4

1890 Words
Zehra bir türlü uyuyamıyordu. Sürekli esniyor, gözleri bu eylemle yaşarıyor, başında şiddetli bir ağrı hissediyordu ancak gözlerini kapattığı anda düşüncelerin acımasız istilasına maruz kalıyordu. Başta yalnız olmadığını düşünmüştü. Onun aksine bir duş aldığı her halinden belli olan, ıslak saçlı kocası odaya döndüğünde hala üzerinde gelinliği vardı. Saçları rahatsız hissettiriyor, adamın çıkarmak için uğraştığı makyajı yüzünü kaşındırıyor ve tüm bunlara rağmen kendinde kolunu oynatacak kadar bile güç bulamıyordu. Adam dünyanın en normal eylemiymiş gibi o küçük ikili koltuğa yerleşip ona iyi geceler diye mırıldandığında, ağzı açık kalmıştı. Elbette Aras Karaman bunun farkında değildi çünkü gözleri kapalıydı. Yine de uyumadığını biliyordu. Besbelli adamın aklında da uyumasına engel olacak düşünceler vardı, zira Zehra onun ne zaman uyuduğunu biliyordu. Yaklaşık iki saat sonra, adamın nefesleri bir düzene kavuşmuş ve birbirine kenetlediği kolları yavaşça kayarak yanlarına düşmüştü. Zehra hala uyuyamadığı için en ufak bir hareketini dahi fark edebiliyordu. Yine de yerinden kalkmamış, kırışmış gelinliği içinde uyuma çabasını sürdürmüştü. Çünkü bu kostümden kurtulmak istemiyordu. Henüz olanların gerçek olduğuna tamamen inanmış değildi. Hayatı bir anda alt üst olsa bile gerçekliğini kabul etmek bambaşka bir şeydi. Şimdi palyaçoyu andıran bir suratla, bu kokuşmuş halini sürdürürken her şey bir yabancının rolüne katlanmak gibiydi. Peki aynada gördüğü yansımayı tanımaya başladığında neler olacaktı? Artık Zehra Özcan değildi. Soyadına karşı beslediği katıksız sevgiden değil, Karaman olmanın ne anlama geldiğini bilmediğinden olsa gerek, bu düşünce tüylerini ürpertiyordu. Az ötesinde uyuyan, onu bir oyunun parçası haline getiren, insanların içinde öpme cesareti gösteren, ona bağırıp tehdit eden adamın varlığı da; pek rahatlatıcı sayılmazdı. Kimdi Allah aşkına Aras Karaman? Gerçekte nasıl biriydi? Nasıl bir insan, tanımadığı bir kadınla evlenme cesareti gösterebilirdi? Yahut kim, besbelli intikam uğruna, böyle anlamsız bir oyuna kalkışabilirdi? Bütün bu olanlar kıza anlamlı gelmiyordu. Ne kadar düşünürse düşünsün, Zehra’yı tanımadığı biriyle evlenecek kadar çıldırtabilecek bir kötülük olduğunu sanmıyordu. Evlenerek kötülük ettiği düğünde gördükleri kadın değildi ki, gelinin ta kendisiydi. Tüm bu düşünceler sürekli olarak aklında sıralanıp dururken uykuya dalmış, uyandığındaysa geceye nazaran daha rahatsız hissetmeye başlamıştı. Yüzü artık acı verecek kadar kurumuş, saçları birbirine dolanmış, gelinliği saatler önce prenseslere cazip görünecek kadar muhteşem bir haldeyken şimdi tanınmaz hale gelmişti. Eğreti bir şekilde uzandığı yatakta doğrulup koltuğa baktı, şükürler olsun ki adam odada değildi. Fiziksel ihtiyaçları görmezden gelinemeyecek kadar çoğaldığı için pes ederek odanın içindeki banyoya girdi. Sağ tarafında duran ayna gözünün takıldığı ilk nesneydi elbette. Yansımasına bakarken dehşet içindeydi. Yüzünü buruşturarak bir süre kendini izledi. Zehra Karaman, eski halinden çok da farklı değildi, elbette değildi. Sahip olduğu tüm neşenin sömürüldüğü gerçeğini hesaba katmazsanız, bir farkın olmadığı dahi iddia edilebilirdi. Yüzünü temizleyip saçlarını açmak için uğraştı. İkisi de birbirinden uzun süren bu çabaların ardından en azından ölü gelini andıracak korkunç halinden sıyrılabilmişti. Kendine giyebileceği bir şeyler bulup bir duş alsa iyi olacaktı. Odadan çıktığında yatağın üzerine oturmuş olan adamı fark ederek gerildi. Yüzü düne nazaran daha sakin görünen ancak üç farklı kişilikten hangisine büründüğünü kestiremediği, belki de bu kez bambaşka bir haliyle ona bakan adamdan gözlerini ayırdı. “Günaydın, iyi uyudun mu?” Tabii, mükemmeldi. Yaşadığım en fantastik gecenin ardından böylesi bir uykuyu hayal dahi edemezdim. Aklından geçenleri öfkeyle dile dökmemek adına derin bir nefes aldı. “Kahvaltı hazırladım. Üzerini değiştirip aşağı gel Zehra. Hem biraz konuşuruz.” Aras Karaman kalkıp yanından geçerken adımlarını izliyordu. Odadan çıkıp kapıyı çekmesiyle birlikte peşinden yürüdü, kapıyı kilitledi ve koca giysi dolabının önüne geçip kapakları açtı. Askıdaki uzun, lacivert elbiseyi alıp yanına iliştirilen kemeri çıkardı. Yatağın üzerine bırakıp iç çamaşırlarını, bir bornoz ve saç havlusunu da kucakladı ve artık gelinlik olarak nitelendirilemeyecek buruşuk elbiseyi çıkartmak üzere banyoya geçti. Her şey korkunç görünüyor olsa da banyo yapmak iyi gelmişti. Kendini daha iyi hissediyordu artık. Gelinliği gözünün önünden kaldırmak için ne yapacağını henüz bulamamış olsa da iyi hissediyordu. *** Aras uyandığında vücudunda her noktanın sızladığını hissedebiliyordu ama şikâyet etmek için çok geçti. Evlenmeyi o istemiş, annesinin tek koşulunu o kabul etmişti ve Zehra’nın da ona acıyıp yatağı paylaşmak hatta daha iyi ihtimalle Aras’a bırakmak gibi bir düşüncesi olmadığından emindi. Belki odaya daha geniş bir koltuk alarak durumu daha katlanılabilir bir hale getirebilirdi. Kızın uyuduğunu fark ederek sessizce ayaklanıp banyoya girdi. Elini yüzünü yıkarken o uyanana kadar bir kahvaltı hazırlayıp daha sonra ondan özür dilemeye karar vermişti. Zehra’ya olanları -tüm detaylarıyla olmasa bile- anlatacak, özür dileyecek ve bu evliliğin planlı olsa dahi oyun olmadığını söyleyecekti. Bir şekilde birbirlerini tanıdıktan sonra Zehra’nın da evliliklerine alışacağından emindi. Mutfağa inip elinden geldiği kadarıyla, basit bir kahvaltı hazırladı. Aras evin tek çocuğu olarak iş yapmaya alışkın değildi ve özellikle mutfak işlerinde becerikli olduğu söylenemezdi. Annesinin doldurduğundan emin olduğu dolabı açıp karıştırırken bundan sonra hayatının bu şekilde geçmemesini dilemekten başka bir şey gelmiyordu aklına. Yumurta kırmayı becerememiş, domates ve salatalıkları doğramaktan ziyade katletmiş, kahvaltı tabaklarından birini kırıp ortalığı batırmıştı. Tüm bu gürültü sürüp giderken sevgili karısının nasıl uyuyabildiğini pek anlayamıyor da olsa nihayetinde misafirin umduğunu değil bulduğunu yemesi gerektiğini düşünerek hazırlığını bitirdi. Zehra’yı uyandırmaya karar vererek üst kata çıktı. Odaya girdiğinde kız yatağında değildi fakat banyodan gelen gürültü hala kaçıp gitmediğini anlamasına yetmişti. Yatağın üzerine yerleşip beklemeye başladı. Zehra sonunda gelinliği çıkarmaya karar verdiyse bu akıllıca bir tercihti. Kız banyodan çıktığında hala üzerini değiştirmediğini, onu görünce dehşete kapıldığını fark ederek soluklandı. Ne söylemesi gerektiğini bilmediği için “Günaydın, iyi uyudun mu?” diye sormakla yetindi. Bir cevap vermeyeceğini anladığında onu yalnız bırakmaya karar verdi. “Kahvaltı hazırladım. Üzerini değiştirip aşağı gel Zehra. Hem biraz konuşuruz.” Odadan çıkıp tekrar aşağı indi. Hazırladığı masaya umutsuz bir şekilde bakarak iç çektikten sonra sandalyelerden birine yerleşti. Dirseklerini masaya, ellerini yüzüne yerleştirip bir süre sessizce oturdu. Yukarıdan sesler duymaya başladığında olanları hala hazmedebilmiş değildi. Bu planı yaparken çok detaylı düşünmediğini elbette biliyordu ancak siniri katlanılabilir bir düzeye düştükçe, yaptığı işin mantığını daha çok sorgular olmuştu. Evlenme fikri aklına nereden gelmişti Allah aşkına? Duyduğu ayak sesleri üzerine doğruldu, başını çevirip merdivenlerin ortasında korkuyla etrafına bakınan karısına seslendi. “Gelsene Zehra.” Kız bir an ona tereddütle bakmış, ardından kalan basamakları inip yanına ulaşmıştı. Aras ona bir sandalye çekmek için ayağa kalktığında topuklu ayakkabılar olmadığında yanında bir hayli küçük kaldığı fark etti. “Dün bir şeyler yeme fırsatımız olmamıştı, acıkmış olabileceğini düşündüm.” Sesi sakin çıkıyordu ve elinden geldiğince bu tonu korumakta kararlıydı. Masaya göz atan kıza bakıp dudak büktü. “Pek başarılı bir çalışma olduğu söylenemez.” Zehra niçin konuşmuyordu? Aras yerine oturup kızın yüzüne bakması için birkaç saniye bekledi. Bir şey söylemesini, en azından bir yorumda bulunmasını umuyordu ama Zehra tabağına bakarak oturmaya devam ediyordu. “Biraz konuşmamızda bir sakınca var mı Zehra?” diye sordu usulca. Başını iki yana sallaması üzerine derin bir nefes aldı. “Dün yaptıklarım ve söylediklerim için gerçekten üzgünüm. Sarhoş değildim ama inan bana, kendimi kaybedecek kadar öfkeliydim. Bunun senin suçun olmadığını biliyorum elbette; fakat kendimi kontrol edemedim.” Zehra ne ona bakıyor ne de bir cevap vermeye yanaşıyordu. Aras’ı dinlediğini düşündüren tek şey, öylece duruyor oluşuydu şüphesiz. “Özür dilerim Zehra. Eğer istersen sana her şeyi anlatmak istiyorum, sen de bana anlatırsın. Olur mu?” Karısı inatla sessizliğini sürdürürken kaşlarını hafifçe çattı. Bir an ona bu kadarının abartılı olduğunu söylemek istediyse de dün akşam şuursuzca savurduğu tehdit aklına gelince kendini tuttu. “Sana dokunmayacağım, merak etme. Dün öfkeli olduğum için istemediğim şeyler söyledim.” Nihayet kızın ela gözleri onunkilere kenetlendiğinde hafifçe gülümsedi. “Söz veriyorum.” “Tamam.” diyerek arkasına yaslandı Zehra. Adamın bu yeni haline karşı güven dolu olduğu söylenemezdi ama bu kadar ısrarla konuştuğuna göre ona bir şans verebilirdi. Bir süre onun ikisi için çay koymasını, bardağını önüne yerleştirmesini izleyerek düşüncelere daldı. Şimdi onunla konuşan adam, dün gördüklerinden hangisiydi? İntikam peşinde koşan, onu kullanan, bağırıp çağırıp odaya sürükleyen adam gitmiş ve bir yenisi karşısında, diğerleri kadar ani bir şekilde belirmişti. Aras Karaman’ın ciddi problemleri olduğunu düşünüyordu artık. “Öncelikle sana sormak istediğim bir şey var: Neden benimle evlenmeyi kabul ettin?” Adam çayına attığı iki kaşık şekeri karıştırırken Zehra neredeyse elindeki bardağı düşürüyordu. Bardağı yavaşça masaya bırakıp dehşetini fark edebilmesini umarak adama baktı. “Seninle evlenmeyi ben istemedim.” “Nasıl yani?” Aras duymaktan korktuğu sözlerin tam olarak bunlar olduğunu fark ederek iç çekti. Neden hayatında hiçbir şey yolunda gitmiyordu? “Tanımadığım bir adamla evlenmeyi elbette ben istemedim. İkimiz, büyüklerimiz tarafından birbirimize uygun görüldük.” “Ve?” Aras olayın bu kadar zoraki görünmesinden pek hoşnut sayılmazdı ama kıza hak vermeden de edemiyordu. Ne bekliyordu sahi? Dışarıda bir yerlerde, onu görmeden evlenme hayalleri kuran binlerce kız falan mı olacaktı? “Bu kadar.” “Öylece kabul mü ettin yani?” Aras kıza şaşkın bir halde bakarken Zehra’nın tek kaşını kaldırıp alayla gülümsediğini ayrımsadı. “Tabii, koşarak buraya geldim.” “Zehra…” “Kabul etmek istemedim ama babam seninle evlenmem konusunda çok ısrarcıydı ve bana çok fazla seçenek tanımadığı da bir gerçekti.” Daha fazlasını anlatmak istemediği için çayından birkaç yudum aldı. Adam madem bunların farkındaydı, o halde en başta bu işe kalkışmaması gerekirdi. Ya da en azından onunla tanışmaya tenezzül edebilirdi. Böylece birbirlerine uygun olmadıklarını herkes görürdü ve zoraki bir şekilde evlenmesine de lüzum kalmazdı. Şimdi ona ailesinin göründüğü gibi sağlam temellere dayanmadığından yakınmanın, babasının üzerindeki baskısını anlatmanın ne anlamı vardı? Zaten evlenmişlerdi. Sessizce kahvaltıya başlamalarının üzerinden on dakika geçtiğinde adamın onu izleyen bakışlarını hissediyor fakat ona bakmaktan kaçınıyordu. Her şeyi anlatacağını söylemişti lakin hiçbir şeyi anlattığı yoktu. “Peki sen…” dedi usulca. Hala adama bakmamıştı. “Sen neden böyle bir evlilik yapmak istedin?” Derin bir nefes aldı Aras. Düşünmek ve hissetmek dile dökmekten daha kolaydı şüphesiz. Yine de Zehra’ya bu kadarını borçlu olduğunu biliyordu. “Nikâhta yanımıza gelen kadın, benim sevgilimdi. Yanındaki adam ise en yakın arkadaşım.” Zehra ona baktığında güçlükle yutkunup zihnini istila eden korkunç hatıralardan sıyrılmaya çalıştı. “Kısa bir süre önce beni aldattıklarını öğrendim. Bunun bencilce olduğunu biliyorum ve özür dilerim ama yapmak zorunda hissettiğim şeyi yaptım yalnızca.” “Artık önemli değil.” diye mırıldandı Zehra. Elbette önemliydi, bir yanı bu duruma isyan etmek için çırpınıyordu ama şu saatten sonra ne yapabilirdi ki? Adamın gözlerini kaçırması üzerine dün olanları düşündü tekrar. Neden kan ter içinde kaldığını, o kadına bakarken içinde canlanan korkunç canavarı ve onu ne kadar korkuttuğunu bilmeden yaptıklarını şimdi daha iyi anlıyordu. Düşündüklerinde haklı çıkmıştı. Hiç tanımadığı bu saygın adam, onunla sırf birilerinin canını yakmak için evlenmişti. Neyse ki gerçek bir evlilik değildi. Bu düşünceyle bir an gözleri irileşti ve tek nefeste sordu aklındakini adama. “Bu evlilik sadece kâğıt üzerinde olacak, değil mi?” Adamın karısı olma fikri, aklında belirebilecek her kâbustan daha korkunç geliyordu şu an Zehra’ya. Korkuyla onun siyaha yakın gözlerine bakarken başını sallamasıyla rahatladı. Onun asıl sorusunun bu olmadığı fark ettiğinde karısını rahatlatmak için ciddi bir ses tonuyla cevap verdi. “Evliliğimiz bizim için kâğıt üzerinde olacak ancak ikimizden başka kimse bunu bilmeyecek. Sen artık Karamanların gelinisin ve her şey buna uygun olacak.” Başını hafifçe sallayarak gözlerini adamın kapkara gözlerinden ayırdı. “Ne olursa olsun, sen benim karımsın. Hayatımda senden başka kimse olmayacak ve elbette bu kural senin için de geçerli. Anlıyor musun Zehra?” Tekrar başını salladı. Elbette bu zaman dilimi içinde olmasa da ileride bir gün evlenmeyi o da istemişti. Şimdi yaşadıklarını düşününce hayal ettiğinden daha ileri bir tarihte olması daha uygun düşerdi. Sevgi dolu bir ailesi olmasını istemişti. Kendi evlerinde sahip olamadığı her şeyi ona verecek bir adamla evlenmeyi dilemişti her zaman. Aras Karaman onun hayal ettiği her şeyden uzak olmanın yanında, yaptığı ve söylediği her şeyle tüm hayallerini de silip atmıştı. Artık onu sevmeyen, birilerinin canını yakabilmek adına onu bir oyuna dâhil eden, ani hareketleriyle gözünü korkutan bir adamın karısıydı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD