SON PİŞMANLIĞA İLK ADIM
1 YIL SONRA...
Zaman akıp geçerken yanında götürdükleri geri gelmeyecek şeylerdi. Güven, yıkılan yara alan sevgi ve kırgınlık. Kalp bir kez kırıldığında tamiri zor ama yeniden kırılmaya da müsaitti.
Sare, elindeki dosyaları masasının üzerine bıraktığında gözündeki gözlüğü çıkardı ve kenara koydu. Avuç içleri ile gözlerini ovalarken geri yaslanmış ağrıyan kaslarını açma derdindeydi. Kapısı çaldığında nefesini bıraktı ve duvardaki saate baktı. Öğlen arasına çıkmışlardı ama farkında bile değildi. Oysa çabuk acıkan bir yapıya sahipti. Kendi kendine şaşırırken kapıdan içeri kafasını uzatan Mustafa “Kolay gelsin de sen acıkmadın mı asistan hanım?” dediğinde gülümsedi.
“Patronum biraz iş verdi de ona dalmışım yoksa kurt gibi acıktım. Her zaman ki yere gideceksek bol köpüklü ayran isterim.”
Adam kızın gülen yüzüne baktıkça kardeşine daha da öfkeleniyordu. Aradan geçen bir yıla rağmen ne genç kızın inadı ve siniri bitmişti ne de kardeşi vazgeçmişti. Büyük bir keşkemeş içinde günleri geçmiş ve geçmeye de devam ediyordu.
Yerinden kalkan genç kız çantasını alıp odasından çıktığında öz abisinden daha da değer verdiği adam ile sohbet ederek asansörün yanına kadar geldiler. Kapılan kapanacakken içeri girmek için adım attıklarında hemen arkalarından Devrim de belirdi ve heybetli bedeni ile hemen kızın yanında yer aldı.
Sare, kokusunu aldığı sıcaklığını hissettiği ama yüreğinin kırık olduğu adamı görmezden gelmeye çalışırken gözlerini kapıdan ayırmıyordu. Bedenindeki tüylerin dikilmesinden üzerine çevrilen mavilerin farkına varıyordu. Küçük bir nefesi içine çekip geri verirken bir an önce kabinden çıkmak için saniyeleri sayıyordu.
Devrim ise hiçbir şekilde ona bakmayan kıza hasretle bakıyor hala sözlerinin acısını ilk gün ki gibi içinde hissediyor ve pişmanlık duyuyordu. Onunla konuşmaya çalıştığında karşılık alamayacağını bildiği için abisine “Yemeğe çıkıyorsunuz galiba?” diye laf attı. Mustafa, cevap olarak sadece başını salladığında asansör durmuş kapı açılmıştı. İlk inen Sare oldu ve hızlı adımlarla uzaklaşmaya başladı. Dışarıda Mustafa’yı bekleyebilirdi. Zaten aynı yerde çalışarak ve sürekli karşısına çıktığında yeteri kadar zorlanıyordu.
Abi kardeş asansörden indiklerinde Devrim’in mavileri ateş almış giden kızın ardından bakıyordu.
“Daha çok bakacaksın kafanı düzeltmezsen biliyorsun değil mi?”
Bakışlarını abisine çeviren adam “Gece kapısında yatıyorum gündüz her dakika görmek için çabalıyorum. Ne kadar özür dilediğime sen şahitsin. Evet, çok büyük bir aptallık ettim hatta hayvanlık yaptım ama pişman oldum. Ben onu kaybetmek istemiyorum. O ise yüzüme bile bakmıyor.” dediğinde çaresizliği sesinden su gibi akıyordu. Gerçekten de dediklerini yapmıştı ama genç kız değim yerindeyse kök söktürüyordu.
Mustafa, kardeşinin omzuna elini koyup sıkarken “Sabret ve pes etme. Kalbi kırık. Onuru gururu kırıldı. Sende biliyorsun ki öyle bir muameleden sonra seni kıçından vursa hakkıydı. Burada bile çalışması için ikna edene kadar akla karayı seçtim. Sare değişik bir kız ve düşünce yapısını çözmek oldukça zor. Şimdi bile hem kendiyle hem seninle savaş halinde. Son boşanma davanı hatırlatmama gerek var mı?” dedi ve yüzüne baktı. Devrim’in aklına gelenler ile anlık sırıtması bir oldu. O anları yeniden yaşıyormuş gibi hissederken aslında söylediği her sözün gerçek olduğunu kendi biliyordu. Sadece Sare inanmak istemiyordu.
Sonunda kardeşinden ayrılan Mustafa onu dışarıda bekleyen kızın yanına çıktığında dalgın olduğunu fark etmek yüreğini sızlatıyordu. Bir yıl öncesini anımsarken gelen araca binmişlerdi ve yola çıkmışlardı. Geçmişi düşünen bir Mustafa değildi. Sare de bundan aylar öncesini zihninde döndürürken gözleri uzaklara sabitlenmişti. Bakıyor lakin görmüyordu.
Kayaların üzerinde oturuşu, saatlerce bedenini saran soğuğun farkında olmayışı, yüreğindeki duyguların buzlar içinde kalışını hala hissediyor yaşıyordu. Çocuk kalmış kalbine maruz kaldığı durum ağır geliyordu. Bir yanı artık uzatma affet ve yanında dur diyordu ama diğer yanı aynı şeylerini yaşamayacağını nereden biliyorsun diye telkinlerde bulunuyordu. Gözleri dolarken iç çekmek istediğinde bile boğazına kocaman bir yumru oturuvermişti. Araba durduğunda yanındaki adama çaktırmadan gözlerini silip dışarı çıktı. Deniz kenarında her zaman ki geldikleri kebapçıya doğru yürürlerken bakışları kayalara takıldı. Milattı onun için deniz kenarındaki kayalar ve soğuk hava.
1 YIL ÖNCE...
Sare, oturduğu koltukta yaklaşık bir saattir boşluğa bakıyordu ve tek kelime etmiyordu. Diğerleri öylece onu izlerken Senem, Berna ve Saliha sessizce ağlıyordu. Sonunda dayanamayan Berna mutfağa gittiğinde Sare hariç hepsi ardından kalkmış ne yapabileceklerini konuşmak için salondan çıkmışlardı.
Berna, sandalyeye oturmuş elini yüzüne kapatıp ağlarken kocası ona destek olmaya çalışıyordu.
"Sakinleş artık papatyam. Bak bulduk onu en azından başına kötü bir şey gelmedi."
Başını kaldıran kız "Gelmedi mi? Onun başına gelebilecek en büyük kötülük öküzden bozma abiniz oldu. Kızı ne hale getirmiş görmüyor musun? Sare sence 5 dakika konuşmadan durabilir miydi? Ben cevaplayayım. Hayır. Değil beş dakika beş saniye sussa hasta diye korkardık biz. Şimdi bak put gibi öylece duruyor. Eli ayağı buz kesmiş hasta olacak kalkıp üzerini değiştirmemize izin vermiyor. Yahu bu kız ayran istemiyor. Sahilde içtiği yeter deme kesintisiz 10 litre içme potansiyeline sahip. Gözünün feri, ışığı kaçmış." Derken sonlara doğru sesi kısılmıştı.
“Haklı. Sare abla hiç böyle olmamıştı” diyen Saliha’ydı çok koruyordu genç kıza bir şey olacak diye.
Senem ise hem arkadaşına hem de kardeşine hak verir gibi başını sallarken "Korkuyorum. Bu sessizlik hayra alamet değil. Bu kıza bir şey olursa o abinizi bizzat ben tepelerim haberiniz olsun. Şimdi bile gidip olmayan beyninin pekmezini akıtıp tahinle birlikte geri ona yedirmediğim için kendime kızıyorum." Diyor yumruk yaptığı elini daha da sıkıyordu.
Mücahit yumruk olan elin üzerine kendi elini kapatırken düşünceliydi. Kızı bulduklarındaki hali gözünün önünden gitmiyordu. Çenesi evden atılışını ve kayaların üzerindeki halini hatırladıkça daha da kilitleniyordu. Derken kapı gürültü ile çalmaya başladığında hepsi birbirine baktı. Alacaklı gibi vurulması tek bir kişinin gelişine delaletti. Devrim.
Senem hızla yerinden kalktığında mutfaktan çıkmıştı ki Sare'nin de salondan çıktığını gördü.
"Ben bakarım canım" dese de ona göz deviren kız omuz silkip kapıya kadar gitti ve tek seferde açtı. Karşısında gördüğü adam ile bir adım geri atarken gözleri bomboş bakıyordu. Sanki ağlamak istiyor ama göz yaşı tükenmiş gibiydi. İçindeki kırık yer acıdı. Sanki sivri uçlarını ciğerlerine batırıyordu. Gözlerine bakan mavilerde büyük bir pişmanlık görüyordu ama umurunda değildi. Nasıl olsa affedileceğini düşünüyor olabilirdi fakat bu defa affetmek kızın kitabında yazmıyordu. Yazacak kalemi de kırmak için hazırda bekliyordu.
"Sare ben öz-"
Elini kaldıran kız susmasını sağladı. Geri dönüp Mücahit ile Kartal'a "Sizin için gelmiş" dedi boğuk ve hırıltılı bir sesle. Hasta olmaya başlamıştı bile. Sonra bir daha Devrim' in yüzüne bakmadan koridorda yürüyüp onun için ayrılmış misafir odasına girip gözden kayboldu. Pişmanlıktan kıvranan genç adam "Sare dur" diyerek içeri girmek istese de önüne bu defa Berna ile Senem en sonda Saliha dikildi. İki kardeş abilerine üzülse de öncelikleri kız kardeş bildikleri Sare'ydi.
Senem sert bir tonla "Sen hayırdır? Ne Sare'si? Hala utanmadan onun adını ağzına alabiliyor musun? Hangi hakla ne ücretle? Cesaret hapı mı içtin yoksa bu kısa zaman da bol bol yürek mi yedirdiler sana da bu kapıya gelebildin?" Dediğinde yutkunan adam kaşlarını çattı.
"O benim karım ve onunla konuşmak istiyorum."
Tek kaşı kalkan bu defa Berna oldu. Alay eder gibi "Karın mı? Hani şu iki resim gördün diye kolundan tutup bu havada sokağa attığın mı? Yoksa deniz kıyısında donmak pahasına hem ağlayıp hem de gülen sesi soluğu kesilen mi? Ya da dur, her fırsatta aşağıladığın laf edip küçük gördüğün, gözlerindeki sevgiyi görmezden geldiğin kızdan mı bahsediyoruz?" Dedi. Hemen ardından"Hadi lan oradan. Karımmış. Geçti o mevsim. Atı alan Üsküdar’ı geçti. Özetlersek tren kaçtı Devrim Bey bundan sonra sana düşen ardından bakmak. Sare seninle konuşmak isteyene kadar o kıza ne sesini ne nefesini hatta gölgeni bile göstermeyeceksin. Bizi evden kovmayı iyi biliyordun. Şimdi sen evime girmeyi aklından bile geçirme hayde yallah." Diyerek kapıyı sertçe yüzüne kapadı.
Tek kelime edemeyen Devrim onların haklı olduğunu biliyordu. Ama içindeki pişman adam durmak bir yana sanki yapacağı tek şey buymuş gibi kapıya yeniden yumruk atmaya çalışıyordu. Bazen Sare’nin dediği gibi mandıra kaçkını olabiliyordu.
"Onunla konuşmam lazım. Buna engel olamazsınız. Görmem gerek diyorum anlamıyor musunuz?"
Sare genç adamın vazgeçmeyeceğini bildiği için odadan önce lavaboya girip oradaki kovalardan birine su doldurmaya başladı. Oysa kendi de üşüyordu ama hissedemiyordu. Sanki duyguları onan fersah fersah öteye kaçmıştı da sadece gölgelerini görebiliyordu. Soğuk su aktıkça gözleri doldu. Maruz kaldığı durum onur ve gurur kırıcıydı. Bir de üzerine hala mağara adamı gibi davranıp kapı yumruklaması yok muydu? Kendine verdiği sakinlik sözlerini yutmasına neden oluyordu. İstemiyordu. Bu defa saf gibi onun iki çift lafına kanıp sineye çekmeyecekti. Artık bir şekilde kendi kendine yeniden ayağa kalkması gerekiyordu ve yapacaktı da.
Kova dolunca suyu kapatıp sapından tutarak koridoru geçti. Ardından kapı önünde durup yumruklayan adama “Git buradan” diye bağıran kızlara ve adamlara sakin bir tonla "Çekilin" diyerek uyarıda bulundu. Berna'ya gözleriyle işaret ederken "Aç kapıyı" dediğinde ne yapacağını anlayan genç kız sırıttı. Arkadaşının fabrika ayarlarına geri döndüğünü biraz da olsa hissetmek berbat olan ruh haline iyi gelmişti. Keyifli bir şekilde "Hemen kuzum sen yeter ki iste" diyerek yanında duran kocasını omuzu ile öte itekleyip kulpa uzandı.
Devrim inen kapı kolu ile derin bir nefes alırken bir adım geri çekildi. Sare'nin sesini duymuş onunla konuşacağı için hem heyecanlanmış hem de rahatlamıştı. Sonuçta karısıydı ve konuşup kendini ifade etmek en doğal hakkıydı. Bunun rahatlığı ile kapı açıldığında daha "Ben-" deyip devamını getiremeden başından aşağıya buz gibi su boşaltıldı.
"Ne oluyor lan?" Diye haykırsa da iç çamaşırına kadar bir anda ıslanmıştı. Kirpiklerinden sular damlarken başını kaldırdı ve kısık gözle baktı. Hemen karşısında ona irislerini dikmiş kız ile bir an ne diyeceğini bilemese de bir kez daha "Sare ben öz-" diye söze başlasa da aynı şekilde susturuldu.
"Sus. Devrim artık sus. Benden bu kadar. İstersen polise ver ya da dön arkanı git ama bana sakın özür dilerim deme. Malum daha davarca dilini öğrenemedim."
Senem, elini dudaklarına bastırıp kıkırdarken ona nişanlısı Mücahit ve Saliha da katıldı. Geri çekilip bir daha genç adamın gözlerine bakmayan genç kız kapıyı sertçe kapatırken sesini yükselterek "Eğer bu kapıya bir kez daha vurursan yemin ediyorum kaynar su dökerim ve inan gram üzülmem." Dedi.
Kovayı lavaboya geri götürüp odasına geçti. Eşyalarını alıp banyoya döndüğünde kapıyı kilitleyip kendini soyundu ve kabine girerek suyu ayarladı. Ilıktan biraz daha sıcak olan su tepesinden aktıkça kemikleri kasları gevşiyor, tüm bedeni acıyordu. Boğazı sızlamaya başlamış nefes alıp verirken ciğerleri acıdığını belli edercesine diken gibi batıyordu. Dakikalar geçti. Boğazına kadar dolduğunu hissetti. Abisi, bulaştığı tefeci Savaş, Devrim, ihanetle suçlanması, evden yaka paça kendini açıklamasına bile izin verilmeden atılması yere çökmesine neden oldu. Sırtı fayansa dayanırken hala üzerine damlayan su gözlerinden süzülen tuzlu göz yaşını gizliyordu. Dizlerini kendine çekip kollarını etrafına sardığında artık omuzları da sarsılıyordu. Kimsenin duymasını ya da duymamasını önemsemedi.
Tüm birikmişliği bağıra çağıra ağlayarak içinden attı. O içeride ağladı dostları dışarıda. Kartal hala kapıda bekleyen abisine camdan bakıp Mustafa abisini aradı. İkinci çalmasına kalmadan açıldığında “Abi biz Sare’yi bulduk. Ama Devrim kapıdan gitmiyor. Kız hiç iyi değil. Gel al onu yoksa büyük sorun çıkacak. Biraz zaman vermesi gerektiğini anlaması lazım.” diyerek hızlıca konuştu. Mustafa, kaşlarını çatarken Meyra kulağını abisine yanaştırmış dinliyordu. Anne babası ve dedesi neler olduğunu öğrendiğinden bu yana kendi oğullarına kızıyor, hakarete maruz kalan Sare’ye ise çok üzülüyorlardı.
Mustafa “Tamam koçum ben geliyorum. Merak etme alırım onu oradan. Sen Sare’ye sahip çık bir sorun olursa da hemen bana ulaş.” dediğinde duyduğu onaylama cümlesi ile telefonu kapadı. Sami dede kaşları çatılmış elindeki bastonu sıkarken “Neler oluyor Mustafa? Sare kızım iyi mi?” dedi. Sesindeki merak elle tutulur cinstendi.
Arabasının anahtarını cebinden çıkaran genç adam dedesine dönüp “Ne kadar iyi olunabilirse o kadar iyi demek istiyorum dede ama iyi değilmiş. Kartal gel Devrim’i al yoksa problem çıkacak diyor. Hayır benim kardeşim şuurunu yitirmiş belli ki onca yaptığı şeyden sonra kızı rahat bırakmak yerine inadına burnunun dibine giriyor. Sağlam bir yumruğu hak etti bak kimse itiraz falan etmesin.” derken sinirden sesi titriyordu.
Meyra, “Aman abi seni tutanı ben uzaklaştırırım merak etme. Devrim abim resmen mandıra kaçkını olduğunu belli etti. Sare ne kadar üzüldü kim bilir. Hayır bu adamın kız kardeşi var. En azından aynı şeyin benim başıma gelebileceğini de mi düşünmedi. O zaman ne yapacaktı. Bana hakaret edip yalan yanlış şeyler yüzünden evden atan adamı yamultmadan bırakacakmıydı?” diyor dolan gözleriyle babasına ve dedesine bakıyordu.
Sami dede bastonunu yere vururken “O haytayı al bana getir evlat. Çok büyük işim var onunla. Hesap verecek bazı şeyler konusunda” diyor içten içe kendine de kızıyordu. Onları bir araya getirmek için çok uğraşmış işler çevirmişti. Şimdi genç kızın haline şahitlik etmiş ve en az torunu kadar pişman olmuştu. Mustafa dedesinin sözlerinden sonra hemen yanında duran Meyra’nın dolu dolu gözlerine bakıp başına dudaklarını bastırdı ve evden çıktı. Yol boyunca oldukça fazla küfretmiş tüm bunlara neden olan resimlerin ortaya nasıl çıktığını düşünmeye başlamıştı.
Devrim, sırılsıklam olsa da kapının önüne iri bedenini bırakmış genç kızın gözlerindeki acının nedeni olmanın hezimetini yaşıyordu. Onca şey yaşanmıştı ama bu olanlar ve yaptığı bardağı taşırmak değil bayağı bayağı patlatmak olmuştu. Kocaman bir nefesi içine çekerken az ilerisinde kaldırım kenarında duran aracın tekerlek sesi ile başını kaldırdı. Sürücü koltuğundan inen abisi ile nefesi kursağında takılı kalmıştı.
Ayağa kalkıp medet umar biçimde “Abi ben ne yap-” demiş içindeki kıskacı dile getirmek istemişti ama yüzüne yediği yumruk ile geri savrulması bir oldu. Yere düştüğünde eli yumruğun geldiği yeri ovuştursa da tek kelime etmedi. Çünkü hak etmişti.