Bölüm 5

2105 Words
Kerimhan, evden çıkar çıkmaz bahçede sağa sola bakınıp gözünden sakınan korumalarına tek tek bakarak “Sizinle tek tek tek görüşeceğim,” demekle yetindi. Adamlar bunu beklemiyordu işte. Kerimhan’ın bir çalışana taktığı pek görülmüş bir şey değildi. Hata yapanı sağ kolu götürür, işini görürdü ama sağ kolu dediği adamın sağ kolunu bizzat kendisi kırmıştı ya, bundan sonra olacakları kestiremiyorlardı. Kerimhan araca bindiğinde evi korumakla görevli olanlar bahçede kalırken diğerleri yere bakarak oyalanıyordu. İçlerinden birisi, “Böyle karıyı al, evlendiğin gece kızı sikmek yerine adam gebertmeye git. Senin aklını sikeyim ben. Karı kız siktiğini bilmesek kesin ibne diyeceğim ama… Mal mal…” diye mırıldandı. Yanındaki, “Az daha konuş da seni nasıl sikiyor onu gör sen,” diyerek ayar verse de kendi yerine geçmeden önce hala tüm ışıkları yanan eve bir bakış atmadan da duramamıştı. Koca malikanede bir başına kalan kızın kocası gidince yeni bir şova soyunup soyunmayacağını merak ediyordu. Eh, kol kırığı ile atlatacaklarsa bir şov daha izlemeye asla hayır demeyecekti. *** Kübra, yataktan kalkıp kendine geldiğinde Kerimhan’ın evden çıkmasının üzerinden on dakika geçmişti. On dakika boyunca adamın yaptıklarını, söylediklerini düşünmüştü. Şimdi saçındaki spreyden ve yüzündeki boyalardan kurtulmak için aşırı lüks ve büyük olan banyoya giderken iki şey düşünüyordu. Bir, kocası gelene kadar ne yapacaktı? İki, kocası döndüğünde ne yapacaktı? Aşırı gergin ve sinirli olduğu için uyuyamayacağını biliyordu. Banyoya geçip küveti suyla doldurmaya başladıktan sonra yeniden yatak odasına döndüğünde aklına bahçeye attığı gelinliği geldi. Ne olursa olsun gelinliğini seviyordu. Saklamak istiyordu. Annesi onun için kendi gelinliğini saklamış olsa da kadın ondan çok daha kısa ve kilolu olduğu için gelinlik üzerine olmamış, kaynanası olacak cadı da gelinliğin, eski, ucuz, demode olduğunu söyleyerek giymesine karşı çıkmıştı. Annesinden kalan gelinliği kendisi giyememiş olsa da eğer olursa, ki Kerimhan’dan olmayacağından emindi, kızına hatıra kalması için kendi gelinliğini saklamak istiyordu. Kaynanasına inat, annesinin gelinliğine benzeyen bir gelinlik diktirtmişti. Modeli de güzeldi. Demode olan tek şey Aksoylardı. Gelinlik değil! Küvetin dolmasını beklerken boş boş düşüneceğine gelinliğini kapıp gelse iyi olacaktı. Bahçeye inmeden önce üzerine bir sabahlık bulup geçirmeyi akıl etmişti. Korumalara o şekilde göründüğü için zaten delice utanıyordu ama yüzünden bu utancın zerresi okunmuyordu. Adamların şaşkın bakışları altından bahçeye indiğinde renk vermemişti. Gelinliği omuzlayıp içeri girdiğinde adamların ardından baktığını ve hala onu iç çamaşırı ile düşündüğünü biliyordu. Erkekler basitti. Kerimhan da bir erkekti. O da basitti. İç çamaşırı ile gördüğümde, karşısındaki zerre duygu hissetmediği, çirkin bulduğu karısı bile olsa aletiyle düşünmeye başlıyordu işte… Kübra, bunu düşünürken banyodan taşan suyun yatak odasına girdiğini fark etti. Yer döşemesi batmıştı. Suya bakıp gelinliği ıslanmasın diye havaya kaldırırken Kerimhan’ın döşemeleri gördüğünde ne kadar sinir olacağını düşünerek sırıttı. Gelinliği katlayıp bir kenara bıraktıktan sonra aheste aheste banyoya girdi. Suyu kapatıp güzel bir banyo yaptı. Sonunda dinlenmiş, sinirleri yatışmış bir şekilde odaya döndüğünde aradan iki saat geçmişti. Yatağa girecek olmasına aldırış etmeden tüm vücudunu kremle güzelce ovdu. Parfümünü sıktı. İç çamaşırını es geçip üzerine bordo renkli saten bir şortla askılı giydikten sonra aynanın karşısına geçip saçlarını kuruttu. Neredeyse yokmuş gibi görünen bir makyaj yaptı. Hemen ardından dağılmış yatağa bir göz attı. Siyah saten çarşaflar ve siyah örtüye bakıp burun kıvırırken “Siyah yatak örtüsü mü olur zevksizler, mezara mı giriyoruz, yatağa mı belli değil!” diye söylendi. Kerimhan geldiğinde yatağa girmeye çalışmayacak diye düşünüyordu. Başkasının koynuna girdikten sonra yanına yatmaya çalışırsa Kübra kesinlikle adamın üzerine kusardı. Unutmaya çalışsa da adamın ona dokunduktan sonra bile o kızın yanına gittiğini düşündükçe sinirden kuduruyordu. Yatağa oturup ayaklarını yerdeki ince su tabasına vurarak şıp şıp ses çıkmasını sağlarken ne yapsa da adamı en az kendisi gibi delirtse, aynı zehirden tattırsa diye düşünüyordu. Sonunda ne yapacağını bulunca sırıtarak yerinden kalktı. *** Kerimhan, işini bitirip eve döndüğünde yanında dikilen, kolu alçıya alınmış adama bakıp “Bir daha canımı sıkarsan diğerini de kırarım, işerken sikini ayağınla tutmak zorunda kalırsın Akın,” diye tehdit etti. Akın, tehditten zerre etkilenmemişti. “Bir şekilde tutarım,” demekle yetindi. “İş siki tutmaya geldiğinde benden iyisi yoktur…” Kerimhan yavaşça kendine döndüğünde sırıttı. Sonra aniden ciddileşti. “Yengeye ne yapıyorsan, yanlış yapıyorsun. Bu kızı böyle hizaya sokamazsın. Sonunda delirip gece uyurken gırtlağını kesmeden önce taktik değiştirsen iyi olur. Onun kanında sizinki gibi buz parçaları yüzmüyor. Belli ki damarlarında lav dolanıyor. Senin yerinde olsam evlendiğim gün adam gebertmek yerine karımı sikerdim,” diyerek Kerimhan hırlayarak üzerine doğru bir adım atınca geriye doğru bir adım attı. “Kerimhan, evlendiği gece bir adam tek bir iş peşinde koşar, bu işin ne olduğunu da herkes bilir. Hakkında ibne diye dedikodular çıkmadan önce git karınla ilgilen. Yoksa bu kız yakında haberlere çıkıp kocamda iş yok diye demeç bile verir.” Kerimhan, “Tek yorum daha yaparsan evlendiğin gün karını siker, elini ayağını bağlayıp sana da izletirim,” diyerek yakasını çekiştirdi. Akın, lakayt bir tavırla, “Sikim kopsa gözümle sikmezsem şerefsizim, ben karımı başkası siksin diye bekleyecek kadar salak mıyım?” deyip sağlam eliyle kemerini çekiştirip aletine bir bakış attı. Sonra Kerimhan’a dönüp “Lazımsa ödünç vereyim mi?” diye sordu. Kerimhan, bu kez elini beline atıp silahını çekince şoförü tutup önüne çekiverdi. Adamın arkasından elinde silahını tutan Kerimhan’dan sakınmaya devam ederken yine de konuşmaya, adamı delirtmeye devam ediyordu. “Benimle lak lak yapıncaya kadar evine git oğlum. Minik, yeşil gözlü buzdan veliahtlar yapmak için çalışmalara başla. Tekin Abi, şu halini görse işleri sana değil İskender’e bırakmadığı için çoktan pişman olmuştu…” Kerimhan, silahı beline sokup aniden üzerine doğru atılınca alçının ağırlığına aldırmadan “Kapıyı açın lan!” diye bağırarak deli gibi koşmaya başladı. Kerimhan’ın bu kez sikini kıracağından emindi. Fazla gaz vermişti. Ama gaz vermese herifin elli sene kıza dokunmayacağından da emindi. Nişanlıyken bile kıza niyetlenmediğini biliyordu. Şahsen kendisi olsa nişanlı kaldıkları sürede kızı elli kere hamile bırakmıştı. Gerçi kız Kılıçların kızıydı. Kızın abisi de babası da bir vukuatı olursa Tekin’in oğlu demeden Kerimhan’ı oylum oylum oyardı ama Akın, oyulacağını bilse bile böyle güzel bir kız elinin altındayken başkasının peşinde koşmaz, kızı da sikmeden bırakmazdı. Kerimhan’ın neden o sünepe kızla düşüp kalkmaya devam ettiğini, bu kıza neden ters yaptığını asla anlamıyordu, anlamayacaktı. Demir kapıdan çıkıp kendini bekleyen arabasına girer girmez kapıyı kitleyen tuşa basıp şoförüne “Bas bas, kızı bıraktı bizi sikecek şerefsiz,” dedi. Şoförü dediğini yapıp ilerlese de “Akın Abi, Kerimhan neden durmadın deyip beni sikmeye çıktığında ne yalan atacağım?” diye sordu. Akın, sırıtıp “Görmedim, duymadım,” diyerek arkasına yaslandı. “Her zaman göt kurtarır. Sen ağzını kapat, gerisi hallolur… Şimdi benimkinin evine sür… Bugün de uğramazsam belamı sikecek…” Şoför, sırıtıp “Bence bugün de uğramazsan yenge de Kerimhan’ın karısı gibi sokağa çıkıp beni siken yok mu diye bağırır,” deyince aniden öne doğru atılıp adamın kafasına sağlam bir tane geçirdi. Öne doğru eğilip acıyla ulumasını izlerken bir de ensesine patlattı. “Görmedim, duymadım, konuşamıyorum! Üçüncü göt kurtaran şey de dilini tutmaktır. Sen o dilini tut, yoksa ben söküp götüne sokacağım. Bana bakıp ne gevşeklik yapıyorsun oğlum sen? Seni ayaküstü sikip gömmeye bile tenezzül etmez Kerimhan’a da böyle konuşursan.” Şoför, “Tamam abi,” dedi. Sesi acıdan boğuklaşmıştı. Akın, uzanıp dikiz aynasını kendine çevirdikten sonra kaşını gözünü kontrol edip sıkıntı olmadığını düşünürken mavi gözlerini yeniden şoföre çevirdi. “Yengeniz ben yokken akıllı duruyor muydu lan?” diye sordu. Kızın kapısını iki haftadır çaldığı yoktu. Telefonlarına da bakmamıştı. Kerimhan’ı gebertmesinler diye düğün için önlem almakla meşgul olduğundan günlerdir uyumamıştı bile… Şoför, “Kurslara, derslere gitmek dışında evden pek çıkmıyor. Bir spora gidiyor, bir dans kursuna, bir yemek kursuna, bir resim kursuna… Bir de dil dersi alıyordu. Evet, dil dersi… Birisi yengeye yeteneksiz falan mı dedi, anlamadım ki… Kendine yeni yetenekler yüklemeye falan çalışıyor gibi…” dedi. Bütün işi gücü kızı kollamaktı. Peşinde dolanırken o yorulmuştu, kız bir türlü yorulmuyordu. “Para harcamaya çalışan bir sürü kadın gördüm ama parayı böyle verimli kullananı ilk defa görüyorum. Yedirdiğin tüm para helal valla.” Akın, arkasına yaslanıp kaşlarını çattı. Cidden garipti. “Efsun, kurslara gidiyor ha?” diye sorarken kafası karışmış bir şekilde saçını karıştırdı. “Yemek kursu mu dedin?” diye sorarken de düşünceliydi. Kız iki yumurta kırmaktan acizdi. Üzerine yemek kokusu siner diye mutfağa bile girmiyordu. Mutfakta yaptığı tek şey kendine tuhaf, yeşil, iğrenç içecekler hazırlamaktı. *** Kerimhan eve girdiğinde salonda yanan mumları fark edince kaşlarını çatarak merakla oraya doğru adımlamaya başladı. Salondaki büyük masaya kurulmuş olan sofrayı görünce çattığı kaşları anında havalanıverdi. Mumlar yanmış, güzel yemekler hazırlanmış, sofra mükemmel görünüyordu. Ama Kübra ortalıkta görünmüyordu. Merakla masaya doğru ilerledi. Cidden hiçbir sorun görmeyince “Kafana taş mı düştü, yoksa içine zehir mmi koydun?” diye söylendi. Bunun delirtip bıraktığı Kübra’nın yapacağı bir şey olmadığını biliyordu. Telefonunu çıkarıp masanın resmini çektikten sonra kardeşi Yavuz’a gönderdi. Altına da “Yemekten zehirlenirsem suçlu karımdır…” diye not iliştirdi. Yavuz aynı saniye, “Kesin zehirlidir, yeme bence,” diye cevap yazdı. “İki gün önce seni öldürmek için arabana bir bomba koyup koyamayacağımı sormuştu…” dedi. Kerimhan, böyle bir şeyin olmadığını biliyordu. Gülerek bir sandalye çekti. Kübra’yı biraz bile tanıyorsa asıl bombanın yemekten sonra geleceğini biliyordu. Yemeği bitirdiği sıradan su sesini duyunca yerinden kalkmadan hafifçe yana doğru döndü. Merdivenlerden aşağı süzülen suyu gördüğünde başını sağa sola sallayıp gülerek ağzını sildi. Yavaşça masadan kalktı. Kıza evi göstermek için getirdiğinde döşemelerin hayatı boyunca görmediği kalitede olduğunu söylemişti. “Tabi, senin gibi köylü için bunun bir anlamı yok ama…” diyerek gözlerinin alevlerle sarılmasını izlemişti. Döşeme pahalıydı ama öyle nadide ve paha biçilemez bir sanat eseri falan da değildi hani… Kübra’nın düşündüğü gibi çileden çıkmamıştı. Yalnız onun bunu bilmesine gerek yoktu. Ve yemek, cidden iyiydi. Daha önce yemediği kadar iyiydi. Kızı her delirttiğinde böyle sofra kuracaksa yaptığı şeye keyifle devam edebilirdi. Sırıtarak eli cebinde merdivenleri çıkarken ciddi ciddi güldüğünü fark edince yüzündeki ifadeyi toparlayıp ruhsuz bir maske kuşandı. Yatak odasına gittiğinde kızı yatağın bir ucunda, uyurken bulunca “Kübra,” diye seslendi. Kız cevap vermeyince bir süre pozisyonuna baktı. Kübra kalçasını ona dönmüş, bir bacağını kendine çekip yastığa sarılmış, yatıyordu. Üzerini örtmemişti. Giydiği kısa şort, görmek istediğinden fazlasını görmesine neden oluyordu. Sırtının çoğu, bacağı gibi açıktaydı. Kerimhan, kızın yatağına yayılmış siyah uzun saçlarını ve bronz tenini süzerken hareketlenen aletini görmezden geldi. Hala açık olan musluğu kapatmak için banyoya gitti. Suyu kapatıp yeniden odaya döndüğünde Kübra hala aynı pozisyonda yattığı için bir süre daha kızı izledi. Aslında kızla yatmayı bile düşünmüyordu. Başka bir odaya gidip vurup kafayı yatacaktı ama bu şekilde yatarak ne amaçladığını da biliyordu. Üzerindekileri yavaşça çıkarıp iç çamaşırı ile kaldıktan sonra çıplak ayaklarıyla yatağa doğru yürüdü. Yatağa bir kez daha baktı. Göze çarpan bir şey bulamayınca kıza bir kez daha seslendi. Yine uyanmayınca iç geçirerek yatağa oturdu. Oturduğu gibi geri kalktı. “Ruh hastası!” diye bağırırken çarşafı çekiştirip altına doldurduğu raptiyelere baktı. Çalışma odasındaki mantar panoda duran tüm altın renkli raptiyeler yatağın onun için bırakılmış kısmına, sivri uçları ona batacak şekilde özenle dizilmişti. Kübra, ona dönmeden “Bir tarafına bir şey batmış gibi ne bağırıyorsun ya Kerimhan, insan gibi yatıp uyuyamıyor musun?” diye sordu. Güldüğü sesinden çok sarsılıp duran bedeninden belli oluyordu. Kerimhan, hırlayıp “Birazdan sen de bağırmaya başlayacaksın Kübra…” dedi. “Birazdan…” Kübra, Kerimhan sakin sakin raptiyeleri toplarken umursamazca yatmaya devam ediyordu. “Yemek yedin mi kocacım? Senin için uğraşıp bir sürü şey pişirmiştim?” diye sordu. Kerimhan, sakin sakin raptiyeleri toplarken “Metresimin evinde yemiştim, boşuna kendini yormasaydın,” dediğinde sinirlense de yavaşça adama doğru döndü. “Ay, musluğu kapatmayı unutmuşum, döşemler de gitmiş, tüh!” diyerek elini yalancı bir şaşkınlıkla dudaklarına götürdü. Kerimhan, yine sakince “Yarın hallederler, sorun olmaz,” deyip işine devam edince huysuzca dudağını büktü. Raptiyeleri toplamayı bitirdiğinde meydan okurcasına gözlerine bakarak beklemeye başladı. Kerimhan, sakince aynanın önüne götürüp avucundakileri bıraktıktan sonra kendine döndüğünde iç çamaşırına rağmen fazlasıyla belli olan ön kısmına bakıp korkuyla yutkundu. “Ben olsam kendime bir örtü kapıp salona giderdim!” diyerek hafifçe geri çekildi. Uykusuzluktan ve yorgunluktan ölüyordu. Adamı delirtip geri kaçırırım diye yaptığı her şey boşa düşmüş gibiydi. Yemeğe zehir koymayı kafaya koymuştu ama evde onu zehirleyebileceği hiçbir şey bulamamıştı. En azından öldürmeden rahatsız edecek bir şey bulamamıştı. Bari yaptıklarım boşa gitmesin diye masa hazırlamış, korkudan yemeyeceğini düşünmüştü. Yemeğin çoğu tencere ve tepsilerle mutfakta duruyordu. Ertesi gün kuzeni ve yengesini çağırıp Kerimhan’a attığı kazığı anlatırken yerler demişti. Adam metresim diye pişkin pişkin konuşunca yemek yaptığına da içine çamaşır suyu dökmediğine de pişman olmuştu. Kerimhan, yatağın yanına gelip bedenini süzerken “Ben değilsin, ben burada yatacağım,” diyerek bir kez daha yatağa oturdu. Elini Kübra’ya uzattığı sırada bacağına batan bir şey fark edince yavaşça kalkıp yeniden yatağa baktı. Elini bastırınca çıkan iğneleri görünce başını yana yatırıp gülümseyen Kübra’nın gözlerinin içine baktı. “Ben salona git demiştim!” “Becerilmek için bas bas bağıran bir kadına göre becerilmemek için fazla efor sarf etmişsin,” diyen Kerimhan, kolunu ve bacağının tekini yakalayıp bedenini yatağın diğer tarafına doğru çekince vücuduna giren iğnelerle çığlığı bastı. Kaç iğnenin aynı anda girdiğinden emin değildi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD