Ne yapıyorum?

1801 Words
Kurşun Gördüklerim gerçek miydi? Engin ve Mesut arkadaş mıydı? Zeki'ye "Bana yanında ki adamla ilişkisini bulur musun?" dedim. -İsmini biliyor musun? -Mesut. Hemen bakalım dedi ve araştırmaya başladı. Ekranda girdiği yerleri hiç anlamasam da sonunda bir yerde durdu. Okuyacak durumda olmadığım için "Ne buldun?" dedim. -İkisi de iyi derece ile mezun olmuşlar. Birlikte eğitim almışlar. Ekranda alt alta yazan şehirleri gösterdi. "Bunlarda bulundukları yerler." Parmağı en altta durduğunda sustu. Bana döndüğünde "Ölmüş." dedi. Onu vurduğum tarih yazıyordu. Gördüklerini sindirmek için odanın içinde gezmeye başladım. Engin'in ne yapmak istediğini bulmalıydım. Arkadaşını yani Mesut abi için mi peşimize düşmüştü? Benim öldürdüğümü biliyor olsaydı bu kadar sakin olmazdı. Çetenin peşine düşmüş olma olasılığı daha yüksek olsa da aklımda tam oturmayan yerler vardı. İşin içinden çıkamayınca masanın üstünde duran dosyayı aldım. Zeki ile göz göze gelince "Ben sana gelmedim." dedim. Kimseye söylemeyeceğini bilsem de bu konunun önemli olduğunu vurgulamak istedim. -Zaten gelmedin, ama dikkatli ol. -Merak etme. Hızla oradan ayrılıp motora atladım. Son sürat sürerken ne yapacağımı bulmaya çalıştım. Haluk abi onun polis olduğunu öğrenirse öldüren ben olacaktım. Yani Mesut abinin görev arkadaşını kendi elimle öldürecektim. Daha çok gaza bastığımda bu bilgiyi kendime saklamayı ve onu korumaya karar verdim. Madem içimize girmişti, ona istediğini verecektim. Kendi elimle sonumuzu getirecektim ve ne varsa önüne serecektim. Arkadaşının katili ben olduğumu öğrenmeden yapmalıyım. Büyük ihtimal iş yapılacağı an polis operasyon yapacaktı. Tam benim de istediğim gibiydi. O zaman çok vaktim yoktu. Hızlı davranmak zorundaydım. Yönümü değiştirip Baykan Şirketine sürdüm. Sözde abisi ile çalışmaya başlamıştı. Bizde olan dosyaya göre güzel okullarda okumuştu. Bu durumda ailesi polis olduğunu bilmiyor muydu? Peki Erhan biliyor muydu? Yoksa ona da oyun mu oynuyordu? Bunların hepsinin cevabı Engin'deydi. Gerçi işime yaradıkça cevapları beni ilgilendirmezdi. Yapmak istediğini başarması yeterliydi. Vardığımda kapıyı rahat görebileceğim bir yerde durdum. Kaskımı çıkarıp işten çıkmasını beklemeye başladım. Bundan sonra daha çok gölgesi olacağım kesindi. """" Engin Şirkete erken gelince ilk önce abimin yanına uğramaya karar verdim. İşin içinde olmadığını duymak keyfimi yerine getirmişti. Asansör onun katında durunca indim. Pınar beni gördüğü gibi ayağa kalktı. Gülümseyerek yaklaştım. -Günaydın. -Hoş geldiniz, Engin Bey. Masaya yaklaşıp yine oturmasını bekledim. Artık bakışlarımı anladığı için direk emrimi yerine getirdi. "Dünkü dosyalar için çok teşekkür ederim." -Hiç önemli değil. Başka bir isteğiniz olursa bana söyleye bilirsiniz. -Dünkü dosyaları pek anlamadım. Bir de üretim departmanına baksam olur mu? Tabi sana zahmet olmayacaksa. Heyecanla iki elini kaldırıp "Olmaz. Hemen hallediyorum." dedi. Telefona sarıldığında elinin üstüne parmaklarımı koydum. Bana baktığında "Kendi adına alırsan sevinirim." dedim. -Dünkü gibi. Kimse bilmeyecek. Parmaklarımı yavaşça çekince yüzünde ki mutluluk her şeyi anlatıyordu. "Teşekkür ederim. O zaman ben abime bakayım." -Kendisi yalnız. İçecek bir şey ister misiniz? -İki sade kahve güzel gider. -Tamam efendim. Pınar'ı geride bırakıp abimin kapısına dayandım. Çalmadan girince dosyalardan kafasını kaldırdı. Beni görünce geriye yaslandı. Yirmi iki yaşından beri o koltukta oturuyordu. Tam on altı sene olmuştu. Verdiği emeklerinin karşılığında en yakın arkadaşı ve ortağı tarafından aldatılıyordu. Öğrendiğinde çok üzüleceğini biliyordum. -Bugün erkencisin. Karşısındaki koltuğa oturdum ."Bir kahve içeriz diye düşündüm." Yanımı gösterdiğimde yerinden kalkıp geldi. Her zaman düzenli biriydi. Takım elbisesinin içinde tam bir iş adamıydı. Yüzüme biraz baktıktan sonra "Sen iyi misin?" dedi. -Çok güzel bir kahvaltı yaptım. Neden iyi olmayayım? -Bize ne zaman geleceksin? Yengen, çocuklar seni soruyorlar. Söylemek istediğimi anlamamıştı. Kapı açılıp Pınar gelince bekledim. Kahvelerimizi bırakıp gittikten sonra abime döndüm. -Size de gelirim. Babam ve annem bana bugün sürpriz yaptılar. -Nasıl bir sürpriz? -Söyledikleri kızı kahvatıya çağırmışlar. Abim kahvesini aldığında şaşkındı. Yüzüme baktığında ne düşündüğümü anlamaya çalışıyor gibiydi. -Kızı beğendim. -Yani olur diyorsun. -Göreceğiz. Güldüğünde "O ne demek? Kızdan hoşlandın mı, hoşlanmadın mı? Adam akıllı bir şey söyle." dedi. Herkes aynı soruyu soruyordu, ama bende cevap değişmeyecekti. -Saygılı, utangaç ve kibar biri. Cevabımı beğenmediğini bakışları ile belli ediyordu. "Birlikte zaman geçireceğiz. Benden başka ne bekliyorsun?" -Heyecan bekliyorum. Sanki normal bir olaymış gibi anlatıyorsun. -Yani daha bir şey paylaşmadık. Zamanla oluşur belki. Yine toparlandığını görünce "İşte uyarı geliyor." dedim. Gülse de ciddi bakmaya devam etti. -Engin bizimkiler istiyor diye kızla görüşme. Gerçekten güzel duygular hissedersen görüş. Artık bu konuyu konuşmaktan sıkılmaya başlamıştım. Herkes aynı konuya takmıştı. "Tamam hissetmezsem bırakırım. Oldu mu?" -Daha başlamadan sıkılıyorsun. İki gün sonra evlilik telaşına girince ne yapacaksın? -Abi sen bana en son çalış demiyor muydun? Hızla kahvemi bitirdim. Ayağa kalktığımda bakışlarını görünce "Ben gideyim, işimi yapayım." dedim. -Çok merak ediyorum. Ne işi? Ona göre ortalıkta boş boş geziyordum. Bunu da hayır demiyecektim. "Odamda akşama kadar uyumak." -Peki gerçekten ne zaman başlayacaksın? -Bir ara.. Selamı çakıp odasından kaçtım. Pınar'a yaklaştığım gibi "Erhan nerede?" diye sordum. -Bu sabah önce fabrikaya uğrayacaktı. Daha gelmedi. Demek ayılıp işine gidebilmişti. İstediğimi aldıktan sonra onu bulacaktım. "Ben odama geçiyorum. Sen istediğimi getirirsin." -Tamam, Engin Bey. Odama geçtiğimde yapacak işim olmaması ayrı sıkıntıydı. Ne yapsam diye düşünürken fabrikanın kamerası aklıma geldi. Ben onu tamamen unutmuştum. Kurşun yüzünden aklımdan çıkmıştı. Üretim dosyalarını aldıktan sonra gitmeyi düşünsem de Erhan dönebilirdi. Bu sefer tekrar oraya gitmiş olacaktım. Böyle olmayacağını anlayınca Mustafa'yı arayıp yukarı gelmesini istedim. Birkaç dakika sonra kapı çalınca gel dedim. İçeri girdiği gibi de "Ben fabrikaya gidiyorum. Sen burada kalıyorsun."dedim. Çıkacağım anda "Engin Bey, ben neden sizinle gelmiyorum?" dedi. -Mustafa çok vaktim yok. Sekreter bir dosya getirecek. Kimse bilmiyor. Onu al ve beni bekle. Erhan şu anda fabrikada ve benim onu bulmam lazım. Bu sırada dün gece ki kayıtları halledeceğim. Anladın mı? -İsterseniz, ben yapayım. -Gerek yok. Sen burada kalıp o dosyayı al. Dediğim gibi kimse görmesin. -Tamam efendim. Odadan çıktığım gibi asansöre bindim. Aşağıda indiğimde tüm gözler beni buldu. Onlara göre geldiğim gibi kaçıyordum. Gözlüğümü takıp dışarı çıktım. Şoförüm olmayınca güvelik yanıma koşturdu. -Engin Bey, arabanızı getireyim mi? -İyi olur. Yanımdan ayrılınca saate bakacağım anda gözümü bir ışık aldı. Etrafa aktığımda bir kere daha gözlüğüme yansıyan ışığın kaynağını aradım. Sonunda bulduğumda Kurşun ile göz göze geldim. Tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. Demek dayamayıp gelmişti. Bu fırsatı kaçıramazdım. Merdivenlerden inip onun olduğu tarafa yürüdüm. Yanına vardığımda gözlüğümü çıkardım."Beni mi bekliyorsun?" Gülümseyerek baksam da sadece izliyordu. -Nereye gidiyorsun? Sorumu es geçmesi dikkatimden kaçmasa da takılmadım. Onu özlemiş gibi davranıp "Ne oldu sen mi götüreceksin?" dedim. İndiği gibi dün gece verdiği kaskı çıkardı. Önümde durup kafamdan geçirdiğinde biraz şaşırdım. Göz göze geldiğimizde bugün bir acayip olması dikkatimi çekti. -Atla, götüreyim. -Önce bana ne olduğunu söyle. Gerçekten beni görmeye mi geldin? Bir cevap vermeden binmeyecektim. Bunu anlayınca "Sen bana gel demedin mi?" dedi. Duyduğuma mutlu olduğumu göstermek için güldüm. Demek beni unutamamıştı. Arkasına atladığım gibi beline sarıldım. -Fabrikanın yolunu biliyorsun. Motoru çalıştırdığı gibi hızla uzaklaştık. Birkaç dakika sonra telefonum titrese de umursamadım. Büyük ihtimal güvenlik arabamı getirmişti ve beni bulamayınca telaş yapmıştı. En hızlı şekilde beni fabrikaya ulaştırdı. Dün gece onu gördüğüm yerde durdu. İndiğim gibi kaskımı çıkardım. Onun da çıkarmasını bekledim. Sonunda yüzünü görünce hevesle "Beni bekleyeceksin değil mi?" dedim. Yine aynı bakışlarla bir süre izledikten sonra "İşin ne kadar sürer?" dedi. -Hemen geleceğim. Bir yere gitme. Sonunda onaylayan bakışları görünce hızla ayrıldım. Bir şey olduğu belliydi, ama sonra öğrenecektim. Canı sıkkınsa bu daha çok işime yaradı. Bir katil olsa da sonuçta kızdı. Dayanamayıp bir şeyler anlatacağı kesindi. Bu sayede bilgi alabilirdim. Kapıya yaklaşınca güvenlik hemen açtı. Gece bekleyen ile aynı olmasa da sıkıntı değildi. "Hoş geldiniz."deyince elimi uzattım. Adam bir an şaşırsa da tuttu. -Selam abi. Sizin işinizde çok zor. Akşama kadar kapıda bekliyorsunuz. -İşimiz Engin Bey. Size nasıl yardımcı olayım? Birini çağırmamı ister misiniz? -Erhan geldi mi? -Az önce ayrıldı. Aramamızı ister misiniz? -Gerek yok. Ben ararım. Kulubesini gösterip "Her yeri buradan mı izliyorsunuz?" dedim. Önce sorumu anlamasa da sonra "Evet, ama asıl izleme içeride oluyor." dedi. Böylelikle işim ikiye katlanmıştı. Mecburen halledecektim. -Ben bir bakabilir miyim? Patron bu yapacak bir şey yok diyerek el mecbur yolu gösterdi. Yalnız kalmak içinde "Bir de su alabilir miyim?" dedim. -Tabi ben hemen alıp geleyim. Yanımdan ayrıldığı gibi bende bilgisayarın başına geçtim. Hızla düne dönüp geldiğim saati buldum. Arabanın görünme dakikasından başlayıp Mustafa ayrılana kadar olan kısmı hızla sildim. İşim bitip kulübenden çıktığımda adam ancak geliyordu. Önüne doğru yürüyüp elimde ki şişeyi aldım. -Ben içeri gezeyim. Kesin bu ne yaşıyor diyordu. Herkese anlatsa da bugün gelişimi açıklaya bilirdim, ama gece gelişim sıkıntılıydı. Fabrikadan içeri girince bildiğim yoldan ilerledim. Yanımdan geçen saygıyla selam verip devam ediyordu. Sonunda güvenlik odasını bulunca kapıyı çalıp girdim. Burada da bir kişi olunca aynı taktiği kullanacaktım. Hızla kalkıp "Engin Bey buyurun." deyince elimde ki şişeyi uzattım. -Size zahmet suyu değiştirebilir misiniz? Bu adam ne saçmalıyor bakışlarını görsem de almasını bekledim. Sonunda tuttuğunda "Tabi efendim." dedi. Odadan çıkınca aynı işlemi burada da yaptım. İşim bitince de ayrıldım. Dönünce beni bulamayacaktı, ama bekleyemezdim. Bir an önce Kurşun'un yanına gitmem lazımdı. Fabrikadan çıkınca bıraktığım gibi beklediğini gördüm. Önüne doğru yürürken "Bu sefer nereye gidiyoruz?" dedim. Bundan sonra seninleyim demek istemiştim. Gülümseyerek bakarken ters bir cevap bekliyordum. Konuşmadan kaskı atınca yine zor tutuyormuş gibi davrandım. Takmamı beklediği için kafama geçirdim. Madem konuşmayacaktı o zaman zorlamayacaktım. Yanıma geldiğine göre nasılsa konuşacaktı. Arkasına atlayıp her zamanki gibi sarıldım. Yine yola çıkınca etrafı izledim. Yolculuk en son nerede son bulacak derken Tekirdağ'ın en büyük gençlik parkına geldik. Durunca indiğim gibi kaskımı çıkardım. Dün götürdüğü yerden sonra buraya getirmesi biraz acayip gelmişti. -Burada ne yapacağız? Motordan inip kaskını çıkardı ve karşımda durdu. "Hava alacağız." Bunun için beni buraya getirmediği belliydi, ama şimdi sormayacaktım. Elimde ki kaskı alıp koyduktan sonra birlikte yürümeye başladık. Etrafta birkaç insan ve çiftler vardı. Gülerek "Yoksa bu ilk buluşmamız mı?" dedim. O kadar saçma soru soruyordum yine de kızmıyordu. Yüzüne baktığımda sadece gülümsediğini gördüm. Gerçek olmasa da sonunda bir tepki vermişti. -Benim gibi biriyle mi? -Senin neyin var? Bir an gözüme baktığında gerçek mi söylüyorum anlama çalışıyor gibiydi. Üstümde gezinen gözlerin inanması için her şeyi yapıyordum. Önüne dönüp yürüyünce sessizce nefes aldım. Her an boğazıma yapışacak birini de etkilemeye çalışmak hiç kolay değildi. Yine de bana gelmesi boşuna çaba vermediğimi gösteriyordu. Yürüyüş yoluna girince bulduğu bir banka oturdu. Yanını gösterdiğinde hemen yerleştim. İyice yan dönüp baktım. -Senin neyin var? -Bir şeyim yok. -Emin misin? Fazla sessizsin. Beni terslemiyorsun. Yüzüme yine bir gülümseme oluştu. Dünden farklı bir muhabbetimiz vardı. -Dün gece sana benimle bir daha görüşürken dikkat et dedim. Neden buradasın? Sorusuna Şaşkın bakıyormuş gibi yaparken "Ama sen bana geldin?" dedim. Beni mi deniyordu? -Görmemezlikten gelebilirdin. Nereye varmaya çalıştığını anlamsam da "Seni mi? Kurşun'u nasıl görmemezlikten geleceğim?" diye sordum. Neden onunla takılmak istediğimi sorguluyor olabilirdi. Düşünceli hali de bunu gösteriyordu. Görev için kendimizi yakacaktık. Birleştirdiği parmakların üstüne elimi koydum. Bana dönen yeşil gözlerin arasında elini tutup kendime çektim. Son zamanlarda tuttuğum hiçbir ele benzemiyordu. Avucunun içi sertti. Oysa kızların eli yumuşacık olurdu. En son elini tuttuğum Tuğba'nınkinden bile çok farklıydı. Parmaklarına baktığımda kabuk bağlamış gibiydi. O derinin altında gerçekten bir insan var mıydı? Tekrar göz göze geldiğimizde sadece izliyordu. Onu etkilediğimi düşünerek biraz yaklaştım. -Dün gece beni yatağa atan kız nerede? Dudağının köşesinde küçükte olsa bir gülümseme belirdi. O anda gözüme çok farklı geldi. Dudağının köşesinden öptüğüm anda ne yaptığımı fark ettim. Onu öperken ne düşünüyordum? Kendime, görevime özelikle kardeşime bunu nasıl yapmıştım?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD