Azad benim kocamdı. Bu olacaktı. Bu olmasa beni geri gönderirlerdi ve babam öldürürdü. Bir işine yaramazdım çünkü. Evlenmiştim. Kapı kapı gezip benim kızım hala bakire diyecek hali yoktu ki. Aldığı parayı geri istedikleri anda hayattaki en büyük düşmanı olacaktım. Hoş parayı verme ama kızı al deseler bile almazdı. Üzerinden bir daha para kazanamayacağı kızı besleyecek biri değildi babam. Tamam parasız hayat kolay değildi ama bazı insanlar parayı gereğinden fazla seviyordu. Ben takılan onca takıyı bile sormamıştım daha. Keşke kaderim koca parası yemek olmasaydı. Babama çok yalvarmıştım okumak için. Okurum bir mesleğim olur abimin bütün masraflarını ben karşılarım bile demiştim. Yapardım da. Ömür boyu kendimi babama borçlu hisseder elimden geleni fazlasıyla yapardım. Babam ise; " Abin seni mi bekleyecek? Üstelik eksik aklınla ne yapacağını sanıyorsun? Onca zaman harcayacaksın bir de elimde patlayacaksın. Okumuş kızı kim ne yapsın?" demişti. Kadın eksik etek, eksik akıldı işte. Üstelik babam erkeklerin okumuş kadın istemeyeceğinden emindi. Çünkü eşin başı ezilmek zorundaydı. Ezilmeli ki namuslu olsun, ezilmeli ki saygılı olsun, hizmette kusur etmesin falan. Hayat arkadaşı kavramı babama çok uzaktı. Annemi de böyle ziyan etmişti. Hayatı boyunca kafasını kaldırmasına izin vermedi. Hep başı önde yaşadı annem bir kusuru eksiği varmış gibi. Kız doğurduğu için ağlamış bir kadındı annem. Kadın olmak onun için eksik hatalı olmaktı.
Bazen diyorum; bu kadar erkek erkek diyorlar ya hiç kız doğmasa ne yapacaklar? Kocam bu konularda nasıl bir adam bilmiyorum. Artık gerçek karı kocaydık ama hala hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Sanırım artık merakta etmiyorum. Niye bilmiyorum ama gitti o merakım. Gideceğim demişti. Bir an önce gitsin istiyorum. Gitsin.
Duşa girdiğimde ılık su bedenimdeki ağrıyı hafifletti ama ruhumdaki acıyı almadı. Bir süre öylece suyun tenimden akışını izledim. Seks böyle bir şey olmamalıydı. Kocamla birlikte olmuş olmama rağmen kendimi kirlenmiş hissetmemeliydim. Banyoda duran liflerden pembe olanı aldım. Etrafa baktım ama sabun yoktu. Şampuan kutusu gibi bir sürü kutu vardı. Bazılarının üzerindeki yazılar tamamen yabancıydı. Onları geri koydum. Duş jeli yazan bir tane gördüm. Reklamlarda bununla yıkanıyorlardı bende yıkanabilirdim. Şu anım bile bu aileye ayak uydurmak için eşimin desteğine ihtiyacım olduğunu gösteriyordu aslında ama benim öyle bir eşim yoktu. Eşim yoktu zaten kocam vardı. Eş başka bir şeydi bence. Azad benimle kendini herhangi bir konuda eş görecek gibi değildi. Lifi sürttükçe sürtmek istiyordum. Tenimi kazısam anca temizlenirdim sanki. Suyu daha sıcağa getirdim. Kızardım ama Azad' ın verdiği kirlilik hissinden kurtulamadım. Sonunda bedenim yorgun düştü. Sanki bütün gücümü kendimi temizlemeye kullanmıştım. Gerçi buraya gelirken de iyi sayılmazdım. Banyodan çıktım. Bornoza sarıldım. Çıkmaya korkuyordum. Yakamı iyice kapattım. Utanıyordum. Eskisinden daha fazla utanıyordum. Hayatımdaki hiçbir şey iyiye gitmiyordu. İşte o an düşündüm. İyiye gitmesi için uğraşması gereken bendim. Normalde eşlerin birlikte emek vermesi daha doğrudur ama Azad' ın kalbi başkasındaydı, beni gözü görmüyordu. Ne hali varsa görsün demek isterdim ama demek bana zarar verirdi başka kimseye değil. Azad erkekti. Dışarı çıkardı, okulu vardı, büyük şehire gidecekti, sevgilisinden ayrılmak zorunda kalacaktı ama yine de sonuçta erkekti ve istediği haltı yiyebilirdi dışarıda. İstediği yerde gezer , bir sürü kadınla birlikte olurdu. Bu ben çapkınlık elinin kiridir erkeğin diye düşündüğüm için değildi. Erkeği çapkınlık yaparken görseler en fazla ne derler? Evde gül gibi karın var yapma ya da yapıyorsan da yakalanma, bak bu kadınlar geçici bunlar için evinin huzurunu bozma. Bir erkeğe maksimum söylenecek sözler bunlar. Buralarda bunlar bile pek denmez. " Vay aslanım yakışır sana. Kadında güzeldi he. Ağzının tadını biliyorsun. " diye sırt sıvazlanır. Nereden mi biliyorum? Babam küçük amcamı pavyonda görmüştü, eve içkili geldiler, onlara gece yarısı kalkıp acı kahve yapmak bana kaldı. Onları konuşurken duydum. Amcam daha evleneli çok olmamıştı ve gayet güzel hanım hanımcık , isteyerek evlendiği bir karısı vardı. Babam güzelce sırtını sıvazladı. Onu orada gördüğüne göre babamda oradaydı ama bunu anneme diyebildim mi? Diyemedim. Nasıl söyleyebilirim ki? Ne yapacak söylesem? Babam bir ara traktör ile kadınları ağanın tarlasına götürür, topladıkları ürünlerin kaydını yapardı. Mevsimlik işçilerden birinin peşinden ormana doğru giderken görmüştü annem. Hesap sormayı denemişti. Denemişti diyorum çünkü;
" Kadının peşinden neden gittin?" dediğinde;
" Kadın peşinden götürtmeyi başarıyor da ondan. Sen kendini kadın mı sanıyorsun? Sende öyle yürü bana da seninde peşinden geleyim. " demişti. Kadını biliyordum. Büyük kalçaları vardı ve kıvıra kıvıra yürüyordu. Annem köy içinde bir kez öyle yürüse dayağı yerdi. Yani olan hep kadına olurdu. Kimse aldatan erkeği dışlamaz, namussuz görmezdi. Erkeğin çapkınlıklarına toplumun bir yaptırımı yoktu. Azad dünyanın en işe yaramaz kocası da olsa; beni dövse, sövse, aldatsa da göreceği tek baskı erkek çocuk sahibi olması olurdu. Annesi, babası erkek torun isterdi ama karına iyi davran hoş tut diyecek gibi de görünmüyorlardı. Önümde iki seçenek vardı. Ya her şeye susacak ve berbat bir evliliğim olmasını kabullenip tek amacım kocama erkek evlat vermek ve işimi gücümü doğru yapmak olacaktı ya da daha düzgün daha mutlu bir evlilik için uğraşacaktım. İlki daha kolaydı ama denemeden pes etmekte istemiyordum. Banyodan çıktım.
" Hayatında ilk kez mi yıkandın bir saattir çıkamadın?" dedi ve cevap beklemeden banyoya gitti. Zaten bir soru da değildi daha çok bir azardı.
Az önce mücadele etmeyi düşünüyordum değil mi? Hevesim sönmüştü bile. Bu kadar uzun kaldığımı fark etmişti, banyoya iki büklüm gittiğimi görmüştü ama düşüp kaldı mı diye kapıdan seslenmeye bile gerek duymamıştı. Akmak isteyen gözyaşlarımı geri gönderdim. İç çamaşırlarımı alıp giydim. Geceliklere baktım. Kolay pes etmeyecektim. En azından belki gözüne biraz güzel görünürüm de hakaret etmez diye kırmızı geceliği elime aldım ama sonra korktum. Canımı bir daha yakmasından , seks istemesinden korktum. Fazla kısaydı. Benimse hala canım yanıyordu. En uzun en kapalı geceliği alıp üzerime geçirdim. Yatağa bir çarşaf serdim. Sermesi bu acıyla zor olmuştu ama işte azıcık insan olsa zaten yapmış olurdu. Azad' ta yardım edince eline iş yapışacak sananlardandı sanırım. Azad banyodan giyinik çıktı ve hiçbir şey söylemeden odadan çıkıp gitti. Ağrının üzerine birde resmen kazıdığım tenim yanıyordu. Zorlukla uyudum. Azad gece gelmedi. Sabah giyinip aşağıya indim. Çarşaf kapının önünde yoktu. Kaynanam beni görünce elini uzattı. Öptüm. Kayınbabamında elini öptüm. Azad mı bir şey söyledi, onu mu kontrol ettiler yoksa bu kez kana mı inandılar bilmiyorum ama ellerini öptürdüklerine göre bu mesele de bitmişti. Oturduğumda Cejna yanıma geldi.
" Kıpkırmızı olmuşsun. Ne oldu? " diye sordu.
" Sıcak suyla yıkandım ondan olmuştur fark etmedim. " dedim.
" Bunu nasıl fark etmedin? Gel sana krem vereyim. " dedi. Peşinden gittim. Bana bir krem verdi hatta yüzüme sürdü. Kahvaltıdan sonra kızaran yerlerine sür mutlaka dedi.
Kahvaltıya başlarken Azad gelmişti. Evdeymiş demek ki. Herhalde başka odada yatmıştı. Kahvaltı bitince;
" Artık düğün falan da bittiğine göre ben okuluma geri döneceğim. Bu akşam için bilet aldım. " dedi.
" Dön tabi. Bitir bir an önce şu okulu. Ağalık seni bekler. Dönerken de artık bir erkek torun görürüz herhalde kucağınızda. " dediğinde Azad' ın yüzü düştü.
" O burada kalacak baba. Kısmetse döndükten sonra artık. " dedi.
O mu? Benim bir adım vardı. Gerçi biliyor mu emin değildim.
" Ne demek burada kalacak? Karın o senin!"
" Baba onun için en uygun yer burası. Ne yapacak koca şehirde yol bilmez iz bilmez. "
" Öğretirsin kocası değil misin?"
" Okulum var benim. "
" Evde oturup bekler seni. Okuldan çıkınca bir tas sıcak yemek yersin fena mı?"
" Benim orada bir düzenim var. Bir hayatım var. "
" Senin artık bir karın var. Bu konu tartışmaya açık değil Azad. Ya karınla gidersin ya da geçersin köyün başına yaparsın ağalığını. Koskoca ağa olacaksın, ayrıca buralarda işin var gücün var ihtiyacın yok diplomaya. "
" Dört yıl emek verdim baba. "
" Emeğini çiğneyip atmak ya da atmamak senin tercihin Azad. Ben sana nasıl gidebileceğini söyledim. Gerisi beni ilgilendirmez. "
Emin Ağa masadan kalktığında Azad bana öfkeyle bakıyordu. Umarım Emin Ağa' ya bende gitmek istiyorum dedim falan sanmıyordu. Kabak niye benim başıma patlamıştı? Ben gitmek istemiyordum ama ne diyebilirdim ki? Baba oğul arasına nasıl girecektim?