Kübra, omuzlarının düşmesine izin verirken “Nereye gideceksen gitmeden önce bileklerimi çöz…” dedi.
Kerimhan’ın hala bir şey söylemediğinin farkında değildi.
Kerimhan, yavaşça ona doğru gelmeye başladığında arkasını dönüp bileklerini çekiştirdi. Kelepçenin şıngırdamasına neden oldu.
Omurgasına baskı yapan eliyle aniden duvara yapışınca şaşkın bir çığlık attı. Yanağı ve çenesi duvara yaslanmıştı.
“Sen, düzeltilemezsin,” diyen koyulaşmış ama pürüzsüz sesini duyunca gözlerini sımsıkı kapattı. “Çöpe atılmalı, yerine daha iyi ve yenisi alınmalı…”
Kübra, yutkunup “Birisi sana ibne gibi bir küfür ettiğinde karşılık verirsin. İbne gibi laf sokmaya çalışmazsın!” diye cevap verdi.
Adam onu baltayla parçalara ayıracak bile olsa susamıyordu. Yeterince susmuştu. Yeterince katlanmıştı. Artık ne susabiliyor ne de katlanıyordu.
Canı yanıyordu.
Can yakmak istiyordu.
Kerimhan, “Küfürle tahrik olanlardan mısın?” diyerek parmaklarını sırtındaki kemiklerin üzerinde dolaştırmaya başladığında derin, pes bir nefes aldı.
“Becerilirken küfürler, hakaretler duymayı seven, o bozuklardan mısın?” diye sorduğunda küfür dışında ne cevap vereceğini bilmediği için duraksadı.
Bu kadar yakınındayken ne diyeceğini bilemiyordu. Ve tahmin edilemez olmasından da nefret ediyordu.
“Bozuk sensin,” demeyi başardığında adamın eli yeniden kalçasına gitmişti.
Parmağının tekini iç çamaşırına geçirmişti. Lastiğini esnetip duruyordu. Yüzü ise kendi yüzünün hemen önündeydi.
Dudaklarının arasından kurtulan nefes, onun ciğerlerine doluyordu. İçine çektiği hava, onun ferah kokusunu içine taşıyordu.
Hala bir şey yapmamış olmasının getirdiği rahatlamayla kasları gevşese de yakınında olduğu için kasılıp duran kalbi fazlasıyla canını sıkıyordu.
“Sensin bozuk,” diye tekrarladı.
İç çamaşırını yavaşça indirdiğini fark edince titremeye başlayan dizine küfrederek kirpiklerini birbirine iyice geçirdi.
Dik durmaya çalışıyordu ama ödü kopuyordu.
Herkesin yaptığı şeyden bu kadar kopması yüzünden kendini azarlayıp toplamaya çalışıyordu ama başaramıyordu.
***
Kendini bile sevmeyen bir kız, dünyada tek sevdiği şeyi, abisini, öldüren aileden intikam alabilmek için sevmediği ama oldukça güçlü bir mafya ailesinin varisi olan Kerimhan ile evlenemeye razı olur.
Kerimhan, ise duygusuz adamın tekidir. O sırada hayatında olan, ailesinin tasvip etmediği bir kızla ilişkisi vardır. Ancak, o kızı bile sevmemektedir.
Kübra ile evlenmeyi babası istediği için kabul ediyor gibi görünse de kız ile yalnız kaldıkları her seferinde ona bu işten vazgeçmesi için baskı yapar.
Çünkü, hayatındaki kızı sevmese de bebeğini taşıdığı için onu bir kenara atmayacaktır. Ve Kübra, ne ailesinin istediği gibi elit bir kızdır, ne de onun kafasındaki eş modeline uygundur...
Kız arkadaşı, babasından aldığı üç kuruş için bebeğini öldürüp onu terk ettiğinde, babasının her zamanki gibi doğru seçimler yaptığına, ileri görüşlü olduğuna bir kez daha ikna olur.
Evlenmeyi kabul eder.
Ancak bir sorun vardır.
Kübra asla istediği gibi hareket etmiyordur. Fazla dik başlıdır. Ve onu her seferinde rezil ediyordur.
Evlendikten sonra bu sorunu çözmek, kızı hizaya sokmak için hareket etmeye kararlıdır.
Ancak işler hiç de düşündüğü gibi gitmez...
Kübra'nın onunla tüm olumsuzluklara rağmen neden inatla evlendiğini, kızla zorla birlikte olduktan sonra fark eder...
Şimdi batırdığı yerden toplaması gerekiyordur.
Ama nereden başlayacağı hakkında bir fikri yoktur!