Kaynanam bana baktı.
" Git valizini hazırla. Cejna güzel bir valiz ver şuna. "
O ve şu. Buradaki adım bunlardı. Gerçi ne bekliyordum ki? Satın alınmıştım ben. Eminim ki bu evde benden daha değerli bir vazo bile vardır. Azad daha götüreceğim dememişti. Cejna ayağa kalkınca mecburen bende kalktım. Onun peşinden yukarı çıktım. Doğru mu yapıyordum bilmiyorum. Kimin sözünü dinlemem gerektiğini bile bilmiyorum. Aile içi çatışmanın ortasında kalmıştım. Azad' ın eşiyim ama beni oğullarına alan anne ve babası. Onların geliniyim. Rüzgara kapılan bir yaprak gibi savrulup duruyordum. Kocamın lafını dinleyeyim desem ki aslında öyle öğretti hep annem kocanın sözü her şeyden üstündür derdi ama kocam beni karısı olaral görmüyor. Galiba sadece ailesinin gelini olarak görüyor. Gönül isterdi ki dinleyeceğim tek söz kendi sözüm olsun ama onu sadece benim gönlüm isterdi. Şu evde Ferhat bile bir şeyi yap dese yapmak zorundaydım bunu anlamıştım. Arkamda kocam yoktu. Bir kadının sessizliği en büyük çığlıktır aslında duymak isteyene. Kadınlar aslında konuşmayı, paylaşmayı, değer verdikleri insanların dertlerini sormayı, onlarla sohbet etmeyi severler. Eğer bir kadın bunların hiçbirini yapmayıp sessizse içinde acı çığlık atıyordur aslında. Şu an bende olduğu gibi. Bu çığlığı ise sadece duymak isteyenler duyar. Benim sessizliğimi kimse duymayacak.
Cejna kendi odasına gitti. Bir valiz getirdi. Bana verdi.
" Lazım olursa başka da var ama her şeyi götürme. Sık sık gidip gelirsiniz zaten. Orada da alışveriş yaparsın. Kocaman alışveriş merkezleri var. Burada merkezde de var da annem pek sevmez öyle yerleri o yüzden gitmeyiz. Abim götürür ama seni. O alışık oradan alışveriş yapmaya. " dedi sonra durakladı.
" Zamanla yani. İlk zamanlar olmasa da sonra götürür. Dersleri yoğun da bu aralar. " diye kendi dediğini toparlamaya çalıştı. Azad' ın beni alışveriş merkezine götürmesi pek olası değildi. Azad beni götürse bile orada var sayacak mıydı ondan bile emin değildim. Şansım varsa pazara çıkar oradan alırdım kendime bir şeyler. Gerçi evde çalışanlar falan varsa onların yanında mecbur karısı gibi davranabilir. Bilemiyorum. İşe yara diyerek evin işlerini de bana yaptırabilir. Gerçi iş bana koymaz. Hem okulu, hem evi, hemde tarla işlerini bir arada yürütmüşlüğüm var benim. Babam beni yüksek fiyata satmak için hamarat olmam konusunda çok bastırdı. Daha el kadardım çayını koymaya zorlayıp bacaklarımı yakmama neden olduğunda, daha üzerine bir de sağlam bir tokat yemiştim. Neyse ki ben büyüyünce iz küçülmüştü. Artık pek belli bile olmuyordu.
Bu ailede hamarat olmakta bir işe yaramıyordu. Etrafta bir sürü çalışan vardı. Onlar bile beni pek takmıyordu. Kendi işlerine odaklanmışlardı. Cejna bana gülümsedi. Yine de Cejna iyi kızdı. Buradaki herkesten farklıydı. Onun farkındaydım. Kötülük olsun diye konuşmuyordu. Bende ona gülümsedim. Ne kadar olduysa artık.
" Bir şeye ihtiyacın olursa benden isteyebilirsin. " dedi.
" Aslında... " dedim sustum. Belki de sadece kibarlık olsun diye söylemişti. İyi niyetini suistimal etmek istemiyordum.
" Söyle lütfen. " dedi.
" Ben aslında yani orada giymek için nasıl şeyler almalıyım bilmiyorum yanıma. Yani Azad nasıl giyinmemi ister bilmiyorum. "
Duraksadı. Yanlış bir soru mu sormuştum. Böyle biri olmak istemiyordum aslında. Böyle çekingen olmak istemiyordum. Ne giyeceğime kendim karar vermek istiyorum ama şartlar buna uygun değil. Çocukken böyle değildim ben. Bıcır bıcır, asi bir kızdım ama babam sağ olsun böyle kız olmaz diye döve döve ezdi başımı. Bir de kocadan dayak yemek istemiyorum. Bir de onu sineye çekmek istemiyorum. Çekmekten başka şansım yok ve Azad bunun gayet farkında. Benim durumum normal bir başlık parası olayı değil. Onun bile bir şerefi vardır bunun yanında ki aslında kadın mal değildir satılamaz. Benim durumum ondan da beter. Başlık parasında kızın babası bir başlık parası miktarı belirler. Kıza talip olanlar o parayı toparlamak için uğraşır, kız güzelse ya da iyi bir ailenin kızıysa aralarında rekabet bile olur. Eskiden öyleymiş yani. Başlık parası günümüzde eskisinden çok daha az olan bir uygulama. Benim babam ise benim kızımı alacaktın söz vermiştin diye bu ailenin ayağına geldi. Ben nasıl açayım ağzımı? Nasıl dikleneyim kocama, ailesine?
Pazardan bir tane elma alsanız ama çürük çıksa satıcıya al bunu değiştir dersiniz. Ben o elmayım, babamda gel elma al diyen satıcı, ama kız kardeşim yok. Beni değiştirip onu veremez. Ne olacak? Ben çürük çıkmamak zorundayım. Daha ilk günün sabahında şahtın şahbaz oldun diyen adam söz konusu sonuçta. Kız kardeşi bilir en azından dedim. En azından hakaret işitmeyeyim dedim. Hem huyuna gidersem belki okumama izin de verir. Kendi okuyor sonuçta. Bir süre de orada kalacağız. Burada olsa laf eden olur ama orada kim bilecek, belki izin verir.
" Abimin seveceği tarza annemler izin vermez. Görmeseler de duyarlar elbet. Bir gören olur. O yüzden sen annemin aldığı kıyafetlerden götür. Güzel gecelikler koy ama. Vardı çeyizinde. Annemde aldı diye biliyorum. "
Hiçbir şey anlamamıştım. Yine de Cejna' nın dediğini yaptım. Evde giyerim diye bekarken en sevdiğim elbisemi de aldım. En alta koydum. Babam bana para harcamayı sevmese de bir kaç güzel elbise alırdı talibim olsun diye. Belden oturtmalı bu elbiseyi çok seviyordum. Çok az şey getirmiştim zaten. Kız bekarken giydiğini giymezmiş evlenince. Hoş kendimde de değildim ya o hızın içinde.
Valizi hazırlayınca aşağıya indim. Azad bir süre sonra bahçeden geldi. Önümden geçerken sigara kokusunu almıştım. Anlaşılan dışarıda sigara içmişti. Sigara kullandığını da öğrenmiş oldum.
" Azad Hasan size okula yakın ev bulmuş. Fotoğraflarını gönderecek. Karınla bir bak. Beğenirseniz alalım. " dedi Emin Ağa.
" Benim evim var baba. "
" O ev olmaz. "
" Olur baba. Yeter artık. Düzenimi bozmaya niyetim yok. Kızı illa götür diyorsun evim uygun değilse kalsın burada. "
" O ev okuluna yakın değil. "
" Arabam var. "
Beyimiz okusun diye ev araba alınmış. Ağa oğlu olmak varmış bu devirde. Ben okumak için her gün köyden şehire minibüs ile gitmeye razıydım.
" Azad evli bir adamsın. Bunu sakın unutma orada. Gözüm üstünüzde olacak. Dışarıda vakit geçirmek yerine doğru eve. Aşiret torun bekler. "
" Ben eşyalarımı hazırlayayım başka söyleyeceğin bir şey yoksa. " dedi ama var mı dinlemeden yukarı çıktı. Kaynanam yukarı çık diye kaş göz ederken Emin Ağa seslendi.
" Gelin. "
Yanına gittim.
" Buyur Ağa' m. "
" Baba de kızım. Bak siz yeni evlisiniz. Elbette gönül gezmek ister ama orası büyük şehir. Sakın bana laf söz getirmeyin. "
Azad' ta beni gezdirmeye ne meraklıydı ya. Neyse.
" Olur baba. "
" Sana güveniyorum. Aklı başında, başı önünde bir kızsın. Haberim olmaz zannetme olur. "
Azad geldi ve valizleri arabaya koydular. El öptük. Yola çıktık. Azad önde oturuyordu. Benimle yol boyunca konuşmadı. Havaalanına geldik.
" Uçağa mı bineceğiz?"
" Evet. " dedi. İyi de ben korkardım. Daha önce hiç binmemiştim. Zaten bana hep ürkütücü gelmişti. Bir metal havada nasıl duruyordu? Tamam cahil değildim. Bunun bir açıklaması vardı ama almıyordu aklım işte. Azad nazımı çekmeyeceği için hiçbir şey söylemedim. Uçakta adeta koltuğa yapıştım. Önceleri korksam da sonra o kadar korkutucu gelmedi. Azad ise arkasına yaslanmış müzik dinliyordu. Uçak inerken yeniden korkmaya başladım. Kazalar en çok inerken olur diyorlardı. Kendi elimden başka tutacak elim yoktu. Sonunda indi. Bizde uçaktan indik. Valizleri aldık. Azad önde ben arkada yürümeye başladık. Ben kendi valizimi taşıyordum. Bir adam koşarak geldi.
" Hoş gelmişsiniz Ağa' m. " dedi ve valizleri aldı.
Azad birden bana döndü. Kolumu öfkeyle tuttu. Ben ne yapmıştım ki? Neden bana öfkeliydi? Başım önde peşinden koşturup duruyordum.
" Bana bak. " dedi. Baktım. Gözümden korku okunuyor muydu bilmiyorum ama korkuyordum. Kocaman şehirde ne yapacağım diye korkuyordum. Uçakta zaten gerilmiştim. Bir de üzerine beni öldürecek gibi bakıyordu.
" Eve gittiğimizde sakın hiçbir şekilde birlikte olduğumuz ile ilgili tek bir kelime etmeyeceksin anladın mı beni? Unutacaksın o konuyu. Hiç yaşanmadı sayacaksın. Anladın mı beni?"
" Anladım. " dedim. Ne dediğini anlamıştım da neden dediğini anlamamıştım. Neyse ki iyi haber bana bir daha dokunmaya niyeti yoktu sanırım. O seks denen şey çok can yakıyordu. Açıkçası benimde öyle bir isteğim yoktu. Emin Ağa torun diyordu ama bence acelesi yoktu. Diyarbakır' a dönünceye kadar fazla baskı yapmazlardı herhalde. En azından öyle umut ediyordum.
" İyi. Aksi durumda başına neler geleceğini öğrenmek istemezsin çünkü. "
Kolumu bıraktı ve yürümeye devam etti. Kolumun acısını boşverip peşine takıldım. Yol iz bilmezdim. Kaybolmaktan çok korkuyordum. Az önce valizleri alan adam bir arabanın kapısını açtı. Arabaya bindik. Araba hareket etti. Adam Azad' a baktı.
" Ağam Emin Ağa yeni ev konusunda ısrarcıydı. Ayrıca o evde... Ağam valla Emin Ağa duyarsa beni öldürür. "
" İyi işte Hasan en azından Emin Ağa duyana kadar hayatta kalacaksın demek bu. Bu da bir şey. Eğer söylersen olacakları düşün bir de. "
Sesinin tonunda dehşet vardı. O ürkütücü konuşmuştu. Ne konuştuklarını anlamıyordum. Bir süre daha yolculuk devam etti. Onlar konuşmadı bende korkuyla dışarıyı seyrettim. Ne kadar büyük ve kalabalık bir şehirdi. Bunca insan nasıl yaşıyordu burada? Bu binalar üzerlerine yıkılır diye hiç korkmuyorlar mıydı? Artık hava kararmıştı. Belki gündüz daha normal görünüyordu bilmiyorum ama gecesi ürkütücüydü. Araba sanki gıdım gıdım gidiyor gibiydi. Meşhur İstanbul trafiğini de görmüştüm böylece. İstanbul ile ilgili bilgim tarih dersinden ve tabii ki dizilerde gördüklerimden ibaretti.
Ne kadar gittik bilmiyorum. Tabelaları okumaya çalıştım bir işime yarar kaybolursam diye ama çok fazla tabela vardı. Bir süre sonra kafam karıştı. Sonunda bir evin önünde durduk. Adının Hasan olduğunu öğrendiğim adam hemen arabadan indi. Valizleri aldı. Bende indim. Azad eve doğru yürüdü. Bende peşinden yürüdüm. Kapıyı açtı. Hasan valizleri taşıyordu hala.
" Koy oraya. " dedi Azad.
" Yukarı taşısaydım Ağam."
" Gerek yok. Koy sen. "
Hasan gitti. Biz içeri girdik. Bir kız bize doğru yürüdü gülümseyerek. Beni gördü. Duraksadı. Azad bana baktı.
" Bu Deren. Benim sevgilim. Bu evde olduğun sürece onun hizmetini göreceksin. " dedi.
Beni sevgilisinin olduğu eve getirmişti. Hizmetçi olarak mı tanıyacaktı ona?