mıyım anlamaya çalıştı. Ardından “Bu işini ne kadar sevdiğine bağlı” diye söylendi. Yaptığım işi severdim. Uzun yıllar emek vermiş ve gerçekten iyi bir pozisyona gelmiştim. İşverenlerim karakterli ve oldukça iyi insanlardı. Ne çok büyük bir işletmeydik, ne de küçük bir firmaydık. Çalışanlar arasında konum meraklısı benciller vardı ama bu tip çalışanlar hangi şirkette yoktu ki? Ben kaşlarımı çatınca Demir Bey “O şerefsiz sanırım bazı tanıdıklarını kullanarak iş yerinde bir takım çirkinliklere imza atmış. Gönderdiği kişiler senin işten çıkarılmanı istemiş ve bunu kabul etmeyen işverenini tartaklamaya kalkmışlar. Sanırım maddi anlamda bir gelirin olmazsa ona mecbur kalacağını falan düşünmüş olmalı” dediğinde gözlerimi kocaman açtım. Nefesim içimde öyle acı verici bir şekilde kalmıştı ki kelimeler ağzımdan dökülmüyordu bile buna rağmen zorla, “Ahmet Bey’i mi? İnanamıyorum” diye haykırdım. Ahmet Bey gerçekten mükemmel bir insandı. Benim yaşlarımda bir kızı vardı ve çok anlayışlı bir işverendi. Tüm personellerinin sorunları ile ilgilenir düşüncesizlik asla yapmazdı. Bana da yapmamıştı. Benim yüzümden canının sıkılması beni gerçekten çok ama çok üzmüştü. Ben vicdanıma yüklenen azap ile boğuşurken Demir Bey ise “Sanırım artık bir işin yok, evinde yaşadıklarından ötürü kalmakta zorluk çekeceğini de bizzat gördüm. Eğer kabul edersen bu konuda sana seçeneklerim var.” Dediğinde cevap vermekte bile zihnim zorlanıyordu. Onun için sessizce seçeneklerini dinlemek adına sessiz kaldım Demir Bey beklediği onayı almışçasına “Evini satması için emlakçım onay bekliyor, güvenlik düzeyi fazlasıyla uygun ve evin ile eş değer fiyatta olan birkaç ev seçeneğimiz var. Taşınman için nakliye firmasını da ayarladım. Eğer onay verirsen bir hafta içinde yeni bir eve taşınman konusunda hiçbir işlem yapmak zorunda kalmayacaksın.” dediğinde gözlerim kalbim hatta beynim durmuş bir şekilde gözlerine baktım. Neye şaşırmam gerekiyordu? Bu kadar kısa bir sürede bu hızlı değişime mi? Bana neden bu kadar yardımcı olduğuna mı? Onu için gözlerim dolmuştu ve dolan gözlerim eşliğinde “Bana neden bu kadar yardım ediyorsunuz?” diye sordum. Sorduğum soru onun bir anlık afallamasına sebep olurken dolan gözlerimden süzülen yaşlar hıçkırmama neden olacakmış gibi kendimle savaşmaya başlamıştım. Beni depremde enkaz altından çıkarmasını anlayabiliyordum. O an oradaydı ve herkese yardım ediliyordu. Evimin orada beni Serkan’dan kurtarmasını anlayabiliyordum. Çünkü oradaydı ve yerinde kim olsa veya benim yerimde kim olsa aynı şeyi yapardı. Fakat kim daha yeni tanıştığı bir kadın için bu kadar yardımcı olmaya çalışırdı? Bu kadar ince detay ile neden uğraşırdı? Beynimde birçok soru gizlendiği yerden çıkarken Demir Bey sanki her birini görüyor ve okuyor gibi bakışlarını bir an olsun gözlerimden ayırmıyordu. Saniyeler o kadar uzun geldi ki yerini dakikalara bırakırken bile bakışlarımız ayrılmadı. Bu adamda nasıl bir güven vardı? Her kadının sığınmak isteyeceği o güvenli limanlar vardır ya bunca dalga fırtına beni yormuştu ve bana o kadar güzel sakinlikle açıyordu kollarını. Sen burada dinlen kendini toparlayınca rotanı çizersin der gibiydi. “bazı kadınlar özeldir Hazal. Tüm kadınlar özeldir ama bazıları tercihleri, seçimleri ve karşılaştıkları kader ile daha bir özel olur. Her kadın 48 saat betondan bir mezarın içinde kalıp yine ayağa kalkamaz. Hiçbir kadın tüm ailesini kaybedip bu kadar başarılı seçimler yapamaz. Hiçbir kadın başarılı olduğu bir seçimde uğradığı ihanet karşısında bu kadar sert duramaz. Çok kadın tanıdım dersem yalan söylemiş olurum ama tanıdıklarım arasında bunların sadece bir tanesini yaşayan ve sanki hiç olmamış gibi devam etmeye çalışan birçok kadın var. Annesi babası yanında olmasına rağmen, işleri çocukları olmasına rağmen bir erkek olmadan yaşayamam havasında aldatılmayı bile görmezden gelip evliliğine devam eden. Savaşmaktan tek başına kalmaktan korkan birçok kadın. Her birinin kendi hayatı asla yargılayamam ama güçlü olmak için, hayatına devam etmek için, mutlu olmak için hiçbir kadının kendini sevmeyen, saygı duymayan ve ihaneti ona hissettiren hiçbir erkeğe ihtiyacı yoktur. Onun için sen özel bir kadınsın. Ben nadirde olsa karşılaştığım özel bir kadına elimden gelenleri sunuyorum.” Dediğinde gözyaşlarım kontrolüm dışı akmaya başlamıştı. Kelimeler gözyaşlarımı yutarcasına “Ben bu gücü istememiştim. Böyle özel bir kadın olmak veya bu kadar güçlü olmak benim tercihim benim seçimin değildi. Ben ailemi hep yanımda istedim. Ben hep ayaklarımın üzerinde durmak için yetiştirildim. Beni bir adam ile evlenme hayali kurdum. Hayallerim içinde beni bu denli özel yapacak hiçbir şeyi yaşamak istememiştim. Keşke bu kadar dediğimiz mahkeme isteyip istemediğimizi soymayı denesiymiş. Ben babamın şımarık tatlı kızı, sıradan bir işte sıradan bir eleman, küçük ama mutlu bir aileye sahip bir kadın olmak isterdim.” Dediğimde eli masanın üzerinden uzanım elimi buldu. Eli o kadar sıcak ve güven doluydu ki gözlerimi gözlerinden çekemedim. “Eğer kader sana bunları kabul eder misin? Diye sorsaydı. Bu özelliklerin hiçbir anlamı olmadı. Onun için sen çok özelsin ve mutluluğu sonuna kadar hak ediyorsun unutma. Ne demiştim sana enkazdan çıktığın gün ‘sen çok güçlü bir kızsın” güçlü kızların hayatları da güçlü sınavlardan geçer. Ama yine de her sınavdan çıkarlar.” Dediğinde içimde bir yerlerde erimeye başlayan bir ruh olduğunu hissettim…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD