Burcu, elini üzerinde yattığı yerde gezdirirken başı kopacak şekilde ağrıyor yüzü buruşuyor sanki taş sırtına uzanıyormuş gibi rahatsız oluyordu.
“Ulan oğlum ayısın sen bu kadar sert olmaman lazım.”
Mırıltıyla söyledikleri elbette anlaşılıyordu ama gözünü açıp bakmadığı için nerede olduğunu seçemiyordu.
“Yani için yün dolu yumuşak olacakken bu ne ya.”
Elini sözde üzerinde yattığı ayının biraz daha dolandırıp sıktı ama avucuna gelen yine sertlikti. Kaşları çatıldı.
“Acar senin kolun neden bu kadar ince lan. Kocaman kolun vardı nereye gitti. Eridin mi hırt.”
Hala Asım’ın ona aldığı oyuncak ayılardan birinin üzerinde uyuduğunu ve onun kolunu tuttuğunu sanıyordu ama durum başkaydı. Az daha avucunu dolduran ama tam olarak ne olduğunu fark edemediği şeyi sıktı. Kaşları daha da çatıldı.
“Lan fingirdek lan fingirdek. Bizim neyimize içmek. Kafamın içinde zürafalar birbirine girdi ortalık karıştı ımına koyim. Oy kıymetli beynim yarılıyor resmen.”
Derken o daha gözünü açamadan “Elinin ayarını sikeyim senin” diyen hırıltılı ve boğuk bir sesle tüm bedeni kaskatı kesildi. Usulca gözlerini açtığında camdan yansıyan ışıkla küfretse de karşısında iki ayısı da yan yana oturuyordu.
Anlamak ister gibi “Sizin orada ne işiniz var?” dedi ama durdu ne “E siz oradaysanız altımdaki kim? Ben neyi tutuyorum lan?” gözleri irileşti. Sertçe yutkunurken hala zihni puslu bir cam gibiydi. Usulca yanağını yaslamış olduğu yere göz kıyısı ile bakınca bir ten ve tenin üzerinde küçük pembe bir tepecik gördü. Başı hiç yerinden kalkmadan usulca aşağıya hala eliyle tuttuğu şeye doğru eğildi kaslı tenle bir kez daha yutkundu. Dili tutulmuş gibiydi. Karın olduğunu düşünmeye başladığı kısım bitip daha aşağılara bakınca “Hasiktir ama ya öldürün beni” diye ağlar gibi konuştu. Çünkü karının bitiminde siyah bir baksır vardı. Bacaklar da çıplaktı ve o üzerinde olduğu şeyin daha doğrusu kişinin erkekliğini sıkı sıkıya tutuyordu.
“Elini çekmezsen öldüreceğim zaten. Bırak şunu lanet olasıca.”
Sanki bu sert sesi bekliyormuş gibi hemen elini çeken Burcu başını bir defa aşağıdan çekip yukarı çevirdiği de ona sert sinirli anlamak ister gibi ve de koyulaşmış mavilerle Acar bakıyordu.
“Neler oluyor burada? Ben neden senin üzerindeyim ve sen niye benim odamdasın? Ne boklar dönüyor lan burada? Ayrıca...”
Yüzünü dehşetle kasılırken “Senin bir taraflarının elimde ne işi vardı be?” diye devam ederken kollarını kaldıran Acar kızın omuzlarından tuttuğu gibi yatağa attı ve oturur hale geldi. İşin esas ve daha sıkıntılı yanı Burcu da sadece iç çamaşırlarıylaydı.
Adam dişlerini sıkıp küfrederken gözlerini ovdu. Burcu hala konuşurken “Bir sus lan!” diye bağırıp ona döndüğünde mor iç çamaşırlı bedeni görünce sertçe yutkunup “Hay böyle işin” der demez ayağa kalktı.
Burcu üzerini fark ettiğinde çığlık attı. Acar onu susturmak adına elini ağzına kapattı ama çırpınması ile dengesini kaybetti ve kızın üzerine düştü. O sırada kapı açılıp içeri Asım, Mehmet ve Kemal ile birlikte Zehra da hepsi de aynı anda “Oha” deyip başlarını çevirdiler.
Acar sinirle soluyup küfrederken Burcu “Kalk üzerimden ihtiyar bunak.” diye bağırırken Acar kalkmak için hamle yaptı ama kızın iç çamaşırlı hali bir kez daha kafasına dank ederken hafifçe kalktığı bedene yeniden uzandı. Odada üç erkek daha vardı ve görülmesini istemiyordu.
“Dışarı çıkın.”
Kemal “Abi valla Burcu çığlık atınca geldik. Yoksa işinizi bölmek gibi bir amacımız yoktu.”
“Lan ne işi? Koçum şu odadan siktir olup gidin. Delirtmeyin lan beni.”
“İş mi? Bana bak parlak oğlan sana zaten gıcık kaptım boş boş konuşma. Ne işi? Bu morukla iş mi olur? Tövbe de lan tövbe de.”
Asım “Çıkın oğlum adam hepimizi doğrayacak” değip hepsini çekiştirerek dışarı çıkarıp kapıyı kapadığını soluğunu bırakan Acar sinirle gözlerini altındaki kıza dikti.
“Sen az önce ne dedin?”
“Ne dicem, bu bunakla iş mi olur dedim. Yalan mı? Hem sen kalksana üzerimden. Daha nasıl böyle bir pozisyona düştük onu açıklayacaksın. Hayırdır ya viagrayı fazla kaçırdın da ateşin başına mı vurdu?”
Adam, sürekli konuşan ve durmayan dudaklara mavilerini çevirdiğinde gece olanları parça parça hatırlamaya başladı. Onu öptüğünü ve sonrasında büyük bir açlıkla birbirlerini soyduklarını ama sonrasında kucağında uyuya kalan kızla yatağa uzanıp kaldığını. Kızın elalarına bakışları dönerken dudağının ucu serseri bir biçimde kıvrıldı.
“Şimdi bunak diyorsun da dün gece baha hevesliydin. O ne olacak küçük şeytan?”
“Ne? Hadi len oradan?”
“Bana öpüşmeyi merak ettiğini sordun. Kendin öptün hatta öğrenmek için. Sonra durmadın. Ben dedim o kadar dur bak git başımdan kızım falan diye ama sızana kadar bizi böyle soydun. Bence sen bu bunakla epey bir iş pişirdin.”
Gözleri kocaman olan Burcu düşündü. O anları hatırlamaya çalıştı. Adamın yüzüne hele de ona inceden kıvrılan dudaklarına baktıkça öpüştükleri kısım onun da aklına akmaya başladı. Yanakları saçları gibi kızarırken adamın onun da hatırladığını anladı. Burcu mevzuyu kendinden çevirmek adına “Artık üzerimden kalksan mı? Sonradan çıkmaların batıyor” dediğinde sesi içine kaçmış gibiydi.
Acar, “Sonradan çıkma?” derken gerçekten anlamamıştı.
“Diyorum ki, şu batıp duran şeyini artık çeksen mi? Malum pek de normal bir yerde değil.”
Bezmiş gibi çıkan sesi titriyordu çünkü şu an ki pozisyonda adama karşı hissettiği karın ağrısı hissi yeninden baş göstermiş üstelik daha da fazlalaşmıştı. Onu öptüğünü düşünmek daha ileri gidip tenlerinin birbirine değdiğini bilmek bilmediği yerlerdeki duyguları istekleri açığa çıkarıyordu.
Kızın sözleriyle girişe baskı yaptığı kadınlığı, o kadınlığın ait olduğu kızı, altına oluşunu ve sadece iç çamaşırları ile varlığını bir kez daha fark eden Acar kollarını kafasının iki yanına sabitledi ve bedeninin üst kısmını kaldırdı. Sonra ayakları yere değene kadar vücudunu kaydırdı ve ayağa kalktı. Mavileri şöyle bir bedeni tararken iki yana açılmış bacaklar ve çamaşırındaki hafif nem ile dudaklarını yaladı.
İşaret parmağını kaldırıp genç kıza “Bir daha içmeyeceksin küçük şeytan. Öyle her haltı da merak etmek yok. Hele ki bana ihtiyar bunak moruk gibi hitaplarla gelirsen o zaman seni üzerindeki incecik çamaşır bile kurtarmaz itina ile görmek gereken ne varsa gösteririm aklın uçar. Umarım anlamışsındır.” dediğinde oturur hale gelen Burcu yatağın örtüsünü üzerine çekerken “Sende lafının ardından dur bey amca. Hani bu evdeki erkeklerin kırk şeyi olsa biri benim için kalkmazdı. Onlarınkini bilmem ama bu benim için hazır ola geçmiş.” diyor bakışları ile adamın erkekliğini gösteriyordu.
Acar gözlerini kısıp “Seni ben var ya” diye bir adım attı ama alay vari bir tutup takınan Burcu “Hadi bey amca daha fazla uzatma da git. Zaten yeterince sınırları aşıp rezil olduk. Yorgunum ve kafam ağrıyor. Sana iki saat laf yetiştirtme bana.” dedi. Ardından mavilere baka baka yatağın düzgün tarafına geçip değim yerindeyse kıçını devirip yattı. Yastığı kucaklarken bacağını diğer tarafa attığı için örtüden görünün kalça altına kadar olan ki kısım Acar’a manzara sunuyordu.
Pantolonunu ve gömleğini üzerine geçiren adam kızın bacaklarına son kez bakıp odadan çıkarken Burcu tuttuğu ve bu yüzden morardığı soluğunu bırakırken heyecandan dili damağı kurumuştu. Hala onunla öpüştüğünde yarı çıplak üzerinde yattığına ve resmen seviştiklerine inanamıyordu. Ama güzel de hissetmiyor değildi. Sanki karnından kasıklarına çok tatlı bir ateş iniyor ve bedenine yayılıyordu. Kendine sarıldığında çamaşırın altından göğüs uçları koluna değerek kendini belli etti. Dakikalarca kendini kontrol etti.
Sertleşmiş meme uçları, ıslanmış kadınlığı, yanan bedeni ve sık solukları. Hem yabancı hem de bir o kadar tanıdık bir hisle cebelleşiyordu.
Asım ile mutfakta oturmuş çay içerken önüne konan börek tabağı ile bakışlarını kaldırdı. Utangaç bir gülümseme ile Zehra “Kahvaltı için yapmıştım. Afiyet olsun” dediğinde başı ile onaylayıp bir çatal aldı ve yemeğe başladı.
Tezgaha dönüp işine devam eden genç kız alışık olmadığı için içki yüzünden baş ağrısı çekse de deli gibi merak ettiği için “Nasıl olmuş? Aceleye geldi biraz ama” diyerek düşüncesini öğrenmek istedi. Aylardır ilgi duyduğu hatta gizli gizli müştemilattaki odasından tişört aşırıp ona sarılarak uyuduğu gerçeği ortada duruyordu ama Asım’dan herhangi bir ilgi kırıntısı göremiyordu. Kemal'i birkaç kez sıkıştırıp onun hakkında bil almaya kalksa da başarısız olmuştu. Ama bildiği tek şey sevgilisi ya da sevdiği birinin olmadığıydı.
“Eline sağlık güzel olmuş.”
“Beğendin yani.”
“Evet beğendim. Zaten hamur işlerinde olsa yerim.”
İç çeken genç kız “Anladım. Tamam.” dese de yine herhangi bir ışık göremediği için üzgündü. Bu evde çalışmaya başladığında herkese karşı bir mesafesi vardı. Çünkü erkekler onun için korkulu rüya gibiydi. Kötü süren üç yıllık evliliği, gördüğü şiddet ve aldatılma bittikten sonra dahi süren ölüm tehditleri, hakaret yıldırmıştı. Ama yavaş yavaş tutulmuştu Asım’a. Onun değişik tonlu yeşil gözlerine, heybetli duruşuna, siyah kirli sakallarına, düşünceli hallerine vurulmuştu. Hayalindeki adamdı Asım ama tek sıkıntı genç adamın kadınlarla işi olmazdı. Sadece arada keyfine birilerine giderdi ama tek gecelik olurdu hepsi. Bunu bilmek bile çoğu gece ağlamasına neden olmuştu.
Düşüncelerinden çalan telefonu ile sıyrılırken yutkunup kimin aradığına bakmadan açtı.
“Alo.”
“Zehra. Nasılsın bakalım eski karım?”
Elinde tuttuğu bardak yere düşerken kekeleyerek “S-S-Selçuk” dediğinde duyduğu kahkaha midesini bulandırdı. Kanı bedeninde çekilir gibiydi. Uyuşturucu yüzünden hapiste olmasından dolayı rahattı ama şimdi onu aradığına göre çıkmıştı. Beladan kurtulamıyordu.
“Benim Zehra. Çıktım. Ve senin belanı sikmeden yeniden girmeye niyetim yok.”
Elleri titreyen genç kız yanaklarının ıslandığını bile hissedemezken “Allah belanı versin senin tamam mı? Rahat bırak beni. Ruh hastası. Manyak" der demez telefonu kapadı ve tezgaha tutundu. Kolunu tutup sendelediği için düşmek üzere olan bedenini Sandalyeye oturtan Asım’ı fark etmemişti.
“Neler oluyor Zehra? O kimdi?”
Hala elleri bedeni ve ruhu titreyen genç kız yutkundu. Boğazı acıdı sanki. Eli boynuna giderken son yaşadıkları zihnine doldu. Evine zorla girdiği, para istediği ve vermediğinde boğazına yapıştığı an göz bebeklerinde oynadı. Polis o zaman eve girip hem Zehra’yı ölümden kurtarmış hem de Selçuk hapse girmişti. Bu olaydan sonra da Acar’ın evinde iş bulup çalışmaya başlamıştı.
“Eski kocam. Hapisteydi. Çıkmış.”
Bu durum Asım’ın dikkatini çekmişti. Elbette biliyordu ama neden aradığına anlam verememişti. Ya da titreyen kızın neden bu kadar korktuğuna.
“İyi de seninle ne işi var ki bu adamın? Boşanmışsınız sonuçta. Ne dedi de korkuttu seni? Rengin kaçtı resmen.”
Zehra yanağından yuvarlanan iri damlalarla başını kaldırdı ve yeşillere bakarken “Öldürmek istiyor. Boşandık ama peşimi hiç bırakmadı. Tehditler hakaretler almış başını gitmişti. Onu polise yakalattım diye artık tamamen kafayı bana takmış.” dedi ama başını utandığı için eğdi.
Gözlerini kısan ve dişlerini sıkan Asım “O iş o kadar kolay mı? Koca kralın evinde çalışıyorsun onun himayesindesin. O göt veren hiçbir şey yapamaz sana.” dediğinde acı bir tebessüm dudaklarına oturdu Zehra’nın çünkü Selçuk’u iyi tanıyordu. O iğne deliğine girer istediğini yapar ya da alır ve giderdi. Gerekirse kendi ölürdü ama dediğini de yapardı.
Omuz silkti. Adam bir bardak su doldurup kızın önüne koyarken kafasında düşünceler dönüp duruyordu. Acar ise odaya girdiği gibi banyoya gitmiş soyunmuş kabinde suyun altında öylece duruyordu. Gece yaşananlar sabah olanlar öyle bir hale getirmişti ki kaskatı ereksiyonu onu zorluyor teninde hissettiği incecik çikolata kokusu sinir uçlarını uyarıyordu. Hele tenine değen ten, erkekliğini avuçlayan Burcu aklını iyice kaçırmasına nedendi.
Kaşları çatılırken avuç içiyle fayansa vurdu.
“Aptal. Aptal kokarca. Salak küçük şeytan. Benimle boy ölçüşebileceğini sanıyorsun. Bir elime geçirirsem göstereceğim bunağı moruğu.”
Aslında pek umursamaması gerekirdi ama her defasında biraz daha dokunuyor sinirlerini bozuyordu kızın hitapları onu yaşlı görmesi ve her fırsatta ima etmedi. Ama bu sabah bazı şeyleri ispatlamıştı küçük bedenli beyaz tenli aptala yaşlı olmadığını. İstese itiraz etmesine fırsat vermeden parmakları ile bile zirveye çıkarır gözünün kamaşmasına neden olurdu ama yapmamıştı. Çamaşırın altında nemlenmiş kadınlık öylece onu beklerken odasına gelmek zor olmuştu.
Bir süre daha yıkandı ama baktı kendine faydası yok Müge’yi aramak istedi ama sonunda gözleri kapalı hayaller kurarak kendini tatmin ettiğini gördü. Sinirleniyor ama Burcu ile yapabilecekleri şeyleri hayal ettikçe daha da istekli duruma düşüyordu.
Burcu, yatakta bir süre kıvrandı. Hem acıkmış hem de baş ağrısı artık durabileceği kıvamı geçmişti. Midesi de bulanıyordu. Kalkıp üzerini giyindi. Alt dudağını dişleyerek yatağını toplarken iç çekti. Odadan çıkıp salonu geçerek mutfağa girdiğinde Asım kapıdan çıkıyordu. Bakışlarını kaçırdığında adamın dikkatle ona baktığını fark etti.
“Günaydın kara çocuk.” ,
“Kara çocuk.”
“He, kara çocuk. Hani saçın sakalın siyah ya.”
“Yok onu anladım da çocuk kısmını anlamadım.”
Alnını ovan kız uğraşmak istemedi.
“Tamam ya. Kara abi diyeyim o zaman oldu mu?”
“Oldu oldu da ne bu sinir? Yoksa başın mı ağrıyor?”
Asım’ın alay eder gibi konuşmasıyla gözlerini kısan Burcu başını kaldırdı ve “Uğraşma benimle” diye çıkıştı. Ellerini teslim olur gibi kaldıran adam “Heh şöyle ya. Her ne yaşarsan yaşa başını eğme küçük kız. Çünkü hayat senin ve kimsenin yargılamaya hakkı yok. Çaktın köfteyi.” derken Göz kırptı. Dudaklarını birbirine bastıran Burcu “Çaktım” deyip kıkırdadı.
“Hadi bir şeyler ye de ilaç al. O kafa ağrısı başka türlü geçmez. Bir daha da içme. En azından ağzınızla için.”
“Ay akıl verdi bal kabağa. Hadi abicim hadi işim var engelleme beni. Bu arada o parlak oğlana söyle benimle barışmak istiyorsa ondan birkaç isteğim var. Yanıma uğrasın.”
“Söylerim.”
Mutfağa girdiğinde yine kızarmıştı. Zehra kızarmış gözlerle çayları koyuyordu. Masaya oturduğunda “Aman beynimde kimler neler yapıyor neler. Çatlıyor kurban olduğum” diye yakınırken kızdaki durgunluğu fark etti.
“Şşt kız fingirdek neyin var? Suratın sike satışına girmiş.”
“Yok bir şey boşver.”
“La bak ben buna aşırı ayar olurum he. Neyse derdin söyle söylemeyeceksen de eşek tepmiş Nasrettin Hoca gibi surat asma. Meraklıyım kızım ben kafamda onlarca şey kuruyorum. Yorma beni.”
Kahvaltıya başladıklarında durumu anlattı. Sonunda Burcu “Vay anasını avradını köpeklere yalattığımın piçi. Hala ne bok yemeye peşinde ki. Ama yok illa boşandın diye eziyet edecek. Göt, evliyken hayatı zindan etmiş yetmemiş. Ulan böyleleri insanlıktan süreceksin. Adam olamıyorsa madam olsun pezevenk. Aman fingirdek takma sen kafana. Hallederiz. Bizim çocuklara uğrayacağım zaten bir haber uçururum. Resmi varsa sıfatına kedi pislettiğimin onu da ver. Dağıtırım. Sokakta yakaladılar mı geçmiş olsun. Köprü altında sermaye olarak bulur kendini ibne.” dediğinde gözleri büyüyen Zehra “Kızım şu ağzın ve pis ya” karşılığını verdi.
Gözlerini kısan Burcu “Fingirdek oynama benim anten ayarlarımla. Kızım, farkında mısın bilmiyorum ama daha götüm bokluyken sokaktaydım ben. İnan bana kibarcık olursan yaşatmıyorlar seni. Yoksa biz de bilirdik hanım evladı gibi çıt kırıldım olmayı. Sokak jargonu içimize işlemiş olmuyor yani sonradan düzelme. Kabacası alışmamış götte don durmuyor yani.” derken kapı ağzında elleri cebinde dikilmiş Acar kaşlarını çatmıştı.
Kızı umursamadan “Zehra ben çıkıyorum. Akşamki gibi bir taşkınlık da istemiyorum bir daha tek seferlik uyarıyla konuyu kapatıyorum. Yemeğe gelmeyeceğim.” dedi ve evden çıktı. Burcu “Kütük abi. Adam resmen kazma yahu. Biz de buradayız insan yerine koy demi ama yok. Sonra laf edince homhomhomhom tehdit eder ruh hastası bunak.” diye ardından konuşurken aklına gelen şeyle geri dönen Acar bir kez daha “Seni duyuyorum küçük şeytan ve inan tehdidimde oldukça ciddiydim. Kaşınma.” diyerek sertçe konuşup bu defa tamamen gitti.
Çayından bir yudum alan kız yutkunsa da “Aga sanırsın kıçında gözü kulağa var.” diye homurdandı ama sonrasında kapıda beliren Kemal ile sinsice sırıttı.
“Asım bir şeyler dedi. Bende geldim. Ne yapmam lazım güzelim?”
“Valla parlak oğlan bugününü bana ayıracaksın. Ha dersen ki olmaz sen bilirsin. Bir de bolca para lazım. Var mı sende?”
Kemal kaşlarını kaldırdı ama dışarı çıkarken kartı eline tutuşturan adamın “Bir şey lazım olursa kullan. Küçük şeytan benden para almaz” dediğini hatırladı. Sanki kendi parasıymış gibi “Para köpeğin olsun.” derken rahattı.
“O zaman, önce bana bir telefon. Sonra da yiyecek ve giyecek alacaz. Bizim çocuklara uğramamız lazım.”
Kemal tamam dese de dışarıya çıkıp telefonla Acar’a haber verdi. Dikkat etmeleri konusunda uyaran adam ile birkaç koruma daha yanına aldı. Evden çıkmadan önce Zehra’dan eski kocasının adını resmini alan kız kafasındakileri bir bir yapmak için yola çıktı.
Önce pek de fazla fiyatı olmayan kullanışlı bir telefon aldılar. Hatta kendi üzerine alan Kemal, sonrasında kızın listesine baktı. Çocuklar için kışlık kıyafet aldılar. Göz kararı iş gören Burcu sonra da Markete girdi. En az on poşetle çıktıklarında Kemal büyük büyük yutkunuyordu. Hesap ekstresi patronuna ulaştığında vereceği hesabı şimdiden düşünüyordu.
Sur dibine gelip oduncuya uğrayıp kömür ve odun aldıklarında korumalardan biri küçük kamyonetin içinde şoförle yolu tarif ediyordu. Kulübelerin olduğu yere vardıklarında etrafta koşturan çocuklar direkt yanlarına geldi. Burcu hepsine sarıldığında onu koruyan çocukların yanına gitti. Yiyecekler dağıtıldı ve küçük kulübedeki eski soba için yakacaklar getirildi. Ama Kemal rahat edemedi. Çocuklar için yanındakilerden birini yeni soba ve boru alsın diye yolladı. Diğerini de kontrapilak için başka yere gönderdi.
Küçükler kıyafetler ve yiyecekler için mutlu olurken büyükler düşünceliydi. Dışarı çağırdığı büyük çocuğa resimle ismi verirken Kemal da yanlarındaydı.
Çocuk “Sen merak etme abla. Ben yayarım diğerlerine buluruz bu pezevengi.” dedi.
“Öldürmeyin ama sağlam da bırakmayın. Dikkatli olun başınıza bir iş açmasın piç.”
“Bilirsin bizi abla sorun olmaz.”
Kemal “Buna gerek yok Burcu biz hallederiz.” dediği an geri dönen genç kız “Yapma ya. Ben bilmiyorum değil mi halledeceğinizi. Ama ne gerek var. Ben sizden daha iyi biliyorum bu sokakları. O ite sizden önce ulaşır küçük bir uyarı yaparım. Hem bu fingirdekle benim arada. Dahil olmayın canım.” deyip yürümeye başladı. Korumalar daha gelmemişti. İkisi yanlızdı.
Diğer çocukların kulübesine bakıyorlardı ki sağdan soldan takım elbiseli adamlar çıkmaya başladı. Kemal “Sikeyim böyle işi” derken Burcu dişlerini sıkmış yerden demir çubuklardan birini almıştı.
“Bunlar onlar. Abinin adamları. Şu keli tanıdım. O gece kızı yakanlardan biri.”
Burcu bunu söyler söylemez Kemal hemen Mehmet’i aradı. Birkaç çalış sonrası açan adama “Savaş’ın adamları sur dibinde. Hemen gelin” diyen Kemal ile Mehmet Asım’a haber verdi. Acar’a bilgi verdiklerinde küfürler ederek araba geçen adam “Yemin ediyorum bela bu kız. Bok var demi orada gitme yani ne olacak ki. Elimde kalacak gerizekalı.” diye homurdanırken gaza basmışlardı.
Adamlar üzerilerine geldikçe sırt sırta veren ikili etraflarında dönerken Burcu elini dudaklarına götürdü ve kuvvetli bir ıslık çaldı. Bu ıslık dört bir yanda yankılanırken Savaş’ın adamlarının da etrafını kimsesizler sarmaya başladı. Kemal “Bu ne lan?” dediğin de Burcu güldü.
“Beni kıyıda köşede sıkıştırdığında tek kalırım da burası benden sorulur. Merak etme şimdi işlerini görürüz.”
Dediği gibi de oldu. Kimsesizler onlar daha silahlarına sarılamadan birer odunda yere yıktılar. Lakin geriden gelen daha fazla adamı hesap edememişlerdi. Kemal ile Burcu bir ara ayrılmak zorunda kaldığında işler de karıştı. Çünkü Burcu iri yarı bir adamın omzunda baygın biçimde kulübelerin olduğu yerden uzaklaşıyordu. Acar ise iri yarı kel adamla karşı karşıya geldiğinde mavilerinin koyulaştığını sinirin ise tüm bedenini sardığını biliyordu. Bir şeyler oluyordu. Bazı oyunlar dönüyordu ama kimse bilmiyordu.