1. KRAL'IN ADALETİ
Oturduğu masa etrafında gözlerini gezdiren Acar, küllükteki sigarasını alıp bir soluk daha çekti içine ve dumanını geri üfledi.
“Silah işinden kazanılan para neyinize yetmedi de toza girdiniz. Üstelik benim kurallarım açık ve netken.”
Selim söze girdi. Ölesiye korksa da bir şekilde girdiği işi savunmalıydı.
“Toz işini herkes yapıyor Acar abi. Biz sadece lojistiği sağlayacağız. Silah işinden gelen hepimize eşit dağıtıldığında eriyip gidiyor.”
Musa “Selim doğru söylüyor abi. Giderimiz gelirimizden fazlaya çıkıyor. Toz işi bize ilaç gibi gelir.”
Acar elini masaya vurdu.
“Kimi kandırıyorsunuz lan siz. Bilmiyor muyum servetlerinizi. Siz cebinizi dolduracaksınız diye toz işine mi gireceğiz bu saatten sonra. Okul önlerindeki torbacıları bile toplatıyorum ben size mi izin veririm?”
Fatih elini masaya vurdu. Yürek yediğini düşünenlere inat krala baş kaldırmayı cesaret sayıyordu ama ölüm uyku değildi.
Ayağa kalkan Acar elinde aldığı kristal küllükle Fatih’in yanına kadar gelip karşısında durdu. Gözlerini kısarken “Bir daha aynı hareketi yap Fatih” dediğinde sertçe yutkunan adam anında geri vites yaptı.
“Abi kusuruma bakma bir anda oldu. Hata yaptım affet.”
“Fatih, masaya hangi elinle vurduysan o elini koy. Beni uğraştırma.”
Fatih geri adım atmak istediğinde ensesinden tutan Mehmet olduğu yere sabitledi. Acar, şöyle bir soluk aldı. Boşta kalan elini uzatıp karşısında rengi kaçan adamın koluna uzandı ve çekip elini masaya sertçe koydu. Küllüğü kaldırdığı gibi ele indirirken kırılan kemik sesi diğerlerine ulaştı. Dişleri arasından “Sen benim olduğum yerde sesini yükselttin yetmedi bir de masaya elinle mi vurdun koçum?” derken acı içinde haykıran Fatih “Abi kulun kölen olayım dur. Affet abi büyüklük göster.” diyor bedenine yayılan sancının keskin uçlu bıçakları ile savaşmaya çalışıyordu. Acı her yerdeydi.
Küllüğü bir kez daha indirip daha fazla kemik kıran Acar diğerlerine döndü ve “Toz işi olmayacak. Bana karşı gelip yapmaya başlarsa ibreti alem için çukura dik gömer yanına da akrep koyarım. Sohbetin pek iç açıcı olacağını sanmıyorum. Götünüzde mermi patlattırmayın lan bana.” diye bağırdı.
Herkesin gözü korkmuştu. Ona boşuna kral demiyorlardı. Dakikalar içinde toz diye sorun çıkaran adamlar şimdi sessizce oturuyor, önlerine konan sevkiyat planlarına bakıyorlardı. Fatih ise geri yerine oturmuştu ama eli öyle kötü haleydi ki sesini çıkarmamaya çalışsa da inlemeden edemiyordu. İçindense küfürler ediyor kralı bitirmek için yeminler ediyordu.
Sonunda toplantı bitip herkes aracıyla ayrılarak gittiğinde Mehmet “Abi, Fatih rahat durmayacaktır” dedi. Giydiği ceketi düzelten Acar “Kendi bilir. Yapacağı tek bir yamukta asit kuyusuna atarım değil kemiği mezarı tek bir parçası bile kalmaz.” derken büyük avizecinin içinden geçip arka sokaktaki park edilmiş araca geçtiler. Saat geç olduğu için “Direk eve gidelim Mehmet.” diyen Acar alnını ovdu.
“Başın mı tuttu yine abi?”
“Sorma, şu migren denen siktiğimin ağrısı geldi oturdu yine beynimin içine.”
“İstersen önce bir acile gidelim iğne yapsınlar abi. Rahat ederdin gece.”
Parmakları şakağına baskı yaparken “İyi dedin Mehmet. Gözlerim yerinden çıkacak gibi. O zaman önce acile sonra eve.” deyip sessizliğe gömüldü. Aracı kurşun geçirmez ve sakin olduğu için başını geri yaslayıp gözlerini kapadı. Sessizlik ve karanlık biraz olsun rahatlamasına neden oluyordu.
Acile geldiklerinde işlemleri halledip direkt iğneyi yaptırdı ve Beşiktaş’taki evine geldiler. Odasına çıkıp üzerini değiştiren adam yatağa uzandığında gözlerini kapayıp dinlenmeye çalıştı. Ağrısı hafiflemiş bedeni yatak gördüğü için ona minnettardı. Yaşı öyle fazla değildi. Kırk ikisine Nisan ayında girmişti. Temmuz ayının sıcağında terlediğini hissettiğinde klima açmak yerine kalktı ve camı araladı. Yeniden yatağa uzandığında uykusu kaçmıştı. Geçen ay dedesine uğradığında yaşlı adamın “Karta kaçtın evlen de ölmeden göreyim” veryansınlarına “Kafama göre kimse yok dede. Hem bilirsin biz silahımızla evliyiz” cevabını vermiş sonra da masanın üzerine konan silahla kendi gözlerine benzer gözlere irislerini sabitlemişti.
“Acar, bak evladım. Bende zamanında belime taktığım bu demir parçası ile evliyim derdim. Ona öyle bağlıydım ki hayatımın kadını karşıma çıktığında onu kırıp dökecek kadar kapılarımı kapamıştım. Sonra korku ile tanıştım. Öyle ölmekten korkmak değildi bu, onu bir daha görememek onun nefes almadığı bir dünya da yaşamak korkusu. O zaman silahla olan nikahım bozuldu ve babaannen ile yuva kurdum. Kötülük hep var oldu ama biz o kötülüğün içinde kendi dünyamızda yaşadık. Baban oldu. Ardından da sen. Bizim gibi adamlar silahla nikahlarını aşık olana kadar tutarlar. Sende bunu yaşayacaksın.”
Buna cevap vermemişti. Aşık olacağını asla düşünmüyordu. Kafasındakileri bir köşeye atıp yeniden uyumaya çalıştı. Aylar geçip mevsim kışa aylardan da Kasıma gelirken sabah erkenden kalkıp evinin yakınındaki ormana koşmaya gitti. Yaşı ilerledikçe daha dikkat ediyordu. Güçlü olmak istiyorsa buna mecburdu. Yanında onunla koşan adamı Mehmet çalan telefon ile duraksadığında Acar da durdu.
Mehmet bir süre karşı tarafı dinledi. Ardından gözlerini kısıp etrafına baktı. Tek kelime etmeden telefonu kapatırken patronunun arkasına geçip sırt sırta gelmelerini sağladı. “Buradalar abi. Saldıracaklar.” dediğinde ıssız olan iç kısımdan yüzleri kar maskesi ile kapalı üç adam çıktı. Acar, alt dudağını ağzının içine yuvarlayıp emerken “Gelsinler koçum.” dediğinde diğer yönden üç adam daha çıktı. Altı kişiye ikisi olarak kalmışlardı. Ellerini yumruk eden ikili saldırmalarını beklerken tam tersi yönden üç adam daha çıkınca tek kaşını kaldıran Acar “Sikerler böyle aşkın ızdırabını ama” demeden edemedi.
“Abi ne dersin?”
“Beşi benim. Sen dördünü oyala onlara da yetişeceğim.”
“Eyvallah kral.”
Üzerlerine ilk adamı Acar aldı. Savrulan yumruktan başını yana eğip kurtulurken kendi yumruğunu adamın çenesine geçirdi. Zekası ve pratikliği kadar yıllar öncesinin kafes dövüşlerinden kalma bir güce sahipti. Çeneden gelen kırılma sesini kolunu tutup çevirmesiyle diğer kemiğin sesi eşlik ederken diğerleri de sırayla saldırıyordu. On dakikanın sonunda nefes nefese kalsalar da tek bir adam ellerinde kalmış yerde kıvranırken “Sizi kim gönderdi?” diye soran Acar alnındaki teri silmişti.
Adam ses çıkarmadı ama kırık kolunun üzerine basan Acar “Bir kez daha sormayacağım” dediğinde adam pes etti.
“Biz sadece söyleneni yaptık. Fatih, Fatih Atay gönderdi bizi.”
Burnundan soluk alan adam ayağı ile yerdeki adamın suratına tekme attığında Mehmet ben dermiştim der gibi baktı. Eve dönerlerken “Akşama Fatih’in işi bitecek” diyen Acar ellerinin üzerindeki berelenmeleri izliyordu.
Akşama kadar işlerine bakan ikili yanına diğer adamlarını da alıp Fatih avına çıktığında ellerine geçmesi fazla uzun sürmemişti. Kovaladıkları arka izbe ve tehlikeli sokakların birinde yakalamış kafasına silahı dayamıştı. Ona yalvarmasını duymuyordu. Umursamıyordu bile çünkü ihanet ve baş kaldırı bir kez olursa hep olurdu. Tam tetiği çekeceği esna da bir çığlık ve ardından yardım isteği duyuldu. Sonra yeniden bir çığlık daha yankılandı İstanbul sokaklarının unutulmuş bir köşesinde.
“Yardım edin! İmdat!”
Acar Arsen silahın namlusunu doğrulttuğu adamın son sözlerini büyük bir kinle dinlerken kulağına çalınan sesle duraksadığında gözlerini kıstı. Gök kadar mavi deniz kadar hırçın irisleri sağa sola bakarken sağ kolu Kemal “Abi” dedi bakayım mı der gibi. O da çığlığı duymuştu yardım etmek için talimat bekliyordu.
Başı ile küçük bir hareket yaptı. Fatih ise boşluktan yararlanmak adına kaçmaya yeltenince susturucu takılı silahtan tek bir mermi çıktı. Enseden giren mermi ile Fatih olduğu yere yığılıp kaldı. Acar, tiksinti dolu bir bakış atsa da hemen ardından sesin geldiği yöne doğru koşar adım ilerlemeye başladılar. Kemal de silahını çıkarmış karşılarına çıkacak şeylerden korunmak için temkinliydi. Arkalarından gelen korumalar ise etrafı kolaçan ediyordu.
Yaklaştıkça ince bir kadın sesi kulaklarına kazındı. Yalvaran, kurtulmaya çalışan ve ağlayan.
“Yapma, Allah aşkına dokunma bana. Bırak gideyim ne olur.”
“Kes sesini lan. Şurada iki gram zevkimiz var içine sıçma hem sende zevk alacaksın niye itiraz ediyorsun ki. Ne demişler eğer tecavüzcünün elinden kurtulamıyorsan zevk almaya bak.”
Yerde çırpınan kızın kanı adeta bu sözlerle donuyor tüm gücüyle üzerindeki eski kıyafetlerini parçalamaya çalışan adama direniyordu. Sonunda iyice sinirlenen ve uyuşturucu etkisindeki adam kızın gırtlağına çöktü. Gözleri büyümüş fıldır fıldır dönüyor, yaşadığı içsel patlama ile öyle ya da böyle ölü veya diri ona karşı çıkan bu kızı becermek istiyordu.
Boğazına baskı yapıldıkça ciğerleri birazcık temiz hava için çıldırıyor, göğsünde sıkışık duruyordu. Tırnaklarını adamın elinin üzerine yüzüne doğru eğilmiş yüzüne geçirse de iri yarı tabiri caizse hayvan gibi adamı durduramıyor kötü sonun yakın olduğunu hissediyordu.
Sonra bir şey oldu. Bayılmak üzereydi ki boğazındaki elleri gevşemeye başladı. Bulanık gördüğü gözleri manzara karşısında kocaman olurken çuval misali bedenine serilen bedenle öksürük krizine girdi. Aynı zaman da itekleyip kurtulmaya çalışıyordu.
O an karanlığın içinden başka adamların çıktığını ona doğru geldiğini zar zor görebildi.
Acar, yerde çırpınan ve üstündeki adamın boğazladığı kızı zar zor görürken silahını ateşledi ve arkadan adamı başından vurdu. Bir süre öksüren ve kımıldanan kız hareketsiz kalınca adamına işaret etti. Kemal silahı elinden bırakmadan yanaştı ve cesedi kızın üzerinden aldı. Yerde öylece yatan kız kağıt toplayıcısıydı. Üstü başı hırpani, eli yüzü kir içinde saçları keçelenmişti. Dudağının kıyısındaki yarada kan sızıyordu.
“Abi kız bayılmış.”
“Ayılınca yoluna gider. Biz şerefsizi hallettik. Hadi gidiyoruz.”
Kemal'in içi rahat etmiyordu. Birkaç adım atıp patronuna yetiştiğinde “Abi en azından kendine gelip toparlandıktan sonra gitmesine izin verseydik.” dediğinde Acar göz devirdi. Silahını beline takarken “Kemal, koçum oradan bakınca bakım evi müdürüne ya da sosyal hizmetler görevlisine mi benziyorum. Kendine gelince gitsin işte.” derken sesi buz gibiydi.
Patronunun huyunu bilen adam daha ılımlı olmaya çalıştı.
“Haklısın abi de kıza tecavüz etmeye çalışan dingili öldürdük. Ya baygınken başkası gelip ırzına geçerse? Kabul her türlü günahın zinciri boynumuzda da bu da olmasın be abi.”
Bu defa mavileri yanan Acar “Oğlum benle kafa mı buluyorsun? Hırlımı hırsız mı ne bok belli değil tutmuşsun neler diyorsun? Lan biz bebek bakıcısımıyız?” dedikten sonra diğer adamlarına “Mekana geçiyoruz” dedi ve yürümeye devam etti. Kemal her ne kadar yardım etmek istese de son söz abi dediği ruhsuz adamdaydı.
Girdikleri sokaktan çıkmak üzerelerken dört beş sarhoş ellerinde bira şişesi yanlarından geçti. Acar konuşulanları duyunca sinirle gözlerini kapayıp açtı. Dişlerini sıkarken eli yumruk oluyordu. Tükürdüğünü yalamak zoruna gidiyordu elbette ama o kızı kaderine terk etmek ona bile fazla gelmişti bir anda.
“Lan oğlum karıya falan mı gitsek. Acayip şeyim kalktı lan.”
“Aga bende metelik kalmadı. Amına koduğumun orospuları da beleşe çalışmıyor.”
“Sorma lan geçen birini ikna ettim manita ortamı yapalım falan dedim bakireyim değip kaçtı kancık.”
Kemal duraksayan Acar’a bakarken seğiren çene kasları ile “Git al gel kızı Kemal. Dikkat edeceksin bir sakatlık çıkarsa önce onu sonra da seni kaldırırım ortadan gözümü bile kırpmam.” dediğinde başını sallayan adam yanına birini aldı ve geri döndü. Yanlarından geçen sarhoşlar cesedi ve baygın kızı görünce kaçarken hemen üzerlerindeki ceketi çıkarıp kızı saran ikili kucağına aldığı gibi patronlarına yetişti.
Acar yüzünü buruştururken “Diğer araba ile götürün. Leş gibi kokuyor onun kokusunu çekemem” derken arabaya bindi ve adamlarından biri hemen direksiyona geçti. Kemal kucağında kızla koruma aracına geçerken bir konuda Acar’a katılıyordu. Kız resmen küflü yumurta gibi kokuyordu. Saç ya da ten rengi kirden seçilmiyordu. Cılız bir şeydi. Kemikleri neredeyse ele batacak kadar belirgindi. Acar Arsel sokaktan kedi alır gibi bir insan almış evine götürürken arada kliniğe de uğraması gerektiğini kafasına not etti. Ne hayat ama. Bir yanı annesine zamanında verdiği söz yüzünden doktorluktu. Ama Acar insanlara değil hayvanlara doktor olmayı tercih etmişti çünkü insan öyle ya da böyle fırsatını bulduğu an sırtından vurmak için orada bekliyor olurdu.