3

3388 Words
Kâbusların uzun sürdüğünü sanırdınız, bu hissiyattan kaynaklı bir düşünceydi aslında. Öyle can sıkıcı ve rahatsız edici gelirdi ki bir dakikaya bir ömrün acısı gömülmüş gibi hissederdiniz. Oysa Zehra Özcan’ın kâbusu öylesine hızlı gerçekleşmişti ki gözlerini kapatıp açtığında gelinliğe hapsedilmiş halde bulmuştu kendini. İstanbul’da geçirdiği her günden, daha şimdiden nefret etmişti. Eskiden bu şehirde geçireceği günlerin hayallerini kurardı. İstanbul’u, bu efsanevi yeri daima merak etmişti. Şimdiyse burada yaşayacak olmasına rağmen soluduğu havadan bile rahatsız oluyordu. Önce yolculuğun ardından dinlenebilmesi için Karamanların evine götürülmüştü. Zaten gidebileceği bir yer de yoktu, bu aileye bir sığıntı gibi bırakılmıştı. Kimse ona öyle davranmıyordu ama öyle hissetmemek elinde değildi. Herkes onunla ilgileniyor, bir şeyler isteyip istemediğini soruyor, Zehra şu an gülmeliymiş gibi davranıyordu ama bunlar gerçek anlamda rahatsızlık hissinden başka bir etki oluşturmuyordu üzerinde. Meselenin özünü niye kimse anlayamıyordu? Gençler birbirlerini görmüş, anlaşmış kısmı niye kimsenin umurunda değildi? Sanki Aras Karaman ile birbirlerine âşık olmuş ve aniden evlenmeye karar vermişlerdi de acele bir tören hazırlığına girişilmişti. Allah aşkına, bu insanların derdi neydi? Aras Karaman ile aile büyükleri eşliğinde tanıştırıldığında adama göz ucuyla bile bakmak istememişti. Zaten evleneceklerse şu an onu görmenin hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini biliyordu. Ne olabilirdi ki? Gözlerine bakıp evet baba, benim için en uygun kişiyi seçmişsiniz, şöyle bir baktım da, mutlu olacağımızdan eminim demesi mi gerekirdi? Zaten adam da onu umursuyor gibi değildi. O halde nasıl olmuştu da birbirlerine uygun görülmüşlerdi? Bir umut, düğün gününe kadar insanların aklını başına toplayacağı yönünde içinde küçük bir enerji biriktirmesine sebep olduysa da geçen saatlerin ardından hiçbir şey değişmemişti. Üzerinde çoğu genç kızın hayallerini süsleyebilecek bu mükemmel gelinlikle, kafesin içindeki bir hayvan kadar çaresiz hissediyordu. Yüzündeki abartılı makyaj onun için yabancıydı ve aynanın karşısında durmuş ona bakan kendi değil gibiydi. Saçlarını hiç sayamıyordu çünkü daha önce asla bu şekilde mükemmel görünebilen ama ona kendinden uzak hissettiren bir hale getirilmemişti. Başka bir insanın gözünde prensesleri andıran bir gelin gibi görünebilecek kadar değişmiş olabilirdi ki onunla ilgilenen insanlara sorarsanız çok güzel olmuştu; ancak Zehra’nın hissettikleri güzellik kelimesiyle uzaktan yakından alakalı değildi. Ağabeyleriyle konuştu, annesiyle konuştu ve uyuşuk bir kabullenme haliyle her şeyi normal hissettirmeye çalıştı kendine. En son yanına kayınvalidesi gelmişti. Sanki onu kontrol ediyor gibiydi kadın, belki de Zehra öyle düşünmek istediğindendi. En nihayetinde hayatının tamamen değişeceği tören için herkes otelin geniş salonuna geçmiş ve Aras Karaman onu almaya gelmişti. Her şeyin değişeceğine inanamıyordu. Yalnızca birkaç dakika sonra, hakkında hiçbir şey bilmediği bir adamla evleneceğine inanamıyordu. Nereden bakarsanız bakın kâbusu andırıyordu ama o kadar gerçek ki sone ereceğini sanmıyordu. Derin nefesler alıp sakin olmaya çalıştığı sırada adam odaya girip karşısına dikildi. Ona ilk kez dikkat etme fırsatını böyle kazanmıştı. Uzun boylu, esmer ve suratsız bir adam duruyordu karşısında. Sebebini bilmiyordu ancak alnında boncuk boncuk terler birikmişti. Sıcaktan mıydı? Niyeydi bu hali? Gözlerinin feri sönmüş, ondan bile daha huzursuz görünüyordu adam. Madem öyleydi, neden onunla evlenmek istemişti ki? “Hazır mısın Zehra?” diye sordu sonra. Ona daha önce nasıl olduğunu bile sormamış birinin, ilk yalnız konuşmalarında bunu sorması Aras Karaman’a göre ilginç değil miydi yani? “Evet.” dedi eteklerini toplayarak kaçmak yerine. Gözlerini tahammül edemeyerek adamdan uzaklaştırdı ve onun yanına gelip eldivenli elini tutmasına, kolunun üstüne yerleştirmesine ve kendiyle birlikte yürümeye yönlendirmesine müsaade etti. Yaklaşık on dakika sonra hayatı bambaşka bir hale gelecekti ve anlaşılan o ki, bu evleneceği adam da dâhil kimsenin umurunda değildi. *** Uykusuz geçen bir gecenin ardından soğuk suyla duş almış ancak üzerindeki gerginlikten kurtulmayı başaramamıştı. Aklında yalnızca bugünü atlatmak vardı. Geri kalan hiçbir şey şu an için umurunda değildi ama daha sonra her şeyi yoluna koyacağına dair kendine söz vermişti. Çisem ona ulaşmaya çalışmış, Utku evine kadar gelerek yüzsüzlüğün geniş bir tablosunu çizmişti. Aras elbette ikisine de görünmemiş, iletişime geçmemiş ve her şeyi olduğu gibi bu vazifeyi de annesine yüklemişti. Elinde değildi. Gerçekten. Aklını başına toplamak ve sağlıklı bir tepki verebilmek elinden gelmiyordu. Düşünmemek, sakinleşmek ve bu korkunç öfke halinden kurtulmak istiyordu lakin sonuç dişlerini sıkarak geçen dakikalardan başka bir şeye dönüşmüyordu. Öyle kızgın hissediyordu ki kendini evi başına yıkmak, diğerlerinin evini de onların başına yıkmak, karşısında ne varsa paramparça etmek istiyordu. Nasıl olurdu da bunu yapabilirlerdi? Çisem Aras’ı terk etseydi ve Utku da onunla dostluğuna bir son verseydi mesela, gidip birlikte ne halt yiyeceklerse yeselerdi. Aras o zaman da kızardı ama böyle çıldırmazdı en azından. Gözü dönmüş bir boğa gibi sağa sola saldırmak istemezdi. Damatlığını giyerken aynadan kendi nefret dolu suratına bakıyordu. Kalp atışları hızlıydı, şimdiden terlemeye başlamıştı ve onları göreceğini düşündükçe elleri hiddetle titriyordu. Bugünü bir an önce atlatması gerekiyordu. Düğün için yalnızca çok yakın akrabalar ve aile dostları davetliydi. Utku ve Çisem’in davetiye almasını da istememişti ve annesi arayarak onları bir yalan eşliğinde davet etmişti otele. Mutlaka gelmelilerdi, Aras’ın onlarla konuşmak istediği bir şey vardı. Tüm kızgınlığına rağmen annesi ona yardım ettiği için gerçekten huzurlu hissediyordu. Babasını o tek şartın etkisiyle ikna edebilmişti. Yalnızca bir kez gördüğü, hiddetinin bakmakla görmek arasındaki ince çizgiye mani olduğu gelinini bulmuştu ve düğünün ertesinde Utku’nun Karaman ailesiyle olan tüm bağları kesilecekti. Planı dilediği gibi işliyordu fakat itiraf etmek güç de olsa annesi haklıydı. Aras rahatlayamıyordu. Uykuya dalmakta zorlanıyor, düşünüp duruyor ve kendine yabancı korkunç bir insan haline geliyordu. Bu hisler hiç geçmeyecek miydi? Bir daha yüreğindeki ağırlık hiç kalkmayacak mıydı? Bugün, Çisem’in hayal kırıklığına şahit olmak bile yetmeyecek miydi? Derin bir nefes aldı, kol düğmelerini ilikleyip kravatını bağladı. Her şey mekanik bir eylem şeklinde gerçekleşiyordu. Aşağı inecek, gelini almak için otele gidecek, herkese tebessüm edecek, nikâhı atlatacak ve en nihayetinde Utku ve Çisem’in karşısına çıkacaktı. İkisinin yüzüne bakmanın ne kadar iğrenç olduğunu düşünmemeye çalışarak her şeyi biliyorum, diyecekti. Ben de sizin hayatınızı mahvedeceğim. Hissettikleri, saatler ilerledikçe daha da kesif bir hale bürünmüştü. Gelinin ailesiyle yüzeysel bir konuşma gerçekleştirirken yahut misafirlerin ilgisiyle baş etmeye çalışırken aklı başında değildi. Gördüğü yüzlerin kime ait olduğunu bile kestiremeyecek kadar emeline odaklanmış durumdaydı. Hiç kimse umurunda değildi, kimseye dikkat etmek istemiyordu. Aras nasıl olmuştu da evlenmeye karar vermişti? Biraz acele etmiyor muydu? Kız kimdi, nasıl tanışmışlardı, ailesi kimlerdendi? Sorular bitmek tükenmek bilmiyordu ama Aras yüzünde eğreti bir tebessümle baş sallıyor, basit cevaplarla her şeyi geçiştiriyordu. Tüm yük Zeynep Karaman’a kalıyordu ama annesi bugün onunla konuşmadığından kızgın olup olmadığını dahi bilmiyordu. Sabah kadınla konuşurken büyük bir pot kırarak onu sinirlendirmişti. Bir anlık dalgınlıktı lakin annesi bunu umursamıyordu. O gelininden, Aras’ın gelininden, bahsederken Zehra ismi hayal meyal aklındaydı ancak yüzüne bile dikkatle bakmadığı müstakbel karısından bahsedildiğini anlayana kadar geçen üç saniyede annesi öfkeyle telefonu kapatmıştı. Zehra şimdiden gelini olmuştu bile. Kadının bağlılığı dehşet vericiydi. Artık o kim diye sorduğu karısının ismi lügatinden kati surette silinmeyecekti en azından. Annesi memurun geldiğini söylediğinde henüz ikisi de ortalıkta değildi. Gelini almak için yürürken kalbi daha hızlı atıyor, elleri daha fazla titriyordu. Gelmeyecekler miydi? Bu her şeyi mahvederdi. Sonradan öğrenmeleri şahit olmak kadar etkili olmazdı ki! Aras’ın hali bunun en büyük ispatıydı. Birisinden duysaydı normal evreler yaşayabilirdi: İnkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme. Oysa Aras için böyle olmamıştı. Bizzat şahit olmuş ve beş evrenin tamamını ikinciyle birleştirerek şiddetli bir öfkeyle kavrulmaya başlamıştı. Ne inkâr edecek bir yanı vardı durumun ne de kabullenebilecek kadar zaman geçirmeye hal bırakılmıştı. Öfke, öfke, öfke, öfke, öfke… Kapının önünde durup derin bir nefes aldı. Gelmek zorundaydılar. Aras’ın ayakta kalma sebebi bu planken gelmeme lüksleri yoktu. Kapı kolunu çevirip içeri girdi. İlk kez yalnız kaldığı gelinine bakarken bile aklından gelmek zorunda oldukları geçip duruyordu. Kızın da onun kadar mutsuz olduğunu hissedebiliyordu ancak düşünecek hali kalmamıştı. Bir süre onun yeşile yakın gözlerine baktı. O da kendisine bakıyordu ve onu tanımamasına rağmen bir şekilde Çisem’den farklı olduğunu hissedebiliyordu. Tek bir şart öne sürmüştü annesi: Bu evlilik gerçek olacaktı. Aras gelinine iyi davranacaktı ve o kızı asla incitmeyecekti. Zehra Özcan, gerçekten karısı olacaktı. Derin bir nefes alarak ellerini açıp kapadı. “Hazır mısın Zehra?” Sanki ağlayacakmış gibiydi kız. Aras şimdi olmaz, demek istiyordu. Bugün seninle ilgilenemem. Aklım başımda değil ki! “Evet.” dedi sonra kız. Kısık, yumuşak bir sesle konuşmuştu ve görmezden gelmeye çalışsa da Aras onun mutlu olmadığını biliyordu. Yanına yürüyüp elini nazikçe tuttu ve koluna yerleştirdi. Birlikte salona geçerken gelmek zorundasınız, diye bağırmak istiyordu. Sıcak havanın etkisini hafifleten klimalara rağmen hala terlemekteydi. Gelmek zorundasınız. *** Her şey çok hızlı gerçekleşmişti. Sanki normal bir çiftmiş gibi kol kola nikâhın kıyılacağı salona geçmişlerdi. Bir ara yanındaki bu iyi ve saygın olduğu iddia edilen adam onu resmen dürtmüş ve Zehra adamın yüzüne baktığında kaşlarını çatarak gülümsemesini söylemişti. Vakti ve imkânı olsaydı, olduğu yere çöküp kahkahalarla gülmek isterdi. Durumun ne kadar korkunç olduğunu niçin anlayamıyordu bu adam? Hem ne haddineydi ki kendisi ayakta duramayacak kadar mutsuz görünürken ve kaşlarını çatıyorken Zehra’ya gülmesini söyleyebilmişti? Yine de adamın dediğini yapmıştı. Başı dik, yüzünde sabit bir tebessümle her şeye göz yummuştu. Annesinden itinayla kaçırdığı bakışları salonda sadece bir an dolaşmış, memur hiçbir baskı altında kalmadan kendi rızalarıyla evlendiklerine dair bir beyan beklerken “Evet.” diyerek cevaplamış, adamın ve şahitlerin de aynı şekilde karşılık vermesini uzaktan izlercesine seyretmişti. İmzalar atılırken adamın ruh halinin değiştiğini onu tanımamasına rağmen hissetti. Dünyanın en mutlu insanıymış gibi çok kısa bir anlığına ona gülümsemiş ve göz ucuyla salona yeni giren bir çifte bakıp eldivenli elini dudaklarına götürmüştü. Kendine izin verse yahut olanları algılayabilse ağzı açık kalacaktı ancak öylece durmuş adama bakıyordu. Az evvel gördüğü çift onlara yaklaşırken ne, diye düşünüyordu. Bu nikâh kıyılamaz mıydı? Bir mucize mi olacaktı, niçin Aras’a seslenip duruyordu şu kadın? Derken ayağa kalktılar. Adamın neşesi yapmacık duruyordu ve gözleri delirmiş gibi hissettiriyordu Zehra’ya. Onu tanımadığını biliyordu ama yine de ruh halinin normalliğine karşı şüphe doluydu. Sonra adam sanki buna hakkı varmış, her şey normalmiş ve tüm bunlar korkunç bir kâbus değilmiş gibi uzandı; Zehra’nın dudaklarını usulca öptü. Hızlı ancak korkunç bu hamlesinin ardından geri çekilip az önce onu dehşete sokan dudaklarını alnına bastırdı ve geri çekildi. Öfke ve utanç içinde yüzüne basan ateşi hissedebiliyordu. Ne sanıyordu bu adam kendini? Herkes onlara bakıyorken nasıl olurdu da Zehra’yı öpebilirdi? Göğsü hızla kalkıp inerken nikâh defteri elindeydi. Memur onları tebrik ediyordu, bir müzik ne ara olduğunu bilmese de başlamıştı ve insanlar alkışlıyordu. Korkunçtu. Başını döndürüyordu ve neler olduğunu bir türlü idrak edemiyordu. İkisi masadan uzaklaştığı sırada az önce adamın ismini haykıran kadın ve Zehra gibi büyük bir dehşetle onunla yürüyen adam yanlarına gelmişti. İkisini de daha önce görmemişti elbette, ne yapacağını bile kestiremiyordu ama kadın konuştuğunda bunun bir tebrik olmadığı belliydi. “Aras… Sen… Sen çıldırdın mı?” Zehra’ya soracak olursanız adam gerçekten çıldırmıştı. Aras ise hafifçe güldü, bu gülüşün yapay olduğunu anlamak için yüzüne bakması gerekmiyordu. “Ne münasebet!” dedi gülüşünün hemen ardından. “Ne? Bu da ne demek oluyor?” Sanki kadın kendini bıraksa ağlayarak yere yığılacaktı. Dönüp Aras Karaman’a, kocasına baktığında onun bir kat daha artan deliliğiyle gözlerinin parıldadığını fark etti. “Evlendim.” dedi korkutucu bir tebessümle. “Size de tavsiye ederim.” Adam başka bir şey daha söylemek istiyormuş gibi ağzını açıp kapattı ama sonra başını iki yana sallayarak Zehra’yı da kendiyle beraber sürükleyip yürümeye başladı. Birilerinin onları durduracağını düşünüyordu. Kutlama, dans, yemek kısmı neredeydi törenin? Zehra’nın umurunda olduğundan değildi, anlayamadığı için dehşete kapılıyordu. Kimdi o kadın? Aras neden onlarla bu şekilde konuşmuştu? Az evvel yüzüne bile bakmaya mecali yok gibiyken nasıl olup da onu öpebilmişti? Adam onu çekiştirerek Zehra’nın hazırlandığı gelin odasına soktuğunda her şeyi anlamaya başlamıştı. İçeri girdiklerinde kolunu mengene gibi kavrayan el uzaklaştı, kapıyı çarpıp kilitledi ve başını birkaç kere kapıya vurduktan sonra yüzünü Zehra’ya çevirdi. Şimdi üçüncü bir Aras Karaman vardı sanki karşısında. İlk gördüğü anlaşılmaz adamı anımsatmıyor, az evvel çıldıran damada da benzemiyordu. Zehra onun kızaran gözlerine baktığında hissettiği ama ismini koyamadığı gerçeği anlayarak irkildi. Her şey bir oyundu. Kulağında adamın az evvel kadına nefretle söylediği cümle yankılanıyordu sanki. “Evlendim. Size de tavsiye ederim.” Adamın intikam almak için kurduğu korkunç bir senaryoda, yalnızca bir piyondu. Bu yüzden bu saygın ailenin bir o kadar saygın oğlu onu görme ihtiyacı hissetmeden evlenmek istemişti. Kiminle evlendiğinin bir önemi yoktu, yanında duracak bir gelin olması yeterliydi. Bu yüzden her şey hazırmış da bir tek gelin eksikmiş gibi buraya sürüklenmişti. Babasının bu kadarını yapacağını sanmıyordu ancak ona vicdan azabı çektiğinden artık emin olduğu şekilde iyi davranabilen Zeynep Karaman’ın da her şeyi bildiğinden şüphesi yoktu. Göğsü şimdi daha hızlı kalkıp iniyor, gözleri yaşarıyordu. Ağlamamalıydı. Ağlamaması gerekirdi. “Sen…” dedi adamın bakışlarına karşılık vererek. “Sen her şeyi planladın, değil mi?” Gözlerini bile kaçırmıyordu. Öylece durmuş, yüzüne bakmaktaydı. “Hepsi bir oyundu. Sırf…” Titreyerek gelinliğin eteğini sımsıkı bir şekilde kavradı. Bir şeylerden güç alabilmesi gerekiyordu. “Sırf, o kadının canını yakmak için.” Utanmıyor muydu? Nasıl bir insandı ki yüzüne bakabiliyordu hala? Şaşkınlığının yerini günlerin içinde biriktirdiği öfkesi alırken adama yaklaştı. “Senin ondan ne farkın var?” diye sordu dişleri arasından. Niçin bir şey söylemiyordu? Gülmesi, saçmaladığı için onunla dalga geçmesi gerekirdi. Bunun mantıklı olmadığını söylemeliydi. Kim, sırf birinin canını yakabilmek için hiç tanımadığı bir kadınla evlenirdi ki? Adamın sessizliği sürüp giderken eli ondan habersizce hareket etti ve Zehra daha ne yaptığını bile anlayamamışken şiddetli tokadı adamın yüzünde patladı. O tepkisiz bir halde dururken onu itekleyip kapıyı açtı ve nereye gideceğini bilmeden olduğu yere çöküp ağlamaya başladı. Bu kadarı mümkün değildi. O zorla evleniyor olsa bile adamın bu denli bencil bir sebeple hayatına dâhil olması doğru değildi. Nasıl böyle bir şey yapabilirdi ki? Bir anlık bir şey için, sadece başka birinin acısına şahit olabilmek için nasıl bunu yapabilirdi? *** Aklı başına gelmiş değildi, ta ki naif bir bedene sahip olduğunu görebildiği karısı yüzüne öfkeyle tokat atana kadar. Eli yüzünde kapalı kapıya bakarken bunun onu kendine getirişine mi hayret etmeliydi yoksa ufacık bir kızın bu denli sağlam vurabilmesine mi? Bir anlığına gözlerini kapatıp olduğu yerde bekledi. Çisem’in gösterdiği tepkiyi aklından uzaklaştırmaya ve karısına odaklanmaya zorladı kendini. Her şeyi bu kadar çabuk anlamasını istemezdi. Aslında hiç fark etmeseydi de sorun değildi. Ama artık bunun için çok geçti. Belki de ona gerçekleri anlatmalıydı. Evliliklerinin bir oyun olmadığını, yalnızca bu güzel kurumu intikamına alet ettiğini söylemeliydi. Çisem ve Utku’nun ona yaptığı hatayı söylemeli ve özür dileyip her şeyi unutmasını istemeliydi. Yapabilirdi aslında lakin bunlar düşünürken bile anlamsız gelmişti. Hem nereye gitmişti Allah aşkına? Şimdi kaçıp gitseydi bile bu neyi değiştirirdi, zaten evlenmişlerdi. Derin birkaç nefes alıp kapı kolunu kavradı. Birileri Zehra’yı görmeden karısını bulması gerekiyordu. Zaten hiç beklenmeyen evliliği ortalığı karıştırmıştı, bir de karısının halini görüp de dedikoduları şiddetlendirmelerine müsaade edemezdi. Odadan çıkıp da kızı olduğu yere çökmüş ağlarken bulduğunda ne yapacağını şaşırıp öylece kaldı. En azından bir yere gitmediği için rahatlamıştı fakat böyle ağlaması normal miydi? Tamam, söyledikleri doğruydu ve Aras gerçekten de her şeyi planlamıştı ama sonuçta onu zorlamamıştı değil mi? “Zehra…” dedi gözleriyle uzun koridoru tararken. Kimse olmadığı için rahatlayıp ayağa kalkmasını bekledi. Kız sanki onu duymamış gibi ağlamaya devam ediyordu. Sakin olması gerektiğini düşünse de son zamanlarda öfkenin kontrollü bir şekilde içinde bulunmadığı da bir gerçekti. Son bir sabır kırıntısı ile “Zehra.” dedi tekrar. Birkaç saniyelik bekleyişin ardından kalkmaması üzerine tamam, diye düşündü. Normal bir zamanda kahkahalarla güleceği bir fikir gelmişti aklına. Yere çöküp kızın kendine sardığı kollarını boynuna hızlıca yerleştirdi ve gelinliğinin kabarık eteğini toplamayı başardığında karısını kucağına alıp ayağa kalktı. Yüzüne öfkeyle bakıp debelendiğinde ellerinin baskısını artırdı. “Zehra.” dedi bir kez daha, uyarırcasına. Tekrar gelin odasına girip kızı oturttu. Önce şu gözyaşları ve yüzünü boyayan her neyse, o siyahlıktan kurtulmaları gerekiyordu. Ceketinin cebindeki mendille yüzünü kurulamaya çalışırken “Şimdi buradan gideceğiz.” dedi kararlı bir sesle. Kızın onu iteklemeye çalışması üzerine kaşlarını çattı. “Allah aşkına bir rahat dur!” Bağırışı üzerine irkildiğinde kendine sakin ol, dedi birkaç kez ve aklındakini söylemeye karar verdi. “Çok aşığız, çok mutluyuz ve şimdi evimize gidebilmek için düğünden sıvışıyoruz karıcığım.” Neredeyse kızın tepkisine kahkahalarla gülecekti. Kendini tutmak için yutkundu ve bu garip boyanın çıkmayacağını anladığında parmağıyla yüzünü hafifçe silip geri çekildi. İnsanların bu durumu bir hayli büyüteceğinin farkındaydı ama gerçeği öğrenmelerindense aceleci bir damat gibi görünmeye razıydı. Zehra titreyerek geri çekildiğinde kızın söylediklerini gerçek sandığı fark ederek iç çekti. “Bu da bir oyun, merak etme. Sana dokunacak değilim.” Birileri onları düğüne geri çağırmadan evvel gitmeleri gerekiyordu. Bu yüzden Zehra’nın ne düşündüğüne kafa yoracak vakti yoktu. Kızın dehşet içindeki narin bedenini tekrar kucaklayıp güç bela karısına gülümsedi. “Mutlu görünmek için yalnızca üç saniyen var Zehra. Kapıdan çıktığımda hala böyle korkunç görünüyor olursan yüzünü gizlemek için seni öpmek zorunda kalacağım.” Amacı yalnızca istediğini yaptırmaktı ve onu öpme fikri kız için ne kadar korkunçsa sözleri o denli hızlı bir şekilde etki etmişti. Zehra geniş bir tebessümle, irileşmiş gözleriyle ona bakarken dışarı çıktı. Koridoru geçmeli, hızlıca iki kat aşağı inmeli ve otoparka geçip buradan ayrılmalıydı. Birilerine görünmemek için uzun yolu seçmişti ve kollarında karısıyla hızlı hızlı yürürken Zehra’nın gözlerine bakıyordu. Yeşil değil, ela diye düşünüyordu o kendisine korkuyla bakarken ve ellerini omuzlarına bastırırken. Birkaç meraklı gözün onları izlediğini fark ettiğinde kendini toparlayarak daha da hızlı hareket etti. İnsanlara dişlerini göstererek gülümsüyor ve en çok da annesine yakalanmamak için dua ediyordu. Her şey sona erdiğinde Zeynep Karaman canına okuyacaktı, ne zaman arkasını toplasa yaptığı gibi. Otoparka indiklerinde süslenmiş halde bir hayli çirkin görünen güzelim arabasına bakarak iç çekti. Zehra’nın hala tehdidi etkisiyle mi sessiz kaldığını bilmiyordu ama eve gidene kadar onu düşünmek istemiyordu. Kızı kucağından indirip arabaya binmesine yardım etti. Bu kadar kabarık bir eteğe ne gerek vardı Allah aşkına, kızı koca bir dünya haline getirmişlerdi. Sonunda kapıyı kapatabildiğinde kendi tarafına geçip arabayı çalıştırdı. Zehra’nın bağırıp çağırmasını, tekrar tokat atmaya yeltenmesini yahut sorular sormasını beklediyse de hiçbiri olmamıştı. Göğsü hızla kalkıp iniyor, gözleri yalnızca kucağındaki ellerine bakıyordu. Yol boyu da bu rahatsız edici halini korumuştu. Yeni evinin önüne ulaşıp arabayı park ettiğinde karısına doğru döndü. Hala öfkesi içinde bir yerlerdeydi ama ona kötü davranmak istemiyordu, buna hakkı da yoktu. Tek istediği uyumlu olmasıydı fakat bir şeyleri sürekli yanlış yapıyordu son zamanlarda. Nitekim “İn arabadan.” dediğinde kızın irkilmesi de bunun bir başka deliliydi. Elbette Zehra onun ne kadar öfkeli bir insan haline geldiğini bilmiyordu. Geçen yarım dakikanın ardından hiçbir tepki vermediğinde ve bunu takip eden süre boyunca iki kez seslenmesine rağmen kıpırdamadığında sakinliğini yitirerek arabadan indi. Zehra’nın tarafına geçip kapıyı sertçe açtı ve kızın bileğini tutup çekiştirerek onu dışarı çıkardı. “Çek elini üzerimden!” Zehra bağırdığında yüzünü buruşturarak bileğini bıraktı. “İnan ben de sana dokunmak istemiyorum ama bütün akşamımı burada seni bekleyerek feda edemem Zehra.” Zehra sonunda arabadan inip eteklerini kaldırarak yürürken arabayı kilitleyip ona eşlik etmeye başladı. Karısı o kadar yavaş yürüyordu ki bunu bilerek yaptığını anlamamak için aptal olmak gerekirdi. “Tamam, öyle olsun.” diyerek ayaklarını bir kez daha yerden kestiğinde Zehra kurtulmak için debelenmeye ve bağırmaya başlamıştı. Derin bir nefes alarak işe yarar tehdidini gündeme getirmeye karar verdi. “Seni susturabilmek için tekrar öpmemi ister misin?” Zehra’nın sesi kesildiğinde sanki gözlerinden ona hissettiği nefreti yansıtan duyguları taşıyor gibiydi ama kendisi bu kadar öfkeli ve nefret doluyken bir başkasının hissettiklerini dikkate almak kolay değildi. Evin kapısını güçlükle açıp neden odalarının ikinci katta olduğunu sorgularken Zehra “Artık bırakabilirsin.” diye söylendiyse de onunla tekrar uğraşacak hali yoktu. “Sabırlı ol karıcığım. Böyle davrandıkça yanlış bir izlenime kapılmama sebep oluyorsun. Seni öpmemi ister gibi bir halin var.” Odayı ikinci seferde bulabilmişti. Daha önce dikkat etmediği için kendine kızarken içeri girip karısını yatağın üzerine bıraktı. Öfkeyle “Bana bir daha sakın dokunma!” diye bağırmasının ardından alnını ovarak geri çekildi. “Sana dokunmam bu kadar rahatsız ediyorsa beni kızdırma.” “Sen…” Sanki dehşet içinde bir sıfat arıyormuş gibi ağzı açılıp kapanırken araya girdi. “Beni kızdırmadığın sürece sana dokunmayacağım ama madem uslu durmanı sağlayan tek şey bu korku; o halde beni çıldırttığında kendini kollarımda bulacağından emin olabilirsin.” İki elini ağzına bastırmasının hemen ardından “Sessizken ne kadar da güzelsin.” diye dalga geçti onunla. Kabarık gelinliğiyle yatağın çoğu kısmını kaplayan halini görünce iç çekerek geniş odanın içindeki koltuğa yakın tek nesneye çevirdi gözlerini. “Her halde yanında yatmamı istemezsin.” İkisinin ayrı yattığını annesi birkaç hafta içinde anlardı, zaten Aras kadına yalan söylemeyi çocukluğundan beri başaramazdı. En azından aynı odada kaldıklarını bilmekle idare etmeliydi. Ceketini çıkarıp dolabın kapaklarını açtı. Kendi eşyaları bir taraftaydı, Zehra’nın eşyaları diğer tarafta. Bir tişört ve şort alarak banyoya girerken kızın gereğinden daha sessiz olduğunu bilerek tekrar derin bir nefes aldı. Ona bu kadar öfkeli davranmaya hakkı yoktu. Sonuçta Zehra ona bir şey yapmamıştı ve öğrendiklerinden sonra kızması normaldi. Bunu biliyordu ama bir şey vardı, karısının gözlerindeki inatçı parıltı mıydı şu kaldırıp durduğu çenesi miydi yoksa eline geçen her fırsatta ona vurmaya çalışan ufacık elleri miydi kestiremiyordu ama cümleler ağzından çıkıveriyordu. Yarın onunla konuşurum, diye düşündü. Her şeyi açıkladığında biraz daha sakin hissedeceğinden emindi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD