3. BELLEK VE BELA

2934 Words
Kemal, gelen resimlere şöyle bir baktığında midesinin bulandığını hissetti. Taşların dibine parçalanarak atılan kıyafetler, teki olmayan bot, yanan ve tanınmaz haldeki çıplak ceset. Kemal kıyafetleri tanımıştı. Dişlerini sıkıp “Sikerler böyle işi” derken Acar adamına dikkatle baktı. “Abi, kıyafetler sabah Zehra’nın Burcu’ya verdikleri. Bu havada üşümesin diye.” “Bir de o kokarcaya kıyafet mi verdiniz?” Kemal ‘Yeter be’ demek istese de sessiz kaldı. Bazen gerçekten çekilmez bir adam oluyordu Acar Arsel. Cevap alamayınca iyice sinirlenen Acar kalktı ve “Gidip bakalım. Benim şehrimde istediği gibi at koşturan o Savaş itinin marifetlerini görelim de kemiklerini kıyıp derisini sıyırırken hesabını sorabileyim.” dediğinde içten içe ‘Sonunda’ değip hemen arabaya koştu. Direksiyona geçtiğinde istikameti Fatih’deki surlardı. Bir saat sonra cesedin olduğu konuma geldiklerinde polisler daha piyasada yoktu. Kral gelip durumu görmemiş kimse haber vermemişti. Kimsesizler, evsizler ve ayyaşlar kıyıdan köşeden olan biteni izliyordu. Kemal üzerini gazete kağıdı ile örtülmüş cesede yanaştığında hala yanmış et kokusunu alabiliyordu. Yüzü pek tanınacak durumda olmasa da merakından kağıdın ucunu kaldıran adam direkt saçlara odaklandı. Sarı teller ötelenmiş saç tutamları arasından belli oluyordu. Kaşları çatıldı. Burcu kızıldı. Hem de öyle kolay kolay rengi dönmeyecek bir kızıl. O an derince soludu ve genzini yakan et kokusuna rağmen rahatlayarak verdi. Cansız kıza da üzülmüştü ama değişik biçimde daha kaderi üç yaşında kararmış Burcu onun için vicdan konusu olmuştu. Ayağa kalktığında Acar’a “Abi bu bizim kız değil. Ama eşyalar onun. Şu çocuklara falan bir sorup soruşturalım. Eğer buralardaysa falan gidip konuşalım. Malum Savaş peşindeymiş ya hani belki bir şeyler biliyordur. Bilmese düşmez kimsesiz bir kızın peşine. Zaten böbreğini almışlar. İşlerinin bitmiş olması lazım. Ne dersin?” dediğinde kaşları açtık gözleri kısık adam “Sen buraları hallet. Ben mekana geçiyorum. Duruma göre konuşuruz. Bulun şu piçi iyice midemi bulandırmadan.” dedi. Arabasına bindiğinde ona has adamlarından Mehmet ve Asım eşlik etti. Kemal geride kalmış kimsesiz sokak çocuklarının yanına gittiğinde yüzlerindeki korkuyu görebiliyordu. “Çocuklar, şimdi size birini soracağım. Kulübesi buralarda bir yerlerde ama ben bilmiyorum. Bana söylemeniz için ne istersiniz.” Az irice olan “Yemek” derken aralarındaki en tıfılı “Kimi arıyon abi önce onu de?” diye diklendi. Kemal daha sakin bir tonla “Adı Burcu. Buralarda bir kulübede yaşıyormuş. Kızıl saçlı, kağıt toplayan biri.” dediği an çocuklar birbirine baktı. Yine tıfılı atıldı. “Niye arıyon? Napcan onu? O adamlar gibi dövcen mi?” Kemal bir şeyler yakaladığını anlamıştı. Yere tek dizi üzerine çökerek çocukla aynı boya gelirken “Burcu ablanı dövdüler mi? Canını yaktılar mı?” dediğinde gözleri dolan çocuk hırsla anlatmaya başladı. “Dövdüler tabi. Çok vurdular. Onu da Burcu abla korksun diye yaktılar. Gene geleceklermiş. Siz napcaksınız onu.” Uzanıp çocuğun başını okşayan Kemal “Merak etme, biz onu dövmek ya da zarar vermek için değil aksine korumak ve o adamlardan kurtarmak için arıyoruz. Hadi delikanlı bize kulübesini göster de yaralıysa eğer hemen hastaneye götürelim.” dedi. Omuz silken çocuk “Götüremezsiniz ki, onun kimliği yok almazlar içeri.” dediğine soluğunu bırakan adam kalktı ve elini cebine attı. Bir deste para çıkarıp diğer çocuklarla birlikte hepsine dağıtıp “Bizim çok paramız var ona özel doktor buluruz kimliğe gerek kalmaz, şimdi lütfen bana kulübenin yerini göster.” deyip bekledi. On dakika sonra eski kırık konteynerlerin olduğu, alana geldiklerinde parmağını ileri uzatan çocuk “Orada yaşıyor. Ama adamlardan kaçtıktan sonra gelmişmidir bilmem.” der demez diğerleri ile koşarak kaçtı. Kemal, muşamba ile kapatılmış küçük bir pencereye bakarken belinden silahını çıkardı ve adamları da aynı şeyi yaptı. Dikkat ederek ilerlediler. Etrafta başkalarının olma ihtimali hep vardı. Konteynere geldiklerinde kaşları çatık biçimde baktı. Küçük pencere dışında sadece bir kapı vardı ve kapı resmen Allah’a emanetti. Silahın ucu ile birkaç tık sesi çıkardı metale vurup ama ses gelmedi. Yeniden vuracakken ufak bir inilti ve gürültü duydu. Ayağı ile zorlanmadan bir tekmede kapıyı açarken gördüklerine inanamadı. Yüzü gözü dağılmış üzerinde sadece dizlerinin hemen üzerinde biten siyah kenarı sökülmüş bir şort ve yine siyah yıpranış atletle öylece yerde yatan Burcu cenin pozisyonunda yatıyordu. Silahını beline takan Kemal “Hasiktir” diye söylenirken hemen üzerindeki kabanı çıkardı. Diğer üç adam da kıç kadar yere girmeye uğraşırken “Arabayı getirin çabuk!” diye bağırdığında dışarı çıktılar. Titreyen Burcu gözlerini aralayıp gülümsemeye çalışarak “Pa-parlak oğ-l-an" dediğinde sinirden güler gibi ses çıkarak Kemal “Kızın tipini kaydırmışlar hala dalga peşindesin” dedi. Kucağına altığında inleyen kız kirpi gibi tortop olmaya çalışıyordu. Araba geçtiklerinde arkaya yatırdıkları kızı emniyet kemeri ile sabitlediler. Sonrasında aracın ısıtıcısını açıp az da olsa ısınmasını sağlamaya çalıştılar. Kemal patronunu ararken yola çıkmışlardı. Birkaç çalış sonrası “Son durum ne?” diyen adam bardağındaki içkisini yudumluyordu. “Kızı bulduk abi. Fena dayak yemiş. Bu Savaş’ın adamları diğer kızı buna korku vermek için yakmış. Oradaki çocukların demesine göre geri geleceklermiş.” Acar, sinirle solurken boştaki eli yumruk olmuştu. Öfkeyle soluğunu bırakırken “Kız nerede?” dediğinde “Arabada, yanımızda abi” cevabını aldı. Kimlik sorun olduğu için hastaneye götürün diyemezdi. Üstelik pezevengin adamları orada da rahat bırakmazdı. Sözde yardım ettiği kızı şimdi başından defedemiyordu. Dişlerini sıkarken “Kliniğe götürün. Bende oraya geçiyorum” dedi ve telefonu kapadı. Gözünün önüne yine kızın ona bey amca dediği laf sokup sinirlerini zıplattığı anlar gelirken bedeni de gerildi. Bacaksız bir veletle başı belaya gitmişti. Burcu onun için baş belası bir kokarcaydı. Sonunda kliniğe geldiklerinde Kemal genç kızı yine kucağına aldı ve kliniğe girdi. Arkalarından gelen Acar da içeri girdiğinde hayvanları kontrol ettiği odaların olduğu uzun koridorda peş peşe yürümeye başladılar. Büyük beyaz bir kapıdan geçtiklerinde bulunan dört yataktan birine kızı bırakan Kemal geri çekildi. Onlardan olan ve çoğu zaman yaralandıklarında doktorluklarını yapan Sami de elinde çanta ile odaya girdiğinde elleri cebinde olan Acar yatakta yatan kızı izliyordu. Genel bir kontrol için kızın atletini az da olsa yukarı çeken Sami gördüğü izler karşısında kaşlarını çattı. İki yerde bıçak izi sol tarafında da derin ve büyük bir çizik mevcuttu. Geri dönüp patronuna baktığında Kemal “Böbreğini almışlar” dedi. Diğer kontrollerin ardından patronuna dönen Sami “Abi çok sağlam dayak yemiş. Yeni ve eski derin kesikleri var. Bir süre burada idare ederim ama hastane şart olabilir. Bir de çok kirli. Yaraları enfeksiyon kapmış. Temizlenmesi dezenfekte edilmesi lazım.” dediğinde Acar burnundan soluyordu. “Başımıza iş aldık. Neyse, sokağa atacak değiliz. Sen ilgilen bir sorun çıkarsa da hastane işini halledelim. Dikkatli ol bu kısma diğer müşteriler girmesin. Daha fazla soruna neden olmayın.” 3 GÜN SONRA... “Burası neresi dedin?” “Veteriner.” “Hayvanmıyım lan ben baytara getirdiniz? O bunak patronunuz buna mı layık görmüş beni?” Sami bininci kez soluğunu sertçe bıraktı ve “Rahat dur da şu antibiyotiği yapayım. Hala yaraların enfeksiyonlu geberip gitmemen için şart.” dedi. Göz deviren Burcu kaşları çatık olsa da durdu ve koluna iğne yapılmasına izin verdi. Sonra acıyan kaburgalarını tutup yatakta oturur hale gelirken “Burası kimin?” derken etrafı inceliyordu. “Patronun. Acar Arsel’in.” “O bunak herif neden bir veteriner alsın işletsin ki? Ruh hastasını mı bu adam? Onun yerinde olsam bakım evi falan açardım. En azından birkaç yıla elden ayaktan düştü mü işine yarardı.” Gözleri büyüyen Sami “Kızım sen canına mı susadın? İntihar etmek istiyorsan patrona bunak diyeceğine kendini köprüden falan at kafana sık ne bilim zehir iç hatta kendini as. Daha acısız olur.” dedi. Omuz silken Burcu “Sıkıldım. Buraya kapatılmış gibiyim ya.” diye homurdandı. “Gibi değil kapatıldın. Peşinde hasta ruhlu bir manyak var. Abi denen o adam takıntılı bir ruh hastası ve sana da takmış gibi görünüyor. Patron icabına bakana kadar dur şurada işte.” “Oradan bakınca kafese kapatılacak hayvana mı benziyorum? Sıkıldım anlamıyormusun sı-kıl-dım.” Sami sabır diledi. Gözlerini kapatıp açarken bu kızın çenesiyle bile silaha gerek kalmadan birilerini öldürebileceğine emindi. Odadan çıkarken kapıyı kilitlemeyi unutmadı. Yatakta oturup oflayan genç kız kollarını göğsünde kavuşturdu ve etrafı inceledi uyandığından beri yaptığı gibi sonra da sıkıntıyla yanındaki yastığı yüzüne kapayıp boğukça çığlık attı. Acar, gelen iki köpekle ilgilenirken Sami elindeki malzemeleri çöpe atarken Kemal’e dert yandı. İşi biten patronlarının onları dinlediğinden habersizlerdi. “Abi nereden getirdiniz bu kızı anlamıyorum ki?” “Hayırdır, sıkıntı ne?” “Sıkıntı kız abi. Baştan sona kız. Deli etti beni ayıldığından beri. Ne çene varmış arkadaş intihar edecem sayesinde. Panik atağım başladı tansiyonum yerinde durmuyor. Hayır, Acar abi içinde “Bunak, yaşlı, ihtiyar, bir ayağı çukurda gibi şeyler söylüyor. Bak bence biz bu kızı doğal ortamına salalım gitsin. Peşine düşüp yanına alacak adamı zaten iki güne bezdirir vazgeçirir.” Kemal gülmek istedi ama gerçekten de canından bezmiş adamın yüzüne karşı gülemedi. Burcu, yine formundaydı anlaşılan. Lakin bir nokta da haklıydı. Acar Arsel kızın sözlerini duyarsa helvası için fıstık aramak zorunda kalırlardı. Çünkü adam kızı sağ bırakmazdı. Kaşları çatılan ve sinirlenen Acar ise önlüğünü çıkarıp odasındaki koltuğun üzerine atarken kızın yattığı kısma sert adımlarla ilerledi. Kapıyı açtığında kızın uyuduğunu fark etti. Hırsla baş ucuna geçip bağıracakken terlediğini fark etti. Yaraları yüzünden odadaki duşta Zehra’nın yardımı ile temizlendiği için beyaz teninde küçük damlalar daha net belli oluyordu. Kızıl saç tutamları yastığa dağılmış burnunun ve göz altlarının üzerine serpiştirilmiş küçük benekler sanki ufak bir kız çocuğuymuş izlenimi veriyordu. Bakışları daha da sertleşirken iniltileri artan kız bağırmıyordu. Dudakları birbirine bastırılmıştı ve yüzü acı çekiyor gibi buruşuyordu. Elleri üzerine yarı kadar örttüğü örtünün üzerinde yumruk olmuş parmak boğumları beyazlamıştı. Acar bir adım daha atıp kızı kolundan tutarak sarsacakken gözleri bir anda açılıp oturur hale gelen kız hala titriyordu. Soluk alışverişleri öyle hızlıydı ki sanki çok hızlı ve uzun süre koşmuş gibiydi. “İyi misin?” Adamın bariton sesini duyduğu an çığlık atıp geri kaçarken “Ananı zikim” diye bağırdı. Acar gözlerini kısıp “Anlamadım” diyerek dişleri arasından hırlarken elini göğsüne koyan kız “Boşver anlama. Ne demeye azrail gibi başımda dikildin ki sen? Ödüm sayende patladı. Bak kırk güne ölürsem senden bilirim bey amca. Olmuyor böyle aaa.” dedi ve üste çıkmaya çalıştı. Acar sadece buz gibi mavileri ile kıza bakıyordu. Burcu adamın gözlerine bakınca anında bakışlarını çevirdi ve “Bakma şöyle emmi ya valla tırsılıyorum. Boğazlayacakmışsın da tenezzül etmiyormuşsun gibi bakıyorsun.” derken başını hiç kaldırmıyordu. Sessizlik iyice korkmasına neden olurken “Konuşsana be adam” diye çıkışınca “Kes sesini!” diyerek bağıran Acar ile olduğu yerde sıçradı. “Bir sus lan motorun soğusun.” “İyi de ne bağırıyon. İnsan gibi söylesene.” Acar gözlerini kapatıp sıkkınca soluk verdi. “Hala konuşuyorsun.” “Yani insanız ya hani. Konuşarak anlaşıyoz. Ama tabi sen değilsen sıkıntı yok ben susarım. Sonuçta anlaşamadıktan sonra değil mi ama. Söz dileyen biri olabil-.” Acar, sonunda dayanamayıp kızın ağzına elini kapadığında gözleri irileşen Burcu yüzünün yarıdan fazlasını kaplayan elle şoka girdi. Dişlerini sıkan adam “Tek kelime bir tek harf bile çıkarsa ağzından boynunu ben kırıveririm dışarıda seni arayanlara gerek kalmaz. Anladın mı?” derken sesi hırlar gibi çıkıyordu. Başını sallamaya çalışan kız beceremeyince gözlerini açıp kapadı. Alaylı bir gülüşle “Güzel. Şimdi elimi çekeceğim. Sesini hatta soluğunu duyarsam gerisine karışmam” dediği gibi usulca elini çekti. Put gibi kalan Burcu kıpırdamıyordu bile. Hayır çene yapar korkmazdı ama adamın gözlerinden o kadar korkmuştu ki götü tek kelime etmeye yemiyordu. Acar duruşunu düzeltip ellerini cebine koyarken avucundaki dudak sıcaklığı teninde incecik karıncalanmalar yaratıyordu. Burnundan aldığı solukla “Şimdi, senden ne istiyorlar? Bu kadar peşine düşmelerinin nedeni nedir?” dediğinde Burcu hala öylece duruyordu. Ama beyaz teni kızarmaya başlamıştı. Nefes alamadığı için ciğerleri çıldırsa da kendini sıktıkça sıkıyordu. Acar, kızın neden konuşmadığını ve kızardığını hatta morarmaya başladığını anlamak için gözlerini kısarken nefes almadığını fark etti. Mavileri ürkütücü biçimde büyürken “Nefes al gerizekalı gebereceksin!” diye bağırınca yeniden sıçrayan kız sesli soluklar almaya başladı. Elini göğsüne koyan kız nefes nefese kalırken karşısındaki adama beşinci gözü çıkmış gibi bakıyordu. “Dayı, sen demedin mi nefes bile alma diye. Hayır, tutarlı olsan bende ne yapacağımı bilecem de nerde.” “Dayı?” “Emmi mi diyeyim?” “Emmi?” “Ay bey amca nasıl?” “Kızım sen hastamısın?” Burcu sağına soluna baktı. Yatakta yatıyordu. Kolunda serum vardı. Kıl kuyruğun teki gelip ilaç veriyordu. Suratı tır çarpmış gibiydi. Eh otomatik olarak hasta oluyordu. Gayet masum ve normal biçimde “Evet” cevabını verince hemen yanındaki komodinin üzerinde olan cam sürahiyi yere savuran adam çıldırmak üzereydi. Yatakta az daha geri çekilen kız “Hoşt, amca delirdi. Kıl kuyruk, parlak oğlan bir gelin hele kafesine kapatın şu ihtiyar aslanı!” diye bağırırken gözleri büyüyen Acar katil olmamak için tüm gücünü kullanıyordu. Koridorda kızın sesini duyan Kemal ile Sami hızla odaya girdiğinde boğa misali sert soluklar alan Acar ellerini yumruk yapmış kıza parçalamak ister gibi bakarken, yatakta yatak kız her an kaçacakmış gibi uca kadar gelmişti. Öğretmeninden söz isteyen öğrenci gibi parmağını kaldıran Burcu “Allah’ını seven dayıyı alsın bir tansiyonuna falan baksın. Yüzü kızardı, boynunda damar atıyor. Kesin tansiyonu çıktı. Kalp falan varsa dil altı da olur.” dedikten sonra korkudan alt dudağını ısırıp “Sakinleştirici bile yapabilirsiniz şu an tüm seçeneklere kabulüm.” diye mırıldandı. Kemal, az sonra işlenecek cinayeti ve ortaya çıkacak manzarayı biliyordu. Bir adım atmıştı ki “Ben sana ne dedim az önce?” diyen Acar adım adım yatağa yanaştı. Burcu, üzerine gelen adam ile gözlerini büyütürken kolundaki serum iğnesini aceleyle çıkardı. Ayağa kalktığında örtü yere düştü ve ateş çıkmasın diye kısacık giydirilen şortla beyaz yer yer morarıklıklar olan bacakları açığa çıktı. Yatağın diğer tarafından kaçmayı planlayan Burcu “Bak gelme. Yeminle tehlike anında kedi gibi oluyorum ben bile kendimden korkuyorum zarar veririm falan protezlerin düşer bir daha iş çıkarma başıma.” yan yan yengeç gibi yürüyordu. Sami, çoktan ellerini yukarı kaldırmış dua okurken onu dürten Kemal kıza sus işareti yapıyordu. “Seni yerden bitme seni. Seni bacaksız kokarca seni. O boyundan uzun dilini boğazına doyayım da gör sen!” Acar ileri atıldığı an kolunun altından kaçan Burcu kendini diğer yatağın arkasına attı. Heyecandan tüm bedenine aşırı yüklenen adrenalin ile koca adama kafa tutmayı bile düşünüyordu. Geri dönen Acar kızı kaçırmanın verdiği sinirle “Lan!” diye kükrerken serum direğini fark eden genç kız aldığı gibi kendine sopa yaptı. “Yav dayı bir sakinleş. Bu kadar sinir kalbe zarar. Hınk diye gidersin bir ayağın çukurda zaten. İmam elinde pamuk bekliyordur etme eyleme.” Yan taraftaki Sami’ye bakıp “Lan senin sakinleştirici tabancan falan yok mu? Sıkın şunun kıçına da sakinleşsin.” dediğinde Kemal elini yüzüne kapayıp derince soludu. Acar yeniden kıza atılırken tüm bedeni sinirle titriyordu. Burcu'nun savurduğu direği tutup çekerek kenara fırlatırken duvarla arasına kıstırdı. Ellerini tutup geri çevirerek belinde birleştirirken yüzünü iyice eğdi. Kızın elalarına buz mavisi gözlerini dikerken “Sen benim başıma belamısın lan?” diye kısıkça konuştu. Soluğu genç kızın yüzüne vururken onun aralık dudakları arasından sızan nefesi tenine çarpıyordu. Çıt çıkarmadı Burcu çünkü ölmesine tek bir harf varmış gibi hissediyordu. Acar kızın sessiz kalışıyla avucundaki bilekleri daha da sıktı. “Konuşsana.” Başını olumsuz anlamda hafifçe oynatan kız sertçe yutkundu. Kemal “Abi, kahve ya da çay getireyim mi he sakinleşirsin.” derken Sami çoktan kıyın kıyın büyük dolaba yanaşmış siyah ceset torbası çıkarıyordu. Burcu diline hakim olamayan bir yapıya sahip olunca sevimlice sırıtıp “Bak çay diyor kahve diyor. Olmadı sen papatya çayı getir Parlak abi. Amcanın sinirine iyi gelir.” dedi ama yüzüne yanaşan katı ifadeli suratla dilini ısırmak zorunda kaldı. Diğerleri öldürmeyecekti belki ama bu adamın karşısında dili yüzünden çok şansı yoktu. Sinirden artık gözü seğirmeye başlayan Acar ile başını duvara daha da bastıran Burcu gözlerini kapadı ve mırıl mırıl nenesinin öğrettiği duaları okumaya başladı. Acar çenesi yüzünden adamı kanser edecek olan bu kızın haliyle saniyeler sonra eğlenmeye başlamıştı. Üstelik Zehra’nın getirdikleri ile yıkanınca teninden garip biçimde çikolata kokusu dağılıyordu çevresine. Fark ettirmeden bir nefes çekti ve ağzının içinin sulandığını hissetti. Bitter çikolata seven adam kokuya alışıyor gibiydi. Üstelik iri bedeni ile duvar arasında beden en fazla Bir altmış beş boylarındaydı. Kilosu yoktu. Kara kuru diye tabir ettikleri cinstendi. Omuzlarına ve sırtına dökülen kızıl tutamlar ise kor gibi görünüyordu. Yüzü az da olsa toparlanmıştı ama hala bir gözü mor diğer yanağı ise kırmızıydı. Çenesinde ve boynunda çizikler vardı. Daha duyarlı olan Acar “Çok zorluk çekmiş” diye mırıldandı. Kasıntı ve dediğim dedik Acar ise “Çenesini kır bir daha sana yaşlı imaları yapamasın” diyordu. O ise yeniden “Seni neden bu kadar çok istiyorlar?” deyip bilgi almayı tercih etti. Titrekçe konuşan Burcu “Çünkü onlardan kaçarken bir şey çaldım.” değince kaşlarını kaldıran adam ne aldığını merak etmişti. “Ne?” “Ne ne?” “Kızım benle alay etme sikerim belanı. Ne çaldın?” “Kulağımın dibinde bağırma be. Bellek çaldım. İçinde çok önemli bilgiler varmış.” “Bellek çaldın ve onlar da seni o gece sadece dövüp bıraktı?” Burcu, kolunu çekiştirdi ama kurtaramadı. Sinirle mavilere bakarken “Bırak beni anlatacağım.” değince sertçe elini çeken adam ile canı yandığı için “Siktir” diyen genç kız bileklerini ovdu. Bir adım geri çekilen Acar ile rahatça nefes almaya çalışan Burcu odadaki üç erkeğe şöyle bir göz atıp dudaklarını yaladı ve konuşmaya başladı. “Öldüremediler ya da alıp götüremediler çünkü bellek için onlara yalan söyledim. Bana bir şey olursa polise gidecek birinde kopyaladım dedim. O yüzden kızı bana işkence olsun diye yaktılar beni de dövdüler. Yine geleceklerdi. O zaman kopyasıyla birlikte belleği onlara vermezsem o akşam gördüğünüz çocukları da öldüreceklerinden bahsettiler. Konu bundan ibaret yani.” Kemal ile Sami birbirine bakarken Acar ellerini göğsünde kavuşturup “Bellek nerede peki?” dediğin de başını sağa sola sallayan kız “Söyleyemem. Sizin de onlarla iş birliği yapmadığınız ya da yapmayacağınız ne malum? Ben kendi gölgeme bile güvenmem güneş kaybolunca siktir olup gidiyor diye. Yani sen bir dayı emmi bey amca olarak az buçuk güven versen de yerini söyleyemem.” dediğinde yılmış bir biçimde oflayan Sami, elini yeniden alnına vuran Kemal ve gözleri alev alev yanan Acar kızı izliyordu. Burcu onlar için büyük ölçüde sınav olacak gibiydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD