5. BAHTSIZ BEDEVİ SARE :)

1959 Words
Sabah olmak bilmezken kendini balkona zor atan Sare ne düşüneceğini şaşırmıştı. Herkesin içinde bir karar vermişti ama yalnız kalınca ne kadar da hatalı olduğunu anlıyordu. Resmen şirkette kalmak için kendine bahaneler uydurmuş hatta o bahaneleri diğerlerine de onaylatmıştı. Sakin kafayla azıcık düşününce damarına basıldığının farkına varmak resmen yüzünde kocaman bir eşek başının belirmesine yetmişti. Küçükken izlediği çizgi filmlerde oyuna gelen karakterin de aynısı olduğunu hatırlayıp göz devirmeden edemedi. Saat dörttü. Gözlerinde gram uyku yoktu ve hangi düşüncenin baskın geldiğini çözemiyordu. Gözlerini kapayıp şakaklarını ovarken Mustafa’nın “Sana iki hafta izin güzelim. Dinlen ve iyice kendine gel. Unutma kimse senden kıymetli değil. Kafanı fazla takıp da kendini mundar etme.” demesi biraz olsun işine gelmişti. Bu süreçte evi tutar içini öyle böyle doldurur ve hastalıktan da kurtulurdu. Durmak ona yaramazdı zaten çünkü ne kadar çok durursa o kadar kafasında kurar sinirlerini bozar ruhi olarak bunalıma girerdi. Birkaç miyavlama sesi ile dikkati dağılırken başını kaldırdı ve sesin geldiği yöne baktı. Bir kedi ağzında yavrusu balkonun duvarında dikiliyordu. Gözlerini kısıp daha dikkatli baktığında anne kedinin karnındaki yarayı fark etti. Kaşları çatılırken yavaşça kalkıp “Gel pisi pisi” diye kısık sesle seslendi. Kedi inler gibi sesler çıkarırken yavru annenin ağzından düşme tehlikesi atlattı. Usul adımlar attı anne. Uzanan ele karşın birkaç küçük adım ötede yavrusunu yere koydu ve olduğu yere yattı. Bu defa acı dolu miyavlamalar ondan geliyordu. Elleri titreyen Sare dikkatle kediye yaklaşıp uzandı ve avucuna aldı. Anne de ufak tefekti. Karnında ciddi bir yara vardı ve miyavlamaya dahi hali kalmayan hayvanın kaslarını serbest bıraktığını hissetti. Boğazı düğümlenirken yavru eline doğru miyavlıyor annesiz kalacağını anlayan küçücük yüreği isyan ediyordu. Dudakları titreyen Sare elinde kedi ile eve girdiğinde “Kartal! Berna!” diye bağırmaya başladı. Senem ile Saliha bu gece eve gitmişlerdi. Daha doğrusu kendi zoruyla gitmek zorunda kalmışlardı. Evde üçü vardı ve yataklarından genç kızın bağırtıları ile sıçrayan ikili hemen odadan çıktı. Gözünü ovan Berna “Ne oldu canım?” derken avuçlarında kanlı hayvanı gördüğü gibi besmele çekip bir adım geri çekildi. Kartal ise durumu anlamış olacak ki anında kediyi aldığı gibi banyoya koştu. Sonuç, sabahın veterinerin kapısından kucağında kutu ile çıkan Sare ufacık yavrunun annesini arayan haliyle baş başa kalmıştı. Kartal başka bir kutu ile çıktı ve iç çekti. Kedi ölmüştü. Yavru ise öylece ortada kalmıştı. Kar beyaz tüyleri annesi gibiydi. Sadece kulaklarında hafif sarı tüyler mevcuttu. Arabaya geçtiklerinde kutunun kıyılarını tırmalayan ufaklık ile Sare elini uzattı ve başını okşadı. “Kaldık mı baş başa kar topu.” Kartal direksiyondayken dikiz aynasından bakıp “Kar topu mu? Güzel isim he.” derken başını sallayan Sare “Kar topu. Tüyleri ile çok uyumlu. Hem baksana kar yağmaya başladı. O ilk kar taneleri ile annesiz kimsesiz kaldı. Tıpkı benim gibi.” dedi. Sesi sonlara doğru kısılmıştı. Sahi en son ne zaman annesi ile konuşmuştu? Ne zaman nasılsın diye sormuştu canını kurtarmak için başını belaya soktuğu insanlar? Abisi. O oksijen israfı yüzünden değil miydi yaşadıklarının tamamı? Belki de yanlış kararların bedelini ödüyordu. En başından karışmasaydı hiçbir sorun olmazdı ama babasına mezarı başında söz vermişti değil mi. Aileyi koruyacağını yemin eder gibi dile getirmişti. Korudu da. Anne ve abisi için kendi hayatından öyle ödünler verdi ki en sonunda kapı dışarı edilmekle ödüllendirildi. Kartal'ın sesi ile daldığı düşüncelerden uzaklaşırken anlamadığını belli edercesine “Hı?” dedi. Yola çıkan Kartal “Sen kimsesiz değilsin biliyorsun değil mi? Biz varız. Kızlar var en önemlisi. Lütfen kafandan şu düşünceleri çıkar ve özüne dön. Yemin ediyorum şunu söyleyeceğim aklıma gelmezdi ama eski deli dolu laf sokup höt zöt eden kızı çok özledim. O haline dön de tek kelime edersem ne olayım.” derken sesindeki samimiyet aracın içine yayılır cinstendi. Başını salladı anladım dercesine. Aslında genç adam haklıydı. Yalnız değildi ama yine de içine oturan o teklik hissi gitmiyordu. Devrim onun ayarları ile öyle bir oynamıştı ki kendini kendi dahi tanıyamıyordu. Üç gün daha geçti yaşananların üzerinden. Sare iyice toparlanırken kar topu onun yanında biraz daha büyüdü sanki. Genç kızın ilgisi ile küçücük bedenini koynuna saklamaya çalışıyor bulduğu her an uyku moduna geçiyordu. Tabi bu süreçte ev işini de hakkettiler. Kartal ile Berna’nın da gördüğü evde şimdi boya yapılıyordu. Temizdi aslında ama bir önceki kiracı oldukça koyu bir ton seçmiş evi resmen kasvete boğmuştu. Oysa Sare için lazım olan tek şey biraz daha aydınlık ve ferah bir mekandı. Mücahit üzerindeki tulumu çekiştirip “Neden bu işi işin ehline bırakmadık da kendimiz debeleniyoruz?” derken Senem elindeki rulo fırçayı duvara sürtüyor o da söyleniyordu. “Arkadaş bu renk nedir ya? Hiçbir göz zevkin yoktu senin bilader? Üşenmedin mi çarpık çurpuk boyarken? İkinci katı atıyorum hala belli oluyor altından delireceğim.” Yiğit “Bence içsel dünyasının dışa vurumu bu renk. Adam epey dertliymiş. Hatta bunalımda bile olabilir.” Berna “Ay zevksiz şey ya hiç bu renk olmuş mu? Buna uygun eşya bulacağım diye nasıl da süründü kim bilir? Hayır öyle yalap şalap şeylerde olmaz ki uyum şart.” Kartal “Kollarım ağrıdı ya. Ben üçüncü katı atarken yıldım adam Allah bilir kaç kat boya yaptı buraya. Hoş renk koyu tek kat bile yetmiştir belki de.” Saliha “Benim midem buladı boya kokusundan. Daha az kokanı yok mu acaba? Bak merak ettim araştırsam mı?” Sare kendi kendilerine konuşan ama asla bir önceki konuşanla uymayan cümleleri dinlerken elindeki küçük kenar fırçası ile duvar dibinde öylece durmuş bakıyordu. Hafta sonu olduğu için hepsi gelmişti yardıma. Meyra ile Mustafa dışarıdan yiyecek bir şeyler almak için çıkmışlardı ki geride bıraktıkları kaostan kaçmak için bahaneleriydi. Başını sağa sola salladı. Yere bağdaş kurup otururken “Gençler” diye seslendi. Hala kendi kendilerine konuşanlar ise ilk önce duymadı ama yeniden “Gençler diyorum!” diyerek sesini yükseltince gözler ona döndü. Ellerini iki yana açıp “Bir an önce işimizi bitirsek de kurumaya mı bıraksak. Yarın eşyalar gelecek hala bir odaya tıkılıp kaldık. Hayır, konuşuyorsunuz eyvallah da ne konuştuğunuz belli değil. Ha ana tema sabit. Evin renginin nasıl kötü olduğu. Beceremiyoruz diyorsanız hakikaten bilen birilerini bulalım da bugün bu iş bitsin.” derken sesindeki bezginlik onluk bir şey değildi. Bu aralar fazla tahammülsüz bezgin ve yılgındı ruh hali olarak. Kızlar ellerindekileri bırakıp yanına ulaştıklarında onlar da bağdaş kurup oturdu ve başlarını omuzuna yasladı. Senem “Özür dileriz kuzu. Valla neye ne diyeceğimizi şaşırdık. Bir heves biz yaparız dedik ama bizim yiyeceğimiz nane değil bu.” dediğinde yandan masum bakışlar attı. Berna “Senem haklı. Ben de özür diliyorum bir tanem.” diyerek omuzunu öptü sıcacık bir nefesle. Saliha ise elini tutup yavru kedi misali gözlerini büyüttü. Kartal “Bizim evi boyayan boyacıların numarası var hemen ararız gelirler. En azından işi bilen birileri daha çabuk halleder.” dedi ve telefonunu çıkardı. Kendini yere bırakıp oturan Mücahit ise “Oh be, ben dedim size bizim yiyeceğimiz ekmek değil bu diye. Bak lafıma geldiniz. Abimler gelsin de karnımızı doyurup işi ustalara bırakalım.” dediğinde kaşlarını çatan Sare “Bana bak midilli vallahi tüm boyayı sana yaptırır karşına geçer ayran içerim. Dellendirme beni” deyip ayaklandı. Gelen yemeği oturdukları yerde yedikten sonra gelen ustalar işi ele aldı. Onların uğraştıkları ama beceremedikleri yerleri kısa sürede boyadılar ve kapattılar. Artık ev daha aydınlıktı. Kremin açık tonu evi ferahlatmış iç açıcı durmuştu. Ertesi gün kullanılan boyadan ötürü çabuk kuruyan eve bir bir eşyalar geldi. Fazla büyük olmayan buz dolabı, altı kiloluk çamaşır makinesi bulaşık makinesi derken içi boş ruhsuz ev yerleştikçe yuva haline gelmişti. Kar topu yeni alınan hayvan taşıma çantasında evine adım attığında dikkatle etrafa bakıyor kendine yeni uyuma yeri arıyordu. Oturma odasındaki peteğin yanına konan minderin üzerinde sonunda huzura erdiğinde kızlar mutfağı yerleştiriyordu. Çok şey istemedi Sare. Kendine yetecek kadar tabak çanak vs. Tüm bunlar olurken Devrim dışarıdan izliyordu her şeyi. Hastaneden sonra yaklaşmamıştı. Zaman vermişti kendince ama kardeşlerinden tüm haberleri alıyordu izleyemediği zamanlarda. Dedesi de geri çekilip az da nefes alması için alan yaratmasını tembihlemişti sıkı sıkı. Sadece iki günde ev hazır hale gelmiş mutfak alışverişi yapılmış ocakta tencere kaynamaya başlamıştı. Havalar soğuk olduğu için kombiyi yakan Sare akşam olduğunda evlerine giden arkadaşlarının ardından kendini koltuğa bıraktı. Başını geri yaslayıp kucağına tırmanan Kar topunu okşarken zamanın nasıl da hızlı geçtiğini düşündü. Daha ne kadar zaman geçmişti ki sabahları onun nefesiyle uyanmayalı. Ya da akşam kokusunda huzur bulup uyumayalı. Üç hafta? Bir yıl? On asır? Aslında sadece altı hafta geçmişti. Kırk iki gün. Bin sekiz saat. Kendine şaşırdı. Matematikle arası hep biraz limoni olmuştu am bir babasının ölümünden sonrasını bir de yaşadığı aşağılanmadan sonra koptuğu dünyanın ayağının altından kayışını saatine kadar söyleyebiliyordu. İç çekti. Özlediğini, bir şekilde bahaneler üretip affetmeye niyetli olduğunu kendine itiraf ederken küfürler sıralıyordu. Dudakları aralandığında sözlerinin muhatabı göğsüne kafasını dayamış olan küçük kar topuydu. “Sence bende bariz bir aptallık var mı? Ya da bu hastalık beynimde hasar bırakmış olabilir mi? Yani başka türlü izah edilemez saçma sapan düşüncelerim ve de isteklerim. Sol yanımda göçük oluştu ve ben altında kaldım ama yine de onun beni bulmasını istiyorum. Hani şu öleceğini bile bile bok varmış gibi ormana giden filmin aptal kızı vardır ya aynen onun gibi. Canımın yanacağını biliyorum. Adam aylarca anamı ağlattı sülaleme selamı okuttu. Yetmedi anlamadan dinlemeden başka biriyle ilişkim olduğunu yüzüme haykırıp evden attı. O gün kayalıklarda yalan yok götüm dondu ama hissetmedim. İçimdeki ateş tenime kadar işlemişti. Sonra gelmiş özür diliyor konuşalım diyor. Şu an aynı şeyi televizyonda izlesem açıkça derin sıçarlar böyle aşkın da ızdırabına yani. Affetme kızım süründür şu kıt beyinliyi.” Büyükçe aldığı soluk yüzünden göğsü kalkıp inerken kar topu başını kaldırıp değim yerindeyse melül melül gözlerine baktı. Altı dudağını ısıran kız “İşte bende aynı şeyleri kendime söylüyorum. Sare diyorum; sen malmısın? Aptalmısın? Kafan mı güzel? Nasıl bir duygu karmaşası içindesin ki kokusunu bile özlüyorsun? Adam itina ile ağzına sıçtı, kalbinin anası ile bir güzel ilişki yaşadı sonra da bozulmuş yemek gibi kapı önüne bıraktı. Sen tutup beni kurtarsın istiyorum diyorsun. Sonra aynaya bakınca gözlerimdeki o ufacık parıltıyı görüyorum ya başlıyorum sen akıllanmazsın, çek anasını satayım acını otur kıçının üzerine. Sonra o mandıra kaçkını ruhu öküzden hallice gelsin yeniden ağzına bir kez daha etsin süründürsün sesini çıkarmadan yaşa. Hayır, ben böyle değildim. Yıllarca Gökhan denen bir asalağa tahammül etmiş evi çekip çevirmiş erkek milletini aga dan öte görmemiş biriydim. Güçlüydüm lan en önemlisi. İçim dışım buzdu da kimse kıramıyordu beni. Babamın kızıydım oğlum. Baktım olmadı, bir ayran içer yoluma bakardım.” derken esneyen kedi çoktan uykuya dalmıştı. Oflayıp “Kedi bile sıkıldı la.” diyerek kalktı ve hayvanı minderine koydu. Odanın içinde bir sağa bir sola volta atarken yine kendi kendine “Yok bu böyle olmaz. Özüme dönmem lazım. Güçlüyüm ben bunu geri kazanmam şart. Devrim'miş. Hasiktir oradan artık ağzıyla değil kirpiğiyle kuş yakalasa dönüp bakmamam lazım. Delimiyim la ben sevmeyi bilmeyen adamı sevip hayatımı karartayım. Dünyada tek mal ben miyim de bir öküzü adam edecem diye çabalayayım. Napim sevdiysem sevdim. Uzaktan severim. Kalp benim değil mi baktım olmuyor en fazla siktir ederim. Ne olabilir ki? Acımdan kanser mi olurum ya da çöle mi düşerim. Yok be ne uğraşcam çölle falan. Aferin kızım kendine gel git kendine ayranla çekirdek koy gel otur televizyon başına Beşiktaş maçı izle. Fazla da düşünme. Yoluna bak ya. Sevmekle de bir daha uğraşma. Aldın boyunun ölçüsünü oturdun kıçının üzerine.” dedi ve durdu. Mutfağa giderken “Aynen, böyle yapıp kendimi bulmam lazım. Sare'yim oğlum ben saksı değilim. Bana saksı muamelesi yapamaz kimse. Adamın alnını karışlar topuğundan kan alırım” deyip buz dolabını açarken duraksadı. Nefesini bırakırken “Berna’ya cep mafyası diyorum ama kendi kendime ayar verip racon kestim. Kafa gitti iyice Allah sonumu hayır eylesin. Bu kafayla çok yaşamam ben ya.” derken ayran çekirdek ikilisini alıp televizyon karşısına oturdu. Spor kanallarından birini açıp üç gün önde oynanan ve hala pozisyonları tartışılan Beşiktaş maçını izlemeye başladı. Dili kendine ayar vermiş hatta kendi kendini gömebildiği kadar gömmüştü. Sabaha uyandığında yeni hayatı için adım atacak dava açacaktı. Boşanması en mantıklı olandı. Zaten evlenmesi baştan hataydı. Ve o hatalardan dönmeyi isteyen ve başarmaya çalışırken daha dibe batan bahtsız bedevinin tekiydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD